Oruc'un Hikmetlerinden Bir Demet

ibrahimdag

New member
Her ibadetin yerine getirilmesinde sayısız hikmetler ve bilemediğimiz nice yararlar bulunmaktadır. Ancak kula gereken, ibadeti hikmet ve faydaları için değil, sırf Allah'ın emrini yerine getirmek ve ibadet maksadıyla yapmaktır. Zira bir işten maksat ne ise hüküm ona göre verilir. Faydası sonsuz olan ve büyük hikmetler barındıran ibadetlerden biri de oruçtur.


Kelime olarak “imsak”, yani “kendisini tutmak” anlamına gelen oruç (savm); müslüman, âkil ve baliğ olan kimselerin ibadet niyetiyle, tan yeri ağarmasından başlayarak, güneş batıncaya kadar yiyip içmekten, cinsî ilişkiden ve bu ilişkiye davet eden her türlü davranıştan kendisini tutması demektir.

Oruç Allah'ın bir emri olup, farziyeti Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir. Kur'an-ı Kerim'deki: “...oruç sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.” “…sizden her kim bu aya (Ramazan'a) yetişirse onun orucunu tutsun”, ayetleri ile Hz. Peygamber s.a.v.'in; “İslâm beş esas üzerine bina kılınmıştır. (Bunlar) Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmektir”, şeklindeki hadisi, şartlarına haiz olan müslümanlar tarafından orucun mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ibadet olduğuna açıkça işaret etmektedir. Ayrıca Ramazan orucu Hz. Peygamber s.a.v.'den asrımıza kadar tevatür yoluyla sabit olmuş ve günümüzde de olduğu gibi her dönemde bütün müslümanlar bu oruç farizasını ittifakla yerine getirmişlerdir.

Manevi hikmetler

Oruç ruhu takviye eder. Kur'an-ı Kerim'de de ifade edildiği gibi, insan ruh ve bedenden müteşekkil bir varlıktır. Maddi olan varlığı insanı iyi ve güzele yönlendirdiği gibi, zaman zaman onu azgınlığa ve Yüce Allah'ın yapılmamasını emrettiği hususlara da sevk edebilir. İşte tam bu sırada oruç devreye girer ve insanı manen takviye ederek, yasak olan fiilleri işlememesi konusunda ona yardımcı olur. İnsanın manevi yaşantısı ve iradesi ne kadar kuvvetli olursa, Allah'a olan yakınlığı da o nispette artar.

Takvayı gerçekleştirme konusunda en büyük yardımcılardan biri şüphesiz oruçtur. Takva Allah'tan nasıl korkulması gerekiyorsa öylece korkmak ve her fiil, söz ve harekette murakabe yapmaktır. Oruç tutan kişi, Allah'ın emrine boyun eğerek, belirli bir zaman diliminde yemeyi, içmeyi vs. bırakmak suretiyle takvaya (Allah katında manen yükselme amacına) yönelir.

Oruç iradeyi kuvvetlendirir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en büyük özellik akıldır. Aklı sayesinde insan istediğini yapabilir. Bazı insanlar akıllarının kendilerine gösterdiği hakikatlerin farkına varamayarak, zararlı veya faydalı olmasına bakmaksızın hayatlarını hep başkalarını taklit ederek geçirirler. Bu nedenle oruç insan için şahsi iradeyi terbiyede etkili olur. Oruç, insanı kurtuluşa götüren muayyen bir yola, muntazam bir hayat tarzına yöneltir. Bu gerçeği gören günümüzün alimleri, iradeyi terbiye etmek ve özünde bulunan güzellikleri ortaya çıkarmak için oruç tutmayı tavsiye etmektedirler.

İnsanın belirli dönemlerde ve bilhassa gençlik çağında, İslâm'ın hoş görmediği yollara düşmekten korunması için iradesini kuvvetlendirmesi gerekir. İnsan iradesini sağlamlaştırmanın ve kötü yollara düşmekten korumanın en güzel yollardan birinin de oruç tutmak olduğu gerçeği, Hz. Peygamber s.a.v.'in; “Ey gençler topluluğu! ...sizden evlenmeye kimin gücü yetmiyorsa o oruç tutsun. Çünkü oruç onun için koruyucu bir kalkandır.” hadisinden açıkça ortaya çıkmaktadır.

Oruç sabrı öğretir. Nefsin sınırsız istekleri vardır. Onun her isteğini yerine getirmek mümkün değildir. Nefsin uygun olmayan telkinlerine dur diyebilmenin yollarından biri de şüphesiz sabırdır. Oruç tutan insan, nefsinin bazı isteklerine gem vurarak en güzel sabır örneklerinden birini vermektedir. Bunun içindir ki, oruç tutmanın farz olduğu Ramazan ayı “sabır ayı” olarak bilinir. Hz. Peygamber s.a.v.; “Sabır (Ramazan) ayının orucuyla, her aydan tutulan üç gün oruç, göğsün hararetini (nefsin azgın isteklerini) yok eder.” Başka bir hadiste de; “Her şeyin bir zekâtı vardır. Vücudun zekâtı da oruçtur. Oruç sabrın yarısıdır.” buyurmuşlardır.

