onlar bu vatan için kanlarını verdiler (çanakkale şehitleri)

BuNaLım

Bunalım
Katılım
22 Eki 2005
Mesajlar
4,020
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
39
Konum
mi topraktan!



ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ

Çanakkale içinde vurdular beni

Ölmeden mezara koydular beni

Of gençliğim eyvah.

Çanakkale içinde Aynalı Çarşı

Ana ben gidiyom düşmana karşı

Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir uzun selvi

Kimimiz nişanlı kimimiz evli

Of gençliğim eyvah






ÇANAKKALE'M

Sen Çanakkale’m
“Bir devrin battığı
Devlerin dağıldığı”
Ata’mın
Güneş gibi parladığı
Yerdesin
Sen Çanakkale’m
Şehitlerin yattığı
Tarihlerin yazıldığı
Bayrağımın gururla
Semalarda dalgalandığı
Kalesin
Bir yanın Asya’da
Bir yanın Avrupa’da
Boğazın yakasında
Süzülen gelinsin
Ne yana baksam
Tarihimi anlatır bana
Kaz Dağından esen rüzgarın
Türkünü söyler
Bazen coşarak
Bazen fısıldayarak
Kıyıya vuran dalgaların
Sen Çanakkale’m
Türkün destanını yazdığı
Vatanım,toprağım,sevdam
Vaz“GEÇİLMEZSİN”…

Nebiye TOPRAK








Çanakkale Geçilmez

Ben desem ikiyüzbin, sen de ikiyüzelli
Ne yattığı yer belli, ne de vurulduğu yer
Mahşer Conkbayırı'na kurulmuştu besbelli
Her Mehmetçiğin göğsü olmuştu birer siper
Şehit analarına göndererek teselli
Şehadet köprüsünden geçtiler birer birer

Onsekiz Mart Bindoküzyüz Onbeşinci gündü
Süleyman Sırrı Bey'e sor bak ki daha dündü
Batarya Hamidiye, Fransız Bouvet'sine
Yaklaşırken mermiler ikiyüz kırk milimdi
Tarihte rastlanır mı şehidin böylesine
Cideli Mehmet Çavuş bedeni kırk dilimdi

Gözüne iniyorken karanlık perde perde
Can çekişen dudakta bir tebessüm belirdi
Bir kurşun sağanağı çakılıp kalan yerde
Böylesine mucize ancak Hak'tan gelirdi
Fransız'ın zırhlısı tarihten silinirken
Paramparça bedeni sevincinden delirdi

Türk milleti kutlasa bin defa zaferini
Unutmayacak asla o şehit neferini

Kumkale, Seddülbahir müstahkem mevkileri
Çok ağır bombardıman ateşine tutuldu
Son sırıtışındaydı düşmanın gemileri
Türk'ün yaman sillesi belli ki unutuldu
Susturduk zannedip de geçmeye çalışırken
Nusret'in döşediği mayınlarda yutuldu

Akıllara sığmayan o manevi gücüyle
İkiyüzyetmişaltı kiloluk bir mermiyi
Bir hamlede kaldırıp top içine yatırdı
Tekbir nidalarından çıkan mermi ucuyla
İngiliz'in Oceon denen zırhlı gemiyi
Boğaz'ın sularına ta...Derine batırdı

Koca Seyyit adına bu devasa kahraman
Bin düşman askerinin mezarını kazdırdı
Gün vursa solmayacak tarih sayfalarına
Zaferin unutulmaz destanını yazdırdı

İngiliz Harp Bakanı Lord Kitchener'in sesi
Limni'ye Mondros'a ulaştı pis nefesi
On dokuz Şubattan ta...On yedi Marta kadar
İki çizgi halinde bir gövde gösterisi

Yer gök uğulduyorken yoğun top ateşinden
Boğaz'ın sularına düştü hazin gövdesi
Ta...Dibe gömülürken birbirinin peşinden
Hezimete uğradı On yedi Mart ertesi

Kumkale, Seddülbahir, taş taş üstünde zahir
Bir beden kalsa Mehmet, bir taş kalsa da ahir
Düşmana set çeker de Boğaz'ından geçirtmez
Kanla sular toprağı bir damlasın içirtmez

Tarih yirmibeş Nisan, İngiliz ve Anzak'lar
Dalga dalga karaya çıkıp da siniyordu
Düşmanın tepesine işte Mustafa Kemal
Tarihinden kopup da çığ gibi iniyordu

