VolkaN
Altın Üye
- Katılım
- 28 Haz 2007
- Mesajlar
- 8,232
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 38
Muhalefet yanlış yolda
Hükümetin başlattığı açılımlara karşı CHP ve MHP'nin yürüttüğü muhalefet giderek sosyal barışa yönelen bir tehdide dönüşüyor.
Bu tarz muhalefet inandırıcı değil, demokratik siyasete hizmet etmiyor ve Türkiye'nin sorunlarını daha da içinden çıkılamaz hale getiriyor. Bu makul bir muhalefet değil, sorunu siyasi olmaktan çıkarıp toplumsal çatışmaya dönüştürmektir. Aralarında üzerinde durulmaya değer farklılıklar olsa da CHP ve MHP'nin sürdürdüğü bu çatışmacı tutumun bazı sebepleri olmalı. Akla gelen ihtimalleri şöyle sıralayabiliriz:
1) Muhalefet Türkiye'nin geldiği noktayı algılama ve anlama zaafı içindedir;
2) Kontrollü bir krizin kendisine önümüzdeki seçimlerde rant sağlayacağını hesaplıyor;
3) Her ne olursa olsun idari merkez içinde yuvalanmış bazı zümrelerin direncini seslendiriyor;
4) Samimiyetle Türkiye'nin bu açılımlarla birlik ve beraberliğinin tehlikeye gireceğini düşünüyor.
Biz iyi niyetle dördüncü ihtimali esas alalım. Yani CHP ve MHP'nin, açılımların Türkiye'yi etnik temelde ayrıştıracağını, siyasi birliği tehlikeye düşüreceğini, dış baskılar altında atılan adımların Türkiye'nin iç direncini zaafa uğratacağını düşündüklerini varsayalım.
Öyle de olsa, ortada son derece ciddi bir sorun olduğunu, bu sorunun çeyrek asırdır ağırlaşarak devam ettiğini ve giderek maliyetinin katlanamaz boyutlara ulaştığını kabul etmeleri gerekmez mi? "Kürt sorunu", "Güneydoğu meselesi", terör vs. ne derse densin, şu hususların varlığını kimse görmezlikten gelemez:
1) Bugüne kadar yaklaşık 50 bin insan hayatını kaybetmiş, 17.500 faili meçhul cinayet işlenmiştir. Bu trajik insan kaybına şu veya bu şekilde bir son vermek gerekir. Vicdan ve akıl sahibi hiç kimse insanlar ölmeye devam etsin diyemez. Eğer CHP, Onur Öymen'in yaptığı yakışıksız, rencide edici ve tahrik edici konuşma üzerinden konuya bakıyorsa, Şeyh Said ve Dersim trajedileri ile Çanakkale Savaşı veya Milli Mücadele'yi aynı kefeye koyup, "çözüm" diye 1925 ve 1937'lere göndermelerde bulunuyorsa, bu sahiden aklını yitirdiği anlamına gelir.
2) Çok da inandırıcı hesaplamalarla bu olayda 300 milyar dolar heba olmuştur. Bu muazzam meblağ Türkiye'deki bugünkü sosyo-ekonomik hayat kalitesini iki misline artırmaya yeter. Türkiye, dağa taşa bomba yağdırmak suretiyle daha çok kaynağı heba edemez.
3) Silahlı mücadele, terör ve şiddet devam ettikçe ülkenin demokratikleşmesi, bir hukuk devleti olması mümkün değildir. Çünkü güvenlik sorununun olduğu yerde özgürlükler olamaz. Silahlar konuştukça devletin içinde bazı güçler sivil siyasete müdahale etmeye devam ediyor. Siyasete müdahale sorunları daha çok ağırlaştırıyor.
4) "Bölgesinde bir istikrar ülkesi" diye kendi kendimize yaptığımız propaganda sadece bizi kandırmaya yetiyor. 25 senedir bir savaş hali yaşıyoruz. Türkiye bölgede ve dünyada kendi halkının bir bölümünü öldüren devlet diye anılıyor. Bu haliyle değil bölgeye örnek olmamız, itibar sahibi olmamız dahi düşünülemez.
Eğer CHP ve MHP bu dört hususun "sorun" olmadığını iddia edip, mevcut durumu devam ettirmekte bir beis görmüyorlarsa, bu başka. Ama bu sorunun ülkeyi yorduğunu, beşeri ve ekonomik kaynaklarını tükettiğini, bizi dünyada itibarsızlaştırdığını onlar da kabul ediyorlarsa, bu durumda çözüm yollarını da göstermeleri gerekir.
Ahmet Türk'ün "Ciddi çözüm olursa silahlar üç ayda susar" demesini ciddiye almalıyız. Tabii ki CHP ve MHP hükümetin açılımlarını beğenmeyebilir, haklı olarak eleştirebilirler. Ama bu can yakıcı soruna, hükümetin şu veya bu sebeple başlattığı açılıma kategorik olarak karşı çıkarak çözüm bulamazlar. Sürece dahil olmaları, önerilerde bulunmaları, eleştirip yol göstermeleri gerekir. AK Parti hükümetine yardımcı olmaları, onu yalnız bırakmamaları beklenir. Çözüm olacaksa, barış sağlanacaksa, kan duracaksa -ki bundan daha hayırlı ne olabilir- bu hayra onlar da ortak olmalı, bu çaba ve katkı ile seçmenin önüne çıkıp destek talep etmeliler..
kaynak
Hükümetin başlattığı açılımlara karşı CHP ve MHP'nin yürüttüğü muhalefet giderek sosyal barışa yönelen bir tehdide dönüşüyor.
