Oktay Sinanoğlu'nun "Hedef Türkiye"

Arkadaşlar sizinle Oktay Sinanoğlu'nun "Hedef Türkiye" adlı kitabından okuduğum bazı bölümleri paylaşmak istedim İnşallah ilginizi çeker??

Beyin göçünün nedeni: 1980'den sonra yani YÖK'ün kurdurulmasının ardından Türkiye'de bilim ve araştırmanın bitmesidir. Bilim adamı araştırma yapmak için uğraşacakken, ders başına para alarak 40 saat ders veriyor haftada

YÖK kuruldu, bilim bitti Türkiye'nin beyin göçüne bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesela yurtdışına yıllardır belli oranda öğrenci gönderiliyor ama ortada ilerleme adına bir şey yok, denebilir mi? Çok önemli bir nokta. Yine bu anlamda beyin göçü veren ülkelerin başında Türkiye geliyor. Özellikle 1980'den sonra, yani YÖK'ün kurdurulmasından sonra Türkiye'de bilim ve araştırma bitti. Bilim adamı araştırma yapmak için uğraşacakken, ders başına para alarak 40 saat ders veriyor haftada. Aslında Türkiye'den ihraç edilen beyin değildir. İhraç edilen beyin hammaddesidir. Hammaddeyi biraz işlerler, arasında çok yetenekli işe yarayacakları kendine ayırır ve kullanır. Tabii bunların kişilik sahibi olmaması, milletini sevmemesi gibi özelliklerinin olması gerekir. Geriye kalanları da ülkesine geri gönderir o ülkede kullanırlar, sahte aydın olarak. Durumun özeti budur. Bu ne kadar çok sayıda insana yapılırsa, hele o ülkenin kendi kaynakları ile yapılırsa, o kadar iyidir. Başlangıçta kurdurduğu özel teşkilatlarla, kendi cebinden para ödeyerek yapıyordu. Sonradan buna gerek kalmadı. Türkiye'nin kaynakları onların istediği şekilde kullanılıyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir şey yoktur. Ne zaman ki bir ülke perişan hale düşer, o zaman o ülkenin vatandaşlarını görmeye başlarsınız Amerika'da. Türkiye bu açıdan rekor kırıyor Amerika'da. Yani zaten oradakilerde eğer bir milletin sayısı çevrede artmaya başlarsa, aşağı görürler. Türkiye'den yüzlerce öğrenci varsa, mesela Almanya'dan birkaç tane vardır, yoktur. O da özel bir alanda öğrenim görmek için gelmişlerdir. Eğitim için yılda 6 milyar dolar ödüyoruz Peki yurtdışına eğitim için gönderilen öğrencilerin Türkiye 'ye maliyeti nedir? Biz bu öğrencileri niye gönderiyoruz, hangi alanlarda gönderiyoruz, ne kadar para harcıyoruz diye sorduğumuz zaman öğrendik ki ilk zamanlar 20 binmiş. 56 sene önce ise 40 bin olmuş bu rakam. Sonra öğrendik ki 60 bine çıkmış. En son bir yerde okudum, 200 bine çıkmış sayı. Tabii bir öğrencinin masrafı yıllık asgari 30 bin dolara mâl olur. En azından senede 6 milyar dolar eder. Eğer bu 6 milyar dolan bu iş için harcıyorsa bir ülke çok büyük gayelerin olması lazım. Bu öğrencilerle şu sanayii kuracağız, şu teknolojiyi geliştireceğiz diyen yok tabii. Bu insanlarımız Türkiye'ye dönseler bile imkân yok. Eğer biri Türkiye'ye dönüp inatla bir şeyler yapmaya kalkarsa zaten izin vermezler, onun başına her türlü bela gelir. Tabii bu iş için harcanan paraların hesabını soran yok. Ondan sonra da IMF tefeci faizi ile borç versin diye, anayasayı, kanunlarını, her şeyini değiştirip, topraklarını veriyorsun. Bunlar bütün oyunun bir parçası.