'Kader Adam' deyip işaret eden Churchill
Türkler'in tarihini elbette biliyordu
Her başkaldırışında o menhus enselere
Türk'ün dev ellerinden bir şamar iniyordu

Anafartalar'daydı, hem de Conkbayırı'nda
Ondokuzuncu Tümen, Elliyedinci Alay
Düşmanla arasında kesin bir hesaplaşma
Sanmayın ki mahşerde vermesi daha kolay

Mehmetçiğin bağrında kurşun tarar kaşağı
Bir kefeni olmamış ne kaldı ki kuşağı
Kanı mürekkep eyler, yazdırır tarihleri
Vermez de bir damlayı, olmaz düşman uşağı

Anladı ki tüm cihan ÇANAKKALE GEÇİLMEZ
Örtünür meşhedine kefen bile biçilmez

 


Çanakkale

Çanakkale conk bayırı geçilmez,
Türk yüreği çelik olur ezilmez,
Bu toprakta hiç izinsiz gezilmez,
Çanakkale şehitlerin kucağı.

Kocatepe Atatürkle yürüdü,
Şehid gazi düşmanları sürüdü,
Düşmanları Türk kokusu bürüdü,
Çanakkale mehmetlerin diyarı.

Bırak anafartalar söylesin,
Söylesinde bunu dünya dinlesin,
Dumlupınar gerisini söylesin,
Çanakkale kahramanlar diyarı





Yüreğinde Yaşatan Anlar

Kalbinizin atışları titretiyordu toprakları
Kulakları çınlatıyordu.Allah Allah sesleri
"Saolsun Vatanım" oldu hepsinin son nefesleri
Unutmak mümkün mü?Çanakkale'de Şehitleri.
Her karış toprakta var ayak iziniz
Canınızı feda ettiniz,kurtuldu vatanımız
Ne toptan ne tüfekten korkmadı hiç gözünüz
Düşmana en büyük silah iman gücünüz.
Elinde bir süngü dikkatle bakıyor denize
Altmış üç askerle düşmanı getirdi dize
Çanakkale'deki binlerce şehit gibi
Yahya Çavuş seni de gömdük kalbimize.
Hedef almış askerler,yürüyor denize doğru
Kimsenin aklına gelmiyor,ne kızı nede oğlu
Biliyor gittiği yol cennete doğru
Ölümden korkmuyor,çünkü o Türk oğlu.
El sürmesin kimse kutsaldır bu topraklar
Hep süzülsün göklerde,inmesin hiç bayraklar
Çanakkale'yi anlatmaya yetmez sayfalar
Seni ancak yüreğinde yaşatan anlar





"Ey Ulu Kişi,
Sana söz veriyoruz. Açtığın yoldan bıraktığın
Ülkü'de,
bize gösterdiğin doğrultuda izinden bir an bile
şaşmayacak, ahlâklı
faziletli, kalbi hak ve vatan aşkıyla çarpan ve bu
uğurda hiçbir fedâkarlıktan kaçınmayan insanlar olacağız.
Böylece emanet ettiğin ülküyü gergefte nakış işler
gibi tüm neslimize işleyeceğiz.
Dün ATA'ya söz verdigimiz gibi şimdi sana söz
veriyoruz





ve süper iki video arkadaşlar kesinlikle indirmenizi isterim ben izlerken gözümden yaş geldi diyebilirim


 
eline sağlık dostum..hakkaten iç parçalayan görüntüler var görünüşe göre....Allah rahmet eylesin şehitlerimize...Vatanımız için çarpıştılar onlar kalleşlerle hainlerle şerefsizlerle......
 
ellerine sağlık kardeşim hemen indiriyorum gözlerim doldu yine....Uğruna binkez ölür bin kez dirliriz TÜRKİYEM...
edit: ve şunudaeklemk istiyorum arkdaşlar şu yukardaki resimde Mehmetçigin kucagındaki Bir anzak askeri yani düşmanımız bizi öldürmek isteyen insan ama mehmetçik onun yaralandıgını görüyor ve siperden çıkıp onu kucagına alıyor siperden çıkmak ne demek biliyormusunuz ölüme meydan okumak ölüme....
Biz orda savaştık Namusumuzla şerefimizle haysiyetimizle savaştıq ve bir destan yazdıq..şu an olsa hiç düşünmeden canımı o mehmetçiklerimiz gibi feda ederim..
 
super ya ınsallah askerlıgım canakkeleye duser... Orda askerlık yapan arkadasımın basından cok duygulu seyler gecmıs dıyorkı oranın gızemı bır baska ben de gecen sene gıttım gercekten de oyle super bıryer
 
canakkale_gecilmez.jpg




Çanakkale Geçilmez!!!

