MG_eVİL
New member
- Katılım
- 20 May 2008
- Mesajlar
- 3,623
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Onur Öymen’in “Dersim İsyanını” anmasından sonra kışkırtılan tartışmalarda bir şey daha öğrendik. Meğer herkes o kadar cahilmiş ki.
Ama ilginç olan pek çok kişi bu cahilliğinin arkasına sığınarak bir de üste çıkmaya çalışıyor.
Okurlardan gelen bazı mesajlara bakıyorum, internet sitelerinde haber ve yazıların altına eklenen okur yorumlarını okuyorum, gazetede köşe verilmiş kişilerin yazdıklarını izliyorum, her tarafta bir cehalet itirafı.
Ama keşke itirafla sınırlı kalsa. Bu cahiller bir yandan itirafta bulunurken öte yandan da Türkiye’ye olan kin, öfke ve nefretlerini de kusmuyorlar mı, işte orada insanın canı çok sıkılıyor.
Neymiş; Dersim’de katliam yapılmış da bu halktan saklanmış, iyi ki Onur Öymen böyle kötü bir konuşma yapmış da gerçeği öğrenmiş şimdi.
İyi güzel de öğrenmenin önünü mü kesmiş birileri? Dersim isyanı kitaplardan, ansiklopedilerden mi çıkarılmış? Dersim ile ilgili bilgileri Amerikan kitaplarından mı öğrendik şimdi?
Türkiye sevgisizliğini kusmak için her bahaneye sarılanlar zannedersiniz ki Celali İsyanlarını çok iyi bilirler. Sevr Anlaşması’nın içeriğini adeta ezberlemişlerdir, Osmanlı’nın kuruluş yıllarında Anadolu’da kimlerin yaşadığını da su gibi içmişlerdir.
“Bizden saklamışlar meğer” demek bilgiye de bilgi kaynaklarına da hakarettir. Açıp baksınlar bakalım sadece gazetelerin kuponla verdiği ve birkaç milyon eve giren ansiklopedilerde Dersim konusu var mı yok mu? Varsa nasıl var? Sansüre mi uğramış?
Sanki bilgi dediğiniz şey devlet tarafından beyinlere huni ile veriliyor.
Sen hiç merak etmeyeceksin, okumayacaksın, Google’a bile bakmayacaksın, sonra da “İyi ki Onur Öymen söyledi de öğrenme şansı bulduk” diyeceksin.
Sahtekârlığın ve cehaletin bu kadarına da pes doğrusu.
***
Rahat olun Kemal Bey
Kemal Kılıçdaroğlu sıkıntıda. Çünkü Tuncelili. İktidar ve faşist yandaşlarının oyununa gelen kimi Aleviler Kılıçdaroğlu’nu protesto ediyor.
Kemal Bey de ezilip büzülüyor “Onur Öymen’i alkışlamadım” diyor “Gereğini yapsın” önerisi getiriyor, bir tür özür diliyor.
Karakteri çok sağlam bir siyasetçi nasıl bu oyunlara geliyor anlamıyorum.
Alevileri bugüne kadar kötüleyen, onları Müslüman bile kabul etmeyen, kestikleri eti bile yemeyen, Sivas’ta yakılmalarını seyreden ve tepki vermeyen kim varsa bugün Alevi dostu kesildi, onlar adına Onur Öymen’in kellesini istiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bunları görmüyor, fark etmiyor olması mümkün değil.
Gerçi Alevilerin ezici çoğunluğu gerçekleri biliyor ve soğukkanlılığını bozmadan sabırla bekliyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun da aynı soğukkanlılıkla davranması ve çıkarları uğruna inancına ihanetten bile sakınmayanlara haddini bildirmesi gerekir.
***
Ergenekon davasının görüldüğü mahkemenin tavanı çöktü. İddianame de salon gibi hazırlandıysa vay halimize!.. (Gani Yıldız)
***
Bu nasıl iş böyle; Sağlık Bakanı hâlâ istifa etmiyor
Domuz gribi aşısı konusunda tıbbi konuya hiç değinmeden Türkiye’deki uygulaması ile ilgili birkaç yazı yazdım. Aşı işinden “kötü kokular” geldiğini belirtmeye çalışım. Sağlık Bakanlığı açıklama gönderdi. “Hiçbir kötü koku olmadığını” ileri sürdü.
