Suriyede kaçırılarak 2 ay hücrede tutulan gazeteci Adem Özköse, 50nin üzerinde Türkün Suriyeye Esad rejimine karşı savaşmak için gittiğini, 4 Türk vatandaşının öldüğünü anlattı.
Sayının ilerleyen günlerde artabileceğini de söyleyen Özköse, Mücahitleri motive eden Nisa Suresinin 75inci Ayeti dedi. Gazeteci Adem Özköse, Esad rejimine karşı savaşmak için gittiği Suriyede keskin nişancılar tarafından kafasından vurularak ölen Metin Ekincinin son fotoğraflarını Facebooktaki hesabından paylaştı.
4 TÜRK VATANDAŞI HAYATINI KAYBETTİ
Özköse, Suriyede 4 Türk vatandaşının hayatını kaybettiğini belirterek, 50nin üzerinde Türk, Suriyeye savaşmaya gitti. Bu sayı önümüzdeki günlerde artar dedi.
Suriyede dil eğitimi için 5 yıl yaşayan, mart ayında gazeteci kimliğiyle gittiği ülkede 11 gün Şebbihanın, 57 gün de Baas rejiminin elinde rehin tutulan ve 6 İranlıyla takas karşılığı serbest bırakılan Adem Özköse, Türklerin neden Suriyeye gittiğini ve orada yaşananları şöyle anlattı: Suriyede Türkler, Çeçenler, Ürdünlüler, Lübnanlılar, Sudanlılar ve birçok müslüman ülkeden gelen mücahitler var. Mücahitlerin savaşması Rus-Afgan savaşından bu yana bir gelenek oldu. Mücahitleri motive eden Nisa Suresinin 75inci Ayeti. Savaşa gidenlerin vasiyetinde hep bu ayet yazar. Ayet, Size ne oluyor da, Allah yolunda, Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? der. Mücahitler de dünyadaki tüm mazlumları, kardeşleri, yaşanan savaşı da din savaşı olarak görürler.
İYİ EĞİTİMLİ VE ZENGİNLER
Suriyedeki direnişin örgütleyicileri yabancı savaşçılar değil; Tevhit Sancağı Tugayı, Özgür Şamlılar, Faruk Tugayları gibi yerli gruplar... Suriyede El Kaidenin de Nusret Cephesi adı altında bir grubu var. Afganistanda, Çeçenistanda, Bosnada ve Irakta da gönüllü mücahitler ordusu vardı. Bunlar fedakâr, cihat düşüncesini benimsemiş, ekonomik sorunu olmayan, iyi eğitimli insanlar. Bir yerde cihat olduğunda oralara gitmeyi dini vecibe olarak görüyorlar. Türkiye sınırından Halepin dış mahallerine kadar kontrol direnişçilerin elinde.
Türkiye sınırından kolayca geçen kişileri Suriyeli gruplar karşılıyor. Bunlar Afganistandan beri tecrübeli kişiler ve birbirlerini tanıyorlar. Bir savaş muhabiri nasıl savaş çıktığında gidiyorsa, bunlar da savaş çıktığında oradaki bir arkadaşının görüntüsünü görüp yola düşüyor. Yerel halk, kendileri için evlerini, çocuklarını bırakıp gelen bu insanlara sempati besliyor, onlara ev sahipliği yapıyor.
TÜRKLER'DE ÇANAKKALE RUHU
Yabancılar çok fedakâr. Ön cephede savaşıyorlar. Daha önce de Afganistan ve Çeçenistanda savaşmış tecrübeli kişiler. Onların yaşam tarzı haline gelmiş. Halepi İstanbuldan ayırmıyorlar. Cahil değiller. Sorumluluk duygusuyla savaşmaya gidiyor. Dün Çanakkale Savaşında bir sürü Halepli, Humuslu, İdlipli genç nasıl bu topraklara savaşmak için gelip şehit düştüyse, dün nasıl onlar Çanakkalede canlarını verdiyse, bugün de biz onlar için savaşmalıyız diyorlar. Bunu oluşturan şey, Kurandaki ayetler.
EL KAİDE HER GİDENİ ALMIYOR
Suriyede ölen avukat Osman Karahan, Özgür Şamlılar Grubu içindeydi. El Kaide grubu, daha ince eleyip sık dokuyor. Her gideni almıyorlar. El Kaidenin Suriyedeki Suriyeli lideri, sürekli İnsanlarla iyi geçinin. Sivillerin olduğu yere saldırı yapmayın diye telkinde bulunuyor. El Kaide, Iraktan tecrübe almış. Suriyede büyük patlamalar yapmıyor. Sivillere yönelik algıyı değiştirmeye çalıyor.
