NankÖrİstan

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
Oktay Yıldırım
[email protected]

KÜRDİSTAN (?) ! (Başlıgı her ne kadar yazara saygımda olsa,degiştirmek istedim.)

Biz kurduk. Kendi ellerimizle. Bize kurdurdular. Biz besledik, aydınlattık, harçlıklarını biz kazandırdık.



Peşmergeler, Kuzey Irak’a yapılan sınır ötesi operasyonlarda tıkama görevi bile yaptılar bir zamanlar bizim namı hesabımıza. Biz teröristleri kovalardık, onlar da kaçış istikametlerine tıkama yaparlardı.



Yersek.



Yedik ve hala yemeye devam ediyoruz.



Hiçbir operasyonda bizden kaçanların peşmergeler ile çatıştığını veya zayiat verdiğini görmedik, duyduk. Kendi beyanlarından, o kadar.



Biz yine de yedik.



O zaman ne kadar iyi tıkama yaptıklarını, bu gün sayıları binlerle ifade edilen PKK mevcudiyetinden anlıyoruz.



Ovacık yerine Habur sınır kapısını açtık, zengin oldular.



Gözlerinin önünü aydınlatan elektriği biz verdik. Kendi milletimizin ödediğinin yarı fiyatına hem de.



Zıkkımlandıkları her domatesi, ekmek yaptıkları unu biz verdik.



Binalarını yollarını biz yaptık, hava alanları inşa ettik onlar için. Yüz yirmi tane Türk(?) inşaat firması orada hala çalışıyor.



İçtikleri suyun her damlasını, oluk oluk akıttıkları Türkmen kanını görmeksizin biz verdik. Yaşam alanında tuvalet kültürü bile olmayan bir aşiret ağası, Türk pasaportu ile uçtu dünyanın her yerine, adam yerine konularak.



Saddam’dan kaçtıkları zaman biz kucak açtık. Yemek verdik, yatacak yer ve her ne kadar kullanmayı bilmeseler de tuvalet verdik onlara en insanî ihtiyaçlarını karşılasınlar diye.



Şimdi bize meydan okuyorlar.



Polis timlerimizi katlettiler, askerlerimizin başına geçirilen çuval için yardım ve yataklık ettiler.



Tüm dünya, bu olayların yaşandığı günün sabahına uyandığında, Zaho, Erbil, Dohuk’ta, yaşatılan tüm bu aşağılanmalara cevap vermek üzere Türk ordusunu görmediği için, bu gün aşiret ağası meydan okuyor.



Memleketin orta yerinde yanan kandillerini söndürüp, seslerini kesmediğimiz için bu gün aşiret ağasının yanaşmaları Türkiye’de Türkiye’ye meydan okuyor.



Peki, biz bütün bunları yaparken ve esas yapmamız gerekenleri yapmazken Amerikanın veya başka ülkelerin bölge üzerinde ne tür hesapları olduğunu, dünya petrol piyasasını ve petrol sağlayan ülkelerin gelecekteki muhtemel politikalarını, “A”, “B”, “C”, “D” hatta “Z” senaryolarını ve bu senaryolara uygun ulusal politikaların neler olması gerektiğini hesapladık mı?



Veya yönetenlerimizin bu tür bir yetkinliği var mı?



Bin kere söyledik yine söyleyelim. Bu Kürdistan bu adamlara lâzım kardeşim. Kürtlerin bağımsızlığı, ezilmişliği, yaşayacakları demokratik ve özgür hayat Amerikanın umurunda bile değil.



Suriye, İran, Irak, Türkiye, Rusya beşgeninde sadece Amerikan çıkarlarına hizmet edecek bir tampon bölge olduğu için.



Büyük İsrail hayallerinin en önemli adımı olacağı için.



Dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri olan Rusya’nın İran ile muhtemel bir yakınlaşmasını önleyerek halen üçte birini aldığı Basra petrolleri üzerindeki payını korumak veya daha pahalıya mal olmasının önüne geçmek için.



Kıbrıs’ın tamamına sahip olma hayalleri güden AB karşısında, Basra körfezi ve Doğu Akdeniz üzerinde söz sahibi olma serbestîsini kaybetmemek için.



Gelecekte dünyanın en büyük sorunu olacak olan su ve diğer doğal kaynakların paylaşımı ile ilgili söz sahibi olabilmek ve bu sözün teminatı olması için suyun en fazla bulunduğu yerde caydırıcı güç sahibi olabilmek için.



