Mayhoş
mayhoş
Hap kullanarak tedavi olmaya çalışan insanlar denilince aklınıza hemen iş hayatının stresinden kurtulmak için sakinleştirici ilaç kullanan yetişkinler gelmesin.
"Hap kuşağı" başlığı altında Can Dündar yazmıştı...
Seçkin özel okullardan birinde öğretmen sınıfa girip ovucuna doldurduğu hapları tek tek öğrencilerine içiriyor ders ondan sonra başlıyor.
Hayır "hapçılar" için özel bir sınıf değil bu...
Çocukların çoğu aynı hapı kullanıyor ve almaları gereken saatte öğretmenleri onlara yardımcı oluyor.
Hapın özelliği yatıştırıcı olması...
Televizyon veya bilgisayarın başında kıpırdamadan saatlerce oturan çocuklar okulda ders dinleyemiyor. Yerinde duramıyor adeta enerji fışkırıyor...
Psikiyatrist hemen teşhisi koyuyor: Hiperaktif...
Hemen ilaç kullanmaya başlıyor çocuk.
Haplarla tedavi olmaya çalışıyor.
Hiperaktif olduğu için "hap" kullanmaya başlayan çocuk ergenlik döneminde hayattan sıkılmaya başlayınca "sakinleştirici" hap kullanmaya başlıyor.
Mutluluğu ilaçlarda arayan "hapçı" çocuklar medeni (!) dünyanın insanlığı ne kadar mutlu ettiğinin en önemli göstergelerinden birisi.
İlaçların çocukları ne kadar uyuşturduğunun farkına varamıyoruz maalesef. Ailelerin düşünmesi gereken çok daha önemli bir soru da "çocuk niçin ilaca muhtaç olacak hale geldi?" sorusudur.
Kendisini dünyaya getiren en önemli iki varlık olan anne babası çocukları mutlu edemiyor ve bu çocuklar mutlu olmak için ilaca muhtaç hale geliyorsa biz yaşadığımız dünyayı mı çocukları mı yoksa anne babaları mı sorgulamak zorundayız?
Anne babasıyla mutlu olamayan bir çocuk ne ile ve nasıl mutlu olacak?
********
Para insanı mutlu eder mi?
Bu sorunun cevabını vermek için "para" sahiplerinin mutluluk oranlarına da bakabilirsiniz.
Mutsuzluğunu unutmak (hatırlamamak) için mutluluk hapı kullanan insanlar parasız insanlar değil. Psikologlara her ay çuvalla para vererek mutlu olmaya çalışan insanlar parayla mutlu olamayan insanlardır. Hayatı çekilmez bulduğu için intihar eden insanların sayısı içinde para sahiplerinin oranı küçümsenmeyecek kadar çoktur.
İnsan ve para ilişkisi denilince aklıma hemen Mevlana'nın o muhteşem benzetmesi gelir. Bir önceki yazımı "kendinize gelin!" diye bitirmemin sebeplerinden birisi de bizi biz yapan değerler ve kaynaklarda "şifa" aramamız gerektiğini vurgulamak içindi.
Mevlana "para ve insan" ilişkisini anlatırken "gemi ve su" benzetmesini kullanır. Bir geminin işlevini yerine getirmesi için "su" ne kadar önemliyse bir insan için de para o kadar Önemlidir. Su olmazsa gemi asli görevini yerine getiremez. İnsan içinde para o kadar önemlidir.
Ancak gemiyi yüzdüren su ne zaman geminin içine girerse o gemiyi batırır. Para ihtiyaçlarımızı gidermek için önemli bir araçtır. Ancak para sevgisi insanın cebiyle sınırlı kalmaz kalbine girerse o para inşanı batırır.
Para insanı cebinde mutlu eder. Kalbine girdiği anda insanı batırır. Bir arkadaşım anlatmıştı. 30 yıl Almanya'da çalışıp para biriktiren bir gurbetçi tüm parasını bankaya yatırmış. Faizleriyle beraber zamanla bir milyon Mark civarında parası birikmiş bankada. Emekli olunca çocuklarıyla sıkıntılar yaşamaya başlamış. "Çocuklarım beni öldürüp bankadaki parama el koyacaklar!" diye korkmaya başlamış. Bu korkusu yüzünden uyuyamaz olmuş. Çocuklarıyla yaşadığı kavgalar artmaya başlayınca iyice bunalıma girmiş. Tabi sonunda delirmiş!
Para sizin ve sevdiklerinizin ihtiyaçlarını karşılamak için cebinize koyduğunuz bir araç olursa mutlu olmanıza vesile olur.
Ancak para sevgisi kalbinize girerse titanik kadar büyük bile olsanız batarsınız.
Ne para insanı mutlu eder ne de "hap" mutsuzluğumuza çare olur. Mevlana'nm bu benzetmesini batılı bir psikologa anlatsanız size ne der acaba?
Kesin Mevlana'ya da bir "hap" yazarlar!
Allah hepimizi batının "hap'larından korusun!