BENCE ONLAR YAŞIYOR
Suriyeli yerel kaynaklardan edindiğim bilgilere göre, kameraman Cüneyt Ünal ve El Hurra Muhabiri Beşar Fehmi Kadumi kesinlikle sağ. Ünal ve Kadumi, yanlarındaki Japon gazeteci keskin nişancılarca vurulunca paniğe kapılıp Baas güçlerinin bulunduğu tarafa kaçmışlar. Şebbiha tarafından Özgür Suriye Ordusunun elindeki bazı İranlılarla pazarlık için koz olarak kullanılacaklar.
ÖLDÜLER
-Metin Ekinci (37): El Kaidenin 2003te İstanbulda HSBC Bankasına düzenlediği saldırının planlayıcılarından Azad Ekincinin kardeşi. Patlamada kullanılan kamyonetin de ruhsat sahibi. Halep civarında Esad güçleriyle girdiği çatışmada öldü.
-Baki Yiğit: 15-20 Kasım 2003te 2 sinagog, bir banka ve İngiliz Başkonsolosluğuna düzenlenen kanlı saldırıları organize ettiği gerekçesiyle, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. El Kaidenin öldürülen lideri Usame Bin Ladinle yaptığı kahvaltıyla ismi gündeme gelen Yiğit, örgütün Türkiyedeki üst düzey yöneticileri arasındaydı. İstanbuldaki saldırıların ardından gözaltına alınan Yiğit, ifadesinde, 1996da Afganistana, eşi Ceren Yiğitle gidip kamplarda eğitim aldıklarını itiraf etmişti. Baki Yiğit, saldırıların planlayıcısı olduğu gerekçesiyle 2007de ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştı. Yargıtayın yerel mahkeme kararını bozması üzerine yeniden yargılanan Yiğit, 2010da tahliye edilince, Türkiyeden kaçmıştı. Halepteki çatışmalarda öldürüldü.
-Osman Karahan: İstanbuldaki ikiz bombalı saldırı sonrası başlayan El Kaide davalarının bilinen avukatlarından Osman Karahan, evli ve 4 çocuk babasıydı. Halepte Suriye ordusu ile girdiği çatışmada öldürüldüğünde, eşi 7 aylık hamileydi. El-Kaide örgütüne ilişkin bir kitap hazırlığında olan Karahanın cenazesinin Türkiyeye getirilmesi
için ailesi girişimlere başladı. Karahanın ölümü, İstanbul Barosunun sitesinde de yer aldı. Baro, Karahanın bilgilerinin yer aldığı levhanın alt bölümünde 7 Ağustos 2012de
vefat ettiğini belirterek ailesine başsağlığı diledi.
-Fahrettin Konuralp (31): Ankara doğumlu ve bekâr. Suriyedeki karışıklık başladıktan sonra çevresindekilere ölen çocuklardan bahsetmeye başladı. Birşeyler yapılması gerektiğini anlatıyordu. Hataydan Suriye topraklarına
geçti. Halepte Suriye ordusu tarafından öldürüldü.
DÖNÜŞ YOLUNDA TELEFONLA ARAMIŞ
Suriyede rehin tutulurken 15 gün boyunca her namazımı son namazım diye kıldım. Sürekli bana Seni öldüreceğiz diyerek psikolojik işkence yaptılar. Hücrede 11 kilo verdim. Diğerleri tek kişilik hücrede 6 kişiydiler. Ayakta bir hafta, 35 saat tuvalet cezası verdiler. İdrarımı çay bardağına yapmak zorunda kaldım. O gün ilk defa 3 bardak çay verdiler. Şaşırmıştım. Nedenini sonra öğrendim. Akşam 35 saat ceza verdiler. Havluyu sarıyorduk kafamıza pis kokuları almamak için. Döndükten sonra burada gördüğün hiçbir şeyi anlatmayacaksın diye tembih ettiler. Gazeteci olarak bu mümkün değil. Paylaşmaya başladığım andan itibaren tehdit etmeye başladılar.
Esad bile devrilse seni buraya sokmayacağız, öldüreceğiz dediler. Aileme de söyledim. Başıma bir şey gelirse, Baasın istihbaratı yönlendiriyor. Dönüş için uçağa bindiğimde, Hakan Fidan aradı, geçmiş olsun dedi. Kendisiyle ve MİTle tek diyaloğumuz bu oldu.
Kaynak: Hürriyet