Petrolün maliyet fiyatının, diğer alternatif enerji kaynaklarına göre ucuzluğuna ve üretiminin kolaylığına rağmen, bir gün kaçınılmaz olan alternatif enerji kaynaklarına yönelindiği zaman, dünyanın en zengin ve en kritik maden yataklarının olduğu bölgede güç sahibi olabilmek için.



Şu andaki petrol kaynağı olan Suudi petrollerine ve Chavez’in Venezüella’sına karşı yeni bir petrol sağlayıcısı alternatifi yaratabilmek için.



Bundan sonra BOP adına yapılacak yeni demokrasi taşıma savaşlarının en merkezi üs bölgesi olarak Irak’ı rahatça kullanabilmek için ve daha sayılabilecek birçok sebepten dolayı BU ADAMLARIN IRAKIN BÖLÜNMESİNE VE BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN’A İHTİYAÇLARI VARDIR.



Ve en önemlisi; bizim üretimden veya ihracattan kazanmaya çalıştığımız hazine gelirini, savaş endüstrisinden temin etmek için bu savaşlara ihtiyaçları vardır.



1991 yılında yapılan körfez savaşının bilânçosu, Amerikan hesaplarına 11 milyar doları petrol gelirinden ve 49 milyar doları da silâh ve savaş endüstrisinden olmak üzere 60 milyar dolar kazanç olarak geçmiştir.



Biz ise bir daha asla dışarı çıkaramayacağımız çekiç güç için üs bölgesi haline getirdiğimiz ülkemizden kalkan amerikan helikopterlerinin, Kuzey Irak’ta buluna PKK kamplarına attıkları yardım paketlerini, o yıldan sonra yakalanan veya ele geçen teröristlerin üzerinden daha bir sıklıkla çıkmaya başlayan M–16 piyade tüfeklerini, operasyon bölgesinin orta yerinde uçan CH–47 helikopterlerini ve daha sonra sır olup kaybolan terörist grupları konuşup küfürler etmeye devam ettik.



Biz en azından küfredebiliyorduk. Ya bu durumun müsebbipleri?



Şimdi ise artık hedeflerine ulaşma yolunda son düzlüğü koşan Amerikalılar ve onların taşeronları için Her şey biraz daha kolaylaşmıştır. Bir zamanlar konuşulması bile vatana ihanet sayılabilecek şeyler artık televizyon kanallarında referandumlara sunulmaya başlamıştır.



Amerika’nın Irak’ı üç parçaya bölerek bağımsız Kürdistan’ı himayesi altına alması bölgede devamını plânladığı savaş senaryoları için yeterli bahaneyi oluşturacaktır. Bu sırada Kürdistan için en büyük engel olarak görülen Türkiye’nin bu sinirleri alınmış ruh hali, içerde çıkması muhtemel bir dizi bölücü, ayrılıkçı ayaklanmanın bir ayrışmaya yol açması ihtimalindense, bağımsız Kürdistan’a razı olması için yeterli kamuoyunu oluşturacaktır.



Hesap bunun üzerine kurulmuştur ve bu süreç, devamında sınırlarımız içinde bir ayrışmanın tetikleyicisi olabilme serbestîsini elinde bulunduran ABD destekli Kürdistan’ın, bu tür bir politika izlememesi için istedikleri her tavizin Türkiye tarafından verilmesi keyfiyetini doğuracaktır.



Bu tavizlerin sadece sınırlarımız dışında ki Kürt varlığı ile ilgili olacağını düşünmek ise saflıktan veya cahillikten de öte ahmaklıktan başka bir şey değildir.



Bunun sinyallerini, sesleri kulaklarımızı tırmalayan hainlerin daha şimdiden dillendirmeye başladıkları imtiyaz taleplerinden anlamak hiçte zor değildir. Vakıflar yasasının değişikliğe uğramadan önceki haliyle geçmesi için yapılan talepler, yerel yönetimler yasası gibi doğrudan bölünmeyi getirecek düzenlemeler, en son çıkarılan petrol yasası, kamunun ileride sergilemesi muhtemel direncin maddî dayanaklarını yok etmek için eşi benzeri olmayan düzenlemelerdir.



