Okulda mescit tartışmalarından çıkarılacak en önemli sonuç

Okulda mescit tartışmalarından çıkarılacak en önemli sonuç
Hafta içinde yaşanan "Bağcılar'da namaz" meselesi hâlâ konuşuluyor. Daha bir vakit de konuşulacağa benziyor. Tıpkı çok konuşulan diğer mevzularda olduğu gibi meselenin aslı unutuluyor; dolayısıyla ayrıntılar üzerinden herkes bildiğini okuyor.
Üstelik herkes kendi penceresinden bakıyor olaylara. Bir de "öteki"nin ruh dünyasından, etkilenme biçiminden; en azından algılama noktasından bakılabilse! Nedense buna muvaffak olamıyoruz. Herkes meseleye "ben böyle algılıyorum, sen de böyle algıla" şeklinde yaklaşıyor. Öyle olunca da makul bir zemin bulmak zorlaşıyor. Herkesi mutlu edecek yol, empati yapmaktan geçiyor. Empati şuuruyla fotoğrafa bir daha bakmayı teklif ediyorum. Sonra dönüp eleştiri, özeleştiri, ders alma, ders verme, anlama-anlaşma gibi ödevler üzerine düşünürüz.

Önce manzaranın hülasası: Bir sabah kalkıyorsunuz ve dokuz gazetede birden "okulun bodrum katında namaz kılındığına" dair haberler okuyorsunuz. Tabii ki bu konu haber yapılabilir; ancak bazıları öyle orantısız bir güç kullanıyor ki kimi ne kadar incittiğinin; hatta kullandığı ağır üslupla ne duruma düştüğünün farkında değil. Meseleye daha makul yaklaşanlar önce dokuz gazeteyi yan yana koyarak "halk bunu nasıl algılar" diye kendine sormalı. Maalesef mesele öyle yanlış takdim edilmiştir ki; sanırsınız bahsi geçen okulda öğrenciler uyuşturucu partisinde yakalanmış veya fuhuş partisi yaparken suçüstü ele geçirilmiş yahut gasp, hırsızlık, cinayet gibi bir suç için gizli örgüt kurmuşlar da zehir hafiyeler gizli görüntülerle karanlık olayı aydınlatıvermiş...

Yürekten empatilere ihtiyacımız var

Nedir mevzu Allah aşkına! Bodrum katta öğrenciler namaz kılmış. Affedilmez bir suç mudur bu, ya da kriminal bir vaka mıdır? "Yönetmelik gereği" diye başlayan itiraza "tamam, idarî bir soruşturma başlatılır, gereken yapılır" denir. Ortada ölü yok, yaralı yok, adlî bir durum yok. İşi bu kadar dallandırıp budaklandırmanın, meseleyi bir kampanya havasına sokmanın ne anlamı var o zaman? Olaya daha yumuşak ve sağduyulu yaklaşanlar, medya cenahından sunulan bu toplu fotoğrafı tam göremiyor. Tabii ki her gazete aynı şiddetle yaklaşmıyor olaya; ancak bazı ifadelerde yer alan sözler incitici, yaralayıcı, üzücü. Gizli kameralar eşliğinde sarf edilen laflara, kullanılan üsluba bakınca meselenin takdiminde büyük bir problem olduğunu göreceksiniz. Gencecik çocuklara uygulanan vebalı muamelesi yanlış! Meselenin pedagolojik yönü hiç mi yok, sosyolojik cephesi hiç mi yok? Neden medya dünyasının kendine mahsus özel çerçevesinden çıkıp bir empati yapmıyoruz ve bu kadar incitici lafın arasında insanların rencide olabileceğini düşünmüyoruz?

