emertcan
New member
Bir liseli için hedef nedir? Üniversiteye girmek. ÖSS’de yeterli puan almak! Devletin kendi koyduğu bir sınava aynı zamanda hazırlık yapılmasını yasaklaması garip olmaz mı?
Bir liseli için hedef nedir? Üniversiteye girmek. Nasıl yapılıyor bu iş? Devletin yazıp çizdiği ÖSS'de yeterli puan alarak! Böyle bir durumda devletin kendi koyduğu bir sınava aynı zamanda hazırlık yapılmasını yasaklaması garip olmaz mı? Böyle bir yasak, milli futbol takımımızın maç saatine kadar sahadan men edilmesine benzer
Bugünlerde Başbakan Erdoğan'in vizyonu liderliğinde hükümet, “dersaneleri kaldıracağız” sloganıyla Türkiye'de eğitim konusunda devrim yaratacakmış gibi bir hava yaratıyor. Artık memleketin eğitim sorunu kalmayacak ve üniversiteye giriş sınav sisteminin yap-boz uygulamaları ortadan kalkacak. Bundan böyle hiçbir veli çocuğuna istikbal sağlamak için “vurguncu” dersanalere “fahiş paralar” ödemek zorunda kalmayacak! Peki, sınava hazırlık, öğrencilerin dersane yerine eve gidip dizi izlemeleriyle mi olacak? Eğitim alanında daha aşılması gereken o kadar sorun varken, hükümetin dersane kapatmayı politik ajandalarına alması en iyi haliyle düşündürücüdür.
Okul ve dersanelerin farkı
Okullar ile dersaneler birbirinden farklı işler yaparlar. Birisi kişinin genel bilgi, ahlak ve dünya görüşü edinmesini amaçlar, diğeri ise bunlarla hiç “vakit kaybetmez” ve hedefi düşünür. Dersaneler, bazılarınca sanıldığı gibi lise müfredatına destek okulları değildir. Yani bir üniversite adayı, matematiği zayıf olduğu için değil, sınavda çıkacak matematik sorularını çözmeyi öğrenmek için dersaneye gider. Öyle ki, lisede matematiği vasat olan bir edebiyat bölümü öğrencisi, YÖK'ün hazırladığı matematik sorularını pekala hatasız çözebilir.
Futbolcuya antrenman yasaklanır mı?
Tekrar soralım: Bir liseli için hedef nedir? Üniversiteye girmek. Nasıl yapılıyor bu iş? Devletin yazıp çizdiği ÖSS'de yeterli puan alarak! Böyle bir durumda devletin kendi koyduğu bir sınava aynı zamanda hazırlık yapılmasını yasaklaması garip olmaz mı? Böyle bir yasak, milli futbol takımımızın maç saatine kadar sahadan men edilmesine benzer. Futbolcu golü nasıl atacağına kendini alıştıracağına, filozoflarla sporun yaşamdaki önemini tartışmalı belki de!
1990'ların başlarında sayıları gittikçe katlanan dersaneler, şehir merkezlerimizin en az bir caddesini kendilerine ayırmıştır. Bazılarının panolarının altında geçen yılların sınav şampiyonlarının isimleri ve üniversiteye girişlerde aldıkları puanlar görülür. Bir dersanenin öğrencileri ne kadar yüksek puanla sınav kazanmışsa, fiyatları da o kadar “abbas” olur. Yalnız böyle bir pahalılıkta veliler kendilerine başka dersane arayacaklarına icabında akrabalarından borç alıyor ve çocuklarının geleceği için o paraları kayıt memuruna seve seve sayıyor. “En fazla soruyu tahmin edebilen hoca bu dersanede”, “en iyi fizikçi şurda” diye biliniyor artık liseliler arasında. Bu paraları ödeyenler bir modaya mı kapılmışlar acaba?
“Ödenen ücretler helal olsun”
Türkiye'de YÖK'e bağlı (diğer kategoriler hariç) 94 devlet üniversitesi ve 33 vakıf üniversitesi bulunmaktadır. Fakat veli ve öğrencilerin hangi okulları tercih ettiklerini hepimiz iyi biliyoruz. “Bu ödenen ücretler çocuğumu Hacettepe'ye gönderecekse, helal olsun! Yeter ki evladım mezun olduğunda iş bulabilsin.”
