Muhammed (s.a.v.)'in ashabından bir zat bu.Onunla söze başlamamız ne güzeldir!Kureyş gençlerinin göz bebeği,güzellikte,gençlikte onların en kusursuzu..
Tarihçiler ve raviler onu tavsif ederken''Mekke halkının en hoş insanıydı.''derler.
Hz.Mus'ab bin umeyr r.a.islamı kabul etmeden önce çok nazlı büyütülmüş,varlıklı gençlerdendi.
Babası ona ikiyüz dirhemlik elbiseler alıp giydirirdi.Gençti,çok fazla naz ve nimet içinde büyümekte idi.Onun hayat hikayesi insanlık içinde bir şeref tablosudur.Bu genç bir gün mekke halkının Muhammed el eminden işittiği şeyi işitti.
Muhammed,ALLAHın kendisini müjdeleyici,sakındırıcı ve bir olan ALLAH'a ibadete çağıran olarak gönderildiğini söylüyordu.Mekke bütün problemlerini,uğraşlarını bir tarafa bırakmış,sadece ALLAH Rasülü ve onun getirdiği din ile meşgul oluyordu.Refah içindeki bu genç de insanlar içinde bununla en çok ilgilenenlerdendi.
Gençliğine rağmen meclislerin vazgeçilmez insanı olan Mus'ab ,her mecliste bulunması istenen bir şahsiyet olmuştu.Sözlerinin güzelliği ve aklının üstünlüğü kendisine bütün kalbleri ve kapıları açıyordu...
İşitti ki,ALLAHın elçisi ve ona inananlar kureyş'in erişemeyeceği ve eziyet edemeyeceği uzaklıkta bir yerde toplanıyordu.Burası sefa tepesinde Erkam'ın eviydi.Hiç tereddüt ve duraksama göstermeksizin bir akşam Daru'l-Erkam'a gitti.Orada ALLAHın elçisi vardı.Ashabıyla karşılıklı oturmuşlar,onlara kuran okuyor,onlarla beraber ALLAH için namaz kılıyorlardı.
Mus'ab adeta yerinde duramıyordu.Rasülullah'ın kalbinden fışkırıp,dudaklarından akan ayetler,kulaklara ve gönüllere yollanıyordu.Öyle ki Mus'ab'ın gönlü,o akşam dolu dolu olmuştu.Öylesine huzurla dolmuş sankşüi yerden kopup kanatlar üzerinde uçuyordu.
O sırada ALLAH Rasülü mübarek sağ ellerini uzattılar ve kalbi çarpan gencin omuzuna dokundular.İşte o an okyanus derinliğindeki sakinliğe ermişti.İman nuruyla aydınlanan ve islam ile şereflenen genç,adeta olgunlaşmış,hayatının akışı değişmişti.
Mus'ab'ın annesi hunnas bint.Malik,korkunç güçte bir şahsiyete sahipti.Mus'ab Müslüman olduğunda,yeryüzünde korktuğu yegane kimse annesiydi.Bütün mekke ileri gelenleri ona baskı yapsalar veya üzerine gelselerdi,ona daha hafif gelirdi.Annesinin düşmanlığı bütün bunların yanında güç yetirilemeyecek korkunçluktaydı.Oanda hemencecik düşündü ve ALLAHın hükmü yerine gelinceye kadar Müslümanlığını gizlemeye karar verdi.
Daru'l Erkam'a artık sürekli gidip geliyor,Rasülullahın dizi dibine oturuyordu.İman ettiği imanını annesinden gizlemekle öfkesinden kurtulduğu için son derece mutluydu.Fakat özellikle bu günlerde mekkede bir sırrın gizli kalması olanaksızdı.Kureyş'in gözü,kulağı inananların üzerinden eksik olmuyordu.
Daru'l Erkam'a gizlilikle giren Osman b.talha ilk olarak gördü.Bir seferindede onu Muhammed s.a.v. gibi namaz kılarken gördü.Adeta çöl rüzgarları birbiriyle yarış etti de hemen haberi Mus'ab'ın annesine yetiştirdiler.
Mus'ab,annesi,kabilesi ve bütün mekke uluları huzurunda dimdik durmuş,hakka olan kesin bağlılığını ve sebatını onlara kurandan ayetler okuyarak gösteriyordu.
ALLAH Rasülü o kuranla onların kalblerini yıkıyor,hikmet,şeref,adalet ve takva ile dolduruyordu.Annesi kuran okuyan musab' susturmak için harekete geçtiysede onun güzelliği,yumuşaklığı karşısında pek bir şey yapamadı.Annelik duygusu ağır bastı,dövmek ve işkence etmek gibi şeylerden vazgeçti.Ama ilahlarına dil uzatmasından dolayıda başka bir cezalandırma usulüne baş vurdu.Böylelikle musab'ı evinin direklerinden birine bağladı,kapıyıda üzerine kilitledi.Bu durum Müslümanlardan bir kısmının Habeşistana hicret haberini alıncaya kadar sürdü.Bunu duyar duymaz çareler aramaya koyulan Musab,bir gün annesi ve muhafızını gaflete getirip,Habeşistana muhacir olarak gitti.