Oysa durum böyle değil. Kötü koku ortalığa öyle bir yayıldı ki, durmak mümkün değil.
Ve Sağlık Bakanı sanki zamkla yapışmış gibi koltuğundan kalkmıyor.
Çünkü halk sağlığı ile ilgili çok önemli bir konuda ülkenin Başbakanı karşı tavır koyuyor ve kimse ağzını açamıyor.
Eğer domuz gribine karşı geliştirilen aşı, Türkiye’deki bir fabrika tarafından üretilmiş ve piyasaya verilmiş olsa Başbakan kuşku belirtebilir.
Ama aşıları getiren hükümet. Bu önlemlerin alınmasının Bakanlar Kurulu’nda görüşülmemiş olması düşünülemez. Yani sonuçta karar sadece Sağlık Bakanlığı’nı değil, tüm hükümeti ilgilendiriyor.
Başbakan bir kere de değil, tam üç kere aşı ile ilgili olumsuz görüş belirtiyor. Şu anda aşı olması gereken milyonlarca çocuk, ailelerinin kafasının karışması sonucu aşı olmuyor. Oysa uzmanlar bunun gribin etkisini artırdığını ısrarla belirtiyor.
Onun da ötesinde aşılara halkın cebinden ödenen ve ödenecek olan yüz milyonlarca dolar var. Hesabını kim verecek.
Kimse bunu sormuyor, Başbakan ve ailesinin gripten nasıl korunduğunu ballandıra ballandıra anlatmayı marifet sayıyor.
Ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise hiçbir şey olmamış gibi yerinde oturuyor. Bakan gerekten olağanüstü bir çabayla domuz gribi illetine karşı çaba harcarken, kendisini azarlayan, önlemleri yok sayan ve aşı kampanyasını baltalayan Başbakan’ın karşısında boynu bükük oturuyor. İstifa etmek aklına gelmiyor. Ne yazık..
***
Öğretmen olan anne babamla gurur duyuyorum
Bugün 24 Kasım. Öğretmenler Günü. Bugünün benim için de ayrı bir önemi var. Çünkü annem de babam da öğretmen. Ben bir öğretmen çocuğu olarak yetiştim.
Demokrasi düşüncesini, adaletli davranmayı, öğrenmenin yeri ve zamanının olmadığını, başkalarının hakkına saygı duymam gerektiğini, elimdekini gerektiğinde hiçbir şey beklemeden paylaşmamın beni yücelteceğini, yalan söylememeyi, başkasının malında gözümün olmamasını, kimseye kıskançlık duyarak bir yere varamayacağımı hep evde öğrendim.
Annem 5 kızı olan, 5’i de üniversiteyi bitiren Kurtuluş Savaşı Gazisi bir generalin kızı.
Babam annesinin tek başına baktığı biricik oğlu.
Ve annem babam, 50’li yıllarda kullanabilecekleri tüm avantajları geri çevirip “Türkiye bizden hizmet bekliyor, ülkenin neresi olursa olsun çalışacağız” diyerek ilk tayin yerleri Diyarbakır’a gidiyorlar. Ben orada doğuyorum.
Sonra Şeker Fabrikaları. Uşak, Susurluk, Erzincan. Kardeşim de burada doğuyor.
1961’de itibaren 13 yıllık Balıkesir dönemi. Annem babam Necatibey Eğitim Enstitüsü’nde kimya öğretmenliğine başlıyor. Öğretmenlik maceraları 1980 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde bitiyor.
Çok şükür hayattalar ve fırsat bulabildiğim an gidip ellerini öpebiliyor ve hayatla ilgili bilgilerinden yararlanabiliyoruz.
Ve tabii bu öğretmenler gününde başta ilkokul öğretmenim Hüsniye Çağlayan olmak üzere emeği geçen tüm öğretmenlerimi unutmam mümkün mü?
