Albayrak
Can Feda
- Katılım
- 23 May 2007
- Mesajlar
- 4,439
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
"...Kimi yerlede kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir?
Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir."
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., C. II., s. 217.
"Zihniyeti zayıf çürük, hastalıklı olan bir toplumun bütün çalışmaları boşunadır. İtiraf mecburiyetindeyiz ki bütün İslam Âlemi’nin sosyal topluluklarında hep yanlış zihniyetler hüküm sürdüğü içindir ki, doğudan batıya kadar İslam Memleketleri düşmanların ayakları altında çiğnenmiş, düşmanların esaret zincirine geçmiştir.
Bu fikrimi açıklamak arzusuyla biraz daha tafsilat vermek isterim. Hepiniz bilirsiniz ki, Cenab-ı Peygamber dinin hükümlerini tebliğe memur olduğu tarihte çevre ülkelerde çeşitli kavimler vardı. İslam Dinini bütün insanlığa kabul ettirmek için Allah yolunda kılıç sallayan medeniyetler yaşamış, milli geçmişlerine, gelenek ve göreneklerine sahip birçok kavimler, Türkler, İranlılar, Mısırlılar, Bizanslılar gibi kavimler az zamanda İslamiyet'in idaresi altına girdiler. Yine ilmen, fen nen, maddeten görüyorsunuz ki herhangi bir kavim yeni bir şekil alınca devleti, bütün esaslarıyla kabullenmekte, sürdürmekte zorlanıyor. Daima uzun bir geçmişin kendi varlığında yaşadığını görüyor. Daima yüzlerce yıllık medeniyetinin kendi sosyal bünyesinde kararlaştırdığı alışkanlığa, inançlarına bağlı kalıyor ve böyle her yeni bir şey alan kavimlerde yeniyle eskinin birbirine karıştığını, yeni şeyin asıllarıyla kendinde var olan eski esasların birbirine karıştığını görüyoruz. Bu tabii kaide, İslâm’ı kabul eden Milletlerde de aynen meydana çıkıyor. KUTSAL İSLAM DİNİNİN ÇOK ULVİ, ÇOK DEĞERLİ ESAS VE GERÇEKLERİNİ BU MİLLETLER OLDUĞU GİBİ ANLAMAKTA DİRENDİLER.
İslamiyet'in ilk parlak devirlerinde geçmişin mahsulü olan sağlıksız adaletler bir zaman için kendini gösterememiş ve yüze çıkamamışsa da, biraz sonra İslamiyet'in gerçeklerine sarılmaktan, İslam esaslarına göre, hareket etmekten çok, geçmişin mirası olan adalet ve inançları, dine karıştırmaya başlamışlardır. Bu yüzden İslamiyet'e dâhil bir takım kavimler, İslam oldukları halde, düşmeye, sefalete, geriliğe maruz kaldılar.
GEÇMİŞLERİNİN KÖTÜ VE BATIL ALIŞKANLIKLARI VE İNANÇLARIYLA İSLAMİYET'İ KARIŞTIRDIKLARI VE BU SURETLE GERÇEK İSLAMİYET'TEN UZAKLAŞTIKLARI İÇİN KENDİLERİNİ DÜŞMANLARIN ESİRİ YAPTILAR.
Bu İslam kavimlerinin içinde bizim memleketimiz olan Türkler, Milli gelenek ve görenekleri itibariyle sağlıksız düşüncelerden uzaktır. Türk Toplumlarının gelenekleri gerçek İslâmiyet uygun ve yakındı. Lakin Türkler bulundukları yer, yaşadıkları bölgeler itibariyle bir taraftan İran, diğer taraftan Arap ve Bizans milletleriyle temas halindeydiler. Şüphe yok ki temasların milletler üzerinde etkileri görülür. Türklerin temas ettiği milletlerin o zaman ki medeniyetleri ise çökmeye başlamıştı. Türkler bu milletlerin kötü adetlerinden, fena yönlerinden etkilenmekten nefislerini men edememişlerdir. Bu hal kendilerinde bozukluk, cahil ve insanlıktan öte zihniyetler doğurmasından uzak kalmamıştır. İşte gerileyişimizin belli başlı sebeplerinden birini bu nokta teşkil ediyor."
