Oktay Yıldırım... Kimdir?

Vtnsvr

New member
Oktay Yıldırım... Kimdir?

Bu yazıyı kaleme alan Oktay Yıldırım, Astsubay rütbesiyle Orduya katılmış, Güneydoğu'da yıllarca çarpışmış yiğit ve kahraman bir Türk oğludur. Kendisi de güneydoğu gazilerinden olan ve üsteğmen rütbesinde iken ordudan ayrılan Hakan Evrensel'in "Yer Eksi İki" adlı romanında anlattığı gerçek kahramanlardan biridir.Görevi gereği yerinden ayrılmadan saatlerce buzlu suda kaldığından ayaklarından sakatlanmış ve zorunlu olarak malulen emekli edilmiştir. Kendisiyle ilgili bu bilgiyi de Hakan Evrensel vermiştir; çünkü övünmeyi ve yaptıklarını anlatmayı sevmeyen yüksek bir karaktere sahiptir. Halen yürüme güçlüğü çekmektedir.Yazıları Yeni Hayat dergisinde yayımlanmaktadır. Aşağıdaki yazısı Yeni Hayat Dergisinde yer alan bir yazıdır.


İşte bu Oktay Yıldırım Ergenekon davasında 8 aydır içerdedir.Oktay Yıldırım her gün bir yenisi eklenen Ulusal degerlere sahip(aralarına çete süsü vermek amacıyla mafyacı ve bir kaç deli sokuşturularak)kişilerden sadece biridir.Ergun Poyraz'ıda herkes bilmektedir.Kim ulusal degerleri savunuyorsa zamanla ergenekoncu oluveriyor.Bu konuda http://www.hackhell.com/showthread.php?t=390673 Oktay Yıldırım ve yazısını okuyabilirsiniz.

Basının Ergenekon masalları anlattığı ama nedense "her şey bu kadar somut ise iddianame nerede" sorusunu sormadığı bir cadı avı sürecinde; 8 aydır içeride yatmakta olan Oktay Yıldırım'ın 12 Mart 2006 tarihli yazısı)

İlk Beş Dakika ve Bir Ömür
---------------------------------------------------------
……………….ili kırsalında teröristlerin dur ihtarına ateşle karşılık vermesi sonucu çıkan çatışmada…güvenli görevlisi şehit oldu.
Ya da
……………….ilinde devriye görevini yerine getiren …….aracına açılan ateş sonucu……güvenlik görevlisi şehit oldu.
Ya da
………………..ili kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu…asker yaralandı..

Bu nasıl başlar biliyor musunuz?

Hava o kadar sıcaktır ki beyninizdeki sıvının buharlaşıp uçtuğunu düşünürsünüz. Oluştuğu anda kuruyup giden ter damlacıklarından geriye kalan tuzlar yüzünüzün ve hatta elbisenizin her yanını kaplamıştır.
--------------------------------------------------------------------------------

Avucunuzun içindeki ter, yüzünüzdeki gibi kolay kurumadığı için elinizdeki tüfeğinizin metal kısmı avucunuzun içinde vıcık, vıcık oynar. Ter ile ıslanan çeliğin kokusu avucunuzun içine ve elinizi sürdüğünüz her yere siner.

Önünüzde yürüyen adamın, ayağının kuru toprakla her temas edişinde çıkan toz, ağzınızın kupkuru olmasına ve zor nefes almanıza sebep olur.

Sırt çantanızın askı kayışları yüzünden omuzlarınızı hissetmezsiniz. Kült ağrıları ancak çantayı sırtınızdan çıkardığınızda fark edersiniz.

Bastığınız her taş parçası, her çalı ve bir ayağınızın kaplayabildiği her yeryüzü parçasından çıkan sesi duyarsınız.

Yürüdüğünüz yerdeki her Ağustos böceğinin sesini, dallardaki kuşları, yüzünüzün etrafında ürkütücü devriye uçuşları yapan arıların kanat seslerini, ağzınıza ve yüzünüze ya da herhangi bir yerinizdeki küçük yaraların üzerine konmaya çalışan sineklerin vızıltılarını, ayağınızı bastığınız yerden havalanan yeşil çekirgenin küçücük cüssesine rağmen çıkardığı tok kanat sesini en ince ayrıntısına kadar duyarsınız.