Gelibolu Harekatı



Onlara ölmeleri emredildi , hepsi birden , gözünü kırpmadan öldüler….


20 Ocak 1915'de Mustafa Kemal tarafından komutası üstlenilen tümen, biri 7. Tümenden 57. Piyade Alayı ile ikisi Acemileri yetiştiren Depo Alayı'ndan kuruludur. O, askerlerine savaş gücü vermeye çalışırken, müttefik çıkartması tehlikesini yakın gören Başkomutan Vekili, "bu iki alay yetişmemiştir" diye acemileri İstanbul'daki 6. Kolordudan 72. ve 77. Alaylara değiştirdi.Daha bu alaylar gelip tümen kuruluşunu bitirmeden, 57. Piyade Alay ile hareket emrini aldı. Vapurla Tekirdağ'dan Maydos'a yola çıktı (24 Subat 1915).

Gelibolu’ya ulaşan Mustafa Kemal , kendi tümeninden 57. Alay’ı Sarafim Çiftliğine, kalan birliklerini de geldikçe Maydos bölgesine tertiplemeye başladı. Bölgeyi gezerek 26. Alay’ı Seddülbahir, 27. Alay’ı Kabatepe kıyılarına yerleştirdikten sonra , Seddülbahir'e bir de akıncı müfrezesi çıkardı.

24-25 Nisan akşamı,çıkarmanın ilk günü, İngiliz ve Anzak kuvvetleri Arıburnu’ndan karaya çıkmaya başlamışlardı.Bu bölgede kıyı gözetlemesi yapan bir Türk takımının direnişine karşın, kıyıdan belli bir noktaya kadar ilerlemeyi başardılar.Bölge yakınlarındaki 27 Alay’ın ise sahile geniş birşekilde yayılmış olması da karşı koymayı oldukça güçleştiriyordu.Bu sırada Bigalı köyü’nde bulunan ordu yedeği 19.Tümen Conkbayırı yönünde tatbikat yapmakta idi.Top seslerinin duyulmasıyla 19.Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Ordudan emir gelmemiş olmasına karşın girişimi ele alıp tüm sorumluluğu yüklenerek, 57.Alay’ı bir batarya ile Kocaçimentepe yönünde harekete geçirdi. Kendisi de durumu izlemek üzere Conkbayırı’na çıktığında, Arıburnu kesiminden bazı askerlerin çekilmekte olduklarını ve düşman birliklerinin de bunları izlediklerini gördü.

_O anı Mustafa Kemal , Ruşen Eşref Ünaydın ile yaptığı görüşme sırasında şöyle anlatmaktadır:

“...Bu esnada Conkbayırının güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetleme ve korunmasıyla görevli olarak orada bulunan bir müfreze askerin Conkbayırına doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm... Bu askerlerin önüne kendim çıkarak:

-Niçin kaçıyorsunuz ? dedim.

-Efendim düşman dediler!

-Nerede?

-İşte! diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.

Gerçekten de düşmanın bir avcı kuvveti 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve tam bir serbestlik içinde ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün. Ben kuvvetleri (geride) bırakmışım, askerler on dakika istirahat etsin diye...Düşman da bu tepeye gelmiş...Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman artık bilemiyorum, bilinçli bir düşünme ile midir, yoksa önsezi ile midir, bilmiyorum. Kaçan askerlere:

- Düşmandan kaçılmaz, dedim.

- Cephanemiz kalmadı, dediler.

- Cephaneniz yoksa süngünüz var,dedim.

Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırına doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin ‘ marş marşla’ benim bulunduğum yere gelmeleri için, yanımdaki emir subayını geriye yolladım. Bu askerler süngü takıp yere yatınca, düşman askerleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır...”

Bu sırada Türk askerleri mevzi alınca karşı taraf da mevzilenir ve 57.Alay’ın öncü bölüğünün Conk Bayırı’na yerleşmesi için süre kazanılmış olur.Bu an Çanakkale Savaşı’nın kilit anıdır.Çıkarmanın hızı kesilmiştir.Daha sonra, Kolordu Komutanı Esat Paşa’nın izniyle, 27. Alay’dan geri kalan birlikleri de emrine alan Tümen Komutanı Mustafa Kemal, karşı saldırıya geçmek üzere 57.Alay'a şu emri verir :

“ Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir.”
________________


Şehitlerimizi anıyoruz.Ruhları şad olsun!
 


Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.

Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm.

Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi;
'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi.
Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek.
Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy
 
ÇANAKKALEDE BAYRAM NAMAZI

 
bılader helal olsun tuylerım dıken dıken oldu böyle çalısmaların devamını beklıyorum
 


Çanakkale Geçilemedi Duysun Düşmanlar

Üç koldan geliyordu düşman
Karadan, denizden,havadan
Dönmüştü gözü İngiliz’in,Fransız’ın
Var güçlerine yardımcı köle Anzak’lar
Komuta da Alman paşaların elinde
Tek amaç parçalayıp,ezmek Türk’ü yok etmek
Bilmezler ki şanlı, güçlü Mehmet
Canı pahasına korur bu yurdu

Çanakkale açmış koynunu
Hazır siperler bekliyor yiğidi
Taarruz değildi amaç
Vatan için, hürriyet için
Emrediyordu ölmeyi
Yürekten gelen emir
Şehadet şerbeti içilecekti,
Fedaydı canları bu millete

Öyle bir sevdaydı ki Vatan sevgisi
Ana kucağından, baba ocağından
Üstündü tatlı yavukludan
Evladını doğurmak ister miydi
Hiçbir ana esaret altında

Ölmeye gitti cepheye onurlu Mehmet
Bile bile gönüllü, boynu kıldan inceydi
Teslim edilmemeliydi sancak
Dönmek yok canı fedaydı Vatan’a
Bu vatan her şeye bedeldi
Kavuşsa canı Rab’be, ne çıkardı uğruna

Hür olmalıydı Türk, ne İngiliz ne de Fransız
Ayakları altına almamalıydı
Ulaşamamalıydı düşman kötü emeline
Nasılsa geldikleri gibi binlerce
Topları, tüfekleri sayısız mermileri
Soğuk bir günde ansızın
Utançla gideceklerdi boyunları bükük
Bir elin parmakları kadar azalarak

Savaşın korkunç yüzü gece başka, gündüz bambaşkaydı
Çınlarken kulaklarda ezan sesleri
Tozu dumana katan mermiler yağıyordu
Cephanesi kısıtlı Mehmet’çik siper ediyordu göğsünü
Teslim etmiyordu sancağı
Şehadet şerbeti içen candaşı,kardeşi
Koyup toprağın bağrına
Ananın koynuna bırakır gibi tebessümle
Devam ediyordu tekbir sesleri eşliğinde
Heder oluyor gecenin ayazında yorgun, aç bedenleri
Merhem oluyor iman gücü, sarılıyor bir bir yaralar
İlgilenirken kendi canıyla düşmanın da sarıyordu yarasını
Paylaşıyordu neyi varsa elinde, yüreğinde
Yazılıyor mektuplar gururlu anaya, gözü yaşlı yavukluya

Düşman cephesinde;
Arkalarına bakmadan
Kaçarken bile haince planlar yapıldı
Tek suçları topraklarını korumak olan Mehmet’ciği
Doldurup hangarlara ateşe verirken
Canlı kalmasın emri yankılanıyordu

Türk cephesindeyse;
Tarihin en acı en kanlı savaşı
En mert savaşı, vatan sevgisi
Vatana kurban olmaya giden Mehmet’çiğin kınalı başıyla
İman gücüyle yazıldı Çanakkale geçilmez
Gelibolu tekbir sesleriyle inledi
Çınladı Allah Allah nidalarıyla
Çanakkale’yi geçilmez kılan tarih
Yazıldı işte böyle

Conkbayır’ında her bir taş dile gelse
Tüm dünyaya anlatır şanlı destanı
Kanla sulanan, doksan yıldır yeşeren çimenler
Ağıt yakar şehitlere
Gelibolu’da şahittir ağaçlar, akan dereler vahşete
Kuşlar şakır şehit yakınlarına, onurlu gazilere
Her estiğinde rüzgar söyler Mehmet’in türküsünü

Bu vatan bizimdi ve bizim kalmalıydı
Atalarımızdan, şehadet şerbeti içen, içmeyen
Mehmet’cikten emanet

Söz veriyoruz ilelebet bizim kalacak
Canımız pahasına, malımız pahasına
Uğratmayacağız düşmanı
Allah’ın izniyle Türkiye hep payidar kalacak


 
Yasamis SayiLmaz Vatani Icin oLmesini biLmeyenLer..!
o kadar abartiLicak bisey yok.. hepimiz bu vatan icin canimizi verebiLiyorsak yasiyoruz..!
 
