Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz

Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz


Hadis olması tenkit edilse de, hadis diye rivayet edilen ve hadis ölçüsünde bir gerçeği ifade eden bir sözde, “Nasıl yaşarsanız öyle ölür ve nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz” denmektedir.

Bir insanın hayat tarzı, onun şuuraltını oluşturur. Bu sebeple, o insanın bütün hayatında, ölümü esnâsında ve kabirde Münker ve Nekir’e cevap verirken hep o şuuraltının izleri tezâhür eder. Müslüman olarak ölmek, hakkımızdaki İlâhî takdirin nasıl tecellî edeceğini bilemediğimizden dolayı, belki elimizde değildir ama, bu yolda, yani müslüman olarak ölme yolunda olmak elimizdedir. Yoksa, Kur’ân-ı Kerim’in “ancak müslümanlar olarak ölünüz” emri “teklif-i mâlâ-yutak”, yani yerine getirilmesi mümkün olmayan bir teklif olurdu. Hayatını salih ameller kuşağında geçiren bir insanın son nefesinde imanla gitmesi kuvvetle muhtemeldir. O halde, imanın gereklerini o derecede hayatımıza hayat kılmalıyız ki aksi bir düşünce ve aksi bir hayat tarzı rüyalarımıza bile misafir olmasın. Allah’a kavuşma arzusuyla yanıp tutuşalım ve hep bu visalin beklentisi içinde yaşayalım. Unutmayalım ki, -hadîsin ifadesiyle- “Kim Allah’a kavuşmayı arzu ederse, Allah da ona kavuşmayı arzu eder.”

Kul hakkı adına bir ölçü

Üzerinde kul hakkı bulunan bir insan, muhatabını bulup helâllık dilemek mecburiyetindedir. Bu hâk, gıybet, iftira, yalan isnadı... vs. gibi manevî boyutlu haklar ise, ancak hak sahibiyle açık-seçik konuşularak helâl ettirilebilir. Eğer hakkın borç-alacak gibi maddî boyutu varsa, bunları hemen ödeme cihetine gidilmelidir. Kişi, hem kul hakkından dem vuruyor, hem de imkânı olduğu halde borcunu ödemiyorsa, böylelerinin yalancı olduğu muhakkaktır.
 

HTML

Üst