Bizleri yetiştiren tüm öğretmenlere saygılarımı bir kez daha sunmak istiyorum.
..::CAN ATAKLI::..
Ama ilginç olan pek çok kişi bu cahilliğinin arkasına sığınarak bir de üste çıkmaya çalışıyor.
Okurlardan gelen bazı mesajlara bakıyorum, internet sitelerinde haber ve yazıların altına eklenen okur yorumlarını okuyorum, gazetede köşe verilmiş kişilerin yazdıklarını izliyorum, her tarafta bir cehalet itirafı.
Ama keşke itirafla sınırlı kalsa. Bu cahiller bir yandan itirafta bulunurken öte yandan da Türkiye’ye olan kin, öfke ve nefretlerini de kusmuyorlar mı, işte orada insanın canı çok sıkılıyor.
Neymiş; Dersim’de katliam yapılmış da bu halktan saklanmış, iyi ki Onur Öymen böyle kötü bir konuşma yapmış da gerçeği öğrenmiş şimdi.
İyi güzel de öğrenmenin önünü mü kesmiş birileri? Dersim isyanı kitaplardan, ansiklopedilerden mi çıkarılmış? Dersim ile ilgili bilgileri Amerikan kitaplarından mı öğrendik şimdi?
Türkiye sevgisizliğini kusmak için her bahaneye sarılanlar zannedersiniz ki Celali İsyanlarını çok iyi bilirler. Sevr Anlaşması’nın içeriğini adeta ezberlemişlerdir, Osmanlı’nın kuruluş yıllarında Anadolu’da kimlerin yaşadığını da su gibi içmişlerdir.
“Bizden saklamışlar meğer” demek bilgiye de bilgi kaynaklarına da hakarettir. Açıp baksınlar bakalım sadece gazetelerin kuponla verdiği ve birkaç milyon eve giren ansiklopedilerde Dersim konusu var mı yok mu? Varsa nasıl var? Sansüre mi uğramış?
Sanki bilgi dediğiniz şey devlet tarafından beyinlere huni ile veriliyor.
Sen hiç merak etmeyeceksin, okumayacaksın, Google’a bile bakmayacaksın, sonra da “İyi ki Onur Öymen söyledi de öğrenme şansı bulduk” diyeceksin.
Sahtekârlığın ve cehaletin bu kadarına da pes doğrusu.
***
Rahat olun Kemal Bey
Kemal Kılıçdaroğlu sıkıntıda. Çünkü Tuncelili. İktidar ve faşist yandaşlarının oyununa gelen kimi Aleviler Kılıçdaroğlu’nu protesto ediyor.
Kemal Bey de ezilip büzülüyor “Onur Öymen’i alkışlamadım” diyor “Gereğini yapsın” önerisi getiriyor, bir tür özür diliyor.
Karakteri çok sağlam bir siyasetçi nasıl bu oyunlara geliyor anlamıyorum.
Alevileri bugüne kadar kötüleyen, onları Müslüman bile kabul etmeyen, kestikleri eti bile yemeyen, Sivas’ta yakılmalarını seyreden ve tepki vermeyen kim varsa bugün Alevi dostu kesildi, onlar adına Onur Öymen’in kellesini istiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bunları görmüyor, fark etmiyor olması mümkün değil.
Gerçi Alevilerin ezici çoğunluğu gerçekleri biliyor ve soğukkanlılığını bozmadan sabırla bekliyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun da aynı soğukkanlılıkla davranması ve çıkarları uğruna inancına ihanetten bile sakınmayanlara haddini bildirmesi gerekir.
***
Ergenekon davasının görüldüğü mahkemenin tavanı çöktü. İddianame de salon gibi hazırlandıysa vay halimize!.. (Gani Yıldız)
***
Bu nasıl iş böyle; Sağlık Bakanı hâlâ istifa etmiyor
Domuz gribi aşısı konusunda tıbbi konuya hiç değinmeden Türkiye’deki uygulaması ile ilgili birkaç yazı yazdım. Aşı işinden “kötü kokular” geldiğini belirtmeye çalışım. Sağlık Bakanlığı açıklama gönderdi. “Hiçbir kötü koku olmadığını” ileri sürdü.