Geleceğe yönelik tedbirler sadece bunlarla da bitmemektedir. Yapılan özelleştirmeler ve yabancı firmalara tanınan akıl almaz ayrıcalıklar sayesinde ülke genelinde, toplam yüz ölçümün yedide biri oranında bir alanda maden arama veya işletme ruhsatı yabancı firmalara verilmiştir.



Bankaları ve diğer büyük işletmeleri saymaya gerek yok dilimizde tüy bitti zira. Ülkeler para ile savaşırlar, varlıklarını kendi öz sermayelerinin sağladığı gelirle korurlar. Asker maaş almadan savaşır, ama aç iken savaşamaz. Gece görüş sistemlerini, dost düşman ayırma sistemlerini üretmediğiniz, bilgi sağlayan uydulara sahip olmadığınız, daha kötüsü bunları sağlamak için tek kaynağa bağımlı olduğunuz uçakları uçuramaz onlarla savaşamazsınız.



İşte aslında gün be gün verilen tavizlerle sabırla beklenen şey bu savunma refleksinin tamamen yok olmasıdır. Sonrası malûm, biz bu filmi bütün Türk tarihi boyunca birkaç kez görmüştük.



Bizim zevat hala milleti uyutadursun, elin aşiret ağasının yani Talabani'nin partisi olan KYB'nin sözde Ankara Temsilcisi Behruz Galali bile aynen şunu demektedir;



"Politikacılarımız biliyor ki şu anda bu hale gelmedik. Diyelim yarın devlet olduk; Türkiye, İran, Irak, Suriye sınırı kapatır. Sonra biz ne oluruz, nasıl yaşarız. Türkiye'nin buna destek vermesi lâzım. Devlet sadece isim demek değil. Devlet ekonomi, siyaset, dış ilişkilerle ilgilidir. Ama tekrar ediyorum, imkânım olsa yarın devletimi kurarım."



Bu manzaraya baktıktan sonra “Irak’ın bütünlüğü bizim için önemlidir” türünden diplomatik efelenmelerin sadece sözde kalmaması gerektiğini, bunların izlenecek olan “MİLLİ DEVLET POLİKALARI” ile de desteklenmesi gerektiğini, aksi halde boş lâftan veya ikrardan başka bir rol oynamayacağını söylersek, kesinlikle yanılmış olmayız.



Kürdistan’ı kurmanın dayanılmaz cazibesine kapılmış olan sözüm ona stratejik dost ve müttefiklerimize karşı, vatanını ve milli çıkarlarını savunmanın vazgeçilmez ağırlığı ve mecburiyeti ile hareket etmek, buna göre politikalar üretmek gereklidir. Aksi ancak başkalarının çıkarlarına hizmet olarak tanımlanabilir.



Bizi yönetenlerin politik bakışlarını “Türkiye’yi cazibe merkezi haline getirmek” takıntısından kurtarıp, lâyık olduğu biçimde “DÜNYANIN SİKLET MERKEZİ HALİNE GETİRMEK” olarak değiştirmeleri gerekir. Çünkü her fırsatta atıf yaptıkları ve belki de öykündükleri Osmanlı dâhil tarihteki tüm Türk devletleri ve devlet adamları, -yıkılış dönemlerindeki istisnalar hariç- daima bu açından bakmışlar ve politikalarını buna göre oluşturmuşlardır.



Eğer bu şekilde devam edersek; Türkiye dünyanın sıklet merkezi değil, olsa olsa Amerikan askeri harekâtlarının sıklet merkezi olacaktır.







“VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN”



