Otobüs Yolculuğu..!! [by Peder (+16)] Part I

σѕ¢αя'ѕ™

[ℓσνє ιѕ ƒєηєявαнçє..]
Biraz uzun olabilir.. ama tarz ve olaylara bakış açısı çok hoşuma gitti.. sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim...;)


Otobüs Yolculuğu


Yağmur tüm şiddetiyle şehri hüzne boğuyordu. Belki de içimdeki hüzne ortak oluyordu yağmur. Benimle birlikte ağlıyordu adeta. “Yalnız değilsin” diyordu bana. Şiddetli yağıyordu yağmur, hiçbir şeye aldırmadan. Camın kenarında oturmuş dışarıyı izliyordum. Dışarısı zar zor seçiliyordu yağmurdan. Elimde bardağım içkimi yudumluyordum. Hava aydınlıkta gerçi ama şakır şukur yağıyordu yağmur. Ben gibi, neşeli gibi gözüken ama içi kan ağlayan ben… Koltuğuma daha da gömüldüm, gözlerimi kısıp dışarıya baktım. Bir insanın çöküşü bundan daha iyi tasavvur edilemezdi belki de. Her şeyin başı doğa ana betimliyordu beni adeta.



Peki bu fırça neydi .mina koyim. Evet evet, araba yıkama fırçası. Camda bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu. Bu da bir işaret miydi acaba? “Öz Urfa Yolcuları, aracımız beş dakika sonra hareket edecektir.” anonsuyla gerçeklerle karşılaştım. Yağmur yağmıyordu, zaten yazın ortasında Harran ovasında ne yağmuru lan. Otobüs mola vermişti, ben de tanıdığım kimse olmadığı için, hırlısından hırsızından korkup inmemiştim otobüsten. Muavin de otobüsü yıkıyordu. E bu içki ne lan diye elime baktım. Niksar poşet kaynak suyuymuş. Ama tadı güzeldi. Bir tane daha aldım arkadan. Belli mi olur, belki de biter bana kalmaz, sonra susuzluktan fenalık geçirebilirdim. Böyle ince ve ufak hesapların adamı olmak bana koyuyordu ama yine de gidip iki poşet su daha aldım.



O beş dakika da geçti ve yolcular kakara kikiri, kimisi yeni kusmuş bir suratla otobüse tekrar bindiler ve İstanbul’a olan yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ettik. Benim yanım boştu. Aslında bayan yanı istemiştim ama hiçbir bayan beni istememiş o yüzden boş kaldı yanım. Ben tam yayılacakken muavin geldi ve sırıtmaya başladı. Ben sırıtık şekillerinden insanların ne dediğini çözemediğim için herhangi bir harekette bulunmadım ama o sırıtıkta bir mana varmış, çünkü sırıtmaya devam etti bilader. Sonra baktı bu böyle olmayacak dile geldi. “Ağbi, molada bir beyefendi aldık da, bir senin yanın boş, şuraya oturtalım, bir toplansan.” dedi. İçimden küfür ettim ama toparlandım. Zaten hayatımın hiçbir anında içimden dile getirdiğim tepkileri sesli bir şekilde dile getirecek götü kendimde bulamamıştım. Bu büyük bir erdem gibi gözükse de mallığın takdir belgesidir arkadaş. İçinden küfür et sonra gül, bu ne lan? Ezikistan Cumhurbaşkanı mısın nesin?



Muavin tekrar aşağıya indi ve abinin bavullarını yerleştirdi. Sonra abi arkada muavin önde, orta kapıdan bindiler. Abinin maşallahı varmış, bir oturuşta bir danayı bitirecek kadar kallavi bir göbeği olduğu halde koridorda yan yan yürüyerek yanıma kadar geldi. Başında fötr şapka, yeni ütülenmiş takım elbisesiyle geldi ve bana sırıttı. Ulan acaba suratımda bir şey mi var diye kılandım ben, her gelen sırıtıyordu. Elimi suratıma götürdüm ve gezdirmeye başladım. Burnuma gelince sert bir şey değdi elime. Burnumda mandal vardı. Gece yatarken koca burnum incelsin diye mandal takmıştım ama çıkarmayı unutmuşum. Haliyle komik bir görüntüydü. Ben de güldüm, abiyle beraber güldük, hatta kesmedi kahkaha attık. Abarttık iyice coştuk, delice gülüyorduk, abi koridora yatmış altına sıçarcasına gülüyordu, ama koca götüyle tam sığamamış, göt kısmısı biraz yukarıya taşıyordu. Bense sapıklar gibi hıçkıra hıçkıra kahkaha atıyor önümdeki koltuğu tutmuş deli gibi sallıyordum. Otobüsün .mına koymuştuk abiyle. Benim salladığım koltuktaki beyefendi dayanamamış olacak dönüp suratıma tükürdü. Bunun üzerine utanıp sustum ben.Ama abi hala kancık gibi gülüyordu. Muavin gelip sakinleştirdi abiyi ve yanıma oturttu.



Abi yanıma oturdu. Uzun bir gülme faslından sonra kızarmış bir suratla “uiişşşş” yapılır ya, ikimiz de öyle yaptık. Halen de tssssısıs fsssısısı yaparak gülüyorduk sessizce. Ne garip bir durum değil mi? Henüz adını bile bilmediğim, adını bırak iki kelam etmediğim bir yabancıyla hayvanlar gibi gülüyordum. Hatta adamın omzuna kolumu dolamış, elimi izah işareti yaparak bir şey anlatmaya çalışıyor ama her seferinde fhsssss diye gülerek anlatamıyordum. Sonra işin tadı kaçtı. Zaten daha kaç saat gülecez lan herifle oturup. Gülecek bir şey kalmayınca abiyle göz göze geldik. Öyle kaldık göz göze. O benim gözlerime bakıyordu, ben onun. Çok hoş gözleri vardı. Maviş maviş bakıyordu abi. Sarı sakallı abi. Gözlerimizi ayıramıyorduk birbirimizden. Abinin şapkasını çıkardım, kenara koydum, kafa kelmiş, kabak gibi parladı. Sonra yavaş yavaş yakınlaştık. Abinin sıcak ve sogan kokan nefesi burnuma geliyordu çünkü abi ağzını kapamadan nefes alıyordu. Belli ki molada döner ekmek yemiş. İyice yakınlaştık, arada santimler vardı.



