- Katılım
- 22 Haz 2007
- Mesajlar
- 10,386
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

Geçmiş bayramların birinde bayram namazını kılmak üzere uzaktaki büyük bir camiye gitmeye karar vermiştim. Hâlbuki evimizin çevresinde beş cami vardı.
İstanbul'da uzak camiye gitmemin sebebi, orada İslamiyet'e 60 sene hizmet eden, ilmi ile amil yaşlı bir hocaefendi ile, konuşmasını bilen genç bir hoca vardı. Birinden kalbim, diğerinden aklım istifade ediyordu...
En azından üç bin, belki beş bin mü'min camiyi doldurmuştu. Namaz kılındı, Kur'an-ı Kerim okundu ve vaaza başlandı. Hepsi güzeldi...
Vaiz efendi, "şu camide içki içilse, kumar oynansa olur mu? Elbette olmaz. Hiç kimse böyle bir şey yapamaz, kimse buna izin vermez. Çünkü burası Beytullahtır, yani Allah'ın evi...
Peki, camiler Beytullah, insanın vücudu ve yeryüzü Beytullah değil mi? Beytullah diye camiye içki sokulmuyor. İnsan kendi vücudunu da cami kadar mübarek bilip, oraya da içki gibi kötü şeyler sokmamalı..."
Böylesine bir vaazdan sonra hutbeye çıkan yaşlı imam efendi, "Ey Allah'a inananlar topluluğu", diye hitap etti. Fakat bu topluluk "cemaat" değildi. Çünkü birbirini tanıyan çok azdı. Birbirinin derdine derman bulan, birbirinin sevincine ortak olan yoktu.
Tarihin öyle devirleri olmuş ki, cemaat ilmin, tekniğin zirvesinde dolaşmış, zaferden zafere koşmuş... Tarihin öyle devirleri olmuş ki, cemaat sokakta ve çarşıda Hıristiyan hayatı yaşamış, İslamiyet'i de adeta camiye hapsetmiş...
Camiden cemaat boşalırken, yaşlı bir şahıs, caminin penceresine yaslanmış ağlıyordu. Mendili gözlerine bastı, uzun uzun ağladı... Oradaki topluluk "cemaat" olmadığı için, bir kişi gelip "kardeş derdin nedir?" diye sormadı. İslam ahlakını da yeteri kadar anlamadığımız için ben de soramadım, ya adam derse "sana ne?.."
Kim bilir yakınlarından birisi mi öldü, evinde matem mi var, yeri dolmayacak bir boşluk mu oldu?..
Velhasıl öyle bir cemaat ki, gülenlerin ağlayanlarla ilgisi yok...
Şahit olduğum bir diğer olayı daha anlatayım: Soğuk bir bayram sabahı, cemaatle beraber namaz kıldık, çıkacağız. Bir adam üzerindeki montu çıkardı, gömleğiyle gelen bir gence verdi. Delikanlı montu giyince, ellerini ceplerine soktu, baktı ki para var. Paraları montu veren adama uzattı. Adam aynen şöyle söyledi: "mont da senin, cebindekiler de..." O genç teşekkür etti, boynunu büküp gitti. Camiden çıkan adam, cemaatten birinin üzgün olmasına razı olmadı...
Bayram, sevinmenin adıdır. Hem biz sevineceğiz, hem başkalarını sevindireceğiz. 30 gün aç susuz kalarak Allah'a itaat ettik. Şimdi Allah'a itaat etmenin bayramını yapacağız... Elhamdülillah Müslüman'ız. Müslüman olmanın bayramını yapacağız... Adem Aleyhisselam gibi bir Peygamberin neslinden geliyoruz. Kur'an okuyoruz, Allah'la konuşuyoruz; Böylece bayramın tadını çıkarıyoruz...
Şair diyor ki:
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır..."
Biz de deriz ki, bayramları bayram bilen varsa gerçekten o, bayramdır...
HEKİMOĞLU İSMAİL
Zaman
27 Eylül 2008, Cumartesi
Zaman
27 Eylül 2008, Cumartesi