Güney Kore'de lise öğrencileri günde 15-18 sekiz saat sürelerle okul ve dersanelerde üniversitelere hazırlanıyorlar. Geçen ay New York Times'ta çıkan bir makaleye göre bunların birçoğu kendi okullarını bırakın, başta Amerika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinin önde gelen yüksek okullarına girmeye çalışıyor ve puanlarıyla hedef ülkedeki öğrencilerin bile üzerine çıkıyor. Eğitimcilerin bazıları bu öğrencilerin çok ezbere dayalı ve sadece belirli testlere yönelik bir öğrenim gördüklerinden yakınsa da, bazıları bu tarz insanlar sayesinde iyi mühendis ve bilim adamları yetiştiğini düşünüyor. Ülke topraklarına sığmayan ve elindekiyle yetinmeyen nüfus, uluslararası zirveleri gözlüyor.
Dersaneleri kapatmadan önce, böyle bir hamlenin sosyal ve ekonomik boyutlarını da hesaba katmak gerek. Genç bir nüfusun suça karışmasını önlemenin en iyi yolu, önlerine hedef koyarak onları meşgul tutmaktır. Ergenlik çağındaki bir öğrencinin psikolojik olarak zaten bunalıma meyilli olduğunu düşünürsek, amaçsız öğleden sonralarını sokak veya internet kafelerinde geçireceklerine soru çözmeleri daha mantıklı gibi geliyor bana. Şu anki haliyle yerleşim bölgelerimizin çoğu, 16-20 yaşları arası nüfusa hitap eden alt yapıdan yoksun. İnat edip ders çalışmaya devam edecek olanlar, dersaneler kapandığında özel derslere yönelecektir. Böyle bir durumda da ek ders alabilmek daha pahalıya patlar. Bir sınıfta 30 öğrenci yerine, bir evde 3-5 öğrenciyle devam eder is. Bunu da mı yasaklayacak devlet?
Türk Eğitim-Sen'in araştırması
Türk Eğitim-Sen'in 2 Haziran 2008'de açıkladığı yirmi dört ilde yaptığı araştırma, okulların yüzde 81'inde öğretmen açığı, yüzde 87'sinde fiziki mekan eksikliği olduğunu ve yüzde 84'ünde ise spor salonunun bile olmadığını ortaya koyuyor. Hal buyken, hazır vergi veren özel kurslardan gelecek kapitali daha iyi değerlendirebilmekle meşgul olmalı yöneticiler, musluğu kapatmakla değil. Devlet, kepenk indirterek dersanelerin etrafında gelişen yerel ekonomiye de sekte vuracağına, uluslararası akımları inceleyerek, eğitim işletmelerinin hizmet verebilme ve fiyatlandırma standartlarını yükseltmelidir. Otellerde bulunan yıldız sistemi referans alınabilir mesela.
Ne yapmalı?
Devlet, dersaneleri piyasadan men edecekse öncelikle Türkiye'nin her il, ilçe, belde ve kasabasındaki liselerin aynı kalitede ve aynı hedefi güden bir mantalite ile eğitim vereceğini garanti edebilmelidir halka. Fen veya Anadolu Lisesi diye bir şey kalmamalı bir yerde. Sınavları tamamen kaldırarak üniversiteleri özerk yapmak da yetmez. Bu sefer “o okul, şu fakülte” diye özel hedeflere göre bire bir hazırlık kursları başlar.
Diğer bir düzenleme de okul müfredatını işin ehillerine hazırlatarak güncel hale getirmek olmalıdır. Müfredat, coğrafi ve kültürel ögeleri içinde barındırmalı. Örneğin kıyısı olan şehirlerde öğrenciler deniz ve denizcilik konularında ve şu sporları gibi faaliyetlerle doyuma ulaştırılmalı. Hedefe göre, mesleki uzmanlığa ya da yüksek öğrenime rahat geçişi sağlayabilecek bilgi ve fikir cenneti niteliğinde olmalı liseler.
İleri teknolojisi ile övünen Almanya ve Amerika gibi ülkelerde bile yenilik olmamasından, bilim ve teknolojide liderliği başka ülkelere kaptırdıklarından yakınıyor uzmanlar. Türkiye'nin bu kadar dalda liderliğe aday olabileceği genç nüfusuyla potansiyeli elinde tutarken, eğitim alternatifleri kapatılmaz tersine güçlendirilir ve yelpazesi genişletilir.