Sonra, kendi teçhizatınızın ve önünüzdeki arkadaşınızın ve arkanızdaki arkadaşınızın teçhizatlarının çıkardığı düzensiz seslerin her birini ayrı ayrı duyarsınız.

Ve aynı anda önünüzdeki arkadaşınızın nefes alışlarını duyarsınız, öksürmesini ve hapşırmasını da duyarsınız.

Telsizinizden çıkan seslerin ve cızırtıların her biri ayrı ayrı katılır bu senfoniye.

Ter ve tozun birleşmesinden oluşan kaygan çamur, postalın içindeki tüm ayağınızı kaplamıştır, çoraplar önce su toplayıp sonra patlayan yerlere adeta bir deri gibi yapışmıştır.

En çok yapmak istediğiniz şey ayaklarınızı yıkayıp, çoraplarınızı değiştirmektir. Ama bu çok büyük bir lükstür o anda.

Çünkü...

Çünkü hangi çalının dibinde, hangi kayanın arkasında sizi beklediğini bilmediğiniz ihaneti arayıp bulmanız ve yok etmeniz gerekmektedir.

Bütün masumların hayatı ve huzuru size emanet diye, öğretmenler bayrak direğine asılmasın diye, kundaktaki bebekler kurşunlanmasın diye, binlerce yıllık emanete halel gelmesin diye kahpeliği ve ihaneti yok etmeniz gerekmektedir.

Çünkü bunun için bayrağın, silahın, namusun ve şerefin üzerine yemin etmişsinizdir.

Çünkü önemli olan ayağınız değil, ülkeniz, bayrağınız ve onurunuzdur.

İşte bu yüzden lükstür ayak yıkamak, çorap değiştirmek. İşte bu yüzden senfoniye dönüşmüştür bütün o düzensiz sesler güruhu.

Sonra!..

Sonra birden tüm sesler kesilir, bıçağın dalı kestiği gibi, makasın kâğıdı, pensenin bir hoparlör kablosunu kestiği gibi... Bir anda... Kuşların sesleri, arıların ve sineklerin vızıltıları, çekirgenin kanat sesleri hepsi bir anda biter.

Gözlerinizi açtığınızda önünüzdeki arkadaşınızı değil, gökyüzünü görürsünüz, yere düşmüş olduğunuzu anlamanız birkaç saniye sürer.

Tek hissettiğiniz kesif bir barut ve yanık et kokusudur, yüzünüzün toprak parçalarıyla kaplandığını fark edersiniz, temizlemek için çalışmazsınız.

Arkadaşlarınızın bağırarak koşuşturduğunu görür ama kulağınızdaki çınlama ve uğultudan seslerini duyamazsınız. Sesleri yavaş yavaş duymaya başladığınızda ayağa kalkmaya çalışırsınız ama başaramazsınız.

Yine birkaç saniye sonra arkadaşlarınızın sesleri arasında “mayın” kelimesini ayırt eder ve kalkmaya çalıştığınızda ayağınızdaki yoğun ağrıyı fark edersiniz.

Ayağınız yoktur ama yine de ağrıdığını hissedersiniz.

Ne olduğunu anlamak için baktığınızda ise parçalanmış pantolonunuzun ve kopmuş ayağınızın farkına varırsınız. İşte her şey o anda başlar.

Avazınız çıktığı kadar bağırırsınız. Sonra, nefesiniz biter. Sonra, yeniden nefes alırsınız ve yeniden bağırmaya başlarsınız. Sonra yine nefesiniz biter ve yeniden, yeniden ve yine...

Yanınıza ilk gelen arkadaşınız size, “fazla bir şey yok, sadece küçük bir yara” gibi telkinlerde bulunur. Ama siz arkadaşınız konuşurken de, helikopterle hastaneye götürülürken de artık bir ayağınızın olmadığını biliyorsunuzdur. Hep bir soru çınlar kafanızın içinde “neden ben, neden ben, neden ben ?”

Hastanede geçen aylar, tedavi ve terapilerde geçen yıllar sonunda, dizkapağınızın on iki santim altından takılı olan ve her akşam yatarken veya banyoya girerken çıkarıp kenara koyduğunuz takma bacak artık bir uzvunuz olmuştur.

Ama bunun önemi yoktur çünkü bu fedakârlığınız sayesinde vatan var olacaktır. Sizin bir bacağınızın ne önemi vardır ki!

Artık koşamayacak olmanızın, yazın herkes gibi havuza, denize giremeyecek olmanızın da hiç önemi yoktur. Vatan sağ olsun yeter.

