Molla'larimizin Büyük Özlemi!

YaRpAK.

New member
Molla'larimizin Büyük Özlemi!

Sayilari ve etkenlikleri giderek artmakta olan bir grup molla var ki Çogu "Profesör" unvanli. Atatürk'kün akilci egitim yoluyla uygarlik rayina oturttugu bu toplumu, "vahiy'ci egitim" usulleriyle Orta Çag karanliklarina sürükleme amacindalar.
Islam dünyasinin (ve özellikle Türkiye'nin) bugün içinde bulundugu geriliklerden kurtulabilmesi için vahy'in akla üstünlügü ilkesine sarilmak ve Kur'an'a dönüs yapmak gerektigini söylerler: bunun disinda baskaca çözüm yolu bulunmadigini savunurlar. Bu savunma'nin temelinde yatan ana düsüncenin özeti sudur: Güya vahiy'ler sistemi denen sey, Tanri'nin öngördügü yaratilis düzenine uygun tutum ve davranislari içeren Tanrisal buyruklar olup insanlara iletildigi an ilim haline dönüsür ve akil üstü bir nitelik tasir. Bu nedenle insanlarin egitiminde vahiyler (örnegin Kur'an), esas tutulmak gerekir. Aklin görevi vahiyler dogrultusuda is görmektir. Akil yolu ile ne ilim yapilabilir ne de bilgi üretilir. Dünya ve evren sorunlari akil yoluyla degil fakat ancak Tanri'nin indirdigi vahiy'ler (örnegin Kur'an) araciligiyle çözüme baglanabilir. Vahyi bir kenara birakip akil yolunu seçmek, hem Tanri'yi yadsimak (inkar etmek) ve hem de ilim ve bilgiden yoksun kalmak demek olur! Öte yandan Tanri'nin izni ve istegi olmadan hiç bir sey gerçeklesemez, hiç bir sey elde edilemez. Bu izin ve istek ise, Tanri'nin mutlak keyfiligine bagli bir seydir.

Örnegin.Tanri "...dilediginin kalbini açar ve onu müslüman yapar, diledigininkini kapatip kafir kilar" (En'am süresi 125). Diledigini "hidayete erdirir, dogru yola sokar, diledigini de sasirtir, ve dogru yoldan saptirir" (A'raf 1 78, Fatir 8). Diledigine "azab, diledigine de "merhamet" eder (Ankebüt ,süresi ayet 21), Diledigine "az, diledigine bol rizik (mal, mülk, para vb...) verir" ( NahI süresi, ayet 71). Ilim ve bilgi dagitimi bakimindan da Tanri'nin yaptigi bu dogrultudadir: yani, diledigine, diledigi ölçüde az ya da çok bilgi ve anlayis gücü verir.
Her ne kadar Kur'an'i, herkes tarafindan anlasilsin diye Arapça olarak "apaçik bir dil'le" indirdigini bildirmis ise de, gönderdigi ayet'lerin tümünün herkes tarafindan anlasilmasini istememistir. Bundan dolayidir ki bazi ayet'leri "muhkem", bazi ayetleri de "mütesabih" nitelikte indirmistir. "Muhkem ayet'ler" her kes tarafindan anlasilabilecek kesin ayet'lerdir. "Mütesabih ayet'ler" ise, çesitli anlamlara gelebilen ve herkes tarafindan anlasilamayacak nitelikte bulunan ayet'lerdir ki bunlarin yorumunu ancak Tanri, ve Tanri'nin yetenekli kildigi kisiler bilirler: bunlar "bilgide süpheleri olmayacak kadar kuvvetli olan" kimselerdir (Örnegin bkz. Al-i Imran süresi, ayet 7). O "bilginler" ve o "yetenekli" kisilerdir ki Kur'an'i toplum adina yorumlayip Tanri'nin vahiylerini insanlara bilim olarak aktarirlar!

Iste kendilerini çagdas ulema kertesine ermis gibi gösteren molla'larimizin "Islam'a ve Kuran 'a dönmek gerekir" feryadlariyle halkimizi kendilerine inandirmaga çalismalarinin nedeni budur. Hani sanki 1400 yil boyunca Kur'an hiç kimseler tarafindan anlasilamamis ya da yanlis uygulanmistir da simdi onlar sayesinde anlasilabilecek ve bu sayede Türkiye (ve Islam dünyasi) kurtulasa çikma olasiligina erisecektir.

Düsününüz ki, bu yukardaki tema'yi isleyenler arasinda, Atatürk düsmanlarina ve azili seriatçilara hayranlik beslemekle övünen ve fakat yine de Atatürk'ün kurucusu oldugu bir Parti'nin adayi olarak seçimlere katilacak olanlar bulunmakta! Vahy'in üstünlügü masallariyle insanlarimizi orta çag karaniklarina sürüklemek isteyen bu molla'lara verilecek yanit kisaca ve özetle su olmak gerekir ki, dünya ve evren sorunlarina vahiylerle çözüm saglanamaz; hiç bir zaman saglanamamistir. Akla üstünlük tanimadikça, ve vahy'in yerine akli koymadikça geriliklerden, ilkelliklerden kurtulma olasiligi diye bir sey yoktur, bulunamamistir.

*

Ne yazik ki Atatürk'ün binbir güçlükle molla'lar egemenliginden kurtardigi insanlarimiz bugün yine bu ayni ellere terkedilmis olarak akil rehberligi yerine seriat verilerini rehber edinme gelenegine saplanmislardir.

Bundan dolayidir ki yasam sorunlarini, akilci çözüm yolu ile sonuca baglayacak yerde din adamindan aldiklari fetvalara göre çözme yolunu seçerler. En basit isleri bile din adamina danismadan yapamaz olmuslardir. Sorduklari sorular, fikirsel bakimdan ne kadar zavalli kertede olduklarinin. daha dogrusu akilsizliklarinin kanitidir: örnegin ramazanda oruçlu iken, yurtdisina ihraç etmek üzere çiçek toplamanin orucu bozup bozmadigini, ya da oruçlu iken arkadan veya önden fitil koymanin orucu bozup bozmayacagini soranlardan tutunuz da, tuvalette konusmanin, ya da üzerinde Arap harfleri bulunan paralarla tuvalete girmenin, ya da peruk takarak derse girmenin günah olup olmadigini. Internet'ten Kur'an okumak için abdest almanin gerekip gerekmedigini, ay topragi ile "teyemmüm-ün mümkün olup olmadigini (ve daha buna benzer akli durduran nice sorulari) soranlara varincaya kadar, saymakla bitmez nice zavalli örnekler var karsimizda (Türkiye Diyanet Vakfi tarafindan yayinlanan "Günümüz Meselelerine Fetvalar" adli Cep kitaplarina bakiniz). Uygarlasmak isteyen bir ülke'nin, her seyden önce kendi insanlarini, vahy'in "üstünlügü" inançlariyle degil fakat akil rehberligi ile düsünebilir kerteye getirebilecegini bilmem ne zaman ögrenebilecegiz. Korkarim ki ögreninceye kadar "reformcu aydin din adami" kiligina bürünmüs molla'larimiz, iktidar kirbaciyle basimiza çöreklenmis olacaklardir.

(Prof. Dr. Ilhan Arsel) http://www.ilhan-arsel.org/Gazetelerde/mozlem.html
 

HTML

Üst