Osmanli devletİ hakkinda

SEYDİALİ

seyri alem
Moderatör
Katılım
4 May 2009
Mesajlar
18,132
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
ARAF
Biz neydik bir zamanlar kankalar görün. Ama bir de bir şey var ki o da şu, ne yazıkki bizi bize kötü gösterdiler. Dahası da bize bunu inandırdılar.



************OSMANLI DEVLETİ HAKKINDA************

***600 yıllık Osmanlı Devletin de, çoğu zaman zenginlerin zekat ve sadaka verecek fakir insan bulamadıklarını biliyor muydunuz?..

***Osmanlı Devletin de adeletin en temel prensip olduğunu ve Fatih Sultan Mehmet Han'ın, bir yahudi tüccarın kolunu haksız yere kestirdiği için, aynı cezaya mahkum olduğunu ve son anda tacirin bu hakkından vaz geçmesi sonucu kolunu kesilmekten kurtarabildiğini biliyor muydunuz?..

***Osmanlı Devletinin küçük bir beylikten, 10 milyon km kare genişliğinde bir toprak büyüklüğüne ulaştığını biliyor muydunuz?..

***Osmanlı da örf ve adet kelimesinin hayat nizamı yerine kullanıldığını, ve herşeyin edep ve adap çerçevesinde yapıldığını biliyor muydunuz?..

***Bulunduğumuz toprakların Osmanlı toprakları olduğunu ve kurtuluş savaşımızın yine Osmanlı Devletinin desteği ile başladığını biliyor muydunuz?..

***Osmanlı Devletinin fetih yaptığı hiç bir bölgede kadın, çocuk, yaşlı ve kendisine karşı savaşmayan hiç bir kimsenin kılına bile zarar vermediğini biliyor muydunuz?..

***600 Yıllık devlet hayatı boyunca, hiç bir vatandaşının inancına karışmadığını ve herkesi kendi inancında özgür bıraktığını biliyor muydunuz?..

***2. Abdülhamid Han'ın, o gün Osmanlı toprağı olan, bugün işgal altındaki Filistin topraklarını satın almak isteyen ve bunun karşılığında tüm Osmanlı Devletinin borçlarını ödemeyi taahhüt eden Yahudilere bu toprakları satmadığını biliyor muydunuz?..

***Ardından gelen ve 2. Abdülhamid Han'ın tahtan indirilmesine sebep olan 31 Mart ayaklanmasının bir çapulcu ayaklanması olduğunu ve işi organize edenlerin içinde Yahudilerin de olduğunu biliyor muydunuz?..

OSMANLI'DA YAŞANMIŞ BİR OLAY

İşte Osmanlı ...

19.yüzyılda Almanya nın Mülhaym şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında
Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu.

Fransızlar, her sene nehrin Almanlar'daki kısmına geçip mahsulün tümünü
toplayıp götürüyorlardı.

O sıralar, birliğini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses
çıkaramıyorlardı tabiî. Her sene böyle olunca çareyi Osmanlı Sultanına
durumu yazıp, imdat istemekte bulurlar.

Mektupta şöyle denmektedir:

"Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar.
Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, İslamiyet'in de
halifesisiniz. Bizi şu zulümden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi
bu sene olsun toplama imkanı sağlayın."

Çöküş faslına girildiği bir zamana denk gelen yardım isteğini inceleyen
padişah asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnızca asker
elbisesi göndermeyi kâfi bulur ve cevabı bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanır.
Şaşkına dönen Almanlar, çuvalı alıp

mektubu okurlar:

"Fransızlar korkak ademlerdir.
Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur.
Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kâfidir."

Çuval içindeki Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin.
Mahsul zamanı, nehrin görülecek yerlerınde dolaştırın. Karşıdan gören
Fransızlar için bu kâfidir."

Bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askerinin kıyafetini kapışırlar.
Hasat vakti büyük bir heyecanla yeniçeri kıyafetinde, nehir kıyısında
dolaşmaya başlarlar.

Ertesi gün, karşıdan gelen haber, Almanlar'ın sevinç çığlıkları atmalarına
sebep olur:

"Osmanlılar'dan imdat geldiğini düşünen Fransızlar, korkudan köylerini
de terkederek iç kısımlara doğru kaçmaktalar.
Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz. Zulüm sona ermiştir."