BAŞIMIZA GELENLERDE YALNIZ DEĞİLİZ Semra Topçu: İyi pazarlar sevgili izleyiciler, 11 Eylülden buyana dünya değişiyor. Belki de değişim ivmesi hızlandı. "Nasıl değişiyor dünya? " Terör saldırısı olarak adlandırılan bir saldırıdan sonra bir ülkeye savaş ilân ediliyor. Dünyanın bir köşesinde Afganistan' la savaş, öbür köşesinde dünya devletleri süper güçler bir araya gelip toplantılar yapıyor. Geleceğe yönelik olarak bir takım hamleler atılıyor. "Bu hamleler dünyayı nereye götürüyor? 11 Eylül' den beri dünyada değişen ne?" Bu soruların yanıtlarını bugün Profesör Oktay Sinanoğlu'ndan alacağız. Hoşgeldiniz efendim. Sizi ekrandan izleyenlerimiz tanıyor. Çeşitli etkinliklerinizden Türkiye de, dünya da sizi tanıyor. Sohbete girmeden önce izleyicilerimize hakkınızda yeni çıkmış bir kitabı, Türk Aynştaynı "Oktay Sinanoğlu” kitabı İş Bankası Yayınlarından, (Sayın Emine Çaykara'nın söyleşisi)", tanıtmak istiyorum. Bu kitabı hem sizi daha yakından tanımak isteyen, hem de Türkiye 'yi ve dünyayı sizin gözünüzle görmek isteyenler (daha doğrusu bazı şeyleri farklı boyutlarıyla algılamak isteyen izleyicilerimiz) bu kitaptan bilgi edinebilirler. Başa dönüyorum "Yeni Dünya Düzeni" diye bir kavram vardı. "Küresel Dünya" diyorduk. 11 Eylülde tüyler ürperten, sanki bir filim sahnesiymiş gibi Holivut sineması dünya üzerinde canlandırılıyormuş gibi bir şey oldu. Ve değişmeye başladık. Gözle görülür bir şekilde farklı olaylar gelişiyor dünyada. Siz nasıl görüyorsunuz? Nereye gidiyor dünya? Prof. Dr. O. Sinanoğlu: Tabii bu yeni olmadı. Birdenbire 11 Eylül'de bir kule olayı oldu da ondan sonra dünyada bir patırtı, bir değişiklik oluyor değil. Bunun çok geçmişi var. Bunlar bizim oradan buradan duyduğumuz şeyler de değil. Epeydir o ülkelerin içinden durumları ister istemez görmekteyiz. Nitekim 11 Eylül kule olayının olduğu sabah ben Ankara'ya yeni varmıştım. Ondan önceki akşam İstanbul’ daydım. Birçok Avrupa ülkesinden yeni Avrupa ülkeleri de dahil, Çek Cumh., Lehistan (Polonya), Slovakya, vb.. bayağı derin 1000 kişinin katıldığı bir toplantıdaydım. Her biri çok değerli uzmanlar, tarihçi, eğitimci, ruhiyatçılar vardı; bir de imalat hatası bendeniz. Bu toplantı Avrupa'nın birkaç ülkesinde 10 gün sürdü. Büyük bir kısmı bir yerde, ondan önce küçük bir gurup ön toplantı yaptı başka bir ülkede, bittikten sonra da daha küçücük bir gurup uzman değerlendirme toplantısı yaptı. Üç toplantıda da bulunup, iki tane de konuşma yaptım. Şimdi o toplantıda herkes bir telâş içindeydi. Yâni 11 Eylül'den önceki 10 günden bahsediyorum Avrupa'da. Bir şey mi seziliyordu? Tabii. 3 sene evvel aynı toplantıya katılmıştım. Bazıları bu toplantıya katılanlarla aynıydı. 