Ve abi bana bir kafa koydu, bütün otobüs inledi.



“Ne bakkkıyon lan, bokkk mu var?”



Ben abiden kafayı yeyince tertemiz oldum, gözüm gönlüm açıldı. Hemen önüme döndüm, hatta kıçımı da abiye dönüp dışarı bakacaktım ama abi aynı kafayı benim kıça da gömer diye korktum, öyle kaskatı kaldım.



Yol devam ediyordu. Gece olmuştu, yolu yarılamıştık. Abinin yavaş yavaş içi geçiyordu. Bu durumda ne olur bilirsiniz. Yanda uyuyan kişi, uyurken dengesini kaybedeceğinden, gondol gibi bir o yana bir bu yana sallanır. Hatta kafası löp diye düşer, sonra kalkar, sonra bir daha löp diye düşer, bir daha kalkar. Kodumun virajları da hep sağa doğruydu. Abi her virajda biraz daha bana doğru kayıyordu. Ve o kocaman kafası da kah benim omzuma düşüyor, kah löp diye birden önüme çıkıp beni korkutuyordu. Ve olmaması gerek oldu, çok keskin bir virajda abi benim kucağıma yattı. Artık kucağımdaydı abi, mışıl mışıl uyuyordu. Öylece sabahı ettik. Benim de sabaha doğru içim geçmiş. Rüyamda abiyle birlikte uçsuz bucaksız bir tarlada ebelemeç oynuyorduk. Ben kaçıyordum, o beni ebeliyordu, sonra o kaçıyordu, ben onu ebeliyordum. Şakacı mizacımdan dolayı ebe benken koştum abinin kelinden ebeledim onu. Şlap diye bir ses çıktı. Abi de dönüp bana “Niye böyle yapıyorsun arkadaşım, bak şurada insan gibi oyun oynuyoruz, niye eğlencemizi bozuyorsun, insan ol biraz insan.” Dedi. Hemen uyandım, abi halen uyuyordu. Abinin rüyamda bana söylediklerinden etkilenmiştim. Acaba gerçekte de bunları söyler mi diye merak ettim ve kafasına şlap diye vurdum. Abi hemen uyandı ve ilk başta nerde olduğunu anlamaya çalıştı. Ben tepesinden sırıtarak ona bakıyordum. Hemen doğruldu “senin ebeni s.kerim lan, kimsin lan pezevenk, kucağına niye yatırdın lan beni totoş” dedi.



Çok ağırıma gitti bu sözleri. Belki de rüyamın tersine çıkması, kibar bir yaklaşım bulamam beni böyle etkilemişti, bunu bilemeyeceğim ama çok üzülmüştüm. Gözlerim doldu.



“Abi, akşamdan beri seni izliyorum. Sen bunları söyleyebilecek birisi değilsin. Senin içindeki güzellik dünyalara bedel. Ama onu ortaya çıkar güzel abim. Sen iyi bir insansın abim, bu kahrolası dünyanın pisliği dışına işlemiş, ama için tertemiz güzel abim. Niye böyle diyorsun abim?”



Bu duygu sağanağı seller gibi aktı. Abiye de çok dokundu. Gözleri doldu abinin. Ouğğ ouğğ etti abi.



“Ha abim anlat abim, dinlerim seni abim.” Dedim. Konuşacaktı abi, ouğğ ouğğ ediyordu, doluydu içi. Abi biraz daha ouğğ ouğğ ettikten sonra üstüme kustu. Yol tutardı abiyi, ama bilemedim ben. Yediklerini zaten hazmedememiş, domatesleri de çiğnemeden yutmuş. Güzel abim benim, içi doluydu biliyordum, boşalttı içini bana. Bu da yeter, benimle bir şey paylaştı ya, canı sağolsun.



“Kusura bakma bilader, tutamadım kendimi, hakkını helal et” dedi.

“Helal olsun abim. Canın sağolsun” dedim.



Sonra zaten şaban filmi koydular, otobüsçe coştuk, yek bir vücut olarak hareket ettik, her espriye güldük. Ama abi yine coştu koridorlara çıktı. Baktım abi coşuyor, onun coşkusuna ortak oldum, ben de koridora çıktım abiye sarılıp deliler gibi güldük. Şoförün yanına kadar koştuk, sonra geriye dönüp en arkaya gittik. Önceden su içtiğimizden olacak dalaklanıp oturduk yerimize. Beni uyku bastırdı uyudum. Rüyamda abiyle evleniyorduk, hasssiktiiir diye uyandım. Ne biçim kabus lan bu, bir de gelinlik giymiştim üstüne. Bu ne lan? Muavin yanıma geldi.



“Bilader Esenler’e geldik, hadi in artık. Ha bu arada senin yanındaki abi sana bir mektup bıraktı buyur.” Dedi.



Açtım zarfı.



“Çok güzel uyuyordun, uyandırmaya kıyamadım. Yanağından öptüm” yazıyordu. Zaten o yolculuktan sonra uçakla yolculuk etmeyi tercih ettim, en sağlıklısı.
 

HTML

Üst