Sonra birilerinin, sizin ödediğiniz vergilerle Fransız televizyonlarında, uğruna yarım kaldığınız vatan hudutlarını hiçe sayan programlara finans sağladığını okursunuz. Aynı dillerin bundan pişmanlık duymadıklarını söylediklerini de okursunuz.

Pamuk’ları, Dink’leri, okursunuz, Bizans çocuğuyum diyenleri duyar, Ali Kemallere tanık olursunuz, “koçlar gibi satanları”görürsünüz. .

Türk Bayraklarının yakıldığını, görürsünüz. Başlarına çuvallar geçirilip aşağılanarak elleri arkalarından bağlanan Türk askerlerini görürsünüz.





Bu aşağılanmaya cevap verecek tankların motor seslerini, helikopterlerin kanat seslerini, piyadelerin intikam yeminlerini duymayı beklersiniz ama duyamazsınız.

Onun yerine hainlerin cesetlerinin üstüne örtülen çaputlara “bayrak” diyenleri görürsünüz, “uçaklarını çek”, “valiyi çek” diyen başkanları ve karşılarında kekeleyen riyaseti görürsünüz.

Buda yetmez Türk askerlerinin kendi mahkemeleriniz tarafından,”çete” diye suçlandığını, yargılandığını görürsünüz.

Yok, yok bu da yetmez. Askere, polise, öğretmene ateş eden, yol kesip soygun yapan, köy yakan, okul yıkan, mayın döşeyen teröristlerin sadece “ben bir şey yapmadım” demelerinin esas kabul edilip, “suçsuz” sıfatıyla serbest bırakıldığını görürsünüz.



Susanları, konuşması gerektiği halde susanları görürsünüz, konuşanlar her konuştuğunda, kekeleyenler her kekelediğinde ve susanlar her sustuğunda siz yeniden vurulursunuz, yeniden ölürsünüz her defasında.

Gövdenizden o toprağa akan kan, bu defa içinize akar, inandıklarınıza, uğrunda savaşarak kendi kanınızı akıtmak pahasına tertemiz tuttuğunuz değerlerinize akar.

Sizin kaya arkalarında, çalı diplerinde aradığınız ihanet gelir aklınıza, o mayınları yerleştiren eller gelir. Sorgulamaya başlarsınız: ”Biz bu ihaneti doğru yerde mi aradık, kuyruğunda dolaştığımız yılanın başı, hep gözümüzün önünde miydi yoksa?”diye sorarsınız kendinize.

Onlara verilen maaş’ın sizin vergilerinizden ödendiğini, içinize sindiremezsiniz, uykularınız kaçar, neden bu vatanı sizin kadar sevmediklerini düşünürsünüz.

Bu vatan onların da vatanı değil mi?

Onlar da, tıpkı benim gibi namusun ve şerefin üstüne yemin etmedi mi? diye sorarsınız kendi kendinize.

Sinirlenirsiniz, üzülürsünüz, on beş yaşında bir askeri okul öğrencisi iken her adımda söylediğiniz, beyninize ve yüreğinize nakşettiğiniz sözler gelir aklınıza”: VATAN, SANA CANIM FEDA”

Geri kalan tüm hayatınızın ilk beş dakikası, böyle başlayacak işte ve hayatınız böyle devam edecektir. Son nefesinize kadar savaşacaksınız ihanetle, her şeye ve herkese rağmen, bu yolda ölene ya da bu ihaneti bitirene kadar.

Siz diyorum, çünkü bu vatan için bedel ödeyen insanların neler yaşadığını, neler hissettiğini, size rağmen ve sizin için neler yaptıklarını, neler yapabileceklerini bilin istiyorum. Okuduğunuz ya da televizyonda duyduğunuzdan daha fazladır yaşananlar.

Yani aslında gazetelerin iç sayfalarındaki, minicik karelerde okuduğunuz;

“...ili kırsalında teröristlerce döşenen mayının patlaması sonucu, bir güvenlik görevlisi yaralandı!” haberi aslında o kadar da kısa değildir.

Sizin, daha okuduğunuz gazetenin arka sayfasına geçerken unuttuğunuz, falanca mankenin otel odası maceralarına, ya da uyuşturucu komasından ölen oğluna “şehit” deyip Türk bayrağı örten kadının haberine ayırdığınızdan daha uzun zaman ayırmadığınız bu küçük haber, birileri için bir ömür boyu sürecek ve asla unutulmayacaktır.