3 yıl önce konuşmamda "Yeni Dünya Düzeni" ile ilgili bir şeyler demiştik. Şimdi biz gidince "Vay işte 3 sene önce böyle böyle demiştin." dediler. Baktık bunlar bizden çok daha hızlı olmuş. Biz 3 sene evvel dediğimizde korkmuşlardı. Şimdi baktık daha hızlılar. Ayrı ayrı hepsi diyor ki: "Yakında bir olay olacak.; bu olay III. dünya harbine bile yol açabilir" diye bir telaş içindeler. "Hoppala, ne oluyoruz? Bunlar bayağı hızlanmış." dedik. Toplantıdan sonra Türkiye'ye döndük. Adımız nerdeyse kâhine çıkmaya başladı, tabii matematiksel kâhin kafadan atma değil. "Şimdi ne olacak hocam?" diyen birilerine: "Avrupa'da herkes bir telâş içinde. Herkes böyle böyle bir şey diyor." dedik. Eve geldim. Üç saat sonra arkadaşın biri telefon etti. "Aman" dedi, "televizyonu aç." "Hayrola ne oluyoruz?" dedik. "Amerika çöküyor" dedi. TV'yi açtık, kule olayı oluyor. Bu düzenlenmiş bir şey yâni; Ladin ile alâkalı değil mi? Avrupa ve Amerika'da herkes gülüyor Ladin hikâyesine. "Öyle şey olur mu?" Pentagon'un yanından kuş geçse roketler devreye girermiş, kuşu aşağı indirmek için. Oraya uçak gidiyor kimsenin haberi yok. Ondan sonra birtakım güvenlik sistemleri, elektronik cihazlar çalışmıyor. Hepsini duydunuz kaç zamandır Dağ başından birilerinin yapacağı bir iş değil. Şimdi ilginç bir şey daha var. Katıldığım toplantıda herkes kendi ülkesi hakkında veyahut daha genel konularda bir konuşma yaptı. Lehistan'dan, İngiltere'den, Estonya'dan vs. gelenler kalkıp yana yakına ülkelerine yapılanları anlatıyorlar, dertleşiyorlar. Bu ülkelerin arasında İsviçrelilerin derdi daha da büyüktü. İsviçre geleneksel olarak uzun süre hep tarafsız kalmıştır. Yâni, hiçbir ittifaka girmemiştir; birleşmiş milletlere, NATO’ya girmemiştir. Hiçbir uluslararası kuruluşa üye olmaz, hiçbir tarafla ittifak yapmaz. Bunun ne kadar akıllıca bir iş olduğu ortadadır. Çünkü Avrupa'da herkes birbirini yerken dünya harplerinde, İsviçre kenarda uslu uslu durmuştur. Şimdi İsviçre'nin iki tane özelliği var, bir tanesi bu. Onun bunun kuyruğuna takılıp başını derde sokmaz, hep tarafsızdır. İkinci özelliği: İsviçre'de "Gerçek Demokrasi" vardır. Gerçek Demokrasi olan tek ülkedir. Her ülkede sözüm ona demokrasi vardır. Meselâ "Amerika'da sahiden demokrasi var mı?", tartışılabilir. Kim daha çok reklâm yaparsa o kazanır. Parayı veren düdüğü çalar. "Peki, Türkiye'de gerçek demokrasi var mı?" Artık onu söylemeye bile lüzum yok. Ama İsviçre’ de "Gerçek Demokrasi" vardır. "Niye?" Çünkü herhangi bir konu olduğu zaman, hele ülkeyi ilgilendiren önemli konularda, ya da yerel konularda bir kasaba da örneğin tramvay yapılsın mı yapılmasın mı? Yoksa trafikte millettin canı mı çıksın? Amerika petrol satacak diye halk oylaması yapılır. Yâni gerçek demokrasi "Halk Demokrasisi"dir. Herkes oy verir. İsviçreliler bu geleneklerine de çok bağlılar. Bu iki özellikte taban kesinlikle taviz vermek istemez. Köylüsü şehirlisi çok bilinçlidir bu konularda. İsviçrelilerin derdi de şu: "Biz bu özelliklerimize çok bağlıyız. Ama bir bakıyoruz. Bizim seçmediğimiz, ama seçmişiz gibi gösterilen bir takım adamlar hükümetin kilit noktalarına getiriliyor. Ve bunlar milletin istediğinin tam tersine, ülkenin, milletin bayağı zararına olacak kararlar alıyorlar ve milleti bir yerlere sürüklüyorlar." İsviçre halkı telâş içinde. Meselâ, öyle birileri gelmiş oraya. Bir iki tanesini de biliyorum adıyla sanıyla, nerden geldiklerini, ne mikrop olduklarını, geçmişlerini iyi biliyorum. Ama o konulara girmeyelim. Şimdi bunlar tutturmuşlar İsviçre'yi NATO’ya, Birleşmiş Milletlere sokmaya çalışıyorlar. Ahali diyor ki, "Peki NATO’ya girince ne olacak? Bizim askerimizi alacak, paramızı, teçhizatımızı alacak. Başımızı derde sokacak." Gene de bu başa gelenler "Küreselleşelim de NATO’ya da, BM, Avrupa Birliğine de girelim." diyorlar. Hâlbuki İsviçre bu kuruluşların hiçbirine girmedi. AB' ye de, Euro'ya da girmedi. Ama tepede birileri İsviçre'yi o tarafa doğru itekliyor. Siz bir bilim adamısınız. 