Üretim değil, üretime nispet, tüketim dünyası bu. Sevgi de hızla tükettiklerimiz arasında…
“ Pardon! Acaba sizi sevebilir miyim? ” denilesi devirler yaşanacak artık!..
Buz gibi… Dünyayı da kendimiz gibi sevgisizliğe mahkum ettik.
Sevmek acizlik ve korku oldu… Sevilmek şımarıklık ve kandırmaca.
Öyle ya, daha başka nasıl izah edilebilir ki sevdiğimiz için cezalandırılmamız?
Bugüne kadar kaç kişi var ki, sevdiği için zulüm görmeyen, ya da görmüşçesine kederlere davetiye çıkartıp
kendine hayatı zehir etmeyen?! Azdır sanırım.
Sevemediğim için, sevdiğim halde küçük düşürüldüğüm için, sevgiyi göz göre göre tükettiğim için
utanç duyuyorum diyebilmeli sevgisizler takımı!
Pardon! Acaba sizi sevebilir miyim?
Neden?
Neden olacak, korkuyorum!
Korkuyor musun?
Evet ya, korkuyorum.
Çünkü seni seversem hemen huyun suyun değişecek.
Sende sevdiğim şeyler farklılaşacak.
Şımaracaksın.
Beğenmez olacaksın artık beni.
Çünkü ben artık muhtaç olmuş olacağım sana, senin gözünde.
Çünkü bilinç altı atacaksın beni önceden programladığın bir yere.
Sesine, görüntüne, ellerine, gülümseyişine hatta nefesine bile mahkum edilmiş olacağım…
ve adına “Aşk” diyeceksin hemen, daha ben ne olduğumu bile bilemeden. Öyle değil mi?
Bilmez misin? Muhtaç olmak acizliktir.
Şimdi seni sevdiğim için cezalandıracaksın beni biliyorum!
Hor göreceksin.
Bekleteceksin.
Aramayacaksın.
Menfaatlerin ön plana çıkacak.
Şayet menfaatlerini de sevmezsem beni sileceksin.
Yalan mı? Sileceksin işte!
Sonra her gün benden azar azar uzaklaşacağını seyredip kahrolacağım.
Yahu ben bir seven’im.
Yani seni sevgimle onurlandırmış bir insan.
Dünyayı ayakta tutacak insan kudretinin adıdır Sevgi…
Şimdi ben sevdim diye, bu kudrete ve cesarete sahip oldum diye
sen beni nasıl ve ne hakla cezalandırabilirsin?
Aklım almıyor.
İnsanlığım da!
Yüreğim de!
Yok! “Seni seviyorum” cümlesini çok sarf etme eskir!
Yok! Herkese “seni seviyorum” deme, sadece aşık olunca kullan!
Yok! “Seni seviyorum” demeden önce bin bir hokkabazlık yap ve şirin görün ki
sevdiğin sevildiği için kendini dev aynasında görmesin, onu inlet, süründür, aklını başına getirt, mahvet!
Neden?
Çünkü, bu makbul..
Kaç….sevsen de sevmesen de kaç!
Neden?
Çünkü kaçan kovalanır aptal!
Kaçan kovalanır…
İyi de, neden sevdiğim için kaçıyorum ki?
Ben kaçacak ne yaptım?
Kaçarak daha mı makbul olacağım?
Kaçarsam daha mı kıymetim anlaşılacak?
Sevmek utanç verici bir şey mi ki kaçmam gerek?!
Anlayamıyorum…
Oysa ben zaten sevdiğimi severek devleştirmişimdir.
Onun dev aynasında kendisini yeniden devleşmesine ne gerek var ki?
Bir görebilse benim gözlerimle kendini eminim kıskanacaktır bendeki kendisini…
Yok ama yok!
Bilmez sevgililer sevilmenin eşsizliğini, bilmez…
Ondandır bol keseden sevgiyi böyle tüketişleri…
Ben hiç şımarmayan,
değişmeyen,
yozlaşmayan,
uçup gitmeyen,
tükenmeyen
sevgi görmedim.
