N.Zengi
Banned
- Katılım
- 7 Ara 2008
- Mesajlar
- 109
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
KİTÂB, SÜNNET, İCMÂ-I ÜMMET VE KIYÂS-I FUKAHÂYA GÖRE CİHÂDIN AÇIKLAMASIDIR
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ اْلعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
İnsân, halîfe-i rû-yi zemîn olması hasebiyle kendi nefsini ıslâh etmekle mükellef olduğu gibi; başkalarının hakkı bulmak sûretiyle nefislerini ıslâh etmeleri için sa’y ü gayret göstermekle de mükelleftir. Buna Müslümânların “irşâd vazîfesi” denir. Kur’ân, bu vazîfeyi şöyle ta’lîm buyurmaktadır: اُدْعُ اِلى سَبيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتى هِىَ اَحْسَنُ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبيلِه وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدينَ “(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve o hidâyete erenleri de çok iyi bilir.”(Nahl 125)
İşte Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın bu emrine imtisâlen; müsteşrik ve masonlar tarafından Âlem-i İslâm içine atılan ve kitâb, sünnet, icmâ’-ı ümmet ve kıyâs-ı fukahâyâ Muhâlif olan cihâd konusundaki fâsid te’vîller ve bâtıl inançlardan Müslümânları kurtarmak için hakkı izhâr ve teblîğ sadedinde bu eseri kaleme aldık. Bu eseri yazmaktaki gáye ve hedefimiz:
1) Mü’minlerin maddî cihâd konusundaki i’tikádlarını tashîh etmek, -ehl-i îmân cihâd etmese bile- cihâda tarafdâr olmalarını te’mîn etmek ve bu konuda serdedilen yanlış ve bâtıl fikirlerden Müslümânların inançlarını muhâfaza etmektir.
2) Takrîben 300 âyetle sâbit olan cihâd emrini tesbît etmekle, bir Müslümânın böyle kuvvetli delîllerle sâbit olan bir farîzayı inkâr etmesinin mümkün olmadığını; böyle bir düşüncenin ancak müsteşrik ve masonlara ve onlara tâbi’ olanlara âit olduğunu göstermektir.
3) Cihâd emrini bilfiil yerine getirmek, devletin vazîfesidir. Devlet, bu vazîfeyi yapmasa, bile bu emr-i İlâhînin inkârına gitmemesini teblîğ etmektir.
4) Bu eser, kitâb, sünnet, icmâ’-ı ümmet ve kıyâs-ı fukahâya göre hazırlanmış bir araştırma ve nakilden ibârettir. Bu eserde cumhûr-i ulemânın re’yi beyân edilmiştir. Müellifin şahsî bir fikri mevcûd değildir.
Kısaca: Bu eserin yazılmasındaki gáye; cihâd konusundaki emr-i İlâhîyi teblîğdir. Müslümânları dâhilî bir ayaklanmaya veyâ toplumda fesâd çıkarmaya sevk etmek için bu eser kaleme alınmamıştır. Rabb-i kerîmimiz, cümlemizi hak olan sırât-ı müstakímden ayırmasın. Âmîn!..
Sa’y ü gayret bizden, tevfîk Cenâb-ı Hak’tandır.
Bu eser, 20 fasıldan ibârettir.
BİRİNCİ FASIL : Gayr-ı müslimlere İslâm dînini teblîğ husûsunda ta’kíb edilecek metod.
İKİNCİ FASIL : Dîn-i Hak olan İslâmiyyet, aslâ ta’vîz kabûl etmez.
ÜÇÜNCÜ FASIL : Cihâdın ta’rîfi.
DÖRDÜNCÜ FASIL : Cihâdın merhaleleri.
BEŞİNCİ FASIL : İslâm dîninin temeli cebrle ve kılıçla atılmamıştır. Belki kılıç, kişilerin hür irâdelerinin önüne geçip hakíkatı görmelerine mâni’ olan kâfirleri bertaraf etmek için bir vâsıtadır.
ALTINCI FASIL : Maddî cihâdın farzıyyeti; kitâb, sünnet ve icmâ’ ile sâbittir.
YEDİNCİ FASIL : Cihâdın hükmü.
SEKİZİNCİ FASIL: Cihâdın vücûbunun şartları.
DOKUZUNCU FASIL: Cihâdın ikámesi.
ONUNCU FASIL: Yeryüzünde Müslümânların bir tek devleti bulunacak ve o devlete bir tek idâreci riyâset edecektir.
ON BİRİNCİ FASIL: Cihâdın kısımları.
ON İKİNCİ FASIL: Hârice karşı cihâd farz olduğu gibi; cihâd için maddî hazırlık yapmak da farzdır.