11 Eylül olayından sonra III. Dünya Savaşı mı çıkacak? Demin siz de ifade ettiniz. Bir de şöyle bir korku var. Sanki bir güç var. Bir senaryo yazılmış. Bu güç bu senaryoyu oynatıyor dünyaya. Şimdi sizin söyledikleriniz bununla örtüşüyor. Tabii zaten onun için anlatıyorum. Asıl anlatacağım şu: Önce İsviçre'deki 11 Eylül'den bir hafta önceki havayı anlatıyorum. Millet bu durumlardan bayağı kaygılı. "Kule olayından bir hafta sonra ne oldu?" Haberlerde şöyle bir verdi: İsviçre'de bir İsviçreli elini kolunu sallaya sallaya meclis binasına girdi. 15 kadar milletvekilini ve birkaç bakanı taradı. Bir de el bombası attı, kendi de gitti. Şimdi bu haber geçiştirildi içeride ve dışarıda. Ama siz İsviçre de bir hafta önceki havayı bilirseniz bunu tamamiyle açığa çıkmış, çok aşırı hale gelmiş tepkinin devamı olduğunu anlarsınız. Bu tamamiyle, adamın aklına esti de, kafayı üşüttü de, gitti bu olayı yaptı değil. Herkes zaten bu tepki içindeydi. Ve bu adam da dayanamadı. Böyle bir eylem yaptı. "Vay alçaklar diye." Demek istediğimiz şu: Herkes anlar bunu artık. Yalnız İsviçre'de değil. Düzgün Avrupalılarla konuştuğunuz zaman sağ-sol gibi palavralara kanmayacak kadar akıllı adamlar, hepsi ülkesini seven insanlar, çeşitli ülkelerden üstün vasıflı bilim adamları anlamında üst düzeyden bahsediyorum. Yoksa birinin makamlara koyduğu için üst düzey değil mevkileri büyük, kendileri küçük adamlardan bahsetmiyoruz. Bu toplantıdakiler hakiki üstün kişiler; dolayısıyla her biri ülkesine yapılanları anlatıyor. Meselâ, Avrupa'nın birçok ahalisinin AB'ye girmek istemediğini Türkiye'de söylemezler istemedikleri halde gene başlarına birileri konuyor. Onları ite kaka AB'ye sokuyor. Emrivaki yapıyor. Bazıları dirense de. "Hâlbuki Türkiye'de nasıl anlatılıyor o işler?" "Efendim işte bütün dünya küreselleşti. AB kuruldu. NAFTA kuruldu. Dünya küreselleşiyor. Biz de illâ AB'ye girelim de; biz de küreselleşelim, çağdaşlaşalım." Hangi çağdan bahsediyorlarsa, bir eski karanlık çağ ama hangisi olduğunu anlayamadık. Dünyada birileri böyle birtakım AB, NAFTA, Dünya Ticaret Örgütü kuruyor. Dünya Ticaret Örgütünün baş harfleri çift V TO (WTO)'dur biliyorsunuz. Vurulan bina hangisi Çift VTC (WTC) yâni Dünya Ticaret Merkezi. WTO, dünyadaki küreselleşme hikâyesinin görünen teşkilâtıdır. Onun da fizikî simgesi bu kulelerdir. Uçaklar oraya vuruyor ve kulelerde de kaçıncı katlara neden vurduğunu birkaç gün evvel başka bir TV programında birkaç kere tekrarı yayınlandı anlattıydım. Dünyada Batı ülkelerinde, Avrupa'da, Amerika'da, Avustralya'da "yeni dünya düzenci" dediğimiz takıma karşı geniş çapta bir isyan başlamıştır.