Türkiye'nin gerçekten ve yürekten yapılacak empatilere ihtiyacı var. Mesela namaz haberlerine karşı verdiğiniz tepki birilerini üzünce siz de üzülüyorsunuz. Çünkü maksadınız birilerini üzmek, birilerini incitmek ya da acıtmak değil. Ancak o birileri de bazı insanları üzdüğünü, incittiğini, acıttığını düşünmüyor. "Önce sen empati yap" hoyratlığında bulunacak değilim; ancak şu gerçeğin altını hepimiz cesaretle çizmeliyiz: Mukaddes değerler üzerinden politika geliştirilemeyeceği gibi, mukaddes değerleri hırpalayarak da politika geliştirilemez. Siyaset için de bu böyledir, medya için de.

Medya toplumsal barışı zedeliyor

Bakar mısınız Türkiye ne saçma sapan konularla vakit kaybediyor? Bir lisenin bodrum katında üç-beş çocuğun kıldığı namazdan bir teknik direktörün eşinin başörtüsüne kadar hangi gereksiz tartışmalara takılıp kalıyor bu ülke? Zirvelerde yaşanan semboller savaşının her alana yayılıyor olması, sanırım Türkiye sevdası taşıyan herkesi rahatsız ediyor. Niçin medya bu gidişatı durdurma gibi önemli bir görevi üstlenmiyor da, ayrışımları artıracak, uçurumları büyütecek bir yol seçiyor; işte bunu anlamakta zorlanıyorum. Madem Milli Eğitim Bakanlığı, okulda mescit uygulamasının olmadığını, sınırlı ve şartlı durumlarda buna müsaade edildiğini söylüyor, o zaman niçin lokal kalmış bir olaydan bu kadar büyük gürültü çıkarılıyor? Ve daha önemlisi -bazıları dikkatli bir dil kullansa bile- gazetelerden yükselen ve toplu hücum havası veren mescit haberlerinin sade vatandaşı rencide ettiği, edebileceği; hatta bu tarz incitici yayınların nereye doğru gittiğine dair endişelerin artacağını hesaplamıyor?

Meselenin bir de insan hikâyesi var; ona dikkat çekenler de oldu. Bir aile, bir çocuk, hayat tarzı seçimi... Buna kim itiraz ediyor ki! Çocuğunun dindar olmasını istemeyen, dolayısıyla çocuğunun muhafazakârlığa kaydığını görünce buna itiraz eden aileler olabilir. Bu ailenin tercihidir, çocuğun tercihidir. Mesele bu tercihte değil; mesele, bu tercihin ardından verilen tepkinin bir kampanya havasına bürünmesidir. Ürkütücü olan da budur. Problem, genellemeler yapılarak bir örnekten hareketle insanları ibret-i alem olsun dercesine dövmeye kalkmaktır. Yoksa bu ülkenin her hanesinde bu tip olaylar yaşanır. En çok da dindar ailelerde yaşanır bu tip hadiseler. Mesela aile dindardır, çocuk bambaşka bir hayatı seçer ve kendine göre bir çevre edinir. Bu tür örneklerin peşine düşülerek bir başka bir kampanya yapılabilir mi? Öyle bir şey yapılsa hemen her gün yeni bir aile dramı yazılması gerekir...

Gelin birbirimizi yürekten anlamaya çalışalım. Meseleye bir de "öteki"nin gözüyle bakalım. Mesela art arda yapılan Cumhuriyet mitingleri için dendi ki; "Yaşam tarzımıza müdahale olacak diye endişe ediyoruz". Bunun üzerine aklıselim sahibi herkes dedi ki: "Bu insanları anlamaya gayret edelim." Üstelik kürsüden yapılan onca bölücü, kırıcı, aşağılayıcı, yaralayıcı konuşmalara rağmen herkes empati üzerinde durdu. Doğru bir yaklaşımdı bu. Benzer şeyi niçin dinî konularda da yapmayalım? Namaz gibi inanan insanların hayatında önemli yer tutan bir konuyu haberleştirirken daha dikkatli, daha yumuşak, daha makul, daha yapıcı yaklaşılamaz mı? Tepkide ölçü kaçmışsa şayet buna da "yaşam tarzımıza müdahaleden korkuyoruz" nevinden bir endişe olarak bakılamaz mı? Evet, açık söylüyorum, on binlerce okuldan birinde yaşanmış, milyonlarca öğrenciden beş-on kişiyle ilgili bir konu bu kadar "müthiş bir hadise"ye dönüşünce insanlar medyadan endişe ediyor. Buna tepki verilir verilmez kullanılan "İslamcı medya", "dinci basın", "bilmem hangi partiye yakın medya" gibi laflarla yapılan genellemeler mesafeyi daha da açıyor. Oysa bu tür bölünmelere gerek yok. Can u gönülden yapılacak empatiler Türkiye'ye mesafe kazandıracaktır. Gün, yaralama günü değil, birbirimizi anlama günüdür...