ON ÜÇÜNCÜ FASIL: İslâm dîninde kâfirlerle cihâdın sebebi.
ON DÖRDÜNCÜ FASIL: Cihâdın gáyesi.
ON BEŞİNCİ FASIL : Cihâdın hedefleri.
ON ALTINCI FASIL: Cihâdın hikmetleri.
ON YEDİNCİ FASIL: Maddî cihâd, kâinâtta icrâ olunan fıtrî kánûnların bir gereğidir.
ON SEKİZİNCİ FASIL: Cihâd emri, merhamet-i İlâhiyyeye ve Hazret-i Muhammed (asm)’ın rahmeten li’l-âlemîn vasfına zıd ve münâfî değildir.
ON DOKUZUNCU FASIL: İslâm dîninde cihâdın farz kılınması adâlet dâiresi içindedir ve cihâd konusunda eski dînlerde bulunmayan bir çok kolaylık İslâm dîninde mevcûddur.
YİRMİNCİ FASIL: Enbiyâ-yi sâlifenin şerîatlarında da kıtâl ve cihâd mevcûddur.
Rahle Yayınları
BİRİNCİ FASIL
GAYR-I MÜSLİMLERE İSLAM DİNİNİ TEBLİĞ HUSUSUNDA TA'KİB EDİLECEK METOD
Allah tarafından peygamberlerin gönderiliş gayesi, Alalh'dan almış oldukları emir ve nehiyleri beşere tebliğ etmektir. Tebliğ, peygamberlik vazifesinin ifası için şart olup peymamberlerde bulunması gereken sıfatlardan biridir. Bundan dolayıdır ki, Adem (as)'dan Resul-i Ekrem (asm)'a kadar gelen bütün peygamberler din-i İlahiyi tebliğ etmişledir. Allah (cc)i tebliğ hususunda Peygamberimiz (asm)'a hitaben şöyle ferman eder:
''Ey Resul! Ey cin ve inse ahkam-ı İlahiyyeyi tebliğe me'mur olan Hatemü'l Keriminden) sana indirilen Kur'an-ı Hakim'in bütün hükümlerini, emirlerini ve nehiylerini bütün insanlara ve ehl-i kitaba tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan (tebliğine me'mur olduğun şeylerin hepsini layıkı vechiyle onlara bildirmezsen), O'nun sana tevdi' etmiş olduğu risaleti (ahkam-ı diniyyeyi) insanlara tebliğ etmiş olmazsın. (Zira, tebliği lazım gelen hükümlerden bir kısmını tebliğ etmemek, sanki hiçbirini tebliğ etmemek gibi vazife-i nübüvvete münafi görülür.''1
''Ve Ey Resulüm De ki: Bana bu Kur'an, O Halık-ı Kerim tarafından benim risaletimin sıhhatine şahid olan bu Kitab-ı İlahi vahyolundu ki; ey Ehl-i Mekke ve ey zamanımda mevcud mükellefler! Hem sizleri, hemde bu Kitab-ı İlahinin benden sonra kıyamete kadar kendilerine onunla ya'ni o kudsi kitabın ihtiva ettiği vaidler ile inzar edeyim. Onları korkutarak, din-i Hak olan İslam'dan ayrılmamalarını onlara ihtar etmiş bulunayım.. binaenaleyh Kur'an-ı Azim'in bütün ahkamı, gerek nüzulü zamanındaki kimselere ve gereksede kıyamete kadar vücuda gelecek insanlara şamil ve hepsi hakkında caridir.''2
Bu dinin aslı semavi olduğu gibi; onun tebliğ ve icraat şekli de semavidir. Ya'ni, nasıl ki bu din, Allah tarafından indirilmiş ve Hazret-i Peygamberin aracılığıyla izah edilmiştir; öyle de, bu dinin tebliğ şekli de yine Şarı-i Hakiki tarafından bizlere bildirilmiştir. O halde bu dini tebliğ etmek hususunda Hazret-i Peygamber (asm) nasıl bir yol ta'kib etmiş ise, o yol ta'kib edilmelidir. Tebliğ hususunda diğer metodlar ve uygulamalar bütünüyle yanlıştır ve Resul-i Ekrem (asm)'ın caddesi olan sırat-ı müstakimden udull ve intihiraftır. Demek Müslümanların vazifesi, her hususta olduğu gibi, tebliğ ve cihad konusunda da Peygamber Efendimiz'e ittiba' etmektir.
Ulema-i İslam da Peygamberlerin varisleri olmaları hasebiyle bu tebliğ vazifesini yapmakla mükallef kılınmışlardır.