Partizan' Alıntı:
Yasamis SayiLmaz Vatani Icin oLmesini biLmeyenLer..!
o kadar abartiLicak bisey yok.. hepimiz bu vatan icin canimizi verebiLiyorsak yasiyoruz..!

bunlar abartı deil partizan destan ve böykle günlerde böyle zamanlarda bunlara bizim ihtiyacımız var
 
arkadaşlar hayatınızda ne yapın ne edin çanakkaleye ve çevresine mutlaka gidin, ben iki kere gittim ve çoğu yerini dolaştım. oranın taşı toprağı, havası suyu farklı, şimdi size ne kadar anlatsamda yaşamadan bilemezsiniz, insan oraları gezerken gözünden akan yaş damlasına engel olamıyo.
ayrıca oranın halkı da bi başka, size orda yaşananları anlatırken ağlıyolar hep, bi gidişimde rehber de vardı yanımızda, her olayı anlatışında her seferinde ağlıyodu
kesin gidin görün arkadaşlar, sanki hala bir savaş yaşanıyo orda, öyle bi hava var
 
Partizan' Alıntı:
Yasamis SayiLmaz Vatani Icin oLmesini biLmeyenLer..!
o kadar abartiLicak bisey yok.. hepimiz bu vatan icin canimizi verebiLiyorsak yasiyoruz..!
nasıl abartılacak bir şey deil anlamadım bugun sen varsan onlar sayesindesin
varsın onlar olmasa sen bugun olduğun yerde olamazdın belkide
ve geçmişimizi hiç bir zaman unutmamak gerekir geçmişini bilmeyen insan geleceğenide bilemez...........
 
ÇanakkaLe şehitLerine_(FLasH)

http://rapidshare.de/files/4784896/CANAKKALEANIMASYON.exe.html


ÇANAKKALE SAVAŞLARI’NIN İBRETLİ VE HİKMETLİ
HİKAYELERİ


1. KINALI HASAN :

Yüzbaşi Sirri Bey, ikindi vakti yeni gelen erati teftiş ederken, içlerinde bir tanesinin saçinin bir tarafi kinalanmiş oldugunu görür ve takilir: “Hiç erkek kinalanir mi? Mehmetçik: Buraya gelmeden evvel, anam kinalamişti komutanim” der ve sebebini bilmedigini ilave eder.Komutanin istegi üzerine anasina haber salar, “Niye benim saçimi kinaladin?” Gelen cevabi mektupta şunlar yazar:

“Ey gözümün nuru Hasan’ım,

Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor.Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın... Ben, senin anan isem.Beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü.Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor...

Sen bu ailenin seçilmiş kurbanisin...

Hasan’ım, söyle zabit efendiye... Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır... Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım.Onun için saçını kınalamıştım...

El-hükmü billah. Allah, seni İsmail Peygamber’in yolundan ayırmasın.

Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktir. Gözlerinden öperim...

Anan - Hatice”

2. GAZİ MEHMET AŞKIN’IN ANLATTIKLARI:
“İngiliz donanması Saroz’dan top atışları ile bize son derece ağır kayıplar verdiriyordu.Böyle bir atıştan sonra, aynı, birlikte silah arkadaşım Recep Eniştemin iki ayağı kopmuş çalıların üzerinde gördüm, henüz sağ idi.Yanına kadar gidebildim.Onu o vaziyette görünce ağlamaya başladım. Henüz ruhunu teslim etmeyen Recep Eniştem:

“Kardeşim niçin böyle ah edip aglarsin, benim cigerimi daglarsin! Allah’ in verdigine merhaba! Takbir- i Rabbani böyle imiş! Onun kazasi geri çevrilmez ve hükmüne mani yoktur. Elimizden ne gelir.Arzuladigim savaş yolunda oldu.O saadet bana yeter! Sen sag kalirsan, anamin elini benim içinde öp! Emzirdigi sütleri helal etsin!” dedikten sonra:

“Başimi kibleye dogru çevir!” diye bildi... Ruhu çoktan uçmuştu...