OKTAY YILDIRIM



06–02–2007

Yazarın Diğer YazılarıVARSA HAKKIM, HELAL ETMEDİM BİLESİNİZBİR ŞEHİDİ YENİDEN ÖLDÜRMEKCumhurbaşkanlığı'mı, Devlet Başkanlığı'mı ?Toprak Mehmete susamışsaİlk Beş DakikaŞemdinli'yi bilmeyen, kaldı mı?Oktay'ın MektubuIrak yakına geldi, bakar körler görsün diyeKÂBUSBu gün 23 Nisan, kahroluyor insanVE SÖZÜN BİTTİĞİ YERIRAK, IRAK KALIR, DAHA YAKINDAN BAŞLAYALIMMAYINLI SAHALAR DOSYASI–2Türkiye Reisicumhurunu arıyorSAYIN ULAN! SAYIN, BU HESAP KOLAY BİTMEZMAYINLI SAHALAR DOSYASI-1TÜRKİYE’DE BARIŞINI(?) ARAMAK, BELASINI ARAMAK,PAŞA OLMAK, ADAM OLMAK, OLMAK YA DA OLMAMAK!HAYDİ, HAİNİ BULALIMATEŞİ IRAK’TA YANAR, DUMANI BURADA TÜTER İHANETİNFEDERAL DEMOKRASİ CEMAHİRYESİAydın, bunak birbirine karıştı, Çetin Altan kiminle yarıştıYeni operasyonlar, döviz krizi ve baskın seçimKürdistan’ı kurmanın dayanılmaz cazibesiVıcık vıcık Demokrasi ve vatan; işgal altındaERMENİLEŞEN TÜRKLER, İKİCİLER VE İKİ TÜRKİYEHırant Dink vuruldu ama kim veya ne ölecekTÜRK KAMUOYUNA CEBRİ KEŞİFÖLMEKBEYAZ TÜRKLERBenim terörüm değil, benim ülkemNasıl savaşıldığı, niye savaşıldığı üzerineULUSALCILIK, MİLLİYETÇİLİKTERÖRE LANETSeri katilleri de affedip, salıverecek misiniz?Bayramdır da kime? Kutlayalım da kimi?Düğün Bitti, Kınayı Ne Yaparsan Yap - IIDüğün bitti, kınayı ne yaparsan yapBen TürkümSoykırım, Nobel, Terör, İrtica ve Satılık Ülke"Ağar"ır mı yüzümüz vatan bölününceSadece Kral değil, herkes çıplakKör kör parmağım gözüne301 NOLU SALONDABen wilson, bağış yapmaya geldimKüstürün gazileri, hapse atın, ceza verin onlaraSırtıma bir bıçak sapladılarBen Wilson Bağış yapmaya geldimBir telefon,bir kimlik ve “The final count down”Liberal söylemli küresel totalitarizm ve uşakları
 
Yazar oldukça güzel analiz etmiş durumumuzu.... Özellikle A B C D E gibi planları olması lazım ülkemizin dış politikada.
 
Bu zamana kadar dış politakımızda ada iç politikamızda da kendi kararlarımızı kendimiz veremedi ki Abd ne derse o İsrail nerse o Avrupa ne derse o yol gecen hanına döndükMossad ve CIA cirit atıyo ülkemizde..!Ama Atalarımızın miras bıraktığı bu cennet toprakları vatanımızı kimseye menfaat için kullandırmayacağız..!
 
En çok kürtün bulunduğu yerler ırak iran suriyedir fakat Amerika türkiyeyi zayıflatıp türkiyeden pay almak için pkkyı destekliyor yani anlıyacağınız pkk kürt değil abd iran ırak suriye yunanistanalamnya italya rusya örgütüdür. Pkklı salakalrda vaybe biz ne güçlüyüz kaç bin kişik ordu bizle başa çıkamıyor diye böbürleniyorlar.
 
Çok güzel bir makale teşekkürler.İzninizle bir makalede ben eklemek istiyorum;

Terörle mücadele en büyük engel!