1 / Maide 67
2 / En'am 19
devamı... (a: Resul-i Ekrem (asm)'ın tebliğ metodu: )
بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحيمِ
اَلْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ اْلعَالَمِينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلَى آلِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَعِينَ
İnsân, halîfe-i rû-yi zemîn olması hasebiyle kendi nefsini ıslâh etmekle mükellef olduğu gibi; başkalarının hakkı bulmak sûretiyle nefislerini ıslâh etmeleri için sa’y ü gayret göstermekle de mükelleftir. Buna Müslümânların “irşâd vazîfesi” denir. Kur’ân, bu vazîfeyi şöyle ta’lîm buyurmaktadır: اُدْعُ اِلى سَبيلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّتى هِىَ اَحْسَنُ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَبيلِه وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَدينَ “(Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et! Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve o hidâyete erenleri de çok iyi bilir.”(Nahl 125)
İşte Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın bu emrine imtisâlen; müsteşrik ve masonlar tarafından Âlem-i İslâm içine atılan ve kitâb, sünnet, icmâ’-ı ümmet ve kıyâs-ı fukahâyâ Muhâlif olan cihâd konusundaki fâsid te’vîller ve bâtıl inançlardan Müslümânları kurtarmak için hakkı izhâr ve teblîğ sadedinde bu eseri kaleme aldık. Bu eseri yazmaktaki gáye ve hedefimiz:
1) Mü’minlerin maddî cihâd konusundaki i’tikádlarını tashîh etmek, -ehl-i îmân cihâd etmese bile- cihâda tarafdâr olmalarını te’mîn etmek ve bu konuda serdedilen yanlış ve bâtıl fikirlerden Müslümânların inançlarını muhâfaza etmektir.
2) Takrîben 300 âyetle sâbit olan cihâd emrini tesbît etmekle, bir Müslümânın böyle kuvvetli delîllerle sâbit olan bir farîzayı inkâr etmesinin mümkün olmadığını; böyle bir düşüncenin ancak müsteşrik ve masonlara ve onlara tâbi’ olanlara âit olduğunu göstermektir.
3) Cihâd emrini bilfiil yerine getirmek, devletin vazîfesidir. Devlet, bu vazîfeyi yapmasa, bile bu emr-i İlâhînin inkârına gitmemesini teblîğ etmektir.
4) Bu eser, kitâb, sünnet, icmâ’-ı ümmet ve kıyâs-ı fukahâya göre hazırlanmış bir araştırma ve nakilden ibârettir. Bu eserde cumhûr-i ulemânın re’yi beyân edilmiştir. Müellifin şahsî bir fikri mevcûd değildir.
Kısaca: Bu eserin yazılmasındaki gáye; cihâd konusundaki emr-i İlâhîyi teblîğdir. Müslümânları dâhilî bir ayaklanmaya veyâ toplumda fesâd çıkarmaya sevk etmek için bu eser kaleme alınmamıştır. Rabb-i kerîmimiz, cümlemizi hak olan sırât-ı müstakímden ayırmasın. Âmîn!..
Sa’y ü gayret bizden, tevfîk Cenâb-ı Hak’tandır.
Bu eser, 20 fasıldan ibârettir.
BİRİNCİ FASIL : Gayr-ı müslimlere İslâm dînini teblîğ husûsunda ta’kíb edilecek metod.
İKİNCİ FASIL : Dîn-i Hak olan İslâmiyyet, aslâ ta’vîz kabûl etmez.
ÜÇÜNCÜ FASIL : Cihâdın ta’rîfi.
DÖRDÜNCÜ FASIL : Cihâdın merhaleleri.
BEŞİNCİ FASIL : İslâm dîninin temeli cebrle ve kılıçla atılmamıştır. Belki kılıç, kişilerin hür irâdelerinin önüne geçip hakíkatı görmelerine mâni’ olan kâfirleri bertaraf etmek için bir vâsıtadır.
ALTINCI FASIL : Maddî cihâdın farzıyyeti; kitâb, sünnet ve icmâ’ ile sâbittir.
YEDİNCİ FASIL : Cihâdın hükmü.
SEKİZİNCİ FASIL: Cihâdın vücûbunun şartları.
DOKUZUNCU FASIL: Cihâdın ikámesi.
ONUNCU FASIL: Yeryüzünde Müslümânların bir tek devleti bulunacak ve o devlete bir tek idâreci riyâset edecektir.
ON BİRİNCİ FASIL: Cihâdın kısımları.
ON İKİNCİ FASIL: Hârice karşı cihâd farz olduğu gibi; cihâd için maddî hazırlık yapmak da farzdır.
ON ÜÇÜNCÜ FASIL: İslâm dîninde kâfirlerle cihâdın sebebi.
