VolkaN
Altın Üye
- Katılım
- 28 Haz 2007
- Mesajlar
- 8,232
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 38
Nasıl toparlarız?
Bu sorunun cevabı Türkiye'yi ileri bir demokratik-hukuk devletine de taşıyabilir; silahın her türlü komplo ile devlet üzerinde tasallutta bulunduğu geride kalan statükoya da teslim edebilir.
Doğru, hepimiz şu korkutucu manzaranın bir an önce gözden ırak olmasını, devletin derinlerinde yaşanan krizin sona ermesini istiyoruz. Ama toparlanmadan toparlanmaya fark var. Askerler ile hükümet arasında bir denge arayan aklı evvellere sormak lâzım. Kimden yanasınız: Hukuktan mı? Yoksa güçten mi? Silahlı güç ile demokratik iktidar arasında denge kurarak hangi ülke yönetiliyor? Süregiden çatışmada tarafsız olmak, ucuz bir güç hesabı yapmaktan başka anlama gelmiyor? Cevap verin: Kimden yanasınız?
Ülke üzerindeki silahlı tasallutu koruyan ve kollayan duvarlardan birini-ikisini yıktık. Önce vicdanını dinleyen cesur savcılar ve hâkimler çıktı. Sonra, askerî üniforma ve ordu malı silah ve mühimmatla "terör suçu" işleyen veya planlayan çete mensuplarına bağımsız yargıçların görev yaptığı mahkemelerin yolu açıldı. Daha önce bir merkez komutanlığından gelen bir yüzbaşının gidip emniyetten alabildiği bu zanlılar, şimdi savcılara saatlerce ifade veriyor ve cezaevinde tutuluyor. Demek ki tablo eskiden de böyleydi, değişen sadece duvarların ve perdelerin kalkması oldu. Bugün 2003'teki "Balyoz"u da, 2009'daki "İrtica ile Mücadele Eylem Planı"nı da görebiliyoruz. Poyrazköy'den çıkan mühimmatla planlanan 14 eylem, Türkiye'de birkaç darbe yapmaya yetmez mi? Şunu herkesin anlaması lâzım: Asker üniforması ile bir düzine kişinin planladığı ve icra ettiği eylemlerin bu ülkeye vereceği zararı teknik olarak hiçbir yabancı düşman veremez. Poyrazköy davası bu yalın gerçeğin kanıtı değil mi? Neyin tarafsızlığından bahsediyoruz? Eline silahı alıp herkesi tehdit eden sokak kabadayısını tatlı dille ikna edip alabiliyorsak elinden silahı alalım, tamam; ama tehdit devam ediyorsa adaletin eline silahı alıp alnının çatına bir kurşun sıkma görevi yok mu?
"Ordu yıpranmasın"cılar, "kahraman ordumuz" diye başlayan masallarının arkasına saklanmasınlar. İçinden geçtiğimiz sürecin ordunun kahramanlığıyla yakından uzaktan alâkası yok. Bu devlet, bu millet, bu ülke "ordunun üzerine titremek için" yaratılmadı. Tersine ordu, bağımsızlığımızı ve güvenliğimizi sağlamak için var. Eğer hiçbir dış düşmanın veremeyeceği zararı üzerine üniforma giydirdiğimiz şahıslar planlayabiliyor ise bu ordunun yıpranmasından daha önemli bir tehlike var karşımızda. Ülke ve devlet elden gidiyor. Öyleyse tam tersine orduyu sarsmamız lâzım. Öyle sarsmalıyız ki, ne kadar çürük elma varsa patır patır dökülsün. Geride sapasağlam bir yapı kalsın.
Toparlanmak, hukukun etkin himayesinde yeni bir düzen kurmakla mümkün. Bunun ilk şartı ise toplumun yeni bir sözleşme yapması, yani bir anayasa yapılması. Yeni bir anayasa ihtiyacına karşı çıkan herkes, bu silahlı vahşet düzeninin devamına bilerek veya bilmeyerek destek veriyor demektir. Gerileyen ve etkisini kaybeden silahlı vesayet düzenine "sivil darbe" savunmaları ile ağıt yakanlar da öyle. Statüko yıkıldı. Hiç kimse bu kadar kirin-pasın, kanunsuzluğun üzerine oturarak saltanat süremez. Hiç kimse eski kaybettiği imtiyazlara, eski düzeni ihya ederek tekrar kavuşamaz. Statüko yıkıldı. Eski statüko ile hayat bulanlar, kendilerine yeni bir hayat felsefesi kurmalı.
Bu süreçte topraktan sadece silahlar değil, artık arkaik hale gelmiş siyasî tavırlar da çıkartılıp, teşhir edilecek. CHP, kronik hale gelmiş statükoyu sürdürme hastalığından kurtulmak için son fırsatı kullanıyor. Anayasa değişikliklerine itiraz ederken CHP'nin, niçin direndiği konusunda halkı ikna etmesi lâzım. Belki anayasa kadar önemli bir başka konu, 80 maddelik yeni Sayıştay Kanunu Meclis'e sevk edildi. Sayıştay'a devletin bütün kurumlarına olduğu gibi askerî kurumlara da malî denetim yetkisi veren bu kanun tasarısına bakalım CHP ne diyecek? Toparlamamız lâzım. Doğru. Ama hukuktan yana taraf olarak. Çünkü toparlayacağımız şeyin kendisi hukuksuzluktan doğan savrulmalar
kaynak
Bu sorunun cevabı Türkiye'yi ileri bir demokratik-hukuk devletine de taşıyabilir; silahın her türlü komplo ile devlet üzerinde tasallutta bulunduğu geride kalan statükoya da teslim edebilir.