Oysa durum böyle değil. Kötü koku ortalığa öyle bir yayıldı ki, durmak mümkün değil.
Ve Sağlık Bakanı sanki zamkla yapışmış gibi koltuğundan kalkmıyor.
Çünkü halk sağlığı ile ilgili çok önemli bir konuda ülkenin Başbakanı karşı tavır koyuyor ve kimse ağzını açamıyor.
Eğer domuz gribine karşı geliştirilen aşı, Türkiye’deki bir fabrika tarafından üretilmiş ve piyasaya verilmiş olsa Başbakan kuşku belirtebilir.
Ama aşıları getiren hükümet. Bu önlemlerin alınmasının Bakanlar Kurulu’nda görüşülmemiş olması düşünülemez. Yani sonuçta karar sadece Sağlık Bakanlığı’nı değil, tüm hükümeti ilgilendiriyor.
Başbakan bir kere de değil, tam üç kere aşı ile ilgili olumsuz görüş belirtiyor. Şu anda aşı olması gereken milyonlarca çocuk, ailelerinin kafasının karışması sonucu aşı olmuyor. Oysa uzmanlar bunun gribin etkisini artırdığını ısrarla belirtiyor.
Onun da ötesinde aşılara halkın cebinden ödenen ve ödenecek olan yüz milyonlarca dolar var. Hesabını kim verecek.
Kimse bunu sormuyor, Başbakan ve ailesinin gripten nasıl korunduğunu ballandıra ballandıra anlatmayı marifet sayıyor.
Ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ ise hiçbir şey olmamış gibi yerinde oturuyor. Bakan gerekten olağanüstü bir çabayla domuz gribi illetine karşı çaba harcarken, kendisini azarlayan, önlemleri yok sayan ve aşı kampanyasını baltalayan Başbakan’ın karşısında boynu bükük oturuyor. İstifa etmek aklına gelmiyor. Ne yazık..
***
Öğretmen olan anne babamla gurur duyuyorum
Bugün 24 Kasım. Öğretmenler Günü. Bugünün benim için de ayrı bir önemi var. Çünkü annem de babam da öğretmen. Ben bir öğretmen çocuğu olarak yetiştim.
Demokrasi düşüncesini, adaletli davranmayı, öğrenmenin yeri ve zamanının olmadığını, başkalarının hakkına saygı duymam gerektiğini, elimdekini gerektiğinde hiçbir şey beklemeden paylaşmamın beni yücelteceğini, yalan söylememeyi, başkasının malında gözümün olmamasını, kimseye kıskançlık duyarak bir yere varamayacağımı hep evde öğrendim.
Annem 5 kızı olan, 5’i de üniversiteyi bitiren Kurtuluş Savaşı Gazisi bir generalin kızı.
Babam annesinin tek başına baktığı biricik oğlu.
Ve annem babam, 50’li yıllarda kullanabilecekleri tüm avantajları geri çevirip “Türkiye bizden hizmet bekliyor, ülkenin neresi olursa olsun çalışacağız” diyerek ilk tayin yerleri Diyarbakır’a gidiyorlar. Ben orada doğuyorum.
Sonra Şeker Fabrikaları. Uşak, Susurluk, Erzincan. Kardeşim de burada doğuyor.
1961’de itibaren 13 yıllık Balıkesir dönemi. Annem babam Necatibey Eğitim Enstitüsü’nde kimya öğretmenliğine başlıyor. Öğretmenlik maceraları 1980 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde bitiyor.
Çok şükür hayattalar ve fırsat bulabildiğim an gidip ellerini öpebiliyor ve hayatla ilgili bilgilerinden yararlanabiliyoruz.
Ve tabii bu öğretmenler gününde başta ilkokul öğretmenim Hüsniye Çağlayan olmak üzere emeği geçen tüm öğretmenlerimi unutmam mümkün mü?
Bizleri yetiştiren tüm öğretmenlere saygılarımı bir kez daha sunmak istiyorum.
..::CAN ATAKLI::..