Oruç nefsi terbiye eder. Diğer yaratıklardan hayvanlarda bulunan şehevî kuvvet, yırtıcı mahlukatta bulunan gadabî kuvvet, meleklerde bulunan ruhanî kuvvet, insanda da bulunur. İnsan oruç tutmak suretiyle, şehevî ve gadabî kuvvetlerin istek ve arzularına boyun eğmeyerek ruhani kuvvete yönelirse, o zaman adeta melekleşir ve Hz. Peygamber'in müjdelediği sabrın yarısına erişmiş olur. İslâm'da tembellik ve teslimiyetçilik hoş görülmemiştir. Karşılaşılan her türlü engel ve zorlukların aşılabilmesi için öncelikle oruçla sabır ve iradenin kuvvetlendirilmesi tavsiye edilmiştir. Zira oruçla nefsini terbiye edemeyen, bir günlük açlığa sabredemeyen kişi, şehevî arzuları kamçılayan nefsin esiri olur. Nefsinin peşine düşen bir kişinin ise sonu hüsran ve pişmanlıktır.

Oruç, insana Allah'ın bahşettiği nimetlerin kıymetini fark ettirir. İnsana nimetler devamlı verildikçe, onlara ve onları verene karşı saygı duygusu azalır. Nimetin kıymeti ancak olmadığı zaman bilinir. Acıyı tatmayan tatlının, zifiri karanlıkta kalmayan gündüzün kıymetini bilemez. Oruçta fakiri gözetme, yeme, içme ve doymanın kıymetini bilme vardır. Aç kalanların durumunu hatırlamak, orucun içtimai sırlarından biridir. Oruç tutana bu durumda olanların halini hatırlatmak için ne beliğ bir hutbeye, ne de fasih bir lisana ihtiyaç vardır. Zira oruçlu, bağırsaklarındaki patırtı ve midesinin sesiyle ister istemez aç olanı hatırlar.

Oruç, tok olana aç olanın halini öğretir, yardıma teşvik eder. Sayısız nimetler içinde bulunan bir kişi aç olanın, ıssız bucaksız bir çölde kalıp da susuzluktan dudakları çatlamayan bir kişi de susuz olanın halini nereden bilsin? Her istediklerine ulaşabilen kişiler, bütün insanların da kendileri gibi büyük nimetler ve rahatlık içinde olduğunu zannederler. Bir lokmaya muhtaç olan, çöplüklerden günlük ihtiyacını karışlamaya çalışan insanların varlığından habersiz olarak veya böyle kişileri hiç kâle almaksızın dünyanın her türlü nimetinden en güzel şekilde yararlanmaya devam ederler.

İnsanların içinde bulunduğu acı gerçeği ortaya koymak, bir ay gibi kısa bir süre de olsa aynı hisleri yaşatmak ve açlıktan nefesleri kokan insanların varlığını ve onların çektikleri ızdırabı hatırlatmak maksadıyla Yüce Allah oruç tutmayı emretti. Aç ve susuz kalmayı belirli bir zaman dilimi için zaruri kıldı. Ta ki zengin muhtaca yardım etsin. Kendisi sayısız nimetlere sahipken aç olanın halini bilsin de, hiç olmazsa ona ölmeyecek kadar da olsa yardım elini uzatsın ve Allah'ın kendisine bahşettiklerden bir kısmını böyle kişilerle paylaşsın. Zengin hatırlasın ki, etrafında aç insanlar, hayâlarından dolayı kimseye hallerini arz edemeyen, sokaklara çıkıp el açamayan muhtaç eller var. O fakirlerin halini anlasın da zenginin kalbi yumuşasın ve böylece muhtaç olanlara yardım elini uzatsın.

Hz. Peygamber s.a.v.'in; “Merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” “Yeryüzünde olanlara merhamet ediniz ki, gökyüzünde olanlar da size merhamet etsin.” hadislerinde de belirtildiği gibi, Cenab-ı Allah ancak rahmet edene merhamet eder.

Hz. Yusuf'un yeryüzünün bütün hazinlerine sahip olduğu halde çok oruç tuttuğu, kendisine niçin çok oruç tuttuğu sorulduğunda; “iyice doyduğum zaman fakirin aç kaldığını unutmaktan korktuğum için” diye cevap verdiği rivayet edilmektedir.

Oruç, teslimiyet ve itaati öğretir. Zira oruçta mutlak olarak kainatın yegane sahibi olan Allah'a teslimiyet ve hakkıyla O'na ibadet vardır. Bu bütün oruçlularda müşterek olarak bulunan bir hikmettir. İbadetlerin kabul edilebilmesi ve gerçek manada kulluk yapılabilmesi ancak Allah'a mutlak bir teslimiyetle mümkündür.