Ş: Gizlen: Kamu Yönetimi ve Eğitim Uzmanı/Radikal
Bir liseli için hedef nedir? Üniversiteye girmek. Nasıl yapılıyor bu iş? Devletin yazıp çizdiği ÖSS'de yeterli puan alarak! Böyle bir durumda devletin kendi koyduğu bir sınava aynı zamanda hazırlık yapılmasını yasaklaması garip olmaz mı? Böyle bir yasak, milli futbol takımımızın maç saatine kadar sahadan men edilmesine benzer
Bugünlerde Başbakan Erdoğan'in vizyonu liderliğinde hükümet, “dersaneleri kaldıracağız” sloganıyla Türkiye'de eğitim konusunda devrim yaratacakmış gibi bir hava yaratıyor. Artık memleketin eğitim sorunu kalmayacak ve üniversiteye giriş sınav sisteminin yap-boz uygulamaları ortadan kalkacak. Bundan böyle hiçbir veli çocuğuna istikbal sağlamak için “vurguncu” dersanalere “fahiş paralar” ödemek zorunda kalmayacak! Peki, sınava hazırlık, öğrencilerin dersane yerine eve gidip dizi izlemeleriyle mi olacak? Eğitim alanında daha aşılması gereken o kadar sorun varken, hükümetin dersane kapatmayı politik ajandalarına alması en iyi haliyle düşündürücüdür.
Okul ve dersanelerin farkı
Okullar ile dersaneler birbirinden farklı işler yaparlar. Birisi kişinin genel bilgi, ahlak ve dünya görüşü edinmesini amaçlar, diğeri ise bunlarla hiç “vakit kaybetmez” ve hedefi düşünür. Dersaneler, bazılarınca sanıldığı gibi lise müfredatına destek okulları değildir. Yani bir üniversite adayı, matematiği zayıf olduğu için değil, sınavda çıkacak matematik sorularını çözmeyi öğrenmek için dersaneye gider. Öyle ki, lisede matematiği vasat olan bir edebiyat bölümü öğrencisi, YÖK'ün hazırladığı matematik sorularını pekala hatasız çözebilir.
Futbolcuya antrenman yasaklanır mı?
Tekrar soralım: Bir liseli için hedef nedir? Üniversiteye girmek. Nasıl yapılıyor bu iş? Devletin yazıp çizdiği ÖSS'de yeterli puan alarak! Böyle bir durumda devletin kendi koyduğu bir sınava aynı zamanda hazırlık yapılmasını yasaklaması garip olmaz mı? Böyle bir yasak, milli futbol takımımızın maç saatine kadar sahadan men edilmesine benzer. Futbolcu golü nasıl atacağına kendini alıştıracağına, filozoflarla sporun yaşamdaki önemini tartışmalı belki de!
1990'ların başlarında sayıları gittikçe katlanan dersaneler, şehir merkezlerimizin en az bir caddesini kendilerine ayırmıştır. Bazılarının panolarının altında geçen yılların sınav şampiyonlarının isimleri ve üniversiteye girişlerde aldıkları puanlar görülür. Bir dersanenin öğrencileri ne kadar yüksek puanla sınav kazanmışsa, fiyatları da o kadar “abbas” olur. Yalnız böyle bir pahalılıkta veliler kendilerine başka dersane arayacaklarına icabında akrabalarından borç alıyor ve çocuklarının geleceği için o paraları kayıt memuruna seve seve sayıyor. “En fazla soruyu tahmin edebilen hoca bu dersanede”, “en iyi fizikçi şurda” diye biliniyor artık liseliler arasında. Bu paraları ödeyenler bir modaya mı kapılmışlar acaba?
“Ödenen ücretler helal olsun”
Türkiye'de YÖK'e bağlı (diğer kategoriler hariç) 94 devlet üniversitesi ve 33 vakıf üniversitesi bulunmaktadır. Fakat veli ve öğrencilerin hangi okulları tercih ettiklerini hepimiz iyi biliyoruz. “Bu ödenen ücretler çocuğumu Hacettepe'ye gönderecekse, helal olsun! Yeter ki evladım mezun olduğunda iş bulabilsin.”