Son zamanlarda çıkarılan harplerin hemen hepsi ki bunlar kitaplarda var ben kendim söylemiyorum. İsterseniz kaynakları veririm; isteyen okur. Bir sürü kitap belgeleriyle, isimlerle, tarihleriyle veriyor. (Vietnam harbi, Kore harbi, II Dünya harbi, Körfez harbi birtakım sahte olaylar tezgâhlanarak, milletleri kışkırtarak, asalım keselim havasına sokarak hiç harp istemeyen milletleri) vesilelerle çıkarılmış harplerdir. 11 Eylül olayı da bunlara çok benzemektedir. Benim aklıma biraz daha yatkın olanı aslında ikisinin karışımı bir olay olabilir. Çünkü küreselci, yeni dünya düzenci dediğimiz takım daima kendi muhalefetini kendi kurar. Bu standarttır. Örneğin, sadece sahte sol kurmaz, yanında bir de sahte sağ kurar bir çok ülkede. Onun için küreselcilere karşı olanlar tabandan samimi insanlar, dertliler, ama, tepelerinde sahte birilerinin olması da muhtemeldir. Biraz sonra ülkelerinde neler olduğunu anlatacağım. Benzeri olayların sadece Türkiye'de olduğunu zannetmeyin. Avrupa ülkelerinde bizimkine benzer neler yapılıyor bizimkiyle aynı zamanda, Türkiye'de kimsenin haberi yok. Küresel karşıtları samimi olarak tepki gösteriyorlar. Ama böyle tepkiden en çok fayda sağlayacaklar var. Yeni dünya düzenciler dediğiniz gibi. Yeni dünya düzeni, küresel kraliyeti oturtmak için, zaten bu sene oturması gerekiyordu çok eski plâna göre, sona varımı hızlandırmak ve işi bitirmek için böyle bir olay gerekiyordu. Fakat bunu yaparken de yeni dünya düzenine karşı olanları kullanmış olabilirler. Onun için iki olasılığın karışımı diyorum. Sırf bana göre değil, dışarıda bir sürü ahaliye göre değerlendirirsek. Nereye kadar gidebilir?