ON DÖRDÜNCÜ FASIL: Cihâdın gáyesi.
ON BEŞİNCİ FASIL : Cihâdın hedefleri.
ON ALTINCI FASIL: Cihâdın hikmetleri.
ON YEDİNCİ FASIL: Maddî cihâd, kâinâtta icrâ olunan fıtrî kánûnların bir gereğidir.
ON SEKİZİNCİ FASIL: Cihâd emri, merhamet-i İlâhiyyeye ve Hazret-i Muhammed (asm)’ın rahmeten li’l-âlemîn vasfına zıd ve münâfî değildir.
ON DOKUZUNCU FASIL: İslâm dîninde cihâdın farz kılınması adâlet dâiresi içindedir ve cihâd konusunda eski dînlerde bulunmayan bir çok kolaylık İslâm dîninde mevcûddur.
YİRMİNCİ FASIL: Enbiyâ-yi sâlifenin şerîatlarında da kıtâl ve cihâd mevcûddur.
Rahle Yayınları
BİRİNCİ FASIL
GAYR-I MÜSLİMLERE İSLAM DİNİNİ TEBLİĞ HUSUSUNDA TA'KİB EDİLECEK METOD
Allah tarafından peygamberlerin gönderiliş gayesi, Alalh'dan almış oldukları emir ve nehiyleri beşere tebliğ etmektir. Tebliğ, peygamberlik vazifesinin ifası için şart olup peymamberlerde bulunması gereken sıfatlardan biridir. Bundan dolayıdır ki, Adem (as)'dan Resul-i Ekrem (asm)'a kadar gelen bütün peygamberler din-i İlahiyi tebliğ etmişledir. Allah (cc)i tebliğ hususunda Peygamberimiz (asm)'a hitaben şöyle ferman eder:
''Ey Resul! Ey cin ve inse ahkam-ı İlahiyyeyi tebliğe me'mur olan Hatemü'l Keriminden) sana indirilen Kur'an-ı Hakim'in bütün hükümlerini, emirlerini ve nehiylerini bütün insanlara ve ehl-i kitaba tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan (tebliğine me'mur olduğun şeylerin hepsini layıkı vechiyle onlara bildirmezsen), O'nun sana tevdi' etmiş olduğu risaleti (ahkam-ı diniyyeyi) insanlara tebliğ etmiş olmazsın. (Zira, tebliği lazım gelen hükümlerden bir kısmını tebliğ etmemek, sanki hiçbirini tebliğ etmemek gibi vazife-i nübüvvete münafi görülür.''1
''Ve Ey Resulüm De ki: Bana bu Kur'an, O Halık-ı Kerim tarafından benim risaletimin sıhhatine şahid olan bu Kitab-ı İlahi vahyolundu ki; ey Ehl-i Mekke ve ey zamanımda mevcud mükellefler! Hem sizleri, hemde bu Kitab-ı İlahinin benden sonra kıyamete kadar kendilerine onunla ya'ni o kudsi kitabın ihtiva ettiği vaidler ile inzar edeyim. Onları korkutarak, din-i Hak olan İslam'dan ayrılmamalarını onlara ihtar etmiş bulunayım.. binaenaleyh Kur'an-ı Azim'in bütün ahkamı, gerek nüzulü zamanındaki kimselere ve gereksede kıyamete kadar vücuda gelecek insanlara şamil ve hepsi hakkında caridir.''2
Bu dinin aslı semavi olduğu gibi; onun tebliğ ve icraat şekli de semavidir. Ya'ni, nasıl ki bu din, Allah tarafından indirilmiş ve Hazret-i Peygamberin aracılığıyla izah edilmiştir; öyle de, bu dinin tebliğ şekli de yine Şarı-i Hakiki tarafından bizlere bildirilmiştir. O halde bu dini tebliğ etmek hususunda Hazret-i Peygamber (asm) nasıl bir yol ta'kib etmiş ise, o yol ta'kib edilmelidir. Tebliğ hususunda diğer metodlar ve uygulamalar bütünüyle yanlıştır ve Resul-i Ekrem (asm)'ın caddesi olan sırat-ı müstakimden udull ve intihiraftır. Demek Müslümanların vazifesi, her hususta olduğu gibi, tebliğ ve cihad konusunda da Peygamber Efendimiz'e ittiba' etmektir.
Ulema-i İslam da Peygamberlerin varisleri olmaları hasebiyle bu tebliğ vazifesini yapmakla mükallef kılınmışlardır.
1 / Maide 67
2 / En'am 19
devamı... (a: Resul-i Ekrem (asm)'ın tebliğ metodu: )