KONYA TÜRK OCAKLARINDAKİ KONUŞMASI
(Mehmet Önder, Atatürk Konya'da, s.32–33)
Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir."
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., C. II., s. 217.
"Zihniyeti zayıf çürük, hastalıklı olan bir toplumun bütün çalışmaları boşunadır. İtiraf mecburiyetindeyiz ki bütün İslam Âlemi’nin sosyal topluluklarında hep yanlış zihniyetler hüküm sürdüğü içindir ki, doğudan batıya kadar İslam Memleketleri düşmanların ayakları altında çiğnenmiş, düşmanların esaret zincirine geçmiştir.
Bu fikrimi açıklamak arzusuyla biraz daha tafsilat vermek isterim. Hepiniz bilirsiniz ki, Cenab-ı Peygamber dinin hükümlerini tebliğe memur olduğu tarihte çevre ülkelerde çeşitli kavimler vardı. İslam Dinini bütün insanlığa kabul ettirmek için Allah yolunda kılıç sallayan medeniyetler yaşamış, milli geçmişlerine, gelenek ve göreneklerine sahip birçok kavimler, Türkler, İranlılar, Mısırlılar, Bizanslılar gibi kavimler az zamanda İslamiyet'in idaresi altına girdiler. Yine ilmen, fen nen, maddeten görüyorsunuz ki herhangi bir kavim yeni bir şekil alınca devleti, bütün esaslarıyla kabullenmekte, sürdürmekte zorlanıyor. Daima uzun bir geçmişin kendi varlığında yaşadığını görüyor. Daima yüzlerce yıllık medeniyetinin kendi sosyal bünyesinde kararlaştırdığı alışkanlığa, inançlarına bağlı kalıyor ve böyle her yeni bir şey alan kavimlerde yeniyle eskinin birbirine karıştığını, yeni şeyin asıllarıyla kendinde var olan eski esasların birbirine karıştığını görüyoruz. Bu tabii kaide, İslâm’ı kabul eden Milletlerde de aynen meydana çıkıyor. KUTSAL İSLAM DİNİNİN ÇOK ULVİ, ÇOK DEĞERLİ ESAS VE GERÇEKLERİNİ BU MİLLETLER OLDUĞU GİBİ ANLAMAKTA DİRENDİLER.
İslamiyet'in ilk parlak devirlerinde geçmişin mahsulü olan sağlıksız adaletler bir zaman için kendini gösterememiş ve yüze çıkamamışsa da, biraz sonra İslamiyet'in gerçeklerine sarılmaktan, İslam esaslarına göre, hareket etmekten çok, geçmişin mirası olan adalet ve inançları, dine karıştırmaya başlamışlardır. Bu yüzden İslamiyet'e dâhil bir takım kavimler, İslam oldukları halde, düşmeye, sefalete, geriliğe maruz kaldılar.
GEÇMİŞLERİNİN KÖTÜ VE BATIL ALIŞKANLIKLARI VE İNANÇLARIYLA İSLAMİYET'İ KARIŞTIRDIKLARI VE BU SURETLE GERÇEK İSLAMİYET'TEN UZAKLAŞTIKLARI İÇİN KENDİLERİNİ DÜŞMANLARIN ESİRİ YAPTILAR.
Bu İslam kavimlerinin içinde bizim memleketimiz olan Türkler, Milli gelenek ve görenekleri itibariyle sağlıksız düşüncelerden uzaktır. Türk Toplumlarının gelenekleri gerçek İslâmiyet uygun ve yakındı. Lakin Türkler bulundukları yer, yaşadıkları bölgeler itibariyle bir taraftan İran, diğer taraftan Arap ve Bizans milletleriyle temas halindeydiler. Şüphe yok ki temasların milletler üzerinde etkileri görülür. Türklerin temas ettiği milletlerin o zaman ki medeniyetleri ise çökmeye başlamıştı. Türkler bu milletlerin kötü adetlerinden, fena yönlerinden etkilenmekten nefislerini men edememişlerdir. Bu hal kendilerinde bozukluk, cahil ve insanlıktan öte zihniyetler doğurmasından uzak kalmamıştır. İşte gerileyişimizin belli başlı sebeplerinden birini bu nokta teşkil ediyor."
KONYA TÜRK OCAKLARINDAKİ KONUŞMASI
(Mehmet Önder, Atatürk Konya'da, s.32–33)