3. Dünya Savaşı deniyor meselâ?

3. Dünya Savaşı diye telâşlanılıyor. Yalnız, iki durum var. III. Dünya Savaşı çıkar mı? Nasıl çıkar, onun üstüne tahmini bir şeyler diyebilirim. İnşallah çıkmaz. Tabii daha önemlisi İslâm ülkelerine karşı bir "Hristiyan cihadı" açılmıştır. Yâni, Haçlı Seferi. İster Bush Haçlı Seferi dedi demedi, kazayla dedi lâflarını geç, desin demesin, olaya baktığın zaman bütün İslâm ülkelerine karşı bir haçlı seferi görülüyor. "Peki, 11 Eylül'de mi başladı ?" "Hayır." bin yıldır böyledir. Ama bu son Haçlı Seferi yeni başlamadı. 100 senedir devam eden bir Haçlı Seferidir. Bu olaylar son noktayı koymadır. İslâm ülkeleri zaten perişandır. Her biri bir sömürge durumundadır. Hepsinin başında dışardan ayarlı krallar vardır. Kralların hanımları nedense hep İngiliz veya Amerikalı olur. Yıllar önce daha 70'lerde sahte neft yağı (petrol) bunalımı olduğu zaman Amerika'da ahali diyordu ki, sokakta benzin kuyruğunda: "Bu petrol niye Arapların oluyormuş? Gidelim oraları fethedelim." Nitekim 20 sene sonra bir Körfez savaşı icat edip zaten denetimlerinde olan petrol bölgesine iyice yerleştiler. "Şimdi Körfez Savaşının asıl sonucu nedir?" Dikkat edin. Yan ürün gibi görünen şey asıl sonuçtur. "O nedir peki?" Amerika Suudi Arabistan’ı ve Kuveyt’i fiilen işgal etti. Bir sürü askeri üssü, yüz binlerce askeri var çölün ortasında. Arapların da haberi yok. Bana da Amerikalı bir mühendis söylemişti. Uçakta beni Amerikalı zannetti. "Biz bir sürü üs yaptık Arapların haberi yok." dedi. Haritaya bakarsanız, zaten çöl çok büyüktür, bakınca görülebilecek gibi değil. Arabistan'a yerleştiler. Diğer taraftan "Biz sizi kurtardık Saddam'dan, Saddam da hayali bir tehlike, bin Ladin gibi size de saldıracaktı." "Ne biliyorsun saldıracağını?" Petrol zengini Kuveyt'de ve Suudi Arabistan'da sahte kral aileleri var. İngilizler O. Sinanoğlumanlılara karşı sahte mehzep Vahabiliği kurduğu zaman (o bölgeleri O. Sinanoğlumanlı'dan koparmak için) bunların dedeleri de hemen Türkleri kesti. Daha sonra bu ülkelerin başına Vahabileri koydu. Şimdiki krallar bu ailelerin torunlarıdır. Amerika hem petrol bölgesine yerleşti hem de Suudi Arabistan ve Kuveyt’in hazinesini soydu. "Ben sizi korudum" bahanesiyle. Kral aileleri ağlaşıyor. Üstelik borçlandılar. Hem işgal edildiler, hem hazineleri soyuldu.

İslâmi ülkelere karşı açılan adeta Haçlı Seferi gibi olan İster desinler ister demesinler bir saldırı var. "Ne zaman başladı bu?" Hep vardı da tarih boyu. Bana sorarsanız, "Komünizm" lâfını kaldırıp yerine yeni bir kavram koymaya karar verdi yeni dünya düzenci takım. Sovyetler dağıldı. Zaten muvakkaten kurulmuştu. 70 senelik vazifesini gördü. İşi bitti. 91 yılıydı, tabii sürekli Amerika'ya gidip geliyoruz, 40 senedir devamlı, o yüzden her yerde ne oluyor içinden görüyoruz, birdenbire Amerika'nın basın yayınında (ayarlıdır, bizimkiyle aynı ayar,24 ayar) bir lâf çıktı: "Müslüman eşittir Fundamentalist eşittir Terörist" (Türkçesi "tedhişçi") kavramı bir formül gibi oturtuluverdi. "Kızıl tehlike" gitti yerine "yeşil tehlike" geldi. Bu kavramlar "Pat" diye çıkartıldı. Avrupa'da Müslüman düşmanlığı tarihten beri çoktur. Ama Amerika'da Müslüman nedir, Türkiye nerdedir, bunlardan ahalinin pek haberi olmaz. Amerika'nın ahalisi câhil bırakıldığı için. Dolayısıyla da fazla düşmanlıkları da