“Halil, bölükte süngü hücumuna kalkmıştı, ağır bir yara alarak yanıma yıkıldı.Bir mütted sessiz kaldı ve sonra: “Ahiretlik ölümüm yaklaştı, öldükten sonra cesedimi geriye götürme, buraya ellerinle göm! Üzerimde harbediniz! Ta ki Gazilerin ayak seslerini Allah! Allah! Nidalarını rahatlıkla duyayım!” dedi ve gülerek ruhunu teslim etmişti

“Karayürek deresi’ne doğru iniyorduk: Bir akşam beni keşif kolu çıkardılar bu derenin yatağında geziniyordum.Çok susamış idim. Dere şırıldıyordu, mataramı doldurdum. Birkaç yudum içtiğimde, içtiğim suyun tadı çok başka idi avucuma mataradan su aldığımda, matarama doğdurduğum suyun kan olduğunu anladım.”

3. İNSANLIK DERSİ :

Çanakkale Savaşlar'ında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
"Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz.Hiç unutmam.Savaş sahasında döğüş bitmişti.Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat vermişlerdi.Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım.Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi göleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
- Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
"Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı.Benim ise kimsem yok.İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün". Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım.Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim.Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı.Az sonra ikisi de öldüler..."

Fransız Generali BRIDGES
Çanakkale Savaşları komutanı.

4. EDİNCİKLİ MEHMET ER

"Edincikli Mehmet Er'in bir top mermisinin parçaladığı konumdan kanlar içerisinde bir et parçası sarkmaktadır.Yalvarırcasına:

"Komutanım ne olur şu kolumu kes!"
Sağ eliyle yakaladığı ve tuttuğu sarkık kola bakan Teğmen donmuştur.Edincikli Mehmet Er tek ve emin sesi ile tekrarlar:
"Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu!!!"
Bu ilahi cümleleri eimr gibi işiten Teğmen Saip, bıcağı kola kola vurur.Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet.Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: "Bu kol vatana feda olsun," der.Yerdeki et parçalrından başını kaldıran Teğmen'in karşısında kimse yoktur.Çünkü, Edincikli, Hakla alış verişe başlayınca herşeyi, acıyı, özlemleri unutuyor, rahmet deryalarında, tecelli dalgalarında yıkanıp arınırken, kolunun fani bedenden ayrılma işlemini duymuyordu.O ateş, o yangın fakat getirilmez feryatlar içinde, edincikli bu cehennemi ateş altında kendinden geçti.Bir avuç istek ve özlem halinde yandı, tüttü.
Edincikli Mehmet, çoktan kolunun öcünü almak için vatan için Allah için hücum saflarına katılmıştı.Alayların içine karışır, teke tek vuruşur.Onu durdurmak mümkün değil artık, yine harikalar gösterir, bire bir dövüşür, bire on dövüşür, bire yüz dövüşür... Allah'ın yardımıyla haklamadığı kafir kalmaz.Ama kaderden kaçılmaz ki! Kolunun kopmasıyla kaybettiği kan onu halsiz düşürmeye başlamış Edincikli'ye şimdi de şehitlik mertebesi ekleniyordu.Güzel yüzü soldu, sarardı, canı teninden süzüldü...Gözü dünyaya kapandı..."

Teğmen SAİP
Çanakkale Savaşlarından
12. Alay 1. Bölük Komutanı

5. SAKA HÜSEYİN

"İkinci Anafartalar taarruzundan sonra, Türk birlikleri Anafarta Ovası'na ve tepelere yerleşmişti 35. Piyade Alayı 2.Bölük erlerinden Hayrabolu'lu Hüseyin alayın su ihtiyacını gidermekle görevli idi sabahın alaca karanlığında katırı ile yola çıktı.Bigalı Köyüne gidip, kuyulardan tahta, damacanalara su doldurup geriye dönüşünü akşamın karanlığına denk getirmeye çalışırdı.
Katır önde, bizim Saka Hüseyin arkada ama, yola çıkmadan evvel katırının kulağına eğilir, her defasında söylediği sözleri tekrarlardı: "Haydi, Büyük Anafarta Köyünün üstünden 35. Piyade alayının bulunduğu siperlere" katır gide-gele bu yollara alışmıştır.
Fakat yolda, Hüseyi'nin çenesi durur mu? Savaş var imiş! Yığınla yaralı taşırlar imiş, umurunda mı? O bir türkü tutturmuş gidiyordu:
"Pınar baştan bulanır
İner dağı dolanır
Al başımdan sevdayı
Buna can mı dayanır.