Şifayı kendi değerlerinde arayanlardan eylesin.
Yazar: Sait Çamlıca
"Hap kuşağı" başlığı altında Can Dündar yazmıştı...
Seçkin özel okullardan birinde öğretmen sınıfa girip ovucuna doldurduğu hapları tek tek öğrencilerine içiriyor ders ondan sonra başlıyor.
Hayır "hapçılar" için özel bir sınıf değil bu...
Çocukların çoğu aynı hapı kullanıyor ve almaları gereken saatte öğretmenleri onlara yardımcı oluyor.
Hapın özelliği yatıştırıcı olması...
Televizyon veya bilgisayarın başında kıpırdamadan saatlerce oturan çocuklar okulda ders dinleyemiyor. Yerinde duramıyor adeta enerji fışkırıyor...
Psikiyatrist hemen teşhisi koyuyor: Hiperaktif...
Hemen ilaç kullanmaya başlıyor çocuk.
Haplarla tedavi olmaya çalışıyor.
Hiperaktif olduğu için "hap" kullanmaya başlayan çocuk ergenlik döneminde hayattan sıkılmaya başlayınca "sakinleştirici" hap kullanmaya başlıyor.
Mutluluğu ilaçlarda arayan "hapçı" çocuklar medeni (!) dünyanın insanlığı ne kadar mutlu ettiğinin en önemli göstergelerinden birisi.
İlaçların çocukları ne kadar uyuşturduğunun farkına varamıyoruz maalesef. Ailelerin düşünmesi gereken çok daha önemli bir soru da "çocuk niçin ilaca muhtaç olacak hale geldi?" sorusudur.
Kendisini dünyaya getiren en önemli iki varlık olan anne babası çocukları mutlu edemiyor ve bu çocuklar mutlu olmak için ilaca muhtaç hale geliyorsa biz yaşadığımız dünyayı mı çocukları mı yoksa anne babaları mı sorgulamak zorundayız?
Anne babasıyla mutlu olamayan bir çocuk ne ile ve nasıl mutlu olacak?
********
Para insanı mutlu eder mi?
Bu sorunun cevabını vermek için "para" sahiplerinin mutluluk oranlarına da bakabilirsiniz.
Mutsuzluğunu unutmak (hatırlamamak) için mutluluk hapı kullanan insanlar parasız insanlar değil. Psikologlara her ay çuvalla para vererek mutlu olmaya çalışan insanlar parayla mutlu olamayan insanlardır. Hayatı çekilmez bulduğu için intihar eden insanların sayısı içinde para sahiplerinin oranı küçümsenmeyecek kadar çoktur.
İnsan ve para ilişkisi denilince aklıma hemen Mevlana'nın o muhteşem benzetmesi gelir. Bir önceki yazımı "kendinize gelin!" diye bitirmemin sebeplerinden birisi de bizi biz yapan değerler ve kaynaklarda "şifa" aramamız gerektiğini vurgulamak içindi.
Mevlana "para ve insan" ilişkisini anlatırken "gemi ve su" benzetmesini kullanır. Bir geminin işlevini yerine getirmesi için "su" ne kadar önemliyse bir insan için de para o kadar Önemlidir. Su olmazsa gemi asli görevini yerine getiremez. İnsan içinde para o kadar önemlidir.
Ancak gemiyi yüzdüren su ne zaman geminin içine girerse o gemiyi batırır. Para ihtiyaçlarımızı gidermek için önemli bir araçtır. Ancak para sevgisi insanın cebiyle sınırlı kalmaz kalbine girerse o para inşanı batırır.
Para insanı cebinde mutlu eder. Kalbine girdiği anda insanı batırır. Bir arkadaşım anlatmıştı. 30 yıl Almanya'da çalışıp para biriktiren bir gurbetçi tüm parasını bankaya yatırmış. Faizleriyle beraber zamanla bir milyon Mark civarında parası birikmiş bankada. Emekli olunca çocuklarıyla sıkıntılar yaşamaya başlamış. "Çocuklarım beni öldürüp bankadaki parama el koyacaklar!" diye korkmaya başlamış. Bu korkusu yüzünden uyuyamaz olmuş. Çocuklarıyla yaşadığı kavgalar artmaya başlayınca iyice bunalıma girmiş. Tabi sonunda delirmiş!
Para sizin ve sevdiklerinizin ihtiyaçlarını karşılamak için cebinize koyduğunuz bir araç olursa mutlu olmanıza vesile olur.
Ancak para sevgisi kalbinize girerse titanik kadar büyük bile olsanız batarsınız.
Ne para insanı mutlu eder ne de "hap" mutsuzluğumuza çare olur. Mevlana'nm bu benzetmesini batılı bir psikologa anlatsanız size ne der acaba?
Kesin Mevlana'ya da bir "hap" yazarlar!
Allah hepimizi batının "hap'larından korusun!
Şifayı kendi değerlerinde arayanlardan eylesin.
Yazar: Sait Çamlıca