Gelelim şimdi işin başka bir yanına: Aynı yıllarda, dünya kamuoyu hazırlanırken, meselâ birdenbire Türkiye'nin iktisadi ve toplum yapısı olarak da çökertilmesi faaliyetleri birden hızlandırıldı. Zaten sistemi öyle kurmuşlardı ki, anında püf dediğin zaman çökecek bir iktisadi sistem kurulmuştu, bilhassa 1980'den sonra. Biz bunu DPT'nin bastığı konuşmamızın kitapçığında "Muz İktisadiyatı" başlığında anlattık. "Rahmetli" ne dedi'? "Sanayisiz Kalkınma Modeli" ve birden sanayi durdu. 198082 döneminde Türkiye'de en önemli iki şey olmuştur: Birincisi Türkiye'de yerli sanayi kurma "şak" diye kesilmiştir. Bununla bağlantılı aynı sıra ikinci bir olay var: YÖK kurdurulmuştur. "Neydi? YOK muydu, neydi? İki noktayı atınca YÖK'den kurtuluyorsun da." "YÖK'ün kurdurulmasının sonucu nedir?" Üniversitelerde araştırma âdeta yasak edilmiştir. Yasak demeye gerek yok, fiilen nerdeyse yasak hale getirilmiştir. Araştırma yapamazsın, yaparsan da bir sürü dert alırsın. Fizik, kimya gibi konularda bile sahici araştırma yapanın başı derde girer. Gıcık bir konu olması gerekmiyor. Araştırma yapmak yerine 40 saat ders verip para alacaksın. Dünyada böyle bir şey olmaz. Böylelikle üniversiteler bitirilmiştir. Üniversitelerde bugün bilim de yoktur, eğitim de yoktur. "Var." diyen varsa gelsin konuşalım. İçinden biliyoruz. "Üniversitelerde ne var?" İngilizce Hazırlık sınıfı var. Tarzanlar yetişiyor. "Peki niye Üniversiteler bitirilmiştir?" Biz hatırlıyoruz: 70'lerin sonlarına kadar millet iki kelime ile ("faşist, komünist") birbirine düşürülüyordu, bombalar patlıyordu. Bu anarşi olaylarına rağmen üniversitelerde araştırma, bilim, teknik havası başlamıştı. Sanayiler yerli imkânlarla kurulmaya çalışılırken örneğin bir plastik fabrikası kurulacağı zaman üniversiteden konuyla ilgili kişilere araştırmalarını yaptırıyordu. Bir taraftan sanayi durduruldu. Yerine gezim (turizm) yerleştirildi. Gana'ya İngilizler aynı modeli sokmuşlar. "Canım sizin yapmanıza gerek yok. Biz size satarız. Siz turizmle Türkçesi "gezim" geçinin." demişler. "Siz oteller yapın. Vatandaşlar da tarzanca öğrensin ki turistlerle konuşsun." Turistlerin çoğu da tarzanca bilmiyor, o da başka. O ülkelere kendileri gurup gönderiyor. Göndermezse oteller 2 günde batıyor. Oteller batınca da ucuza satın alıyorlar. Ülkenin ahalisine de bir tek o otellerde bulaşıkçılık, ırgatlık işi kalıyor. Senelerce önce yazdık, "Böyle olur." diye. Nitekim de Türkiye'de de oldu. Türkiye'de sanayinin durdurulması, aynı zamanda üniversitelerin araştırma bilim teknik bitirilmesi suretiyle şayi kuracak, teknoloji geliştirecek insan gücünün engellenmesi "muz iktisâdiyatı"na dönüşümü hazırladı. Üzülerek söylüyorum, Türkiye'de bugün artık meslek sahaları kalmamıştır. Mühendisler, elektrik, makine, hele de temel bilimlerde öğrenim görenler meslekleriyle hiç alâkalı olmayan işlerle uğraşmak zorunda kalıyorlar. Bir tanesi ODTÜ Makine'den mezun taksi şoförlüğü yapıyor…