Artık cenaze törenleri iki türlü yapılmalı.
Biri bedenler için,
Diğeri zorla öldürülen sevgiler için!..
Ne demiş Yılmaz Erdoğan, ” Ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim “
Anlayın artık varlıkları değil, ihtimalleri sever olduk…
Neden?
Çünkü ihtimaller hayallerimizdir.
Sevmekse hayatın bir gerçeği.
Hayallerimizde sevgilimiz hiç değişmez.
Hatta “seni seviyorum” dedikçe ya gözleriyle, ya elleriyle ya da tatlı diliyle ” beni sevdiğin için teşekkür ederim aşkım ” der…
Teşekkür etmek?!
Beni sevdiğin için…
Evet ya. Bir onurdur, bir ödüldür, bir şereftir sevmek ve sevilmek.
Özgürlüğümüzdür.
Cesaretimizdir.
İnsanlığımızdır.
Ayrıcalığımızdır.
Ama ne yazık ki birde bütün bunları farkında olamayışımızdır sevmek…
Korkuyorum.
Hep sevdiğim için cezalandırıldım.
Artık seni seviyorum derken bana tuhaf tuhaf bakmayacak varlıkları daha çok sevmeye niyetliyim…
Bir çiçek gibi…
Bir hayvan gibi…
Bir dağ manzarası gibi…
Bir su damlacığı gibi…
Bir küçük tomurcuk gibi henüz doğmakta olan…
Çünkü hepsinin insanlarda var olan bir büyük silahtan arındırılmışlığı var.
Yani dilleri yok, dilleri!
Konuşamazlar…
Sadece dinlerler…
Sevginizi anlayarak hissederek dinlerler.
Onlara “Pardon! Acaba sizi sevebilir miyim? ” demeniz gerekmez.
Direkt söylersiniz sevginizi hesapsızca, umarsızca…
Saymadan…
Ne güzeldir huzurla sevebilmek.
Ne güzeldir bir çiçeğin kokusu, bir kuşun sesi, bir manzaranın görüntüsü,
bir sıcacık bakışla ödüllendirilmek.
Bizim için ödül demek, elle tutulabilen bir şeydir.
Bir nesne.
Öznesiz.
Özne biziz…ama nesneye muhtaç.
Özne özneyi sevemez mi?
Nesnesiz öznelik olamaz mı? Nesne özneyi sevemez mi?
Ben severken bedenimi unutmak istiyorum.
Sadece elimde kalbim olsun. Bir kısa bir uzun vuruşlarla atıp dursun.
Tek armağanım bu olsun verebildiğim bir sevgiliye.
Bundan kutsalı? Daha ne olsun!
Anlasın artık beni anlasın.
Sevmek istiyorum
Utanmadan
Korkmadan
Reddedilmeden
Küçük görülmeden
Sevmek…
Ve sevgimi ifade edecek her türlü çılgınlığı hesapsızca yapmak istiyorum.
Gurur denilen sözcüğü sözlüklerden çıkartmak, sevdiğim için sevilerek ödüllendirilmek istiyorum…
Bir insanı sevebilme yeteneğimin bulaşıcı olmasını istiyorum.
Ve bu mükemmel hastalık tüm dünyaya bulaşsın istiyorum.
İnim inim inlesin mutluluktan insanlar.
Sevilmekten ölebilsinler belki de!
Sevgisizlikten değil!…
Sevgi üretilsin.
Sevgi ile her şey topraktan fışkırır gibi fışkırsın istiyorum.
Pardon! Acaba sizi sevebilir miyim? diye sormayı değil, bugün sana seni seviyorum demeyi atladım galiba beni affet diye hesap soran bir yüreğe ifade vermek istiyorum mutlu mutlu gülümseyerek…
Şimdi izninizle bir sorum daha olacak sizlere.
Şayet iki küçük kum tanesi
isterse
sevgi ile
bir fırtına yaratabilir mi?