Ve siz unuttuktan sonra da başka birileri, “ne için?” dendiğinde “vatan için” diyecekleri fedakârlıklarını size rağmen yapmaya devam edeceklerdir.

Sizin uyuşmuşluğunuza, duyarsızlığınıza rağmen, sizin rahatlığınıza, sizin vicdanlarınıza rağmen bu kahramanca fedakârlıklar ve bu ilk beş dakikalar yaşanmaya devam edecektir.

Asla unutmayınız başınızın üstündeki egemenlik örtüsünün payandası kopan bacaklar, bedeli ise size rağmen bu vatan için akan kanlar, feda edilen canlar, sıcak yuvalarını, babalarının yüzlerini unutan küçücük çocuklarını düşünmeden vakfedilen hayatlardır.

Ne kadarını anlayabilirsiniz veya anlamak sizin umurunuzda mı bilmiyorum, ama birileri bunları yaşadı, birileri hala yaşıyor ve emin olun yaşlı dünya döndükçe, Türk vatanı ve Türk Bayrağı için birileri daha tüm bunları yaşayacak.

Gördüğünüz gibi size bir hayli uzak bir yaşam biçimi bu. Masalarda oturup “aydınca” sohbetler etmeye hiç benzemiyor değil mi?

Bir an için bile olsa kendinizi onların yerine koyasınız diye “siz” diyerek yazdım, sizin onlardan biri olamayacağınızı biliyorum.

“Siz” kim misiniz?

Siz kendinizi çok iyi biliyorsunuz!

Biz de, biz de sizi çok iyi biliyoruz.

“Siz” de bilin ki biz asla unutmayacağız.

“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”



Kaynak: Oktay Yıldırım
 

USLanmAZ™

FORMUN USLANMAZI
NE ZAMAN OKUSAM HER SEFERINE DUYGULANDIRIYOR BU YAZIBENI...gözyaslarım bosalmak ıcın ısyan edıyor herseferınde......Yaaa yasarıyoruz öylesı bu yuce ınsanlara herseyımızı versekde hakkını ödeyemeyiz.....Sehitlerim Gazilerim yuzunuze bakacak yuzumuz bıle kalmadı......Ergenakon davasına gelınce acıkcası ne önemi var Oktay Yıldırım ergenekonun ıcınde (ben sanmıyorum ama) olsada olmasada bu yazılanlar butun Gazılerımızın yasadıkları degıl mı?.....
 

bl@ckheart

New member
anlamıyorum bizi bu şekile getirip birbirine düşüren ne????? yıl 1994 yaz mevsimindeyiz ve gene her zamankii gibi çatışmaların hız kazandığı bi dönem 7. kolordu komutanı Hasan kundakçı bizim köyde... öyle mahzun öyle şevkat dolu kii... o zamnlar daha ilk okul 3. sınıfı yeni bitirmişim... her gece çatışmalar ve kelle dediğiniz olay ve kayıplar hiç unutmam fahrettin sonmez diye bi asker abim vardıı teskeresi geçeli 4 gün olmasına rağmen konvoyun olmaması fahrettin abinin gitmemesi için yeterli bi nedendii.... ulaşım çok zordu.. o gece müthişş bi çatışma oldu ve fahrettin abiyi kaybettik ( ruhu şad olsun , mekanı cennet olsun).. bilemiyorum arkadaşlar neden neden neden hep sorarım kendime neden bu haldeyiz???​
 

Vtnsvr

New member
Mehmet Y. YILMAZ
[email protected]

Katil ’İslamcı’ ise komplo teorisi üret!


İSLAMCI basın, Danıştay’a saldırıp bir yargıcı öldürdüğü için müebbet hapis cezasına çarptırılan Alparslan Arslan’ı, "Ergenekon" olarak isimlendirilen çete ile ilişkilendirmeye çalışıyor.

Katilin mahkemede, türban kararını cezalandırmak amacıyla saldırıyı düzenlediğini söylediğini herkes duydu.

Babasının, annesinin ve kız kardeşinin hangi zihniyette olduklarını, mahkeme kapısında yaptıkları gösteriler ve kılık kıyafetlerinden çıkarmak çok zor değil.

Karşımızda tipik İslamcı bir katil var ama İslamcı basın, katilin bir "ulusalcı provokatör" olduğunda ısrarlı.