--------------------------------------------------------------------------------

Türkçe Olimpiyatları ve turnusol kâğıdı

100 ülkeden gelen 550 çocuğun Türkçe heyecanı hafta boyunca sürdü. Düşünsenize, önce her ülkede yarışıp dereceye girmiş gençler. Ardından, seçilen 550 öğrenci Türkiye'ye davet edilmiş. Geçen hafta yarı finaller yapıldı. Renkleri, dilleri, dinleri ayrı bu çocuklar, Türkçemizi daha iyi kullanmak için çetin bir sınavdan geçti. Kimi şiir okudu, kimi şarkı söyledi. Hepsinin ağzına yakışıyordu güzel Türkçemiz. Türkçe sevdasının en muazzam örneği olan bu gayrete destek de büyüktü. Meclis Başkanı Bülent Arınç başta olmak üzere, Başbakan Tayyip Erdoğan, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik gibi devlet erkânı da bu gayretlere destek verdi; çocukları kabul etti, onlarla tek tek ilgilendi.

Önceki gün İstanbul Gösteri Merkezi'nde muhteşem bir tören yapıldı ve finale kalan gençler şampiyonluk için yarıştı. Törene her partiden, her görüşten insan katıldı. Göz yaşartıcı manzaralara şahit oldu kamuoyu.

Beşincisi düzenlenen Türkçe Olimpiyatları'nın tek eksik karesi yine medyaya aitti. Hafta boyunca süren Türkçe şöleni, medyada yeterince yer bulamadı. Niçin? 100 ülkeden koşup gelen 550 çocuğun çatır çatır Türkçe konuşması, haber değeri taşımıyor mu? Bu meselenin Türkiye'nin ihtişamıyla, istikbaliyle ilgili bir yanı yok mu? Yurtdışında Türkçenin daha doğrusu Türkiye'ye dair kültürel bütün değerlerin, bu kadar yaşanır olması Türk medyasına da gurur vermiyor mu? Türk halkının bu kadar benimseyip bağrına bastığı bu muhteşem çalışmayı Türk medyası niçin savuşturmak istesin ki! Meseleleri küçük tartışmalara feda etmek Türkiye'nin kaybı değil de nedir? Oysa organizasyon; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kültür Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Türk Dil Kurumu ve TİKA başta olmak üzere birçok sivil toplum kuruluşunun katılımcı, kuşatıcı, ufuk açıcı gayretlerinin sonucuydu. Bazı medya organları Türkçe Olimpiyatları'nı adeta yok saydı, görmezden geldi... İşte empati eksikliği dediğim bu! Asıl cemaatçi yaklaşım bu! Bu kısırdöngüden kurtulmadıkça medya aslî görevini yapamaz ve halkıyla bütünleşemez. Keşke herkes küçük takıntılardan bir an önce sıyrılsa ve farklı düşüncelere saygı çerçevesinde Türkiye için empati yapılabilse!
Ekrem Dumanlı
alıntıdır...
 

αѕ!_υє_мαυ!

όℓυ ∂σgмυ$ &

okulda eroyin, okulda içki, okulda sigara, okulda fuhuş, okulda dayak, okulda rüşvet

yiyosa bunları çözsünler
iş olsun gündem dolsun işleri


 

sago_keyy

New member
isim vermiyimde bizim okuldada mescit var isteyen kılıo istemeyen gitmıo kimse kimseyi zorlamıo uzatmanında bi mantığı yok
 

HTML

Üst