Osmanlıda dilenci loncası dahi vardı

kuzay

Pesimist
Katılım
2 Nis 2007
Mesajlar
28,387
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Kalamazsın Bu Hayatta Bakire ,En Azından Hayat Koy
Eminönü Belediyesinin hazırladığı "Payitaht-ı Zemin Eminönü: Bir Dünya Başkenti" adlı kitapta yer alan bilgilere göre, Osmanlı sosyal hayatının bir gerçeği olarak kabul edilen dilenciler, toplumda çok küçük de olsa bir kesim oluşturdukları ve devlete problem çıkarmadıkları için uzun yıllar gündeme gelmedi.
Osmanlı Devleti'nde dilenciler bir lonca çatısı altında teşkilatlandırılmaya çalışıldı. Devlet, kanunen dilenmesinde sakınca olmayanlara dilenebileceklerini gösteren "Dilenci Tezkeresi" verdi ve dilencileri bir deftere kaydetti. Aslı kadılıklarda bulunan dilenci defterlerine, dilencilerin hangi millete mensup olduğu, ne zamandır dilencilik yaptığı ve sağlık durumu hakkında bilgiler yazıldı.

Kârlı bir iş kolu

Dilenciler için sebil kenarları, cami ve mescit önleri, köprü üstleri, zengin konak önleri gibi mekanlar, günlük cironun en fazla olduğu yerlerdi. İzni olan dilenciler bile buralarda dilenmek için halk arasında "Dilenci Şerefiyesi" denilen rüşveti, bekçilere ve belediye çavuşlarına vermek zorunda kalıyorlardı.
Evliya Çelebi'nin verdiği bilgiye göre, 17. yüzyılda dilenci esnafına bağlı 7 bin kişi vardı.
Dilencilerle ilgili 1567'de çıkarılan ilk fermanda, mezarda dilenmenin önüne geçilmesi istendi.
Bir yıl sonra çıkarılan bir diğer fermanda da özellikle İstanbul'da dilencilik eden Araplar'ın takip edilmesi, sokak sokak dolaştırdıkları bazı hasta ve borçluların sırtından geçinenlerin men edilmesi emredildi.
Osmanlı Devleti'nde İstanbul dilencileri ile ilgili en kapsamlı çalışmalardan biri, 2. Abdülhamid'in 1896'de Darülaceze'yi açması oldu. Ancak sorun darülacezenin açılmasıyla halledilecek türden değildi.
2. Meşrutiyet döneminde ise Meclis-i Mebusan, 10 Mayıs 1909'da "Serseri Kanunu"nu kabul etti. Çalışma gücü varken dilencilik yapanları da "serseri" olarak kabul eden kanun, bu insanların işe alıştırılmaları ve meşgul edilmeleri gerektiğini hüküm altına aldı.

FARKLI FARKLI DİLENCİ TÜRLERİ

"Iskatçılar" mezarlıkların etrafında dilenirdi. Ölüm üzerine geniş bir edebiyat da geliştiren bu dilenciler, ıskat paralarının dağıtıldığı anları dört gözle beklerdi.
"Sebilciler" için günlük su ihtiyacını temin etmek amacıyla her gün su başına giden yüzlerce İstanbullu önemli bir kazanç kapısıydı.
"Kasideciler" ezan vakitleri acıklı sesleriyle insanı sadaka vermeye teşvik eden ilahi ve kasideler okuyarak, sokak aralarında dolanırdı.
"Kabakçı" denilen Sudanlı zenci dilenciler ise mevsimlik işçiler gibi çalışır, mayıs ayından kış aylarına kadar dilenirdi.
"Keşkül-i fukara" denilen bir çanakla dolaşan dilenciler ise tüm kazançlarını akşam bağlı bulundukları tekkelere götürürdü.
"Araplar", akşam üzerleri sokaktan geçenlere bir limon veya nar gibi ürünler uzatarak fiyatının bir kaç katı para isteyerek dilenirdi.
"Goygoycular", 6'şar kişilik gruplar halinde gezerlerdi. Erzak Şehzade Camii'ndeki karargaha toplanırdı. Muharrem ayının 10. gününde ortadan kaybolurlardı.​
 
Geri
Üst