Toplam 105 maddeden oluşan 1924 Anayasası'nın önemli maddeleri şunlardır:
1-Türkiye Devleti bir Cumhuriyet'tir.
2-Türkiye Devleti'nin dini İslâm dinidir. Resmî dili Türkçedir. Başkenti Ankara şehridir.
3-Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.
4-TBMM milletin tek ve gerçek temsilcisi olup millet adına hâkimiyet hakkını kullanır.
5-Yasama yetkisi ve yürütme gücü BMM'de toplanır.
6-Meclis yasama yetkisini kendi kullanır.
7-Meclis yürütme yetkisini kendince seçilmiş Cumhurbaşkanı ve onun atayacağı bir Bakanlar Kurulu eliyle kullanır. Meclis, hükûmeti her vakit denetleyebilir ve düţürebilir.
8-Yargı hakkı, millet adına, usulü ve kanununa göre bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır
Yeni Türk Devleti'nin ikinci anayasası olan 1924 Anayasası 1921 Anayasası'nın dayandığı temel ilkelerden esinlenmiş, millî hâkimiyet, tek meclis ve kuvvetler birliği, meclisin üstünlüğü prensipleri geliştirilerek kabul edilmiştir.
1924 Anayasası, 1921 Anayasası'ndan yumuşak bir kuvvetler ayrımına yer vermekle, parlâmenter rejime geçişte bir adım daha ileri gitmiştir. Millî Hâkimiyet ve meclisin üstünlüğü sistemini geliştirmekle, anayasa alanını daha geniş ve yaygın bir şekilde düzenlemekte, kamu özgürlüklerine geniş bir şekilde yer vermektedir.
1924 Anayasası beş kez değişikliğe uğramıştır. Nisan 1928, Aralık 1931, Aralık 1934, Şubat 1937 ve Kasım 1937 tarihînde yapılan değişikliklerle devletin dini İslâm'dır ibaresi kaldırılmış, seçmen yaşı 18'den 22'ye çıkarılmış, kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiş, Cumhuriyet Halk Partisi programındaki altı ilke anayasa ilkeleri olarak kabul edilmiştir.
1924 Anayasası dil bakımından 1945 ve 1952 yıllarında mana ve mefhumuna dokunulmaksızın iki defa değişikliğe uğramış ve 1960 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.
e-Hukuk, Eğitim ve Sosyal Alanlarda Yapılan İnkılâp Hareketleri:
Hukuk kuralları toplum yaşayışını düzenler. Fertlerin huzur ve güven içerisinde yaşamasını sağlar. En gelişmiş toplum düzeni olan devletle, fertler arasındaki ilişki modern hukuk kurallarının uygulanmasıyla arzu edilen seviyeye ulaşır.
Yeni Türk devletinin kurulmasıyla birlikte başlayan batılılaşma hareketi zorunlu olarak devlet, cemiyet ve hukuk hayatında lâikliği bir temel prensip olarak öngörmüştür. Batı ülkelerinin kanunları, önemsiz değişikliklerle kabul edilmiş ve Türk toplumunun kısa bir zamanda Avrupa hukuk sistemine girmesi sağlanmıştır.
Mustafa Kemal Paşa Hukuk İnkılâbının gerekliliğini 1 Mart 1924'te TBMM'de şu konuşmasıyla ifade etmiştir:
"... adlî telakkimizi, adlî kanunlarımızı,adlî teşkilâtımızı,bizi şimdiye kadar şuur-i gayr-ı şuuri tesir altında bulunduran, asrın icabatına gayr-ı mutabık revabıttan (bağlardan) bir an evvel kurtarmaktır. Millet her mütemeddin memlekette (medenî memlekette) olan terakki-i adliyenin memleketin ihtiyacına tevakuf eden (uyan) esasatını istiyor. Milletin arzu ve ihtiyacına tâbi olarak adliyemizde her güna tesirattan silkinmek ve seri terakkiyata atılmakda asla tereddüt olunmamak lâzımdır. Hukuk-ı medeniyede,hukuk-ı ailede takip edeceğimiz yol ancak medeniyet yolu olacaktır. Hukukta idare-i maslahat ve hurafelere merbutiyet (bağlılık) milletleri uyandırmaktan men eden en ağır bir kabustur. Türk Milleti üzerinde kabus bulundurulamaz".