Bu olay, Mülhaymli'lerin gönüllerin de taht kurmuştur.
Giydikleri yeniçeri kıyafetlerini, daha sonra Mülhaym a bağlı Karlsruhe müzesine koyup ziyarete açarlar.

Şehrin en yüksek binasına da Osmanlı bayrağı asarlar. Ayrıca, halen
olayın yıldönümünde de şehirde bir karnaval düzenleyip ,
hadiseyi temsilen kutlarlar.

Osmanli hanedanindaki hicbir hanim sultanin(Padisah doguran hanim sultan olabiliyordu)
turk olmadigini,sonradan gostermelik musluman olduklarini?
turkmenler icin cahil,aptal dediklerini?(topkapida fetvalari var)
turk dilini asla kullanmadiklarini,turk dilini son derece cirkin bir dil olarak gorduklerini?
fatih sultan mehmet'in ilk olarak kardeslerini oldurdugu,fatihten sonra butun basa gelen padisahlarin kardeslerini oldurme hakkina sahip olduklarini?
padisahin hareminde sadece kadinlarin bulunmadigini,oglanlarinda hareme dahil olduklarini?
padisahin yakin korumaligini yapan,osmanli ordusunun en ayricalikli bolumu,hatta istedikleri zaman padisah kellesi bile alabilen yenicerilerin tamaminin dewsirme hiristiyan cocuklari olduklarini?
kazandiklari butun ulkelerin ordularinida ordusuna katan osmanlinin,avrupaya yaptiklari akinlardan sonra,o kadar milletten olusan ordusundan sadece turklerin barbar diye anildiklarini?

biliyormuydunuz...


Seni kesinlikle kınıyorum cavaradossi. İnsan bu kadar özünü araştırmadan kulaktan dolma bilgilere dayanarak özüne düşman olabilir. İnsan, özü hakkında söylenen bütün bu küfürlere nasıl olurda araştırmadan "evet ben buyum" diyebilir, anlamıyorum doğrusu.
Sana şu kadaını söyleyim, evet Osmanlı Sultanlarının hepsi türk değildi. Bununda çok önemli bir nedeni vardı. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki devlet adamları devletin ve milletin çıkarlarını kendi çıkarlarından üstün tutarlardı. Eğer soylu ve belirli bir aileye sahip bir kişiyle evlenildiğinde, evlenilen sultanın da akrabalarının bulunacağı ve bu akrabalarında devlet yönetimine kendi çıkarları doğrultusunda el atacaklrı bir gerçekti. Bu yüzden Osmalı Padişahları, altını çızerek söylüyorum savaşlarda esir düşmüş kimsesi olmayan kadınlarla evlenirlerdi. Bu kadınlar sonradan dört dörtlük müslüman olurlardı.
Günümüzde bilinçli olarak özümüzü yanlış lanse etmek isteyen guruplar var. Bunlar özellikle Osmalı haremleri konusuna oldukça meraklılar(?). Yaptıkları filimlerde, padişah bir havuzun kenarında kadınlar onun etrafında oyyy yavrum oyyyy. BUnun doğru olma ihtimali var mı? Bunun islamda yeri var mı? Osmalı haremleri, padişahın mahrem olan akdınlarının kaldığı yerlerdir. Bunlar işte, annesi, kız kardeşleri, halası vs. Tabiki burada oğlanlarında olması gayet normal. Mesela kız kardeşinin küçük oğlu gibi. Yani şu kutsal müesseyi çarpıtıp ne kadar ahlaksız bir vaziyete getirmişler.
Osmanlı İmparatorluğunda kardeş kanı dökülmüştür; ama neden? Osmalı İmparatorluğunda devlet kavgalarına mahal vermemek için, biraz düşünseniz ne kadar mantıklı olduğunu olduğunu anlarsınız ben anlatmayacağım, Kardeş kanı dökülmüştür. O Padişahlar ki sırf devletine zaval gelmesin diye kendi kanından olanın kanını istemeyerek acı bir şekilde dökmüşlerdir.
Osmalı askeri sistemine öteden beri hastayım. Gerçekten süper bir sistem. Evet, yeniçeriler devşirmedir. Sana şunu dasöyleyim devşirme olan bir yeni çerinin çıkabileceği en üst makam nedir biliyor musun? Sadrazamlık. Evet, bir yeniçeri sadrazamlığa kadar yükselebiliyor. Yeniçeriler müslüman olduktan sonra özel olarak eğitilir ve devletine bağlı hale getirilirdi. Keşke şimdi de bizde de böyle birşey olsa da askerliği tam olarak bilen insanlar ülkeyi korusa. Gidersin 18 ay askerlik yapıyorum dersin, vatanıma hizmet yapıyorum dersin. Ama hizmet ettiğin şey aslında askeriyedeki kodomanlaın ayak işleridir. Sonra pkk denen bir terorist gurup çıkar. Milyonlarca askeri olan Türkiye bir avuç çapulcuyu yıllardır ülkesinden kovamaz. Tabi ben demiyorum ki, bizim askerimizde iş yok, ondan kovamadık pkk'yı diye. Kesinlikle hayır bu illetle başa çıkamadıysak bunun tek bir nedeni var o da ülkemizdeki vatan hainleridir. Neyse benden bu kadar. Zaten kendinde soy, sop, namus kavramı olanlar. Bİrisi kendine küfür edince evet ben buyum demezler ve kendilerinin ne olduklarını araştırarak bulurlar. Böyle yapmayanlarında hiçbiri en ufak bir şekilde umurumda değil doğrusu..


