Mikrofon ve hoparlorle namaz kılmak caiz midir?

balad

New member
Katılım
31 Ocak 2009
Mesajlar
237
Reaction score
0
Puanları
0
Hoparlörden çıkan sesin mahiyeti

Sual: Hoparlörle ezan okumanın ve namaz kılmanın mahzuru nedir?
CEVAP
Önce teknik açıdan bakalım:

Hoparlör, telefon, teyp, radyo ve televizyon yayınlarından çıkan sesler, insanın kendi sesi değildir, benzeridir. Ses transdüserleri ve ses tekniği hakkında piyasada çok kitap vardır. Bu kitaplarda deniyor ki:

Ses dalgalarını elektrik sinyallerine çeviren mikrofonlar, kulakta olduğu gibi, herhangi bir basınç sonucu çarpan havanın etkisiyle, içlerindeki diyaframın titreşmesi sonucunda, çıkışlarında küçük gerilimler [elektrik sinyalleri] elde edilen cihazlardır.

Elektrikli titreşimleri sese çeviren transdüserler, hoparlörler ve kulaklıklardır.

Hoparlör; elektriksel enerjiyi ses enerjisine dönüştüren bir transdüserdir. Transdüser; bir fiziksel büyüklüğü, başka bir fiziksel büyüklüğe çeviren elemana denir. (Ses frekans tekniği, İ. Eren Başaran, Devlet kitapları yayınları s. 599)

Her televizyon vericisi, görüntü bilgisi ve ses bilgisi için, tamamıyla farklı iki sinyal yayınlar. Ses iletiminde frekans modülasyonu [değişmesi], görüntü iletiminde ise genlik modülasyonu kullanılır. (Elektronik iletişim teknikleri, Wayne Tomas, Devlet kitapları yayınları s. 2, 482)

Ana Britannica, Büyük Ansiklopedi, Meydan Larousse, MEB Fizik ve Elektrik dersi kitaplarında da deniyor ki:

(Ses dalgalarını elektrik sinyallerine çeviren sistemlere mikrofon denir. Elektrik dalgalarını [sinyallerini] ses dalgalarına çeviren sistemlere hoparlör denir.

Mikrofonla hoparlör arasında ses nakli olmuyor, yani konuşan insanın kendi sesi nakledilmiyor, sesi yükseltilmiyor, bir enerji dönüşümü oluyor. Mikrofona karşı konuşan insanın sesi, önce elektrik enerjisine dönüşüyor. Buradan hoparlöre giden elektrik sinyalleri tekrar sese dönüşüyor.

Mikrofona giren ses dalgalarının etkisiyle, diyafram, kristal elemanı hareket ettirerek manyetik bobinin uçlarında elektriksel gerilim meydana gelmektedir. Meydana gelen bu elektrik sinyalleri yükseltici vasıtasıyla hoparlöre girmektedir. Ses bilgilerini taşıyan elektriksel akımların, ses bobininde oluşturduğu manyetik alan ve mıknatısın kendi sabit manyetik alanı etkilenerek hoparlör diyaframını titretmektedir. Diyafram titreşerek ses dalgalarını yaymaktadır. Bu orijinal sesin nakli değildir, farklı frekanslarda enerji dönüşümüyle, başka özellikte yeni bir ses meydana gelmektedir. Bu ses, çok benzese de farklı bir sestir. Meydana gelen yeni ses, konuşanın kendi sesi değildir. Elektrik tesiriyle hâsıl olan, mıknatıs kuvvetlerinin titrettiği, demir levhanın oluşturduğu başka bir sestir.

Elektrik sinyallerinin değerleri bilindiğinden, ses kaynağı olmaksızın, hoparlöre benzer elektrik sinyali göndererek benzer ses elde edilmektedir. Mikrofonlarda, diyafram adı verilen esnek ve hassas bir zar bulunur. Titreşen hava molekülleri bu zara çarpınca titreştirir. Bu titreşimlere uygun elektrik sinyalleri elde edilerek ses dalgaları, elektrik sinyallerine çevrilmiş olur. İnsan sesi, mikrofon içinde yok olur. Bunun yerine, indüksiyon akımı ve bundan manyetik dalgalar ve bundan ses dalgaları hâsıl olur.)

