Neden Böylesine Mutsuzsunuz?

"Yaşama küsme hakkınız yoktur.
Neden böylesine mutsuzsunuz? Nasıl bu denli karamsar olabiliyorsunuz ?
Belki işinizden memnun değilsiniz... Belki çevrenizden...
Maaşınızı az buluyor, ya da kendinizi beğenmiyorsunuz... Oysa. Öylesine değerlisiniz ki... Örneğin gözleriniz... Gözlerinizi kaça satarsınız
1 trilyon? 2 trilyon? 5 trilyon? Satarsınız..işte zenginsiniz..
Ama... Bu servetle erişeceğiniz dünyayı Görmedikten sonra, paranın bir değeri var mı? Ya da derdiniz para değil... Başarı ve saygınlık.
Size gözlerinizin karşılığında bulunduğunuz şirketin genel müdürlüğünü verseler kabul eder misiniz? Cevabınız hayır değil mi? O halde siz, aslında hem zengin hem başarılısınız. Yeter ki, Allah'ın size verdiği bu değerlerin bilincinde olun. Bunları görebileceğiniz bir başarı için hayata geçiriniz.
O halde.... Asla umutsuzluk yok!."
Leo Buscaglia (Yaşamak Sevmek Öğrenmek Kitabından)





1930' larda bir Polonya kasabasi olan Prochnik'in saygin bas hahami
Samuel Shapira, kirlik bolgede insani dinc tutan yuruyuslere cikmayi
Adet edinmisti. Sicak, sevgi dolu ve merhametli kisiligiyle taninan haham
Yururken karsilastigi yahudi olsun , olmasin herkese selam vermeye
Dikkat ederdi. Gunluk yuruyuslerinde surekli karsilastigi insanlardan biri de, ciftligi kasabanin disinda olan Bay Mueller adinda bir koyluydu. Haham
Shapira, tarlasinda haril haril calisan ciftcinin yanindan her sabah
gecerdi. Haham basiyla selam verir ve guclu bir sesle " Gunaydin Bay Mueller," derdi.
Haham sabah yuruyuslerine baslama karari alip da Bay Mueller'i
İlk kez bu >sekilde selamladiginda, ciftci soguk bir bakisla arkasini
donmustu. Bu koyde, Yahudiler ve Yahudi olmayanlar arasindaki iliskiler iyi
degildi; dostluklarsa cok nadirdi. Fakat haham yilmadi. Gunlerce Bay
Mueller'i icten bir merhabayla selamladi. En sonunda ciftci hahamin
İctenligine inanmis, onun selamlarina sapkasini egip gulumseyerek cevap
Vermeye baslamisti. Bu olay yillarca surup gitti. Her sabah haham Shapira,"
Gunaydin Bay Mueller! " diye sesleniyor ve Bay Mueller sapkasini egip , "
Gunaydin Bay Haham ! " diyerek karsilik veriyordu, ta ki Naziler gelene
kadar. Haham Shapira ve ailesi, koydeki diger tum Yahudilerle birlikte
toplama kampina goturulduler. Shapira surekli, bir toplama kampindan
digerine suruluyordu. En sonunda, onun son duragi olacak olan
Auschwitz'e getirildi. Trende inip yere ayak bastiginda, secmelerin yapildigi siraya girmesi emredildi. Siranin arkasinda beklerken, uzakta kamp komutaninin sopasiyla sagi solu isaret ettigini gordu. Sola isaret olum anlamina geliyordu;
Sag ise vakit kazandiriyor, hatta kurtulus anlamina geliyordu. Kalbi hizla carpiyordu. Sira ilerledikce komutana daha da yaklasiyordu.Sira ona gelmekteydi. Karar ne olacakti; sag mi, sol mu? Kayfi karariyla onu alevlere atacak olan secmeden sorumlu adamin yanina varmasina bir kisi kalmisti. Bu nasil bir adamdi? Binlerce insani bir gunde kolayca olume gonderebilen bu adam nasil biriydi?Korkmasina ragmen sira ona geldiginde cesur bir sekilde komutanin yuzune bakti.
O anda ikisinin de bakislari birbirine kenetlendi. Haham Shapira komutana dogru yaklasti ve yavasca " Gunaydin Bay Mueller !" dedi. Bay Muellerİn soguk ve hicbir hissin okunmadigi gozleri bir an icin segirdi. O da alcak sesle , " Gunaydin bay Haham! " diye cevap verdi.
Daha sonra sopasiyla isaret edip, guc bela fark edilen bir bas selamiyla
bagirdi:" Saga "Yasama... ! Yorum Basit bir " merhaba " nin hayat kurtarabilecegini kim dusunur?
Bazi kucuk- ya da bize gore basit ve kucuk olan davranislar buyuk
Sonuclar dogurabilir. Haham, kurtulusunun tohumlarini, baskalarinin
onemsiz bir koylu dedigi adama yillarca neseyle selam vererek atmis oldu.
Bir gun kaderini bu ciftcinin belirleyecegini dusunebilir miydi?
Yitta Halberstam/ Judith Leventhal
kucuk mucizeler