Güney Kore'de lise öğrencileri günde 15-18 sekiz saat sürelerle okul ve dersanelerde üniversitelere hazırlanıyorlar. Geçen ay New York Times'ta çıkan bir makaleye göre bunların birçoğu kendi okullarını bırakın, başta Amerika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinin önde gelen yüksek okullarına girmeye çalışıyor ve puanlarıyla hedef ülkedeki öğrencilerin bile üzerine çıkıyor. Eğitimcilerin bazıları bu öğrencilerin çok ezbere dayalı ve sadece belirli testlere yönelik bir öğrenim gördüklerinden yakınsa da, bazıları bu tarz insanlar sayesinde iyi mühendis ve bilim adamları yetiştiğini düşünüyor. Ülke topraklarına sığmayan ve elindekiyle yetinmeyen nüfus, uluslararası zirveleri gözlüyor.
Dersaneleri kapatmadan önce, böyle bir hamlenin sosyal ve ekonomik boyutlarını da hesaba katmak gerek. Genç bir nüfusun suça karışmasını önlemenin en iyi yolu, önlerine hedef koyarak onları meşgul tutmaktır. Ergenlik çağındaki bir öğrencinin psikolojik olarak zaten bunalıma meyilli olduğunu düşünürsek, amaçsız öğleden sonralarını sokak veya internet kafelerinde geçireceklerine soru çözmeleri daha mantıklı gibi geliyor bana. Şu anki haliyle yerleşim bölgelerimizin çoğu, 16-20 yaşları arası nüfusa hitap eden alt yapıdan yoksun. İnat edip ders çalışmaya devam edecek olanlar, dersaneler kapandığında özel derslere yönelecektir. Böyle bir durumda da ek ders alabilmek daha pahalıya patlar. Bir sınıfta 30 öğrenci yerine, bir evde 3-5 öğrenciyle devam eder is. Bunu da mı yasaklayacak devlet?
Türk Eğitim-Sen'in araştırması
Türk Eğitim-Sen'in 2 Haziran 2008'de açıkladığı yirmi dört ilde yaptığı araştırma, okulların yüzde 81'inde öğretmen açığı, yüzde 87'sinde fiziki mekan eksikliği olduğunu ve yüzde 84'ünde ise spor salonunun bile olmadığını ortaya koyuyor. Hal buyken, hazır vergi veren özel kurslardan gelecek kapitali daha iyi değerlendirebilmekle meşgul olmalı yöneticiler, musluğu kapatmakla değil. Devlet, kepenk indirterek dersanelerin etrafında gelişen yerel ekonomiye de sekte vuracağına, uluslararası akımları inceleyerek, eğitim işletmelerinin hizmet verebilme ve fiyatlandırma standartlarını yükseltmelidir. Otellerde bulunan yıldız sistemi referans alınabilir mesela.
Ne yapmalı?
Devlet, dersaneleri piyasadan men edecekse öncelikle Türkiye'nin her il, ilçe, belde ve kasabasındaki liselerin aynı kalitede ve aynı hedefi güden bir mantalite ile eğitim vereceğini garanti edebilmelidir halka. Fen veya Anadolu Lisesi diye bir şey kalmamalı bir yerde. Sınavları tamamen kaldırarak üniversiteleri özerk yapmak da yetmez. Bu sefer “o okul, şu fakülte” diye özel hedeflere göre bire bir hazırlık kursları başlar.
Diğer bir düzenleme de okul müfredatını işin ehillerine hazırlatarak güncel hale getirmek olmalıdır. Müfredat, coğrafi ve kültürel ögeleri içinde barındırmalı. Örneğin kıyısı olan şehirlerde öğrenciler deniz ve denizcilik konularında ve şu sporları gibi faaliyetlerle doyuma ulaştırılmalı. Hedefe göre, mesleki uzmanlığa ya da yüksek öğrenime rahat geçişi sağlayabilecek bilgi ve fikir cenneti niteliğinde olmalı liseler.
İleri teknolojisi ile övünen Almanya ve Amerika gibi ülkelerde bile yenilik olmamasından, bilim ve teknolojide liderliği başka ülkelere kaptırdıklarından yakınıyor uzmanlar. Türkiye'nin bu kadar dalda liderliğe aday olabileceği genç nüfusuyla potansiyeli elinde tutarken, eğitim alternatifleri kapatılmaz tersine güçlendirilir ve yelpazesi genişletilir.
Ş: Gizlen: Kamu Yönetimi ve Eğitim Uzmanı/Radikal