alıntı http://www.izafet.com/osmanli-tarihi/324547-osmanli-hakkinda-bilinmeyenler.html#ixzz21P2YTeqo
 
hepsini ve fazlasini biliyoruz osmanli dunde kaldi bugune bakalim elimizde bir Anadolu kaldi onunda almak isteyenler var hep oldu bunlarin derdi bizansin acisini almak hic bir zamanda vazgecmediler

asil incelenmesi bilinmesi gereken bu imparatorluk nasil coktu hattalari gunahlari neydi bunlari irdeleyip ders almak lazim
 
Katılıyorum elimizdekileri kaptırmayalım...


Ayrıca :

Hun İmparatorluğu
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Bu madde Avrupa'da faaliyet gösteren Hun İmparatorluğu hakkındadır. Asya'da faaliyeti gösteren "Hun İmparatorluğu" için Büyük Hun İmparatorluğu maddesine, Çin kaynaklarında geçen göçebe Hun topluluğu için Hiung-nu maddesine ve "Hunlar" kavramı için Hunlar maddesine bakabilirsiniz.
Avrupa Hun İmparatorluğu
Attila İmparatorluğu
Hun İmparatorluğu





370 – 469 →

1969 TRT Türk Tarihi Takvimi'ne göre Hun İmparatorluğu'nun bayrağı.

434 - 453 yılları arası Hun İmparatorluğu.
Başkent Segedin veya Sycambria
Resmi dili Hunca
Dini Tengricilik
Yönetim Monarşi
İmparator
- 370 - 375 Balamir (İlk imparator)
- 445 - 453 Attila (En önemli imparator)
- 458 - 469 Dengizik (Son imparator)
Tarih
- Kuruluş tarihi 370
- Yıkılış tarihi 469
Yüzölçüm
- 453 4.000.000 km² (1.544.409 sq mi)
Para Birimi Solidus (sikke)
Hun İmparatorluğu, Hunlar'ın kurduğu imparatorluktur, Türk tarih literatüründe Avrupa Hun İmparatorluğu[1][2] olarak adlandırılır. Hunlar, Avrasya kökenli bir boylar konfederasyonudur.
350 yılında Asya bozkırlarından batı yönünde harekete geçmişler; dönemlerine göre çok gelişmiş silah ve donanımları, yüksek hızları ve üstün savaş taktikleriyle önlerine çıkan kavimleri sürerek ya da egemenlik altına alarak Avrupa'nın neredeyse tamamını işgal etmişlerdir. Hunların baskısıyla oluşan bu büyük hareketlilik Avrupa'nın sosyal, kültürel, demografik yapısını alt üst eden ve bugünkü yapının temellerini oluşturan Kavimler Göçü'nü başlatmıştır.
Konu başlıkları [gizle]
1 Dilleri ve Kökenleri
2 Başkentler
3 Batı hunlarında ekonomi
4 Tarihi
4.1 Kuruluşu
4.2 Uldız (Uldin) Dönemi
4.3 Rua Dönemi
4.4 Attila Dönemi
4.4.1 Balkan (Bizans) Seferleri
4.4.2 Batı Roma (Galya) Seferi
4.4.3 Roma (452)
4.5 Yıkılışı
5 Hun İmparatorları
6 Kaynakça
Dilleri ve Kökenleri [değiştir]