Can Dündar'dan...
Aliye ile Ramazan Öyle tesadüfler vardir ya:
Bir otobüs duraginda posetlerle beklerken, rastlasirsiniz aniden...
"- Bu o..." diye içiniz titrer. Bir zamanlar yüreginizi yakan asik, sarkmis göbegi, agarmis saçlariyla karsinizdadir... iki elinde iki çocuk...
- Nasilsin?
- iyiyim... Ya sen?...
- Kizin amma da büyümüs... Benim de var 10 yasinda...
- Annen, baban?...
- Babami kaybettik. Annem hasta...
- Mutlu musun?
Sessizlik...
- Telefonumu vereyim, ararsin belki... Iki yanakta iki masum buse; biri eski sevgiliye, digeri onunla birlikte yitip giden maziye...
"- Kimdi o amca anne?.."
Yüreginizde belli belirsiz bir iç çekme ve aklinizda hinzir bir soru isareti:
"Acaba?.."
* * *
Aliye ile Ramazan'in ask hikayesinde buna benzer bir hüzün gizliydi.
Gerçi öyküleri, önce hakli olarak bir "tip rezaleti" olarak yansidi Milliyet'in mansetine... Ancak Aysegül Aydogan'in dünkü haberi en az ilki kadar hazindi:
Polis memuru Ramazan Bey, ögretmen Aliye Hanim'a 1954'te Karabük'te evlenme teklif etmis. Annesine bakmak zorunda oldugundan kabul edememis Aliye... Bir baskasiyla evlenmis Ramazan... Üç çocugu olmus, ancak Aliye'yi hep aklinda, gögsünde saklamis. Gün gelmis, esi gögüs kanserine yenik düsmüs. Ailesi "3 çocukla bir basina bas edemezsin, evlen" diye tutturmus. O da "Yillar önce bir sevgilim vardi, evlenirsem onunla evlenirim" demis. 17 yil sonra gençliginin Karabük'üne dönmüs ve Aliye'nin pesine düsmüs.
Ögretmenlik yaptigi okulda bulmus onu... Müdürün odasinda beklemeye koyulmus. Aliye odaya girip de eski askini karsisinda görünce saskinliktan disari kaçmis. 17 yil önceki teklifi yinelemis Ramazan:
"- Evet" demis bu kez Aliye ögretmen...
* * *
28 yil evli kalmislar. Ikinci bahari yasamislar. Malum, ikinci bahar, "son" bahardir. Orada ask, hayatla cilvelesmekten çok, hayat denilen çileyi birlikte gögüslemektir. 71 yillik yorgun kalbi teklemis bir gün Aliye'nin..
Ramazan bir ambulansla hastaneye yetistirmis esini... Kabul etmemisler, paralari yok diye... Sonra bir baskasina... yine ret.. Aliye Hanim ölümün esiginde duyuyormus Ramazan Bey'in çirpinislarini; "Allahim bunlar ne yapiyor" diye ürperiyormus. Ramazan Bey'se "ilk göz agrim gidiyor" diye
sizlaniyormus için için... "Ona bir sey olursa ben ne yaparim?.." Sonunda Ramazan Bey'in yegenlerinin parasiyla bir özel hastaneye yatirabilmisler. Fotografi vardi dünkü Milliyet'te...
Aliye Hanim yatakta; Ramazan Bey basucunda... sag eli simsiki esinin avucunda...
* * *
"Ilk bahar"da çogunlukla imkansizliktir aski filizleyen, besleyen; "son bahar"daysa fedakarlik... Bütün Dünya dergisinde vardi; çocuklara "Ask
nedir" diye sormuslar. Söyle demis afacanlardan biri:
"Annanem sirtindan hasta olmustu. Egilemedigi için ayaklarina oje süremiyordu. Dedem devamli elleri titremesine ragmen annanemin
ayaklarina oje sürüyordu. Bence ask budur".
Can Dündar






Belki uzun belki de kisa bir yoldasiniz...
Her basarisizlik sizin icin birer kavsak... Endiseleriniz birer viraj...
Arkadaslariniz bazen gaz pedali olur bazen fren... Dusmanlariniz trafik isiklarindaki kirmizi... Aileniz yolunuzdaki uyari tabelalari...
Is hayatiniz ise engebeli bir arazi... Ama... Deponuz prensiplerinizle doluysa, Motorunuz iradeniz kadar saglamsa, Inandiginiz hersey sigortaniz olmussa ve yan koltukta Tanri'nin varligini her zaman hissediyorsaniz...
Dilediginiz yere mutlaka varacaksiniz...





KOLA KUTULARINI YIKAYINIZ

Metal kutuda aldiginiz icecekleri, kutunun uzerini cok iyi silmeden,hatta yikamadan kesinlikle icmeyin. Cok yakin bir arkadasimin kizi gecenlerde bir kutu Coca Cola ictikten sonra aniden öldü. Meger hic akla gelmeyecek bir sey ölümüne neden olmus: Kizcagiz, kutu kolanin uzerindeki fare idrarindan zehirlenmis. Megerse fare idrari insani aniden öldürecek kadar etkili bir zehirmis. Hatta piton yilaninin zehrine yakinmis bu etki. Kutudaki icecekler cogu zaman kotu kosullardaki depolarda saklandigindan bu tur yerler fare kayniyormus. Idrar kurusa bile aylarca etkisinden hicbirsey kaybetmiyomus.
LUTFEN BU MAILI TUM TANIDIKLARINIZA GECINIZ !
Ali Onart..
 

HTML

Üst