derbederin
Altın Üye
- Katılım
- 22 Kas 2007
- Mesajlar
- 18,845
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
Osmanlı Tarihi, her safhasında yüzlerce şehir efsanesi üretilen, suçlama ve iftiralara maruz kalan, milyonlarca arşiv belgelerinden sınırlı sayıda tasnif edilebilen ve hala anlayamadığımız bizim tarihimizdir. Osmanlı İmparatorluğu ve Osmanlı padişahları hakkında bugüne kadar süregelen en önemli tartışmalardan bir tanesi de Osmanlı padişahlarının “Hacc” ibadetini yapmamış olmaları meselesidir. Peki Osmanlı padişahları neden hacca gitmemişti?
Osmanlı imparatorluğu dünya tarihinin gördüğü en büyük imparatorluklardan birisidir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde doğal sınırlarına ulaşan imparatorluk olabildiğince büyümüştü. Öyle ki batılılar Osmanlı padişahı Sultan Süleyman’a “Le Manifiiue” yani “Muhteşem” lakabını vermişlerdi. Sultan Süleyman döneminde Osmanlı toprakları 15 milyon metre kareye ulaşmıştı. Bu gelişmeler devletin selametini kuvvetlendiriyorsa da bazı olumsuz taraflarda gözden kaçmamalıdır. Her geçen gün büyüyen imparatorluk için büyümek bir nevi dezavantajdı. Yani “Büyük başın derdi, büyük olur” kaidesince Osmanlı İmparatorluğu büyüdükçe merkezi yönetim güçleşmekteydi. Zira padişah sefere çıktığı zaman devletin merkezi konumundaki Dersaadet (İstanbul) boş kalmakta, padişahın atadığı kubbe vezirlerinden ya da Sadrazamlardan bir tanesi “Sadaret Kaimekamı” olarak padişah dönene kadar devleti temsil etmekteydi. Ancak şu nokta unutulmamalıdır ki Padişah otoritesinin yerini diğer otoriteler ne kadar temsil edebilirdi? Hac meselesinde bu etkenin önemli rolü vardır. Bilindiği üzere İslam’ın hac vazifesi hakkındaki şartları: Müslüman olmak, akıllı olmak, ergen olmak, hac masraflarını karşılayacak kadar zengin olmak, haccın farz olduğunu bilmek ve gideceği yerin emniyetli olmasıdır. İslam hukukunda Cihat vazifesi farz-ı kifayedir. Ancak diğer fertlerin hac vazifelerini yerine getirmesine ortam sağlamak Ulu’l Emir için farz-ı ayn’dır. Yani Osmanlı sultanları Müslüman tebaalarının hac emniyetini sağlamak zorundadır. Bazen kamu haklarından bir mesele (Hukukullah) şahsi farzlardan daha çok önem arz etmektedir. 3. Selim’e kadar gelen Osmanlı padişahlarının ömürlerinin yarısı cihatla geçmiştir. Mesela Amasya’da vali iken ikinci Bayezıd hacca gitmeye niyet etmiş ancak sadrazam ve şeyhülislamın çağrılarını ve tahta oturması ikazlarını dinlemek zorunda kalmıştır. Zira boş kalan tahtı gören düşman cesaretlenecek alemi islamın selametine zarar vermeye teşebbüs edecektir. Aynı şekilde ısrarla hacca gitmeyi isteyen ve bu uğurda canından olan 2. Osman’ın (Genç) kayınpederi olan şeyhülislam Esad Efendi Osman’ın hac isteği üzerine şu fetvayı vermiştir: “Padişahlara hac lazım değildir; oturup adl eylemek evladır. Caiz ki, bir fitne zuhur eyleye.” Verilen bu fetvayı asrın alimi Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdai’de desteklemiştir.