Oradan dönüşte Medine-i münevvereye hicret etti.Kanaat ve yoksulluk içerisinde bir hayat geçirmeye başladı.Öyle bir darlık içindeydi k,bir gün Rasülullah s.a.v. bir yerde otururken musab r.a.önünden geçti.Üzerinde bir çok yerinden yırtılmış bir elbise vardı.Elbisesinin bir yerine bez yerine deriden yamalık yapılmıştı.Rasülullah s.a.v.onun bu halini ve önceki halini anlatırken gözleri yaşlandı.Uhud savaşında muhacirlerin bayrağı onun elindeydi.Müslümanlar son derece perişan bir vaziyette dağılmakta iken o dimdik ayaktaydı.Bir kafir ona yaklaştı ve bayrak düşsün ve Müslümanların yenilgisi açığa çıksın diye kılıcıyla onun elini kesti.O bayrağı hemen diğer eline aldı,kafir diğer elinide kesti.Mus'ab bayrak düşmesin diye iki kolunu birleştirerek bayrağı bağrına bastı.Bunun üzerine kafir ona bir ok attı.Bu yüzden o şehit oldu.Ama yaşadığı müddetçe bayrağı düşürmedi.Ondan sonra yere düşen bayrağı derhal bir sahabi kaldırdı.
Mus'ab defnedileceği sırada üzerinde,vücudunun tamamını örtmeyecek kadar sadece bir bez parçası vardı.Baş tarafı örtülse ayakları açılıyor,ayakları örtülse baş tarafı açılıyordu.
Rasülullah s.a.v. baş tarafı bezle örtülsün,ayaklarına da izhir otu konulsun.buyurdu.
İşte,ikiyüz dirhemlik elbiseler giyen,nazlar içinde büyüyen bu nazik gencin hayatının sonu böyle idi.Öldüğü gün kefenine yetecek kadar bir bez dahi bulunmuyordu.Ama onda öyle bir azim vardı ki,hayatında İslam sancağını yere düşürmedi,iki elide kesildi ama yinede onu bırakmadı.Çok nazla büyütülmüştü.Ancak iman o yüce insanların kalplerine öyle bir şekilde yerleşiyordu ki artık o iman onlarda kendinden başka hiç bir şeyi bırakmıyordu.İman,onları para,pul,rahat,dinlenme gibi her çeşit şeylerden ayırarak kendisiyle meşgul ediyordu...
MEVLAM CÜMLESİNDEN RAZI OLSUN..(AMİN)
Tarihçiler ve raviler onu tavsif ederken''Mekke halkının en hoş insanıydı.''derler.
Hz.Mus'ab bin umeyr r.a.islamı kabul etmeden önce çok nazlı büyütülmüş,varlıklı gençlerdendi.
Babası ona ikiyüz dirhemlik elbiseler alıp giydirirdi.Gençti,çok fazla naz ve nimet içinde büyümekte idi.Onun hayat hikayesi insanlık içinde bir şeref tablosudur.Bu genç bir gün mekke halkının Muhammed el eminden işittiği şeyi işitti.
Muhammed,ALLAHın kendisini müjdeleyici,sakındırıcı ve bir olan ALLAH'a ibadete çağıran olarak gönderildiğini söylüyordu.Mekke bütün problemlerini,uğraşlarını bir tarafa bırakmış,sadece ALLAH Rasülü ve onun getirdiği din ile meşgul oluyordu.Refah içindeki bu genç de insanlar içinde bununla en çok ilgilenenlerdendi.
Gençliğine rağmen meclislerin vazgeçilmez insanı olan Mus'ab ,her mecliste bulunması istenen bir şahsiyet olmuştu.Sözlerinin güzelliği ve aklının üstünlüğü kendisine bütün kalbleri ve kapıları açıyordu...
İşitti ki,ALLAHın elçisi ve ona inananlar kureyş'in erişemeyeceği ve eziyet edemeyeceği uzaklıkta bir yerde toplanıyordu.Burası sefa tepesinde Erkam'ın eviydi.Hiç tereddüt ve duraksama göstermeksizin bir akşam Daru'l-Erkam'a gitti.Orada ALLAHın elçisi vardı.Ashabıyla karşılıklı oturmuşlar,onlara kuran okuyor,onlarla beraber ALLAH için namaz kılıyorlardı.
Mus'ab adeta yerinde duramıyordu.Rasülullah'ın kalbinden fışkırıp,dudaklarından akan ayetler,kulaklara ve gönüllere yollanıyordu.Öyle ki Mus'ab'ın gönlü,o akşam dolu dolu olmuştu.Öylesine huzurla dolmuş sankşüi yerden kopup kanatlar üzerinde uçuyordu.
O sırada ALLAH Rasülü mübarek sağ ellerini uzattılar ve kalbi çarpan gencin omuzuna dokundular.İşte o an okyanus derinliğindeki sakinliğe ermişti.İman nuruyla aydınlanan ve islam ile şereflenen genç,adeta olgunlaşmış,hayatının akışı değişmişti.