Modern hukuk sistemine ulaşmanın bir gereği olarak, özellikle 1926 yılından itibaren, büyük yenilik hareketleri yapılmaya başlanmıştır.
Medeni Kanun : İsviçre'de 1907 yılında hazırlanan ve 1912 yılında yürürlüğe giren kanundan alınarak 17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilmiştir.
Ceza Kanunu : 1889 tarihli İtalyan ceza kanunundan alınarak 1 Mart 1926 tarihînde kabul edilmiştir.
Hâkimler Kanunu: 3 Mart 1926'da kabul edilen bir kanunla yargı organlarının bağımsızlığı ve halkın çıkarları gözetilmeye çalışılmıştır.
Ticaret Kanunu : Alman ve İtalyan kanun ve eserlerinden yararlanılarak hazırlanan kara ticareti ile ilgili kısım 29 Mayıs 1926'da deniz ticaretiyle ilgili kısım ise 15 Mayıs 1929'da yürürlüğe girmiştir.
İcra ve İflas Kanunu : 24 Nisan 1929 yılında İsviçre'den alınmış ancak faydalı olmaması neticesinde 30 Haziran 1932'de yeniden düzenlenerek kabul edilmîştir.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu: Eğitim, toplumsal bir ihtiyaçtır. Toplumun kültür ve karakterini muhafaza eder,hatta düzeltir. Bu nedenle de devlet hizmetleri arasında yer alır. Türkiye'de eğitim ve öğretimin modernleşmesi Tanzimat'la birlikte başlamış,gerçek anlamda modern eğitim-öğretim sistemine geçiş Cumhuriyet devrinde mümkün olmuţtur.
Mustafa Kemal Paşa,16 Temmuz 1921'de Ankara Maarif Kongresi'nde millî kültürün önemini ve gerekliliğini şu konuşmasıyla ifade etmiştir:
"... Bir millî eğitim programından bahsederken eski devrin hurafelerinden ve fikri vasıflarımızla hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, doğudan ve batıdan gelebilen bütün tesirlerden tamamıyla uzak, millî seciye ve tarihîmize uygun bir kültür kastediyorum.
Çünki millî dehamız tamamıyla inkişafı, ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir. Gelişigüzel bir yabancı kültür şimdiye kadar takip olunan ecnebi kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir".
Mustafa Kemal Paşa, 1 Mart 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada eğitim-öğretim alanında yapılacak yeniliklerin temel prensiplerini tespit etmiţtir;
-Hükûmetin en önemli görevi maarif işleridir.
-Eğitim-öğretim müesseseleri tek bir teşkilât tarafından idare edilmelidir.
-Hazırlanacak eğitim programı milletimizin sosyal ve hayatî ihtiyaçları ile çağın icaplarına uygun olmalıdır.
-Eğitimin hedefi milliyetçi, medeniyetçi ve ilmî zihniyete sahip bir nesil yetiţtirmektir.
Bu gelişmelerin ardından Millî Eğitim Bakanı Saruhan Mebusu Vasıf (Çınar) Bey ve elli arkadaşının Tevhid-i Tedrisat (Eğitim-öğretimin birleştirilmesi) konusundaki önergesi görüşülerek benimsenmiştir. 3 Mart 1924'de ise tasarı TBMM Genel Kurulu'na getirilmiş ve değişikliğe uğramadan kabul edilmiştir.
Eğitim ve öğretim kadrolarını Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde toplayan ve medreseleri kaldıran bu kanunla Türk Eğitimine "Millî"lik vasfı kazandırılmış, ayrıca millî kültür anlayışında birlik sağlanmak istenmiştir. Ayrıca, 2 Mart 1926'da kabul edilen maarif teşkilâtı hakkında kanun ile de eğitim hizmetlerine yeni düzenlemeler kazandırılmıştır.
Harf İnkılâbı; Harf İnkılâbı'na kadar bu konuda ülkemizde birçok tartışmalar yapılmıştır. Yeni Türk Devleti'nin kurulmasından sonra,1923 İzmir İktisat Kongresi'nde Lâtin harflerinin kabulü ile ilgili önerge verildiyse de kongre gündemiyle alâkalı görülmemiş, tartışılmadan Maarif Vekaleti'ne gönderilmiţtir.
