-ZeYNA-
♥ŞiiR PeRi'Si♥
- Katılım
- 9 Eki 2009
- Mesajlar
- 4,104
- Reaction score
- 1
- Puanları
- 0
Şehirler pas kokardı senden evvel. Saçlarına yağmur düşmezdi güneş kızlarının. Çocuklar ellerinde taşımazdı cennet türkülerini. Sen geldin ve şehrimin yıldızlarına emanet ettin güzelliğini.
Aşkı bilmeyen yanına mihmandar oldun aşksız sokaklarımın.
Şimdi bir şehir var kalbimde, denizleri gözlerinde dalgalanan. Bir şehir, ismine adanmış, isminle kutsanmış. Şehirsizliğimin hüznüne şehriyârlığının mesruriyetiyle elveda demenin vaktidir şimdi...
Kıyına vuran her dalgada biraz daha durulur kuşların hüznü. Kızıl bir nehre atılan taşın meydana getirdiği halkalar gibidir gözlerine değen aşkın tercümesi.
Uzun seferler yapar kaptanlar senin limanına, zordur sonsuz mutluluğa demir almak, bilirim.
Şehre ucu yanık bir mektup gibi girer gölgen.
Zemheri akşamlarında bir türkü bestelenir iman ve aşk ile. Bense bir hattattan aldığım metruk yüreğimle, zümrüt tepelerinde gezerim sen kokan diyarların. Sencil şehirlerin muhaciriyim artık, her ayak izimde kalbinin attığı...
Nihavend musikisini andıran gülüşünle açacağım baharın kapıma vuran iniltisini. Küskün bir elifbanın üzerine değdireceğim sana dokunmaktan haya eden ellerimi. Alnımı vurduğum her secdeden, binlerce kez seni isteyerek kalkacağım.
Sen kokacak yüzümün ayetleri, sen kokacak suretim.
İstanbul ne vakit üşüse, seninle ısıtacağım Boğaz'ın gümüş rengi sularını. Çocuklar seni koşacak sokak aralarında. Seni ağlayacak ekmeğini denize düşen martılar.
İstanbul koyacağım adını, minarelerle mavi göklere yaldızlarcasına..
Gel bana bir sahra sessizliği sun ey kutsal yemin. Ey sümbülleri gecenin hüznüne nakşeden kanlı minber. Ey gözlerini ayet ayet kalbime perçinleyen asude şarkı.
seni düşünmek ne güzel ıssız vakitlerin tenhasında. bir bebeğin tekme vuruşları gibi, parmak aralarımızdan sızan hissiyatın zamana yansıması. öylesine hırçın ve öylesine müşfik. esaret zincirini kalbimize demirleyenler bilmiyorlar ki; sevda zangoçlarının parmak dokunuşuyla açılmaya hasret mühürlü kapıları vardır aşkın. kan ne ise damarda, sarmaşık ne ise kalpte, sen de öylesin varlığımda ey eşsiz musiki.
gel kurtar seni benimle, gel kurtar beni seninle. açılmayı bekleyen iftarlar var gönlümüzde...
Aşkı bilmeyen yanına mihmandar oldun aşksız sokaklarımın.
Anneler hep kaybederdi kızlarını bir yokuşta. Bir yokuşun dibinde çalınırdı en ölümcül tamtamlar.
Şimdi bir şehir var kalbimde, denizleri gözlerinde dalgalanan. Bir şehir, ismine adanmış, isminle kutsanmış. Şehirsizliğimin hüznüne şehriyârlığının mesruriyetiyle elveda demenin vaktidir şimdi...
Kıyına vuran her dalgada biraz daha durulur kuşların hüznü. Kızıl bir nehre atılan taşın meydana getirdiği halkalar gibidir gözlerine değen aşkın tercümesi.
Uzun seferler yapar kaptanlar senin limanına, zordur sonsuz mutluluğa demir almak, bilirim.
Şehre ucu yanık bir mektup gibi girer gölgen.
Zemheri akşamlarında bir türkü bestelenir iman ve aşk ile. Bense bir hattattan aldığım metruk yüreğimle, zümrüt tepelerinde gezerim sen kokan diyarların. Sencil şehirlerin muhaciriyim artık, her ayak izimde kalbinin attığı...
Derin kuyulardan çıkan yusufça bir âh ile göç eder şehrine kırlangıçlar.
Her kanat sessinde billur bir serenâdın mırıltısı duyulur. Kadınların ellerini kesen bıçaklar, endülüs ağıtlarıyla bileylenir ansızın. Ve sen kokar şehrin nurlu bahçeleri.
Her kanat sessinde billur bir serenâdın mırıltısı duyulur. Kadınların ellerini kesen bıçaklar, endülüs ağıtlarıyla bileylenir ansızın. Ve sen kokar şehrin nurlu bahçeleri.
Züleyha'nın güzelliğinin altında yatan aşk nidasıdır, senin varlık prizmandan sâdır olan letafet.
Esrarlı yazıtların arkasına saklanan bir vav ile süslenir saçların. Gözlerinden neşvünemâ eder çöl kuşları. Ve sen kokar şehrin nurlu bahçeleri. Ellerimden doğan güneşe yemin ederim, seni yazacağım sırat köprüsünden geçerken gördüğüm rüyaya. Düşlerin içinden derlediğim şu müreffeh sevdayı, damla damla toprağa düşürüp, dirilteceğim ismine mimlenmiş şehirlerde.
Nihavend musikisini andıran gülüşünle açacağım baharın kapıma vuran iniltisini. Küskün bir elifbanın üzerine değdireceğim sana dokunmaktan haya eden ellerimi. Alnımı vurduğum her secdeden, binlerce kez seni isteyerek kalkacağım.
Sen kokacak yüzümün ayetleri, sen kokacak suretim.
İstanbul ne vakit üşüse, seninle ısıtacağım Boğaz'ın gümüş rengi sularını. Çocuklar seni koşacak sokak aralarında. Seni ağlayacak ekmeğini denize düşen martılar.
İstanbul koyacağım adını, minarelerle mavi göklere yaldızlarcasına..
Gel bana bir sahra sessizliği sun ey kutsal yemin. Ey sümbülleri gecenin hüznüne nakşeden kanlı minber. Ey gözlerini ayet ayet kalbime perçinleyen asude şarkı.
O kadar öldüm ki sensizlikte, dirilmeye yetecek cesedim kalmadı.
seni düşünmek ne güzel ıssız vakitlerin tenhasında. bir bebeğin tekme vuruşları gibi, parmak aralarımızdan sızan hissiyatın zamana yansıması. öylesine hırçın ve öylesine müşfik. esaret zincirini kalbimize demirleyenler bilmiyorlar ki; sevda zangoçlarının parmak dokunuşuyla açılmaya hasret mühürlü kapıları vardır aşkın. kan ne ise damarda, sarmaşık ne ise kalpte, sen de öylesin varlığımda ey eşsiz musiki.
gel kurtar seni benimle, gel kurtar beni seninle. açılmayı bekleyen iftarlar var gönlümüzde...
Yazarını ßiLmiyorum ama MuhteŞem...
aLıntıdır...
aLıntıdır...