Bu tarz muhalefet inandırıcı değil, demokratik siyasete hizmet etmiyor ve Türkiye'nin sorunlarını daha da içinden çıkılamaz hale getiriyor. Bu makul bir muhalefet değil, sorunu siyasi olmaktan çıkarıp toplumsal çatışmaya dönüştürmektir. Aralarında üzerinde durulmaya değer farklılıklar olsa da CHP ve MHP'nin sürdürdüğü bu çatışmacı tutumun bazı sebepleri olmalı. Akla gelen ihtimalleri şöyle sıralayabiliriz:
1) Muhalefet Türkiye'nin geldiği noktayı algılama ve anlama zaafı içindedir;
2) Kontrollü bir krizin kendisine önümüzdeki seçimlerde rant sağlayacağını hesaplıyor;
3) Her ne olursa olsun idari merkez içinde yuvalanmış bazı zümrelerin direncini seslendiriyor;
4) Samimiyetle Türkiye'nin bu açılımlarla birlik ve beraberliğinin tehlikeye gireceğini düşünüyor.
Biz iyi niyetle dördüncü ihtimali esas alalım. Yani CHP ve MHP'nin, açılımların Türkiye'yi etnik temelde ayrıştıracağını, siyasi birliği tehlikeye düşüreceğini, dış baskılar altında atılan adımların Türkiye'nin iç direncini zaafa uğratacağını düşündüklerini varsayalım.
Öyle de olsa, ortada son derece ciddi bir sorun olduğunu, bu sorunun çeyrek asırdır ağırlaşarak devam ettiğini ve giderek maliyetinin katlanamaz boyutlara ulaştığını kabul etmeleri gerekmez mi? "Kürt sorunu", "Güneydoğu meselesi", terör vs. ne derse densin, şu hususların varlığını kimse görmezlikten gelemez:
1) Bugüne kadar yaklaşık 50 bin insan hayatını kaybetmiş, 17.500 faili meçhul cinayet işlenmiştir. Bu trajik insan kaybına şu veya bu şekilde bir son vermek gerekir. Vicdan ve akıl sahibi hiç kimse insanlar ölmeye devam etsin diyemez. Eğer CHP, Onur Öymen'in yaptığı yakışıksız, rencide edici ve tahrik edici konuşma üzerinden konuya bakıyorsa, Şeyh Said ve Dersim trajedileri ile Çanakkale Savaşı veya Milli Mücadele'yi aynı kefeye koyup, "çözüm" diye 1925 ve 1937'lere göndermelerde bulunuyorsa, bu sahiden aklını yitirdiği anlamına gelir.
2) Çok da inandırıcı hesaplamalarla bu olayda 300 milyar dolar heba olmuştur. Bu muazzam meblağ Türkiye'deki bugünkü sosyo-ekonomik hayat kalitesini iki misline artırmaya yeter. Türkiye, dağa taşa bomba yağdırmak suretiyle daha çok kaynağı heba edemez.
3) Silahlı mücadele, terör ve şiddet devam ettikçe ülkenin demokratikleşmesi, bir hukuk devleti olması mümkün değildir. Çünkü güvenlik sorununun olduğu yerde özgürlükler olamaz. Silahlar konuştukça devletin içinde bazı güçler sivil siyasete müdahale etmeye devam ediyor. Siyasete müdahale sorunları daha çok ağırlaştırıyor.
4) "Bölgesinde bir istikrar ülkesi" diye kendi kendimize yaptığımız propaganda sadece bizi kandırmaya yetiyor. 25 senedir bir savaş hali yaşıyoruz. Türkiye bölgede ve dünyada kendi halkının bir bölümünü öldüren devlet diye anılıyor. Bu haliyle değil bölgeye örnek olmamız, itibar sahibi olmamız dahi düşünülemez.
Eğer CHP ve MHP bu dört hususun "sorun" olmadığını iddia edip, mevcut durumu devam ettirmekte bir beis görmüyorlarsa, bu başka. Ama bu sorunun ülkeyi yorduğunu, beşeri ve ekonomik kaynaklarını tükettiğini, bizi dünyada itibarsızlaştırdığını onlar da kabul ediyorlarsa, bu durumda çözüm yollarını da göstermeleri gerekir.
Ahmet Türk'ün "Ciddi çözüm olursa silahlar üç ayda susar" demesini ciddiye almalıyız. Tabii ki CHP ve MHP hükümetin açılımlarını beğenmeyebilir, haklı olarak eleştirebilirler. Ama bu can yakıcı soruna, hükümetin şu veya bu sebeple başlattığı açılıma kategorik olarak karşı çıkarak çözüm bulamazlar. Sürece dahil olmaları, önerilerde bulunmaları, eleştirip yol göstermeleri gerekir. AK Parti hükümetine yardımcı olmaları, onu yalnız bırakmamaları beklenir. Çözüm olacaksa, barış sağlanacaksa, kan duracaksa -ki bundan daha hayırlı ne olabilir- bu hayra onlar da ortak olmalı, bu çaba ve katkı ile seçmenin önüne çıkıp destek talep etmeliler..
kaynak