Avrupa Hun İmparatorluğu'nun kökeni olan Büyük Hun İmparatorluğu'nu Türk boyları kurmuş, yönetmiş; Türk kültürü devlete şeklini vermiştir.[3]
Otto Maenchen-Helfen, Hunların dilleriyle ilgili olarak sadece bazı kabilelerin adlarının bilindiğini belirterek bu kabilelerin adlarının Türk diline benzediğini ileri sürdü. Hunların bilinen kişi isimlerinin bir kısmının kaynağı bulunamazken, bulunanlar ise Türk, Pers, Cermen dilleri kökenine aitti. Hunların, Pers ve Cermen dili ile Kafkasya ve Avrupa'da karşılaştığı bilinmektedir. Otto Maenchen-Helfen, "Hunların Dünyası" adlı çalışmasında elindeki verilerden hareketle Hunların yöneticilerinin ve halkının büyük çoğunluğunun Türk dili konuştuğunu savundu.[4]
David Christian ise, Hun konfederasyonunun içinde çok sayıda Türk dili konuşanların varolma ihtimalinden bahseder ve en azından Attila zamanında Pontus bozkırlarında (Pontic-Caspian steppe: Karadenizin kuzeyinden Hazar Denizi'nin doğusuna kadar uzanan bozkır.) Türk dili konuşanların bulunduğunu aktarmaktadır.[5].
Columbia Encyclopedia 'ya göre ise Hunlar, Ak Hunlar, Macarlar, Moğollar ve Türkler ile olan taktik ve alışkanlıkların benzerliğine rağmen, bu halklar ile bağlantılı olma olasılığı hafiftir ve Macarlarla Türklerin ise bilinmemektedir.[6] Ancak Macar Türkolog Rásonyi, Macarların kökeni ile ilgili şunları söylemiştir: "Türkler Macar’ların babası, Fin-Ugorlar ise anasıdır.”[7]
Başkentler [değiştir]

Hun İmparatorluğu'nun başkenti farklı kaynaklarda Segedin[8] ve Macaristan'ın başkenti Budapeşte'nin Budin kesimi yakınlarındaki Sycambria[9] olarak geçmektedir.
Batı hunlarında ekonomi [değiştir]

Batı Hunları klasik Türk atlı göçebe ekonomik hayatına sahipti. Günümüzde bile bazı yerlerde görülen bu anlayış gerçek bir göçebelik değilidir. Hiç bir yere bağlı kalmayıp oradan oraya göçenler bazı bedevi ile baı kazak kabileleridir. Hunlarn da dahil olduğu Türk göçebeliğinde yaylaklar ve kışlıklar vardır. Havlar ısındığında daha üst rakımlardaki yaylaklara kışın ise daha aşağıdaki kışlıklara geçilirdi. Her boy ve aşiretin temel olarak yaylak ve kışlağı belli idi. Yani oradan oraya sürekli göçen bir topluluktan bahsetmiyoruz. Kroniklerin ve arkeolojik verilerden de bunu anlıyoruz. Hunların yaptığı temel ekonomik faaaliyet koyun ve at yetiştiriciliğidir. Koyundan yün deri et süt elde edip sütten yoğurt peyninir ve kızm yapmaktaydılar. Atlar hem kılları hem derileri hemde binek hayvanı olarak çok değerliydi. büyükbaş hayvan yetiştiriciliği tercih edilmiyordu. Sayısıda hunlar arasında çok azdır. Hunlar büyük çoğunlukla koyun postunda yapılma çadırlarda kalırlardı. Macaristana geldiklerinde bir kısmının got tarzı evlerde yaşadıklarınıda biliyoruz. Hunların dokumayı bilmemesi veyahut çiftçilik yapmadığını bazı batılı yazarlar yazmışlardır fakat arkeolojik kanıtlar bunu yalanlamaktadır. Hunlar keten elbiseler dikmişlerdir. Bazı kurganlardan çıkan demir oraklarda onların bir kısmının tarımla uğraştığını göstermektedir.
Hunlar roma ile ticarette köle , at ve kürk ihraç etmişler ipek , şarap ve sialha-silah eşyası ithal etmişlerdir. Hunların şarabı ve ipeği sevdiğiniz biliyoruz. Kronikler Attilanın sarayının ipekten yapıldığını bildirmektedir. Hunların altın ihtiyacını ticaret , roma ordusunda yaptıları paralı askerlik ve Romalrının hunlara ödediği haraç ve vergiler ile sağlanıyordu. Hunların para bastığına dair bir bilgimiz yok. Roma para birimi olan Solidus u kullandıklarını biliyoruz

Tarihi [değiştir]

Kuruluşu [değiştir]


Hun askerleri.