Şimdi dikkatinizi bir dergiye çekeceğim:

İBDA-C’ye yakınlığı ile bilinen haftalık Baran Dergisi’nin 21 Şubat tarihli sayısında, katil Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan ile yapılmış bir söyleşi yayımlandı.

Söyleşi, "Baba Arslan basında geçen yalan ve iftiralara cevap verdi" üst başlığı ile sunuluyor.

Baba Arslan, röportaj boyunca bilinen İslamcı görüşleri tekrarlıyor, zaferin bir gün inananların olacağını açıklıyor.

Röportajdan öğreniyoruz ki baba Arslan en çok İslamcı medyanın, oğlunu "başka yerlerin adamı" gibi sunuyor olmasından rahatsız.

Bunun için Zaman Gazetesi’ni de aramış. "Yanlış yapıyorsunuz, haberi çarpıtıyorsunuz" demiş.

Vakit için de benzer şeyler söylüyor. "Hálá bu yanlış tavırları devam ediyor, ille de Alparslan’ı birileriyle bağlantı kurmaya çalışıyorlar" diye anlatıyor.

Baba Arslan’ın bu duruma neden şaşırdığını anlayamadım.

İslamcı medya, hep yaptığı bir şeyi tekrarlıyor sadece.

"Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz" söyleminin, günümüz İslamcılığına uygulanmış bir versiyonu bu tutum. Ya da "katil İslamcı ise komplo teorisi üret, suçu başkalarının sırtına yık" tutumu da diyebiliriz buna.

O zaman bu sözün sahibine hayır getirmemişti, bugün de yeni versiyonunun izleyicilerine hayır getirmesi mümkün değil.
 

bl@ckheart

New member
Mehmet Y. YILMAZ
[email protected]

Katil ’İslamcı’ ise komplo teorisi üret!


İSLAMCI basın, Danıştay’a saldırıp bir yargıcı öldürdüğü için müebbet hapis cezasına çarptırılan Alparslan Arslan’ı, "Ergenekon" olarak isimlendirilen çete ile ilişkilendirmeye çalışıyor.

Katilin mahkemede, türban kararını cezalandırmak amacıyla saldırıyı düzenlediğini söylediğini herkes duydu.

Babasının, annesinin ve kız kardeşinin hangi zihniyette olduklarını, mahkeme kapısında yaptıkları gösteriler ve kılık kıyafetlerinden çıkarmak çok zor değil.

Karşımızda tipik İslamcı bir katil var ama İslamcı basın, katilin bir "ulusalcı provokatör" olduğunda ısrarlı.

Şimdi dikkatinizi bir dergiye çekeceğim:

İBDA-C’ye yakınlığı ile bilinen haftalık Baran Dergisi’nin 21 Şubat tarihli sayısında, katil Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan ile yapılmış bir söyleşi yayımlandı.

Söyleşi, "Baba Arslan basında geçen yalan ve iftiralara cevap verdi" üst başlığı ile sunuluyor.

Baba Arslan, röportaj boyunca bilinen İslamcı görüşleri tekrarlıyor, zaferin bir gün inananların olacağını açıklıyor.

Röportajdan öğreniyoruz ki baba Arslan en çok İslamcı medyanın, oğlunu "başka yerlerin adamı" gibi sunuyor olmasından rahatsız.

Bunun için Zaman Gazetesi’ni de aramış. "Yanlış yapıyorsunuz, haberi çarpıtıyorsunuz" demiş.

Vakit için de benzer şeyler söylüyor. "Hálá bu yanlış tavırları devam ediyor, ille de Alparslan’ı birileriyle bağlantı kurmaya çalışıyorlar" diye anlatıyor.

Baba Arslan’ın bu duruma neden şaşırdığını anlayamadım.

İslamcı medya, hep yaptığı bir şeyi tekrarlıyor sadece.

"Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz" söyleminin, günümüz İslamcılığına uygulanmış bir versiyonu bu tutum. Ya da "katil İslamcı ise komplo teorisi üret, suçu başkalarının sırtına yık" tutumu da diyebiliriz buna.

O zaman bu sözün sahibine hayır getirmemişti, bugün de yeni versiyonunun izleyicilerine hayır getirmesi mümkün değil.

bükemediğin eli öpeceksin diiyorlar ...:saskin:saskin
 

HTML

Üst