Rinna, rinna yarim
Rinna, rinna."
Saka Hüseyin damacanlarına suyu doldurarak "deh" deyip akşam karanlığında yola koyulur.Siperlerde 2. Bölük su bekliyor.Yaralılar daha da çok su bekliyorlar.Birden bire, yanı başında iki karaltı beliriyor.Gavurca haykırıyorlar!
"Dur! kımıldama!"
Hayrabolulu Hüseyin'in yapacak hiç birşeyi yok akıl almaz, gene de eşi görülmemiş büyük bir zeka kıvraklığı ile; düşman erlerine gevrek gevrek gülümsemeye başlar ve eliyle, koluyla katırının sırtında sallanan su damacanalarını gösterir, "Kumandan, kumandan?..." diye geveleniyor ve büyük bir saygı ile anzak kumandanını selamlayarak "Emret gavur kumandan!" der.Derhal bir tercüman bulunur. Saka Hüseyin anlatmaya devam eder.
"Bu su damacanalarını kendi kumandanım gönderdi. Sizin yaralılarınıza hediyemizdir.Düşmanımız susamıştır, susuz kalmasınlar dedi Mülazım Efendi!" ve arkasından ilave etti.Bu sudan verinde bir bardak ben içeyim der!"
Anzak Teğmeni kıpkırmızı kesilir... Gözleri dolar.İlk iş Hüseyin'i kucaklayıp iki yanağından öpmek.İkinci iş, Hüseyin'i tartaklayan devriyeleri bir güzel fırçalamak, üçüncü iş, Hüseyin'i siperin dibine oturtup soluklandırmak, o " comed bell" kutularından, Oxo et suyu özündeni sarma tütünden, cigara kağıtlarından, Topler çikolata paketlerinden bol bol yağdırmak...Bu aldıkları hediyeleri katırın sırtına vurur, kurnaz bir tilki gibi, siperden sipere zıplayıp kapağı ikinci bölük hattına atınca, bu sefer gözleri fal taşı gibi açılma sırası Mehmetçik' tedir."

Baki Vandemir Paşa
Çanakkale Savaşları Komutanlarından.

6. KAYBOLAN İNGİLİZ ALAYI "21 Ağustos 1915 günü savaşın en şiddetli ve son anlarında Anzak Suula Koyu 60. tepede gün ağrırken gök berraktı.Görünürde altı veya sekiz tane, hepsi birbirinin eşi olan ekmek somunu biçimindeki bulut, 60. Tepe'nin üzerinde yayılmış duruyordu. O sırada saatte 6 veya 8 kilometrelik bir hızla güneyden esen meltem olmasına rağmen, bu bulutların ne biçimleri ne de yerleri değişmiyordu.
Meltemin etkisiyle kayıp gitmediler. Bunlar bulunduğumuz yere göre 60 derecelik bir yükseklikte asılı duruyorlardı. Bulut kümesinin tam altına gelen yerde toprağın üstünde duran aynı biçimde bir bulut daha vardı. Yaklaşık 250 metre uzunluğunda, 65 metre yüksekliğinde ve 60 metre genişliğindeydi. Bu bulut oldukça yoğundu. Yapısı katı maddeymiş gibiydi. İngilizlerin bulunduğu bölge savaş yerine 1000 metre kadar uzaklıktaydı. Bütün bunları Yeni Zeland kıtasının birinci sahra birliğine bağlı 3. bölükteki 22 asker öldü. Aralarında biz de vardık.İçinde bulunduğumuz siperden güneybatı doğrultusunda yere inmiş bulut duruyordu.
Bulunduğumuz yer 60. Tepe'ye göre 90 metre daha yukarıda olduğundan üstten görebiliyorduk.Bu bulut daha sonra Kayaçık Dere denilen kuru bir derenin yatağına doğru ilerlediğinde onun daha önce durduğu zemine bütünüyle görebildik. Bu bulut diğerleri gibi açık gri renkteydi. Daha sonra 4. Norfolk Taburu'nun bu kuru dere yatağında harekete geçerek 60. Tepe'ye doğru uygun adım yürüyüşe geçtiğini fark ettik. Buluta vardıklarında hiç çekinmeden dosdoğru içine girdiler. Ama tekrar içinden çıkıp 60. Tepe'de savaşa katılan hiç bir kimse olmadı.
Bir süre sonra askerlerin sonuncusu da görünmez olunca , bulut sanki yükünü almışcasına yerden yükseldi.Herhangi bir bulut gibi yukarıda duran diğerlerine ulaşıncaya kadar yavaş yavaş havalandı.Bu ana kadar yukarıdaki bulutlar yerlerinde duruyorlardı Yerdeki bulut yükselip aynı hizaya gelir gelmez birden kuzeye doğru uzaklaşmaya başladılar.Trakya istikametine doğru gittiler. Bir saat içinde de gözden kayboldular. Savaş sonunda bu tabur kayıp veya yok edilmiş sayıldı.Anzak çıkarmasının 50. Yılında geç de olsa aşağıda imzası olan bizler anlattığımız bu olayın kelimesi kelimesine doğru olduğunu beyan ederiz.