Hunların bir şehir kuşatmasını tasvir eden 1360 tarihli minyatür.
Kuzey Hun Devleti'nin yıkılmasının ardından dağılan ve batıya çekilen Hunlar, Ural Nehri ve İdil Nehri arasına yerleşmişlerdir. Ardından Hunlar, bu bölgedeki Türk boylarını egemenlikleri altına almıştır. 4. yüzyılın ortalarında Aral Gölü ile Hazar Denizi'nin kuzeyindeki Alan ülkesini ele geçirdikten sonra, 374 yılında Balamir komutasında İdil Nehri kıyılarında görünmüşler, Karadeniz'in kuzeyindeki düzlüklerde yaşayan Ostrogotlar'ı ve Vizigotlar'ı yenilgiye uğratmışlardır. 375 yılında Ostrogotlar ve Vizigotlar, Hunlar'ın saldırılarından dolayı batıya doğru yönelmişlerdir. Böylece Kavimler Göçü başlamıştır.
Balamir'den sonra 378 yılında Alypbi, Hun İmparatoru olmuştur. 378 yılında Hunlar, Tuna Nehri'ni geçmişler ve Trakya'ya kadar ilerlemişlerdir. Hunlar, Trakya'ya kadar ilerlemelerine rağmen Roma İmparatorluğu'ndan bir direniş görmemişlerdir. Hunların baskısı altındaki barbar kavimler, Roma İmparatorluğu'nu zorlamaya başlamışlardır. Roma İmparatoru I. Theodosius'un 17 Ocak 395 tarihinde ölmesi üzerine Hunlar tekrar harekete geçmişlerdir. 395 yılında Hun orduları Balkanlar üzerinden Trakya'ya akın yapmışlardır. Yine aynı yıl Kafkasya'dan gelen Hunlar, bugün Lübnan'da bulunan Sur şehrinde, Şanlıurfa'da ve Antakya'da bir süre kalmışlar sonra tekrar Karadeniz'in kuzeyindeki topraklara dönmüşlerdir. Bu olay ile Türkler ilk defa Anadolu'ya gelmişlerdir.[kaynak belirtilmeli]
Uldız (Uldin) Dönemi [değiştir]
390 yılında Alypbi'den sonra başa geçen Uldız zamanında Hunlar, Karpat Dağları'nı aşarak bugünkü Macaristan'ın bulunduğu bölgeye girmişlerdir. Hun İmparatorluğu'nun dış siyaseti Uldız zamanında belirlenmiştir. Buna göre, Doğu Roma İmparatorluğu baskıda tutulacak, barbar kavimlere karşı Batı Roma İmparatorluğu ile iyi ilişkiler içinde bulunulacaktı. Bunun nedeni Batı Roma İmparatorluğu'nun düşmanı olan barbar kavimler aynı zamanda Hunların da düşmanıdır. Bu nedenle Hunlar, Batı Roma İmparatorluğu ile iyi ilişkiler içinde bulunmayı seçmişleridir.
Uldız'ın Tuna boylarına kadar ilerlemesi ile barbar kavimler, Batı Roma İmparatorluğu topraklarına girmeye başlamıştır. Batı Roma İmparatorluğu, sınırlarını aşan kavimleri durdurmakta güçlük çekince Uldız'dan yardım istemiştir. Uldız yardım isteği üzerine 406 yılında Radagais idaresindeki barbar kavimler, bu günkü Floransa'nın güneyinde yenilgiye uğratmış, Ağustos 406 tarihinde Radagais idam edilmiştir. Uldız bir yandan Batı Roma İmparatorluğu'nu kurtarırken diğer yandan barbar kavimleri Galya'ya göçe zorlayıp, Hunlara batıda hareket serbestliği sağlamıştır.
Uldız, Doğu Roma'yı baskı altına almak amacıyla 409 yılında Tuna Nehri'ni geçmiştir. Kendisi ile barış görüşmeleri için gönderilen Doğu Roma İmparatorluğu elçisine "Güneşin battığı yere kadar her yeri zaptedebilirim!" diyerek meydan okumuştur. Uldız'ın 412 yılında ölümünden sonra yerine Karaton geçmiştir. Donatus isimli hükümdar ise 412 yılına kadar Karadeniz'in çevresindeki Hun topraklarını yönetmiştir. Karaton 422 yılına kadar hükümdarlık yapmıştır.
Rua Dönemi [değiştir]