Ayrıca Prof. Dr. Ahmet Akgündüz “ Bilinmeyen Osmanlı” adlı eserinde konuyla ilgili başka bir noktaya vurgu yaparak; bazı İslam hukukçularının hac vazifesi için bedeni sıhhatli olma şartını açarak, kendisini hacdan alıkoyacak sebepler bulunursa haccın eda edilemeyeceğini Osmanlı sultanlarının bir nevi mahbus gibi kabul edilebileceğini bu yüzden hacca gidemeyebileceklerini söyler. Hac mevsiminin üç ay sürdüğü bir asırda Osmanlı padişahlarının hacca gitmeleri gerektiğini düşünmek İslam hukukunu bilmemek olur. Özetle Osmanlı padişahlarına hac dinen farz olmamıştır. Ancak kendi yerlerine mutlaka adam göndermişlerdir. Ayrıca sultan Abdülaziz’in kıyafet değiştirerek hacca gittiği söylenmektedir. Ancak konuyla ilgili elimizde vesika bulunmamaktadır. (Prof. Dr.Ahmet Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı.) yukarda beyan ettiğimiz hususlar üzere Osmanlı padişahlarının şahsi ibadetleri için Dersaadeti 3 ay boş bırakmaları küffarı cesaretlendirecek ve Devlet-i Ali zor durumda bırakabilecekti. Bu sebepten ilmiye sınıfının da tasdiki ile Osmanlı sultanları hacca gitmemiş, gidememişlerdir. Ancak saraya bağlı sürre alayları padişahın ve halkın hediyelerini Mekke ve Medine’ye ulaştırırdı. İlk sürre alayını gönderen sultan Çelebi Mehmet’tir. Osmanlı hacıları kafile halinde yola çıkarlardı. Padişahın bir görevi de Halife-i Ruy-i Zemin olarak emniyetli bir hac yolculuğunu sağlamaktı. Bunun için fermanlar göndermiş kaleler yaptırılmıştır. ( Bkz. BOA, 7 Numaralı Mühime Defteri Hüküm: 372,786)
Osmanlı padişahlarının hacca gitmemesi hadisesi bundan ibaret olup Fatih Sultan Mehmet Han’ın oğlu şehzade Cem memluklulara sığındığında hac vazifesini yerine getirmiş, son Osmanlı padişahı cennet mekan Sultan Vahdettin padişahlığından sonra hacca gitmiş ancak bazı söylentilere göre eşkıya yüzünden haccı yarım kalmıştır. Burada unutulmaması gereken tarihin zamanın şartlarına göre incelenmesidir. Tarihten anlayan herkes bu ayrımı görebilir. Günümüzde devlet ricalinin hacca gitmesi ile Osmanlı sultanlarının gitmesi çok farklı konulardır.
Osmanlı imparatorluğu dünya tarihinin gördüğü en büyük imparatorluklardan birisidir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde doğal sınırlarına ulaşan imparatorluk olabildiğince büyümüştü. Öyle ki batılılar Osmanlı padişahı Sultan Süleyman’a “Le Manifiiue” yani “Muhteşem” lakabını vermişlerdi. Sultan Süleyman döneminde Osmanlı toprakları 15 milyon metre kareye ulaşmıştı. Bu gelişmeler devletin selametini kuvvetlendiriyorsa da bazı olumsuz taraflarda gözden kaçmamalıdır. Her geçen gün büyüyen imparatorluk için büyümek bir nevi dezavantajdı. Yani “Büyük başın derdi, büyük olur” kaidesince Osmanlı İmparatorluğu büyüdükçe merkezi yönetim güçleşmekteydi. Zira padişah sefere çıktığı zaman devletin merkezi konumundaki Dersaadet (İstanbul) boş kalmakta, padişahın atadığı kubbe vezirlerinden ya da Sadrazamlardan bir tanesi “Sadaret Kaimekamı” olarak padişah dönene kadar devleti temsil etmekteydi. Ancak şu nokta unutulmamalıdır ki Padişah otoritesinin yerini diğer otoriteler ne kadar temsil edebilirdi? Hac meselesinde bu etkenin önemli rolü vardır. Bilindiği üzere İslam’ın hac vazifesi hakkındaki şartları: Müslüman olmak, akıllı olmak, ergen olmak, hac masraflarını karşılayacak kadar zengin olmak, haccın farz olduğunu bilmek ve gideceği yerin emniyetli olmasıdır. İslam hukukunda Cihat vazifesi farz-ı kifayedir. Ancak diğer fertlerin hac vazifelerini yerine getirmesine ortam sağlamak Ulu’l Emir için farz-ı ayn’dır. Yani Osmanlı sultanları Müslüman tebaalarının hac emniyetini sağlamak zorundadır. Bazen kamu haklarından bir mesele (Hukukullah) şahsi farzlardan daha çok önem arz etmektedir. 