1927 yılı sonlarına doğru harf meselesinde ciddî çalışmalar başladı.1928 yılında Maarif Vekâleti bir alfabe encümeni kurdu. Kurul, Lâtin harflerine dayalı bir alfabe üzerinde çalışmalarda bulundu. Mustafa Kemal Paşa İstanbul Sarayburnu'nda yaptığı 8 Ağustos 1928 tarihli konuşmasında bu çalışmaların neticesi hakkında "Yeni Türk harflerini kabul ediyoruz" diyerek ilk haberi verdi.1 Kasım 1928 TBMM açış konuşmasında ise Lâtin esasından alınan Türk alfabesinin, Türk diline uygun olduğunu belirterek, okuma yazma oranı üzerinde olumlu etkiler sağlayacağını ifade etti. Daha sonra üç milletvekilinin TBMM'ye verdiği yeni Türk alfabesinin kabulü ile ilgili önerge Genel Kurul'da görüşülerek, 1 Kasım 1928 günü 1353 sayı ile kabul edildi.
Yeni harflerin kabulü ile birlikte bütün yurtta eğitim-öğretim seferberliği başlatıldı.1 Ocak 1929 tarihinde Millet Mektepleri açıldı. 31 Mayıs 1933'te İstanbul Dar'ül Fünun'u kaldırılarak yeni bir üniversite kurulması kararlaştırıldı.
Türk Tarih Tezi; Tarih, insanların zaman ve mekân itibarıyla geçirdikleri gelişmeleri sebep-sonuç ilişkisi içerisinde inceleyen ilim dalıdır. Tarih gerçeklerin ortaya çıkmasına yarar. Tarihi zengin bir millet güçlüdür. Güçlü bir milletin oluşması manevî miraslarına sahip çıkmasıyla mümkündür.
"Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır".
Mustafa Kemal Paşa eksik ve yanlış gördüğü tarih anlayışını değiştirerek yeni ve doğru bir tarih anlayışı getirmek istemiştir. Bu amaçla Türk tarihi üzerinde çalışmalar yapmak üzere 15 Nisan 1931'de "Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu) " kuruldu. 1932'de Ankara'da tarihçilerin katıldığı ilk "Türk Tarih Kongresi" toplandı ve "Türk tarih tezi" bu kongrede tartışıldı.
Kongre sonucu ortaya çıkan yeni tarih tezi şöyledir; "Türk milletinin tarihi şimdiye kadar yazıldığı gibi yalnız Osmanlı tarihinden ibaret değildir. Türk'ün tarihi çok daha eskidir ve temasta bulunduğu milletlerin medeniyetleri üzerine tesir etmiţtir."
Mustafa Kemal Paşanın tarih ilmine bu kadar çok değer vermesinin nedeni, tarihi, devletin ilerlemesi ve modernleşmesi için manevî bir destek olarak görmüş ve kullanmış olmasıdır. Ona göre Millî Mücadele sonrasında Türk halkı benliğini bulabilmesi için en güvenilir vasıtayı tarih ilmînden almıştır.
Türk Dili İnkılâbı; Dil İnkılâbı,Türk İnkılâbının temel prensiplerine de uygun olarak dilde millileştirme ve bu akıma güç kazandırma inkılâbıdır.
Harf İnkılâbı'nın olumlu sonuçlar vermesi üzerine 12 Temmuz 1932'de "Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dil Kurumu)" kuruldu. Cemiyetin amacı Türkçenin sözlük, terim, dil bilgisi, cümle bilgisi, etimoloji konularını inceleyerek Türkçenin geliştirilmesine çalışmaktır.
Cemiyetin çalışmalarıyla halk dilinde yaşayan kelimeler dilimize tekrar kazandırıldı. Konuşma dili ile yazı dili arasındaki ayrılıklar ortadan kaldırıldı. İnkılâplar içerisinde "Türklük şuurunu" en fazla geliştirmeye yarayan, dilimiz üzerinde yapılan bu çalışmalardır.