Ansiklopedi ve teknik kitaplardan alınan yukarıdaki bilgilerin doğru alınmış olduğunu, bilgisine sunduğumuz uzmanlar da doğruladı. Bunlardan birkaçının isimleri şöyledir:
Prof. Dr. Osman Işıkan
İsmail Salkım: Elektronik mühendisi
İsmail Derdemet: Elektrik mühendisi
Ahmet Kırılmaz: Elektrik mühendisi
Habib Can: Elektrik-elektronik mühendisi
Musa Aras: Elektrik-elektronik mühendisi
S. Süleyman Yılmaz: Elektrik-elektronik mühendisi
Ali Kılıç: Fizik mühendisi
Ahmet Kanter: Fizik ve makine mühendisi
Ahmet Çamırcı: Fizikçi
Hüseyin Gökmen: Fizik mühendisi
Mehmet Poyraz: Elektrik mühendisi
Mahmut Sağırlı: Elektrik mühendisi
Sabahattin Aktuğ: Fizik öğretmeni
Ömer Mehmet Sur: Elektronik öğretmeni

Hoparlöre bir de dini açıdan bakalım:

Fizik ve elektrik bilimiyle ilgili kaynak kitaplarda da açıklandığı gibi, imamın sesi hoparlöre verilince, elektrik ve mıknatısın hâsıl ettiği bir ses haline dönüşüyor. Bizim duyduğumuz ses, imamın kendi normal sesi değil, elektrik ve mıknatısın hâsıl ettiği sestir. Yani hoparlörden çıkan ses, elektrik tesiriyle hâsıl olan mıknatıs kuvvetlerinin demir levhayı titreştirmesiyle oluşan bir sestir.

Namazda imamdan başkasının sesine uyulamayacağı ve yalnız salih erkeğin sesine ezan dendiği, bütün muteber fıkıh kitaplarında bildirilmiştir. Hatta kendi sesi olsa da, fasığın, çocuğun veya kadının okuduğuna bile ezan denmez. Bunun için, hoparlörle namaz kıldırmak ve ezan okumak kesinlikle caiz değildir. Dünyanın her yerinde okunmuş olması, doğru olduğunu göstermez. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar.) [Enam 116]

Hanefi mezhebinde kıymetli kitapları bulunan, fıkıh uzmanı İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki:
Dağa çarpıp yankılanan ses, insan sesi olarak kabul edilmez. Vasıtasız [aracısız], bizzat insanın söylemesi gerekir. Yankı ile gelen ses, hakiki ses hükmünde olmadığı için, böyle duyulan bir secde âyeti için secde-i tilavet gerekmez. İmamdan başkasının sesine âmin diyenin namazı bozulur. (Redd-ül-muhtar)

Elmalılı Hamdi Yazır, Araf suresinin 204. âyetinin tefsirinde diyor ki:
Kıraat (okumak) bir ihtiyari iştir ki, akıllı ve konuşan bir insanın ağzından çıkanı anlamaya ve anlatmaya yönelik bir maksat taşıyan, sesli olarak okumak demektir. Nitekim vahiy meleği olan Hazret-i Cebrail’in işi bile aslında bir kıraat (Kur’an okuma) değil, bir ikra, yani okutmaktır. Allah’ın yaptığı iş ise vahyi indirmek ve kıraati yaratmaktır. Cansız varlıklardan çıkan seslere kıraat denilemeyeceği gibi, aks-i seda’dan, yani sesin yankılanmasından meydana gelen işe de kıraat denilemez. Bunun içindir ki, fakihler bir kıraatin yankılanmasından hâsıl olan yankının kıraat ve tilavet hükmünde olmadığını, mesela tilavet secdesi gerekmeyeceğini beyan etmişlerdir. Bir kitabı sessiz olarak okumaya kıraat denilemeyeceği gibi, çalan veya çınlayan, yankı yapan bir sesi dinlemek de kıraat dinlemek demek değildir, bir çınlamayı dinlemektir. Şu halde Kur’an okuyan bir okuyucunun sesini aksettiren gramofon veya radyodan gelen sese de kıraat denilemez. Bu gibi sesler bir kıraat değil, bir kıraatin yankısı ve yansımasıdır, bunlara dinleme ve susma emrinin hükmü terettüp etmez. (s. 2361)

Gramofondan [teyp, radyo, TV’de] okunan secde âyetini işitenin, tilavet secdesi yapması gerekmez. (Mezahib-i erbea)

