tıesto
New member
- Katılım
- 13 Ocak 2006
- Mesajlar
- 12,015
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Ayrı bir Kürt devleti kurmak isteyen bölücüler yıllar önce işe “Demokratik haklarımızı istiyoruz” diye başladılar...
Biz bu oyunu ta o günlerde gördük ve “Amaçları demokratik hak falan değil, bölünme” dedik...
Devreye hemen liboş kalemler girdi ve “Adamlar kendi dillerinde konuşmak, bu dilde yayın yapan televizyonları izlemek istiyor; ne var bunda?” diyerek haddimizi bildirdi...
Ülkenin bölünmesine karşı çıktığımız, bu tehlikeli gidişe dikkat çektiğimiz için “faşist” bile ilan edildik!
Kürt ayrılıkçılar sonuçta arkalarına Avrupa Birliği’ni de alarak AKP’nin iktidarda olduğu son sekiz yılda tüm istediklerini yaptırdılar...
***
Ama bu onlara yetmedi... Çünkü asıl amaçları “devlet” kurup koltuk kapmaktı...
“Demokrasiyi” kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdiler.
O kutsal çatı altında “ülkenin bölünmez bütünlüğü” için “namus ve şerefleri” üzerine yemin edip; ülkeyi bölmek için her gün bıkmadan usanmadan yeni bir hamle yaptılar!
Türk halkının vergileriyle beslenen bütçeden maaş alıp, Türkiye’yi vurdular!
İdamdan kıl payı kurtulmuş bölücübaşıdan “liderimiz” diye söz etmeye başladılar!
Kurdukları partiler bu sözler yüzünden defalarca kapatıldı; onlar vazgeçmeyip yenisini kurdu...
Biz bu tehlikeli gidişi her hatırlattığımızda, satılmış liboş kalemler üzerimize yürüdü!
***
Ama artık öyle bir döneme girdik ki; ağızlarındaki baklayı daha fazla saklamaya gerek duymuyorlar...
Önce “federe” devlet istediklerini söylediler...
Baktılar ki ne isterlerse onu alacaklar; önceki gün sözde “Dersim Özerk Cumhuriyeti”ni resmen ilan ettiler!
Kendi bayraklarını...
Kendi marşlarını...
Kendi parlamentolarını legalleştirmeye soyundular!
Kapalı kapılar ardında hazırlanan haritaları artık miting meydanlarında sallar hale geldiler!
Kendi devletlerini kurduklarından o kadar eminler ki; bu devletin ikinci dili olarak “Zazaca”yı ilan ettiler...
Düne kadar bize, “Adamların devlet kurmak gibi bir amaçları yok, uyduruyorsunuz” diyen o liboş kalemler yine devrede...
Şimdi de, “Ne var yani; kan döküleceğine bırakalım kendi devletlerini kursunlar” diyorlar...
***
Tamam; bu ihaneti anlıyorum.
Misak-ı Milli’yi parçalamak için başka devletlerin himayesinde yapılan alçak planların adım adım gerçeğe dönüştürülmesini ibretle ve hayretle izliyorum...
Çünkü ben, “sıradan” bir vatandaşım; yapabileceğim tek şey bir gazeteci olarak, “Kral çıplak, ülke elden gidiyor” diye bağırmaktan ibaret... Onu da zaten yapıyorum...
Ya bu “çok demokratik” ülkenin cumhuriyet savcıları?
Onlar neredeler?
Neden bu “hain ittifak” karşısında dut yemiş bülbülü oynuyorlar?
Aralarından biri bile çıkıp, neden bu tezgâhın üzerine gitmiyor?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Meclis çatısı altında olup, başka bir “devlet”i resmen ilan eden sözde milletvekillerine karşı neden harekete geçmiyor?
Hayali darbe girişimlerine ve hayali çetelere karşı verilen sözde “hukuk mücadelesi” bu aleni kalkışma karşısında neden bir türlü başlatılmıyor?
Temel görevi, ülkenin bağımsızlığını ve bölünmez bütünlüğünü korumak olan Meclis ve hükümet, neden kendi ordusuna karşı aldığı tavrın onda birini, bu alçak kalkışmada bulunanlara karşı almıyor?