Doğru, hepimiz şu korkutucu manzaranın bir an önce gözden ırak olmasını, devletin derinlerinde yaşanan krizin sona ermesini istiyoruz. Ama toparlanmadan toparlanmaya fark var. Askerler ile hükümet arasında bir denge arayan aklı evvellere sormak lâzım. Kimden yanasınız: Hukuktan mı? Yoksa güçten mi? Silahlı güç ile demokratik iktidar arasında denge kurarak hangi ülke yönetiliyor? Süregiden çatışmada tarafsız olmak, ucuz bir güç hesabı yapmaktan başka anlama gelmiyor? Cevap verin: Kimden yanasınız?
Ülke üzerindeki silahlı tasallutu koruyan ve kollayan duvarlardan birini-ikisini yıktık. Önce vicdanını dinleyen cesur savcılar ve hâkimler çıktı. Sonra, askerî üniforma ve ordu malı silah ve mühimmatla "terör suçu" işleyen veya planlayan çete mensuplarına bağımsız yargıçların görev yaptığı mahkemelerin yolu açıldı. Daha önce bir merkez komutanlığından gelen bir yüzbaşının gidip emniyetten alabildiği bu zanlılar, şimdi savcılara saatlerce ifade veriyor ve cezaevinde tutuluyor. Demek ki tablo eskiden de böyleydi, değişen sadece duvarların ve perdelerin kalkması oldu. Bugün 2003'teki "Balyoz"u da, 2009'daki "İrtica ile Mücadele Eylem Planı"nı da görebiliyoruz. Poyrazköy'den çıkan mühimmatla planlanan 14 eylem, Türkiye'de birkaç darbe yapmaya yetmez mi? Şunu herkesin anlaması lâzım: Asker üniforması ile bir düzine kişinin planladığı ve icra ettiği eylemlerin bu ülkeye vereceği zararı teknik olarak hiçbir yabancı düşman veremez. Poyrazköy davası bu yalın gerçeğin kanıtı değil mi? Neyin tarafsızlığından bahsediyoruz? Eline silahı alıp herkesi tehdit eden sokak kabadayısını tatlı dille ikna edip alabiliyorsak elinden silahı alalım, tamam; ama tehdit devam ediyorsa adaletin eline silahı alıp alnının çatına bir kurşun sıkma görevi yok mu?
"Ordu yıpranmasın"cılar, "kahraman ordumuz" diye başlayan masallarının arkasına saklanmasınlar. İçinden geçtiğimiz sürecin ordunun kahramanlığıyla yakından uzaktan alâkası yok. Bu devlet, bu millet, bu ülke "ordunun üzerine titremek için" yaratılmadı. Tersine ordu, bağımsızlığımızı ve güvenliğimizi sağlamak için var. Eğer hiçbir dış düşmanın veremeyeceği zararı üzerine üniforma giydirdiğimiz şahıslar planlayabiliyor ise bu ordunun yıpranmasından daha önemli bir tehlike var karşımızda. Ülke ve devlet elden gidiyor. Öyleyse tam tersine orduyu sarsmamız lâzım. Öyle sarsmalıyız ki, ne kadar çürük elma varsa patır patır dökülsün. Geride sapasağlam bir yapı kalsın.
Toparlanmak, hukukun etkin himayesinde yeni bir düzen kurmakla mümkün. Bunun ilk şartı ise toplumun yeni bir sözleşme yapması, yani bir anayasa yapılması. Yeni bir anayasa ihtiyacına karşı çıkan herkes, bu silahlı vahşet düzeninin devamına bilerek veya bilmeyerek destek veriyor demektir. Gerileyen ve etkisini kaybeden silahlı vesayet düzenine "sivil darbe" savunmaları ile ağıt yakanlar da öyle. Statüko yıkıldı. Hiç kimse bu kadar kirin-pasın, kanunsuzluğun üzerine oturarak saltanat süremez. Hiç kimse eski kaybettiği imtiyazlara, eski düzeni ihya ederek tekrar kavuşamaz. Statüko yıkıldı. Eski statüko ile hayat bulanlar, kendilerine yeni bir hayat felsefesi kurmalı.
Bu süreçte topraktan sadece silahlar değil, artık arkaik hale gelmiş siyasî tavırlar da çıkartılıp, teşhir edilecek. CHP, kronik hale gelmiş statükoyu sürdürme hastalığından kurtulmak için son fırsatı kullanıyor. Anayasa değişikliklerine itiraz ederken CHP'nin, niçin direndiği konusunda halkı ikna etmesi lâzım. Belki anayasa kadar önemli bir başka konu, 80 maddelik yeni Sayıştay Kanunu Meclis'e sevk edildi. Sayıştay'a devletin bütün kurumlarına olduğu gibi askerî kurumlara da malî denetim yetkisi veren bu kanun tasarısına bakalım CHP ne diyecek? Toparlamamız lâzım. Doğru. Ama hukuktan yana taraf olarak. Çünkü toparlayacağımız şeyin kendisi hukuksuzluktan doğan savrulmalar
kaynak