TV veya hoparlörle namaz
Sual: Bazı ülkelerde, bir camiden diğer camilere TV ile irtibat kuruluyor, diğer camidekiler, büyük camideki imama uydukları gibi, camiye gitmeyen de evinden, TV’deki imama uyup namaz kılıyormuş. Bunun mahzuru var mıdır?
CEVAP
Öğrenmek niyetiyle TV’den Kur'an-ı kerim dinlemek caizdir. Teypten dinlemek de caizdir. Okunan Kur'an-ı kerimi kasete alıp, mezara gidince, teybi açarak kaseti dinlemekle bizzat Kur'an-ı kerim okunmuş olmaz. Bunun gibi, bir kimse, namaz kılarken kendi filmini çekse, sonra her namaz vakti gelince, video ile bu filmi oynatsa, namaz kılmış olmaz. Namaz kılmak, ezan okumak vakitli ibadetlerdir. Bunları teyple, video ile yapmak, bid'at olup, büyük günahtır.

TV ve video iyi bir eğitim vasıtasıdır. Mesela namazın nasıl kılınacağını tatbiki olarak göstermek çok iyi olur. Fakat namaz kılan imamın filmini alıp, imam yerine ekrandaki bu görüntüye uymak caiz olmaz. Bunun gibi, ezan okuyan müezzinin filmini videoya alıp, vakit gelince videodan ezan okutturmak da caiz olmaz. Çünkü TV ekranındaki resim, müezzinin kendisi değil, görüntüsüdür. TV’deki ses de, müezzinin bizzat kendi sesi değil, benzeridir.

İki ayrı şey, birbirine çok benzese de, aynı değildir. Mesela Ali ile ikiz kardeşi Veli, birbirine ayırt edilmeyecek derecede benzese de, ayrıdır. Biri Ali, öteki Veli’dir.

Bir insanın resmi, kendisinin tam benzeridir, aynısı değildir. Resmin gözü yırtılsa, sahibinin gözüne bir zarar gelmez. Bir kimse aynaya baksa, aynadaki görüntü, bakan kimsenin resmidir. Bu resim sahibinin bizzat kendisi değil, benzeridir, görüntüsüdür. Aynayı kırsak, görüntü kaybolursa da sahibine bir şey olmaz.

TV, teyp ve radyodaki sesler de, sahibinin benzer sesidir, aynısı değildir. Aynen bunlar gibi imamın sesi, hoparlöre verilince, elektrik ve mıknatısın hasıl ettiği bir ses haline dönüşüyor. Bizim duyduğumuz ses, imamın sesi değil, elektrik ve mıknatısın hasıl ettiği sestir. Yani hoparlörden çıkan ses, elektrik tesiriyle hasıl olan mıknatıs kuvvetlerinin titreyerek demir levhanın husule getirdiği bir sestir. Bu ses, imamın sesine, ne kadar benzerse benzesin, benzeridir, aynısı değildir.

TV’deki görüntüye imam diye uymakla, hoparlörden çıkan sese imamın sesi diye uymak aynıdır. Görüntü bizzat imam olmadığı gibi, ses de bizzat imamın sesi değildir. Onun için görüntüye ve cihazdan çıkan sese uymakla imama uyulmuş olmaz.

TV’deki sesler yankı da değildir. Yankıya da uymak caiz olmaz.

Namaz kılarken görüntüsü videoya alınmış imama uymak caiz olmadığı gibi, TV’nin naklen yayınında, imamı da görsek, böyle bir imama da uymak caiz olmaz. Yahut hoparlör veya radyo vasıtasıyla gelen ses de imamın sesi olmadığı için, bu ses ile hareket ederek ibadet etmek de caiz olmaz.

Dinde nakil esastır
Sual: Mısır radyosu, sabah namazını canlı olarak yayınlıyor. Net olarak dinliyoruz. Evimizden radyodaki imama uyup sabah namazını kılmamız caiz midir? Hocamız, vakit girerse, uyulabileceğini söyledi.
CEVAP
Fıkıh kitaplarında, imamla cemaat arasında kayık geçecek kadar bir nehir veya araba geçecek kadar bir yol varsa, imama uymanın caiz olmadığı bildiriliyor. TV’de canlı olarak yayınlansa yine uyulmaz. Burada en önemli husus şudur: Radyodan gelen ses, bizzat imamın sesi değil, tam benzeridir. Bir insanın fotoğrafı veya TV’deki görüntüsü gibidir. Her ne kadar fotoğraf veya TV’deki görüntü, o insana ait ise de, bizzat kendi değildir. Bu bakımdan radyodan, TV’den okunan secde âyetleri için secde-i tilavet gerekmediğini de din kitapları bildirmektedir. Dinde nakil esastır. Herkes aklına göre bir şey çıkarırsa, ortada din diye bir şey kalmaz. (M.Erbea, Hadika)