***
Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum:
“Nerede bu devleeeeeeeeeeeeetttttttt!”
Biz bu oyunu ta o günlerde gördük ve “Amaçları demokratik hak falan değil, bölünme” dedik...
Devreye hemen liboş kalemler girdi ve “Adamlar kendi dillerinde konuşmak, bu dilde yayın yapan televizyonları izlemek istiyor; ne var bunda?” diyerek haddimizi bildirdi...
Ülkenin bölünmesine karşı çıktığımız, bu tehlikeli gidişe dikkat çektiğimiz için “faşist” bile ilan edildik!
Kürt ayrılıkçılar sonuçta arkalarına Avrupa Birliği’ni de alarak AKP’nin iktidarda olduğu son sekiz yılda tüm istediklerini yaptırdılar...
***
Ama bu onlara yetmedi... Çünkü asıl amaçları “devlet” kurup koltuk kapmaktı...
“Demokrasiyi” kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdiler.
O kutsal çatı altında “ülkenin bölünmez bütünlüğü” için “namus ve şerefleri” üzerine yemin edip; ülkeyi bölmek için her gün bıkmadan usanmadan yeni bir hamle yaptılar!
Türk halkının vergileriyle beslenen bütçeden maaş alıp, Türkiye’yi vurdular!
İdamdan kıl payı kurtulmuş bölücübaşıdan “liderimiz” diye söz etmeye başladılar!
Kurdukları partiler bu sözler yüzünden defalarca kapatıldı; onlar vazgeçmeyip yenisini kurdu...
Biz bu tehlikeli gidişi her hatırlattığımızda, satılmış liboş kalemler üzerimize yürüdü!
***
Ama artık öyle bir döneme girdik ki; ağızlarındaki baklayı daha fazla saklamaya gerek duymuyorlar...
Önce “federe” devlet istediklerini söylediler...
Baktılar ki ne isterlerse onu alacaklar; önceki gün sözde “Dersim Özerk Cumhuriyeti”ni resmen ilan ettiler!
Kendi bayraklarını...
Kendi marşlarını...
Kendi parlamentolarını legalleştirmeye soyundular!
Kapalı kapılar ardında hazırlanan haritaları artık miting meydanlarında sallar hale geldiler!
Kendi devletlerini kurduklarından o kadar eminler ki; bu devletin ikinci dili olarak “Zazaca”yı ilan ettiler...
Düne kadar bize, “Adamların devlet kurmak gibi bir amaçları yok, uyduruyorsunuz” diyen o liboş kalemler yine devrede...
Şimdi de, “Ne var yani; kan döküleceğine bırakalım kendi devletlerini kursunlar” diyorlar...
***
Tamam; bu ihaneti anlıyorum.
Misak-ı Milli’yi parçalamak için başka devletlerin himayesinde yapılan alçak planların adım adım gerçeğe dönüştürülmesini ibretle ve hayretle izliyorum...
Çünkü ben, “sıradan” bir vatandaşım; yapabileceğim tek şey bir gazeteci olarak, “Kral çıplak, ülke elden gidiyor” diye bağırmaktan ibaret... Onu da zaten yapıyorum...
Ya bu “çok demokratik” ülkenin cumhuriyet savcıları?
Onlar neredeler?
Neden bu “hain ittifak” karşısında dut yemiş bülbülü oynuyorlar?
Aralarından biri bile çıkıp, neden bu tezgâhın üzerine gitmiyor?
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Meclis çatısı altında olup, başka bir “devlet”i resmen ilan eden sözde milletvekillerine karşı neden harekete geçmiyor?
Hayali darbe girişimlerine ve hayali çetelere karşı verilen sözde “hukuk mücadelesi” bu aleni kalkışma karşısında neden bir türlü başlatılmıyor?
Temel görevi, ülkenin bağımsızlığını ve bölünmez bütünlüğünü korumak olan Meclis ve hükümet, neden kendi ordusuna karşı aldığı tavrın onda birini, bu alçak kalkışmada bulunanlara karşı almıyor?
***
Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum:
“Nerede bu devleeeeeeeeeeeeetttttttt!”