Attila önderliğindeki Hunlar İtalya'yı ele geçirirken. V. Checa'nın bir resminden.
Oktar'dan sonra 422 yılında devletin başına Rua geçmiştir. Attila'nın babası olan Muncuk ise 408 yılında ölmüştür. Rua, 422 yılında Doğu Roma İmparatorluğu'nun, Hun ordusunu isyana kışkırtmak ve bağlı kavimleri Hunlar'dan ayırmak amacıyla Hun topraklarına gönderdiği casusları ileri sürerek Balkan seferine çıkmıştır. Direniş göstermeyen Doğu Roma İmparatorluğu, vergi ödemek zorunda bırakılmıştır.
Doğu Roma İmparatoru II. Theodosius, Batı Roma İmparatorluğu'ndaki karışıklıklardan yararlanarak İtalya'ya ordu ve donanma göndermiştir. Batı Roma İmparatorluğu Rua'dan yardım istemiştir. Rua bölgeye asker gönderince II. Theodosius, Hunlar ile savaşmayı kabul etmeyerek geri çekilmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu, Hunların baskılarına karşı Hun idaresinde yaşayan kabileleri kışkırtmaya devam etmiştir. Bunun üzerine Rua, Doğu Romalı tüccarların Hun İmparatorluğu'nda ticaret yapmalarını ve ücretli asker toplamalarını yasaklamıştır. Rua, Doğu Roma İmparatorluğu'na sığınan Hun kaçaklarını geri verilmesi ile uğraştığı sırada, 434 yılında ölmüştür.
Attila Dönemi [değiştir]