Ezanı hoparlörle okumak
Sual: Yüzyıl önce şehirlerimizde hoparlör sistemi yoktu, zaten gerek de yoktu; ama şimdi metropoller var, milyonluk şehirler var. Ezan bir çağrı ise ve insanların duyması isteniyorsa bunun hoparlörden okunmasında ki yanlışlık ne olabilir?
CEVAP
Dinimiz öyle demiyor. Ezanın mutlaka duyulması lazım demiyor. Hatta imamın sesini bütün cemaatın duyması gerekir demiyor. Sultanahmet gibi camiler hoparlör çıkmadan önce de vardı. Peygamber efendimiz yüz bin sahabiye hutbe okudu. Herkes duymadı, duyması da lazım değil. Yani duyulması hutbenin şartlarından değildir. Duymayanlar çok olsa da hutbe yine sahih olur.

Hoparlörü ibadette kullanmak
Sual: (Hoparlör = haut + parleur, yüksek konuşucu, sesi büyültücü demektir. Sesi yükseltmek ise sünnete uygundur) diyerek hoparlörle ibadeti caiz görenler var. Hoparlör bunların dediği gibi sesi mi yükseltiyor, yoksa sesi değiştirdikten sonra, başka sesi mi yükseltiyor?
CEVAP
İşin tekniğini bilmeden, bir aletin kelime manasını söylemek cahilliğin daniskasıdır. Haut parleur, Fransızca, yüksek konuşucu demekse de, hoparlörün mahiyeti bu cahillerin söylediği gibi değildir. Kelime manasıyla din olmaz. Birçok terimler, kelime manasından çok uzaktır. Mesela gözden düştü, demenin bildiğimiz gözle hiç alakası yoktur. Bunun gibi salât kelimesi dua demektir; ama namaza da salât denir. Namaz farklı bir dua şeklidir. Bu cahiller gibi, salât duadır diyerek, namaz kılmayıp, sadece dua edenler de çıkmıştır. İstiva oturmak, kaplamak diye, hâşâ Allahü teâlânın Arşa oturduğunu söyleyenler olmuştur. İlim ciddiyeti olan insan, hoparlörün işleyiş şeklini bilen, fizik mühendislerinden öğrendikten sonra yazar.

İşin dini yönüne gelince, cemaat, kendi imamından başkasının sesine uyarak namaz kılarsa sahih olmaz. Hoparlörden çıkan ezan sesinin de, müezzinin sesi olmadığı, teknik olarak yukarıda açıklandı. İnsan sesi olmasına rağmen fâsık insanın, kadının ve çocuğun okuduğu ezan sahih olmaz. Salih erkeğin okuması şarttır. Hoparlörden çıkan ses, fâsık erkeğin sesi bile değildir. Enerji dönüşümünden meydana gelen, bir aletin metalik sesidir. Metalik sesle, namaz kılınmaz, ezan okunmaz ve başka ibadet de edilmez. Hem dine aykırıdır, hem de bid’at olur. Hadis-i şerifte de, (Her bid'at sapıklıktır ve her sapık da Cehennemdedir) buyuruluyor. (İbni Asakir)
ezani da yuksek yere cikarak muezzinin kendi sesiyle okumasi sunnettir.hoparlorle okumak bidat dir.ecdadimiz minareleri hoparlor diregi olsun diye yapmamistir...
kaynak;dinimizislam.com
 
Bu boyuta getirmeyelim işi. Artık dünya eskisi gibi değil. Bu imkanlar varken kullanılmalı. Hoparlör kullansalar da herkes ezanın sesini duysa. Bunun neresi kötü. Önceden yapılmıyormuş diye şimdi de yapılmaması ne kadar doğrudur? Bu şekilde bakanlar yüzünden insanlar İslamdan soğuyor. Gerici gibi sıfatlar yakıştırılıyor dindar insanlara. Oysa herkes böyle düşünmüyor. Kurunun yanında yaş da yanıyor maalesef.
 