Bakara Suresi'nin 285. ayetinde de belirtildiği üzere, gerçek müminler Allah'ın emir ve yasakları kendilerine bildirilince, hiç tereddüt etmeksizin hemen onu kabul ederler. Onlar sadece Yüce Allah'tan af dilerler. Çünkü onlar sonunda dönüşün ancak ve ancak Allah'a olduğunu bilirler.

Allah'a kulluk ve teslimiyet gerçek anlamda oruçla ortaya çıkar. Oruçlu acıkır ve susar. Önünde bütün nimetler bulunduğu halde, sadece Allah'ın emrine uyarak ve O'nun rızasını umarak sabreder. Bunun içindir ki Cenab-ı Allah: “İnsanoğlunun bütün amelleri kendisi içindir. Ancak oruç hariç.” buyurmuştur.

Zahiri hikmetler

Oruçta sıhhati koruma vardır. Hz. Peygamber s.a.v.; “Oruç tutun ki, sıhhat bulasınız” buyurmuştur. Orucun insan sağlığı üzerindeki müspet etkileri bugün tıbbi otoriteler tarafından da kabul edilmektedir. Bunun içindir ki oruç tıp sahasında bir çok vakalarda tedavi vasıtası olarak kullanılmakta ve hatırı sayılır bir yeri bulunmaktadır.

Sahasında uzmanlaşmış doktorların belirttiği gibi; insanın sağlıklı olmasının en belirgin örneği kendi midesidir. Bu nedenle mide şifanın evi konumundadır. Sağlığı koruyucu önlem olarak önce mideden başlamak gerekir. Bütün hastalıkların temelinde fazla gıda alma ve aşırı beslenme yatmaktadır. Mideyi fazla doldurmamak, gereğinden fazla yemek yiyerek bünyenin çalışmasını zorlaştırmamak lazımdır. Oruç, metabolizmayı düzene koymak için kaçırılmaz bir fırsattır. Ramazan ayı boyunca tutulan oruç sayesinde sindirim sistemi dinlenir, tazelenir ve hastalıklı olan yerleri iyileşerek yepyeni olur.

Zararı faydasından çok olmakla birlikte, insanların çoğunluğu devamlı olarak ihtiyacından fazla yemeyi adet haline getirmiştir. Bu nedenle oruç tutan kişiler az yemek suretiyle midelerinin fazla yorulmamasını ve sağlıklı kalmasını sağlamış olurlar.

Diğer yönden oruç tutacak olan kişinin imsak vaktinden önce kalkarak, az da olsa bir şeyler yemesi tavsiye olunmuş ve bu yemekte bolluk ve sayısız hikmetlerin bulunduğu hususu Hz. Peygamber s.a.v. tarafından bizlere bildirilmiştir. İslâm alimleri sahur yemenin müstehap olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Ayrıca sahur, Hz. Peygamber s.a.v'in ifadesiyle, hıristiyanların orucuyla müslümanların orucunun arasını ayıran bir fasıldır. Zira hıristiyanlar sahura kalkmazlar.

Nasıl ki sahur yemede büyük hikmetler varsa, iftar açmada da sayısız hikmet ve faydalar bulunmaktadır. Sahuru geciktirmek gerektiği halde, Hz. Peygamber s.a.v.'in; “İnsanlar iftarı acele yapmaya devam ettikleri müddetçe hayırla yaşamada daimdirler.” hadisinden de anlaşılacağı üzere, iftarda acele etmek ve bir an evvel hurma, zeytin, su vs. ile orucu açmak gerekir. Bunda da sayısız hikmetlerin olduğunu bildiren çok sayıda hadis-i şerif bulunmaktadır.

Diğer yönden oruç tutan dilini daima zikirle, kalbini de tefekkürle meşgul etmeli ve bilhassa iftarını açarken çokça dua etmelidir. Çünkü iftar açarken oruçlunun yaptığı duanın reddedilmeyeceğini bize Hz. Peygamber s.a.v. müjdelemektedir. Bu hususta en meşhur dua: “Allahım! Senin rızan için oruç tuttum. Sana iman ettim ve işimi sana havale ettim ve senin rızkınla iftar ettim” şeklinde yapılan duadır.

Buraya kadar izaha çalıştığımız gibi, gerçekten oruç hem maddi hem de manevi bir tedavi vasıtasıdır. Kurumuş kalpler oruçla yeşerir. Susamış gönüller oruçla hayat bulur. Öyleyse bize düşen, Yüce Allah'ın emrine uyarak manen ve madden hakkıyla orucumuzu tutmak, oruç vesilesiyle Rabbimiz'in bize bahşedeceği bildiğimiz ve bilemediğimiz nice nimetlere kavuşmak için gerekli gayreti göstermektir.

SEMERKAND
 

DayWalkerr

ABDUSSABUR
Kardeşi hadislerin kaynakları eklesen çok güzel olucak..PAylaşım güzel , fevkalade ancak biraz eksik kalmış galiba..

Eline sağlık..
 

HTML

Üst