Dünyada ve Türkiye'de Yeni Dünya Düzeni

11 Eylül günü
 
Şu kule olayı oldu ya; kule olayının olduğu sabah, Avrupa'dan gece İstanbul'a geldim, kule olayının olduğu sabah 11 Eylül Ankara'ya vardım. Bizim evin orada da bir kültür merkezi gibi bir yer açılmış, Ankara merkezinde oturuyoruz hâlâ öğleden sonra oraya uğradım. Orada birkaç tane düzgün genç var; "Hocam hoş geldin; şimdi ne oluyor, neler olacak?" dediler. Ben de dedim ki, "Vallahi şimdi Avrupa'da böyle iki üç ülkede, birçok Avrupalının da geldiği ve eğilim olarak yeni dünya düzencilere karşı olan, bu yeni dünya düzeni adı altında yapılan şeylerin farkında olup da buna tepki gösterenlerin toplantısından geliyorum, bin kişilik..." Bunlar da çoluk çocuk değil, Avrupa'nın birçok ülkesinden her dalda âlim adamlar; çeşni olarak bir de bizi çağırıyorlar.

Dedim ki, "Ben, dün öyle bir toplantıdan geliyorum. Orada bana son 10 gündür herkes diyor ki, 'Yakında bir olay olacak. Hattâ bundan üçüncü dünya harbi bile çıkabilir.' Telaş içindeler; bir sürü ülkeden, yeni Doğu Avrupa ülkeleri dahil, bütün Avrupa ülkeleri. Biz de diyoruz ki, "Vay canına, biz bunlara üç sene önce de bir konuşma yapmıştık, bir şeyler ima etmiştik, "dünya çapında olaylar oluyor" demiştik.
 
daredevil_off' Alıntı:
bu kitabı alıp okumak gerek...böle olmuyo...
bana sorarsan okumanı tavsiye ederim kitap bana hiç akıcı gelmedi hatta biraz sıkıcı ama içerdiği bilgiler için okunması gereken bi kitap bencee

KEŞKE TÜRKİYEDEKİ ALİM KESİM DAHA DOĞRUSU ALİM OLARAK ADLANDIRILAN KESMİN İÇERDİĞİ KİŞİLER BU ADAMIM YARISI KADAR BİLİNÇLİ VE YARARLI OLABİLSELER
 

firatay

>>>> ALESTA
Oktay Sinanoğlu'nun Bu ve Diğer Kitaplarıda Çok Güzel ve Enteresan Diğerlerinide Okumanızı Tavsiye Ederim. Entelletühell'e Taşındı...
 

sirine

New member
sadece bu kitap değil tüm kitaplarını tavsiye ederim NE YAPMALI kitabı ve özelliklede BYE BYE TÜRKÇE alın okuyun ve arkadaşlarınıza tavsiye edin
 

asas1453

New member
arkadaşlar ben bu kitabı okudum..mükemmel ötesi ülkenin durumunu açıkça anlatıyor...
valla bunu gibi bir yönetici olsa kimse bize diz çöktüremezdi...

herkese tavsiye ederim....
 

EnTRoPhy

New member
Oktay Sinanoğlu gerek düşünceleri gerekse bu düşünceleri uygulamak için önerileri açısından gerçek bir dahi ama kitaplarda belli bir noktadan sonra kendini tekrar etmeye başlıyor. Aynı görüş etrafında benzer örneklerle konuyu sürdürmekte bundan dolayı biraz can sıkabiliyor. Ama sonuçta bu adam bir edebiyatçı değil ve vermek istediğini çok iyi bir biçimde veriyor.
 

HTML

Üst