“Bölücü terörle mücadelede aşmamız gereken en büyük engel nedir?” sorusuna cevap verebilmemiz için meselâ Yiğit Bulut’un Radikal’deki köşesinde dört ay önce dile getirdiği bir gerçeği sizlerle paylaşmamız gerekir:
“-Bill Clinton Mayıs 1997’de ’Yeni bir yüzyıl için Ulusal Güvenlik Stratejisi’adı verilen belgeyi imzaladı. Belgenin özü ABD çıkarlarına dayanan ekonomik milliyetçiliğin, gerekirse silah gücüyle dünyaya egemen kılınması üzerine bina edilmişti. Aynı belgede Türkiye ve bulunduğumuz bölge ile ilgili şu cümleler yar aldı: ’İki yüz milyon varillik petrol rezerviyle Hazar Denizi bölgesi (Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu) dünyanın artan enerji talebini karşılamada önemli bir rol oynamaya adaydır. Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden bu bölgedeki kaynaklara ulaşmak, ABD’nin yaşamsal çıkarlarından biridir’.”
Bilmemiz gereken işte bu, “ABD gerçeği” dir.
Yani ABD, Afganistan ve Irak’ı “ekonomik milliyetçiliği” gereği, “petrol için” işgal etmiştir.
Yine “Büyük Ortadoğu” ve “Ilımlı İslam Projeleri” de işte bu, “ABD’nin petrol için hayata geçirdiği ekonomik milliyetçiliği” ne bölge ülkelerinin millî ve imâni dirençlerini sıfırlamak için servise verdiği projelerdir. Bu projeler, “iki yüz milyon varillik petrol rezervine sahip Hazar bölgesinde” petrolleri millileştirmiş bir Saddam’ı, ABD ve İsrail’i şeytan gören bir İran’ı, emperyalizme karşı milli mücadele vermiş ve arkasında ABD dahil bütün Batı’nın olduğu PKK’yı dize getirerek silahlı kuvvetlerini Batı’ya bağımlı olmaktan kurtarma yönünde adımlar atmaya başlayan bir üniter Türkiye’yi devre dışı bırakma projeleridir.
ABD ve müttefikleri bu projelerle, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 30’a yakın, (petrol denizi üzerinde oturan) Müslüman ülkelerin sınırları değişecek ve “Müslüman’ım” diyenlerin, “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır” düsturları örselenip, “Cihad” ruhları ellerinden alınacaktı. Bu projede ABD’nin tabii müttefiki elbette PKK ve elbette Irak’ın kuzeyindeki Barzani ve Talabani aşiretleri idi. Zâten ABD, Birinci Körfez Harbi sonrası, Irak’ın kuzeyinde bu aşiretler için “güvenli bölge” oluşturdu. Yetinmedi, sınırlarımız içinde bir yandan, Çekiç Güç vasıtasıyla, PKK’ya her türlü maddi ve lojistik desteği sağladı, diğer yandan da Türkiye’deki diplomatlarıyla bölgeyi mesken tutup Kürt vatandaşlarımıza, “Türklerle ayrı yönlerinizi öne çıkartın, desteğimizi arkanızda bulacaksınız” telkinlerinde bulundu, yani, bugünlerin temelini işte o günlerden atmaya başladı.
Türkiye’yi o gün yönetenler ABD ve müttefikleri İngiltere ve İsrail’in “art niyetini” göremediler, görseler bile göğüslemeye cesaret edemediler. Yine o günküler ne Öcalan’ın “asılmamak şartıyla” teslim edilişindeki sırrı çözebildiler, ne de başlarına geçirilen Kemal Derviş çuvalının farkına varabildiler. Ufaktan bir şeyler anlamaya ve “Ne oluyor ?” demeye başladıklarında ise, altlarından sandalyeleri çekildi ve AKP’nin yoluna kırmızı halılar döşendi, biz bir de baktık ki, 28 Şubat’ın “kahramanı” Çevik Bir’ler ile 28 Şubat’ın mağduru rolünü oynayan Erdoğan-Gül ikilisi Yahudi lobilerinde ABD aklıyla sarmaş dolaşlar ve yine bir de baktık ki Erdoğan, “Büyük Ortadoğu Projesi” nin hayata geçmesi ve Diyarbakır’ın bu projede yıldız olması için dua ediyor, proje hayata geçsin diye “Eş Başkanlığa” koşuyor, yetmiyor, “Ilımlı İslâm Projesi” de hayata geçsin diye Türkiye’nin bütün imkanlarını Başbakan olarak seferber ediyor.
Özetlersek, bölücü terör ile mücadelenin önündeki en büyük engel ABD, İsrail ve İngiltere’nin bölge ve Türkiye için servise koydukları Büyük Ortadoğu Projesi ve Ilımlı İslam stratejileridir.
Üzülerek ifade edelim ki Erdoğan her iki projede de bu üçlünün “stratejik ortağı” dır? Bu projelerin uygulayıcısıdır, böyle olmaktan mutluluk ve şeref duymakta, bu akılla “bölücü terörle mücadele edebileceğini” sanmakta, hâlâ Bush, Rice ve Olmert’in gözünün içine bakmaktadır. Bu, esrar satıcısının aklıyla uyuşturucuyla mücadele etmek gibi, abes bir iştir.
Bu mücadelede milletimizin aşması gereken en büyük engel, işte bu engeldir.

Hasan DEMİR
 
Geri
Üst