1360 Viyana kroniklerinde Attila.


Attila'nın Papa I. Leo ile görüşmesi.
Rua'nın ölümü üzerine Attila ve Bleda, Hun İmparatorluğu'nun başına geçmiştir. Attila, babası Muncuk'un ölümünden sonra amcası Rua'nın yanında yetişmiş, birlikte savaşlara katılmış, devlet yönetimini ve Hun siyasetini öğrenerek tecrübe kazanmıştır. Büyük kardeşi Bleda ile birlikte tahtı paylaşmaktaydı ama bir süre sonra Bleda'nın savaşlarda yeterince başarılı olamaması ve büyük obaya fazla savaş ganimeti getirememesi yüzünden Attila önderliğinde yapılan isyanda Bleda Attila tarafından 445 yılında öldürüldü ve bu isyandan sonra devletin tüm yetkisi Attila'ya geçti. Attila'nın amacı Batı Roma İmparatorluğu'nu ve Doğu Roma İmparatorluğu'nu egemenlik altına alarak devleti büyütmekti. Attila 434 yılında Tuna ve Morava nehirlerinin birleştiği yerdeki Margos Kalesi önünde Doğu Roma İmparatorluğu ile Margos Antlaşması'nı imzalamıştır. Antlaşmanın başlıca maddeleri şunlardır;
Doğu Roma İmparatorluğu, Hunlara ödemekte olduğu vergiyi iki katına çıkaracak.
Doğu Roma İmparatorluğu, Hunlara bağlı kavimlerle antlaşma yapmayacak, ticari ilişkiler sınır kasabalarında devam edecek.
Doğu Roma İmparatorluğu, elindeki Hun esirleri iade edecek.
Attila, Margos Antlaşması'ndan sonra ülkenin doğu bölgesini denetimi altına almıştır. 435 yılında Volga boylarındaki Ak-Oğurlar'ın ayaklanma girişimlerini bastırmıştır. Bu dönemde Hun İmparatorluğu en geniş sınırlarına ulaşmış ve yaklaşık 4 milyon km²'lik bir coğrafyaya hükmetmiştir.[10]
Balkan (Bizans) Seferleri [değiştir]
Doğu Roma'nın Margos Antlaşması'nın hükümlerine uymaması üzerine Attila, 441-442 yıllarında Bizans üzerine sefere çıktı. Doğu Trakya'ya kadar ilerleyen Hun ordusundan çekinen Bizans barış istemek zorunda kaldı. Bu antlaşma ile Attila, Doğu Roma'nın ödediği vergiyi artırdığı gibi bazı sınır kalelerini de ele geçirdi. Bu seferden sonra Avrupa Hunları'na Balkanlar'ın yolu açılmış oldu.
I.Balkan Seferi'nden sonra Bizans imzaladığı antlaşma şartlarında öngörülen vergiyi ödemediği için Attila 447 yılında yeniden sefere çıktı. İki kola ayrılan Hun ordusunun bir kolu Yunanistan'a girip Teselya'ya kadar ilerledi. Diğer kolu ise Sofya, Filibe ve Lüleburgaz şehirlerini alarak Büyükçekmece yakınlarına kadar ulaştı. Doğu Roma İmparatoru barış istemek zorunda kaldı.
Yapılan Anotolyos Antlaşması'na göre;
Doğu Roma ödediği vergiyi üç katına çıkaracak,
Savaş tazminatı ödenecek,
Tuna'nın güneyindeki yerler askerler arındırılacaktı.
Batı Roma (Galya) Seferi [değiştir]
Roma İmparatoru'nun kızıyla evlenen Attila, çeyiz olarak imparatorluk topraklarının yarısını isteyince, bunu kabul etmeyen Batı Roma'nın üzerine yürüdü. Katalon Ovası'nda Attila, 100 bini Hun geri kalanı da Germen ve Slav kavimlerinden oluşan 200 bin kişilik bir ordu ile iken Roma ordusu da aynı bölgeye 200 bin kişilik ordu ile gelmişti. Hun düşmanı olan kavimlerin hepsi Aetiüs ordusunun safında birleşmişlerdi. 20 Haziran 451 günü dünyanın iki yarısı birbiri üzerine yüklendi. Savaş 24 saat sürdü ve iki taraf da çok büyük büyük kayıplar verdi. Fakat akşam olduğunda dağılan Roma ordusu oldu. Roma'yı destekleyen Batı Got ordusu da kralları savaşta ölünce çekilmek zorunda kaldı. Atilla Roma'nın asker deposu sayılan Galya'yı işgal etmiş, zamanın bilinen dünyasına yenilmezligini kabul ettirmişti.
Roma (452) [değiştir]
Bu savaştan bir yıl sonra Attila dağıttığı Roma İmparatorluğu'nun tamamını idaresi altına almak için harekete geçtiği zaman Romalılar'ın ona karşı koyacak güçleri kalmamıştı. 452 yılında Attila Alpleri aşarak Po Ovası'na indi ve yolu üzerindeki pek çok kuzey İtalya kentini ele geçirerek Roma önüne geldi. Papa II. Leo, Hun hükümdarın huzuruna çıkarak Attila'nın Roma'ya zaten hakim olduğunu beyan etti ve Hıristiyanlık merkezinin yıkılmamasını diledi. Attila Roma'ya saldırmadan, vergilerini arttırıp hakimiyetini onaylatarak[kaynak belirtilmeli] geri döndü. Bazı kaynaklar bu seferin o sırada İtalya'yı kırmakta olan veba salgını nedeniyle yarım kaldığını öne sürer.[kaynak belirtilmeli]
Yıkılışı [değiştir]
Son seferinden kısa süre sonra 453'de Atilla öldü ve tahtına en büyük oğlu İlek geçti. Ancak diğer oğulları Dengizek ve İrnek taht kavgasına girdiler. Çıkan karışıklığı fırsat bilen bazı kabileler birlikten ayrıldı ve devlet dağılma sürecine girdi. Atilla'nın ölümünden bir yıl sonra Hunlar Nedao Savaşı'nda yenildi. İlek'in yerine tahta geçen Dengizik de 469'da öldü ve bu tarih bazı kaynaklarda Hun İmparatorluğu'nun sonu olarak kabul edilir. Atilla'nın en küçük oğlu İrnek bir kısım Hun kütlesiyle doğuya doğru göç etti.


Gibi geçmişi de bilmek lazım sadece osmanlıyı değil...



Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
 
Herkes Geçmişiyle Övünür Ama Kimse Hatırlamaz Nedense Mete yi Kürşatı Tugrul Beyi Süleyman Şah'ı ve II. Mehmeti
 
Dostlar Fatih Han o zamanın imkanlarıyla dünyanın yarısını yönetmiş.. Bizim şimdiki adamlar bu teklonojiyle ufacık bir yeri yönetemiyorlar beceriksizlikten başka bişey değil bu
 
Geri
Üst