3. Selim’e kadar gelen Osmanlı padişahlarının ömürlerinin yarısı cihatla geçmiştir. Mesela Amasya’da vali iken ikinci Bayezıd hacca gitmeye niyet etmiş ancak sadrazam ve şeyhülislamın çağrılarını ve tahta oturması ikazlarını dinlemek zorunda kalmıştır. Zira boş kalan tahtı gören düşman cesaretlenecek alemi islamın selametine zarar vermeye teşebbüs edecektir. Aynı şekilde ısrarla hacca gitmeyi isteyen ve bu uğurda canından olan 2. Osman’ın (Genç) kayınpederi olan şeyhülislam Esad Efendi Osman’ın hac isteği üzerine şu fetvayı vermiştir: “Padişahlara hac lazım değildir; oturup adl eylemek evladır. Caiz ki, bir fitne zuhur eyleye.” Verilen bu fetvayı asrın alimi Üsküdarlı Aziz Mahmud Hüdai’de desteklemiştir.
Ayrıca Prof. Dr. Ahmet Akgündüz “ Bilinmeyen Osmanlı” adlı eserinde konuyla ilgili başka bir noktaya vurgu yaparak; bazı İslam hukukçularının hac vazifesi için bedeni sıhhatli olma şartını açarak, kendisini hacdan alıkoyacak sebepler bulunursa haccın eda edilemeyeceğini Osmanlı sultanlarının bir nevi mahbus gibi kabul edilebileceğini bu yüzden hacca gidemeyebileceklerini söyler. Hac mevsiminin üç ay sürdüğü bir asırda Osmanlı padişahlarının hacca gitmeleri gerektiğini düşünmek İslam hukukunu bilmemek olur. Özetle Osmanlı padişahlarına hac dinen farz olmamıştır. Ancak kendi yerlerine mutlaka adam göndermişlerdir. Ayrıca sultan Abdülaziz’in kıyafet değiştirerek hacca gittiği söylenmektedir. Ancak konuyla ilgili elimizde vesika bulunmamaktadır. (Prof. Dr.Ahmet Akgündüz, Bilinmeyen Osmanlı.) yukarda beyan ettiğimiz hususlar üzere Osmanlı padişahlarının şahsi ibadetleri için Dersaadeti 3 ay boş bırakmaları küffarı cesaretlendirecek ve Devlet-i Ali zor durumda bırakabilecekti. Bu sebepten ilmiye sınıfının da tasdiki ile Osmanlı sultanları hacca gitmemiş, gidememişlerdir. Ancak saraya bağlı sürre alayları padişahın ve halkın hediyelerini Mekke ve Medine’ye ulaştırırdı. İlk sürre alayını gönderen sultan Çelebi Mehmet’tir. Osmanlı hacıları kafile halinde yola çıkarlardı. Padişahın bir görevi de Halife-i Ruy-i Zemin olarak emniyetli bir hac yolculuğunu sağlamaktı. Bunun için fermanlar göndermiş kaleler yaptırılmıştır. ( Bkz. BOA, 7 Numaralı Mühime Defteri Hüküm: 372,786)
Osmanlı padişahlarının hacca gitmemesi hadisesi bundan ibaret olup Fatih Sultan Mehmet Han’ın oğlu şehzade Cem memluklulara sığındığında hac vazifesini yerine getirmiş, son Osmanlı padişahı cennet mekan Sultan Vahdettin padişahlığından sonra hacca gitmiş ancak bazı söylentilere göre eşkıya yüzünden haccı yarım kalmıştır. Burada unutulmaması gereken tarihin zamanın şartlarına göre incelenmesidir. Tarihten anlayan herkes bu ayrımı görebilir. Günümüzde devlet ricalinin hacca gitmesi ile Osmanlı sultanlarının gitmesi çok farklı konulardır.