İstihkam eri 4/165 künyeli, F. Reichardt. Malata Bay Of Plenty

İstihkam eri 13/416 künyeli , D.Nevnes . 157 King Street Cambridge.

J.L. Newman, 75 Freyberg Street Octumoctai Tauranga.


21.08.1965 / AVUSTRALYA


NOT : 1- İngiliz baş komutanı General Hamilton, bu olayın vuku bulduğu günü korkunç itirafı, yine bir gün sonra günlüğüne şöyle geçirir: "22 Ağustos 1915 günü Çalılık arazi içinde cereyan eden karşılıklı düello korkunç bir şekilde hükmünü sürdürdü. Sis ve topçu ateşi yönünden, Allah dün Türklerden yana idi..." der.
2- Savaştan sonra 1918 yılında İngiltere hükümeti, Türkiye'ye resmi bir yazı gönderir.v Ve kaybolan alayın akibetini sorar.Ve Türkiye şöyle bir cevap verir: "Türkiye ne onları esir etmiştir, ne de ölüm kayıtları vardır.Hiçbir şekilde, bu askerlerle ilgili bir bilgiye sahip değildir."
3- Bu olayın görgü tanıkları olan yukarıdaki üç Yeni Zelandalı asker savaştan tam 50 yıl sonra basın önünde bu itirafta bulunmuşlardır.

7. KORE SAVAŞINDA TÜRKLER
" 6 Temmuz 1951, Ramazan Bayramı'nın birinci günü idi. Bu Ramazan'ın çoğunu cephede geçirmiştik. Erat ve subaylarımızdan bir çoğunu muharebenin çok zor ve tahammülsüz şartlar, altında dahi oruçlarını tutmuş, buldukları her fırsatta namazlarını kılmış ve Kur'an'larını okumuşlardı. Bu bayram namazını ihtiyat bölgesinin ortasında ve etrafı yüksek kavak ağaçları ile çevrili zümrüt gibi yemyeşil büyük çayırlıkta bütün tugayca toplu olarak kılmayı kararlaştırdıktan sonra içimde bir ürperti hissetmiştim. Beş bin kişi namazda iken maazallah düşmanın bir uçak filosunun taaruzuna uğradığımız takdirde ne büyük bir felakete uğrayacağımızı gözümün önüne getiriyor ve bir türlü gönlüm razı olmuyordu. General Yazıcı'ya taburların kendi bölgelerinde ve ayrı ayrı namazlarını teklif ettimse de imam adedinin azlığı yüzünden imkan görülmemişti.
Akşamdan verilen emir gereğince namaz kılınacak yerin dört tarafı uzaklardan ve yakınlardan erkence emniyete alınmış ve birlikler henüz ortalık ağarmadan abdestlerini alarak kendi bölgelerinden çayırlığa doğru gelmeye başlamışlardı.
Hava çok açık ve berraktı. Havada en küçük bir parça bulut dahi yoktu. Birlikler çayırlık bölgeye gelirken onlarla birlikte bir sis tabakası da çayırlık üzerine çökmeye başlamıştı. Cemaat çoğaltıkça bu sis tabakası da kesafet peyda etmiş ve 10 metre ilerisi görünmez bir hal almıştı. Bir hikmeti ilahi bu sis tabakası yalnız bu kavaklık bölgeye inhisar etmiş ve bu bölgenin dışında kalan sahada sisten hiçbir emare görülmemişti. Cenabı Hakk'ın Türk birliğini koruduğunun en büyük nişanesi olan bu sis tabakası içinde namazımızı kıldıktan, duasını yaptıktan ve bunu müteakip birbirimizle sarmaş dolaş bayramlaştıktan sonra birlikler kendi bölgelerine giderlerken sis de birdenbire ortadan kaybolmuştu. Allah bizi yalnız burada değil her yerde koruyordu."


“Devletin görevini aksatan merhamet, Millet için en büyük ihanettir.”

K. ATATÜRK
 
partizan ,laflarına dikkat et.çanakkale dünyanın en büyük kahramanlıkların yaşandığı bir yerdir.sen nasıl orada ölen şehitlerimiz için böyle bir cümle kullanabiliyorsun.

geçmişini bilmeyen geleceğini de bilemez.























 
Geri
Üst