Mus'ab'ın annesi hunnas bint.Malik,korkunç güçte bir şahsiyete sahipti.Mus'ab Müslüman olduğunda,yeryüzünde korktuğu yegane kimse annesiydi.Bütün mekke ileri gelenleri ona baskı yapsalar veya üzerine gelselerdi,ona daha hafif gelirdi.Annesinin düşmanlığı bütün bunların yanında güç yetirilemeyecek korkunçluktaydı.Oanda hemencecik düşündü ve ALLAHın hükmü yerine gelinceye kadar Müslümanlığını gizlemeye karar verdi.
Daru'l Erkam'a artık sürekli gidip geliyor,Rasülullahın dizi dibine oturuyordu.İman ettiği imanını annesinden gizlemekle öfkesinden kurtulduğu için son derece mutluydu.Fakat özellikle bu günlerde mekkede bir sırrın gizli kalması olanaksızdı.Kureyş'in gözü,kulağı inananların üzerinden eksik olmuyordu.
Daru'l Erkam'a gizlilikle giren Osman b.talha ilk olarak gördü.Bir seferindede onu Muhammed s.a.v. gibi namaz kılarken gördü.Adeta çöl rüzgarları birbiriyle yarış etti de hemen haberi Mus'ab'ın annesine yetiştirdiler.
Mus'ab,annesi,kabilesi ve bütün mekke uluları huzurunda dimdik durmuş,hakka olan kesin bağlılığını ve sebatını onlara kurandan ayetler okuyarak gösteriyordu.
ALLAH Rasülü o kuranla onların kalblerini yıkıyor,hikmet,şeref,adalet ve takva ile dolduruyordu.Annesi kuran okuyan musab' susturmak için harekete geçtiysede onun güzelliği,yumuşaklığı karşısında pek bir şey yapamadı.Annelik duygusu ağır bastı,dövmek ve işkence etmek gibi şeylerden vazgeçti.Ama ilahlarına dil uzatmasından dolayıda başka bir cezalandırma usulüne baş vurdu.Böylelikle musab'ı evinin direklerinden birine bağladı,kapıyıda üzerine kilitledi.Bu durum Müslümanlardan bir kısmının Habeşistana hicret haberini alıncaya kadar sürdü.Bunu duyar duymaz çareler aramaya koyulan Musab,bir gün annesi ve muhafızını gaflete getirip,Habeşistana muhacir olarak gitti.
Oradan dönüşte Medine-i münevvereye hicret etti.Kanaat ve yoksulluk içerisinde bir hayat geçirmeye başladı.Öyle bir darlık içindeydi k,bir gün Rasülullah s.a.v. bir yerde otururken musab r.a.önünden geçti.Üzerinde bir çok yerinden yırtılmış bir elbise vardı.Elbisesinin bir yerine bez yerine deriden yamalık yapılmıştı.Rasülullah s.a.v.onun bu halini ve önceki halini anlatırken gözleri yaşlandı.Uhud savaşında muhacirlerin bayrağı onun elindeydi.Müslümanlar son derece perişan bir vaziyette dağılmakta iken o dimdik ayaktaydı.Bir kafir ona yaklaştı ve bayrak düşsün ve Müslümanların yenilgisi açığa çıksın diye kılıcıyla onun elini kesti.O bayrağı hemen diğer eline aldı,kafir diğer elinide kesti.Mus'ab bayrak düşmesin diye iki kolunu birleştirerek bayrağı bağrına bastı.Bunun üzerine kafir ona bir ok attı.Bu yüzden o şehit oldu.Ama yaşadığı müddetçe bayrağı düşürmedi.Ondan sonra yere düşen bayrağı derhal bir sahabi kaldırdı.
Mus'ab defnedileceği sırada üzerinde,vücudunun tamamını örtmeyecek kadar sadece bir bez parçası vardı.Baş tarafı örtülse ayakları açılıyor,ayakları örtülse baş tarafı açılıyordu.
Rasülullah s.a.v. baş tarafı bezle örtülsün,ayaklarına da izhir otu konulsun.buyurdu.
İşte,ikiyüz dirhemlik elbiseler giyen,nazlar içinde büyüyen bu nazik gencin hayatının sonu böyle idi.Öldüğü gün kefenine yetecek kadar bir bez dahi bulunmuyordu.Ama onda öyle bir azim vardı ki,hayatında İslam sancağını yere düşürmedi,iki elide kesildi ama yinede onu bırakmadı.Çok nazla büyütülmüştü.Ancak iman o yüce insanların kalplerine öyle bir şekilde yerleşiyordu ki artık o iman onlarda kendinden başka hiç bir şeyi bırakmıyordu.İman,onları para,pul,rahat,dinlenme gibi her çeşit şeylerden ayırarak kendisiyle meşgul ediyordu...
MEVLAM CÜMLESİNDEN RAZI OLSUN..(AMİN)