Osmanlı’da çay tarımının belgeleri

Osmanlı’da çay tarımının belgeleri



Osmanlı Arşivleri'nde bulunan ilk belgelere göre çayla ilgili ilk çalışmaların Sultan II. Abdülhamit’in emri ile yapıldığı ortaya çıktı.


--------------------------------------------------------------------------------

1950'lerden sonra miras bölünmesi yoluyla aile bazında küçülen çay tarlaları artık çoğu ailenin tek başına geçimini sağlamaya yetmiyor. Bunun için çay, aileler için geçim kaynağı olmaktan ziyade bütçeye bir yama anlamına geliyor. Çünkü 2006 yılı için 65 YKr olarak açıklanan yaş çay fiyatları da üreticiyi tatmin etmedi.

Çayın Rize başta olmak üzere Karadeniz'de ekimi devletin ciddi alakasıyla ancak 1938'den sonra ele alınabilmişti. Vatandaşa dağıtılan çay tohumlarının yetişip yeşil çaya dönüşmesi de 1942 yılını bulmuştu. İkinci Dünya Savaşı'nın devam ettiği o yıllarda üreticiden 32 bin 196 kilo yaş çay alınmıştı. Yaş çay fiyatı da 150 kuruş olarak belirlenmişti. Çay üretimi aslında Birinci Dünya Savaşı'nın bölgede açtığı yaralar sonrasında Halkalı Ziraat Mektebi hocalarından Ali Rıza Erten ile Rize Ziraat Genel Müdürü Zihni Derin'in çabaları ile ele alınmış; ancak imkânsızlıklar sebebiyle proje yarım kalmıştı. Daha geriye gidersek 1912 yılında, Osmanlı döneminde Rize Ziraat Odası Başkanı Hulusi Karadeniz'in Batum'dan getirttiği çay tohumları ile yaptığı bir üretim denemesini görüyoruz.

Daha da geriye gittiğimizde Türkiye'de ilk çay tarımının 1888 yılında ve Bursa'da yapıldığı, Coğrafyayı Sınai ve Ticari adlı kitapta çay tohumlarının Çin'den getirtildiği yazılıdır.

Ancak Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde bulunan yeni bir belgede 1889 yılında Japonya'ya gönderilen ve dönüş yolunda batan Ertuğrul Fırkateyni'nden öncesine rastlayan bir dönemde çay tohumlarının Çin'den değil Japonya'dan getirtildiği ve ilk denemenin Bursa'da yapıldığını ortaya koyuyor.

Buna rağmen içinde çay tabirinin geçtiği ilginç ifade ve örneklere rastlanan 1879 tarihli Osmanlıca bir belgede, henüz bugünkü anlamda çay bitkisinin yetiştirilmediği Rize'deki ormanlarda, kırlarda ve halkın kendisine ait bahçelerde bol miktarda olduğu keşfedilen bir tür çay ağacından da bahsediliyor. Belgeye göre çeşitli çabalar sonucu terbiye ettiği bitkiyi Rize halkı kilosu on mecidiyeden satmış. Gümrük vergisi alınan bu çaya benzeyen bitkiden zamanın hükümeti ayrıca orman vergisi de almak istemiş. Buna karşılık Rusya hükümeti hiçbir vergi talep etmediğinden, bu ürünü, halkın kaçak yollardan yurtdışına götürmesinden endişe duyulduğuna da yer verilmiş. Ancak bu, bildiğimiz anlamda çay değil; bugün bölge halkının likapa, Trabzon çayı ve daha başka birçok yerel adla andığı bitki olduğu anlaşılmış. 1892'de Bursa'da çaydan bahsedilse de bunun daha sonra çay değil ayı üzümü olduğu yazılmış bazı kayıtlarda. Ancak bu bilgiler de bir cümle ile sınırlı kalmış.

Verim alınması 1940'lardan sonraya rastlasa da çayın bu topraklardaki serüveni 100 yılı geride bıraktı. Çay tarımı ile ilgili araştırmalar yapan Başbakanlık Osmanlı Arşivi Uzmanı Muhammet Safi, çayla ilgili bilinen en eski belgenin Orman, Madenler ve Tarım Bakanı Selim Paşa'nın 13 Mayıs 1894 tarihli belgesi olduğunu söylüyor. Paşa, Bakanlığın bütçesine ilaveten saraya sunduğu belgede 'padişahımızın buyrukları doğrultusunda Bursa'dan iki sepet derununda getirilen çay fidanlarının saraya takdim edildiği ve bunların hemen dikilmesi icab ettiği bilgisine de yer veriyor. Ancak padişahın çay tarımının yapılmasını emrettiğini anladığımız bu belgeye henüz ulaşılmış değil.

Çayla ilgili ilk belgelere ulaşan Safi'nin arşivlerde bulduğu ve Selim Paşa'nın Sadrazama ulaştırdığı 6 Ekim 1894 tarih ve 250 sayılı belgesinde ise çay bitkisinin besleyici ve iyileştirici özelliklerinden bahsedildikten sonra bu bitkinin Osmanlı topraklarında yetiştirilerek tarımının yaygınlaştırılması için padişahın buyruğuna ihtiyaç duyulduğu yazıyor. Bunun için, çeşitli yerlerdeki numune çiftlikleri ve tarlalarda deneme amaçlı ekilmesi amacıyla Japonya'ya yeterli sayıda tohum ve fidan siparişi verildiği bilgisi de yer alıyor belgede. Ayrıca Samsun'dan Artvin'e kadar olan Trabzon bölgesi, Maraş, İzmit ve Bursa'da kendiliğinden yetiştiği haber verilen bir tür çay bitkisinin de deneme amaçlı yetiştirilmesinden de bahsediliyor ki bunun gerçek çayla ilgisi olmadığı çok daha sonra anlaşılıyor.

Belgelerden anlaşıldığına göre Selim Paşa'nın Sadrazam ve aynı zamanda II. Abdülhamid'in yaveri de olan Cevat Paşa'ya arz ettiklerini Cevat Paşa da hemen saraya aktarıyor. Bunu da Abdülhamid'in başkatibi Süreyya Bey'in 21 Ekim 1894 tarihli yazısından anlamak mümkün. Bunun üzerine Sultan Abdülhamid'in izin vermesi ile yolu açılan çay tarımı ile ilgili bir de tarifname hazırlanıyor. Selim Paşa durumu padişaha takdim ettiği 23 Nisan 1895 tarihli bir üst yazısında Japonya'dan getirtilen tohumun nasıl ve ne şekilde ekileceği ile ilgili bir kitapçığın basılıp dağıtılacağını ve bir nüshasının da saraya takdim edileceğini ifade ediyor.

Çay Tarifnamesi'ne gelince. Bu belgede çayın nasıl ve ne şekilde ekileceği ve yetiştirileceği ile ilgili her aşamada bilgilerden bahsediliyor. O zaman senede iki defa ürün verdiği kaydedilen ve Avrupa'da süs bitkisi olarak yetiştirildiği belirtilen çayla ilgili şu bilgiler, çayın Osmanlı'da belki 1900'lerden önce yetişme imkânı olmasına rağmen bu kadar geç kalınmasının sebebine ışık tutuyor: "Çay ağacı Osmanlı topraklarının pek çok yerinde yetiştirilebilir. Çayın tabiatına uygun vilayetlerimiz ise Erzurum, Sivas, Ankara, Bursa, Aydın, Adana, Halep, Suriye ve İstanbul civarlarıdır."

Çay tarımının yapılacağı yerler arasında Trabzon'un adı geçse de elverişli olmayan yerler de listede yer alıyor.
 

HTML

Üst