Namaz kıldırırken imam efendi mikrofon kullanabilirmi? Kullanırsa bidat olurmu?

Namaz kıldırırken imam efendi mikrofon kullanabilirmi? Kullanırsa bidat olurmu?

Hoparlör sesin kuvvetini artırıcı bir alettir. Hoparlörden çıkan ses, aksi seda (yankı) değil Mikrofon başında okuyan veya konuşan kişinin kendi sesidir.

Bu itibarla, daha uzaklardan duyulması için ezanın mikrofondan okunmasında; vaiz, imam ve müezzinin sesinin caminin her tarafından duyulması için camilere hoparlör konulmasında ve cami içinde imamın hoparlörden duyulan sesine iktida edilmesinde dinen bir sakınca yoktur.


Burada karıştırılan bir konu var. Kasete alınmış ses ile bizzat okuyan kişinin ağzıdan çıkan sesin mikrofondan çıkması aynı değildir. Eğer kasetten dinliyorsak bununla namaz olmaz. Bu doğrudur. Ancak mikrofondan çıkan ses tamamen canlı olarak konuşan müezzin ve imamın sesi olduğu için namazımıza ve ezanımıza hiçbir zararı yoktur.

Eskiden büyük camilerde namaz kılınırken imamın sesinin duyulmadığı yerlere müezzinler konularak onların seslerinden namazlar kılınırdı. Şimdi Allah’ın bir nimeti olan mikrofonla daha rahat ibadet yapılabilmektedir.

Mikrofon konusunda titizlik gösterenler ve mikrofon kullanmayanlar bunu elbette bid'atlara düşeriz korkusu ile yapıyorlar. Böyle bir endişe takdir edilir. Çünkü müslümanlar için en kötü şey bid'atlere düşmektir. Ancak bid'atten kaçarken de bid'ate düşüldüğü olabilir. Onun için bid'atın iyi tarif edilmesi gerekir.

Rasulullah Efendimiz (sav):

"Kim bu işimizde onda olmayan bir şey ihdas ederse o reddolunur" demiştir. "Bu işimiz" diye buyurdukları, O'nun getirdiği ve öğrettiği dindir. Demek ki, bid'at dine dinden olarak yapılan ilâve ya da çıkarmalardır. Meselâ mikrofon ezanın sünneti, müstehabı ya da adabı görülerek kullanılıyorsa, yani o olmayınca sünnet terkedilmiş görülüyorsa bu bid'at olmuş olur.

Ezanın sünnet olan şekli bellidir, gayesi bir ilândır. Kelime anlamı da zaten duyurma demektir. Öyleyse, sünnet olan şekli tam yapıldıktan sonra duyurma ne kadar tam olursa gayesi de o kadar tam gerçekleşmiş olur. Minarede aynı gaye ile yapılmıştır. Bu gayeyi Rasulüllah Efendimiz de kendi zamanındaki tekniklerle gerçekleştirmiştir. Bir başka deyişle Efendimiz de kendi zamanındaki mikrofonu kullanmıştır.

"Mikrofon" (mikros ve phone) kelimelerinden oluşur, manası "küçük ses"i uzağa ulaştırma, yani duyurucu demektir. "Hoparlör" de (haut+parleur) "yüksek konuşucu" yani sesi büyültücü demektir. Rasulüllah Efendimiz (sav)'in "mükabberihe" kullandığı vakidir. İşte bu, o zamanki mikrofon tekniğidir. Mânâsı da "büyültücü" böylece sesi uzaklara ulaştırıcı demektir. Görüldüğü gibi farklılık tekniktedir, "bu işimizin" yani dinin aslında değildir. Öyleyse bunun bid'atle alakası yoktur.

Araba, uçak vb. vasıtalar da aynıdır. Meselâ hac ibadeti bellidir. Onda eksiltme ya da ekleme bid'at olur, ama oraya ulaşma, yaya olabileceği gibi uçakla da olabilir. Uçak, araba vb. insanı çabuk ulaştıran, mikrofon da sesi ulaştıran bir vasıtadır. Bu bakımdan aralarında bir fark yoktur. Gaye ile vasıtaları birbirine karıştırmamak ve gayeyi olabildiğince tam elde etmek gerekir. Işte biz bu yüzden bid'atin güzelinin olamayacağını da söylüyoruz. "Her bid'at dalâlettir."

Ancak mikrofonu normal sesi duyamayana ulaştırmaktan başka bir gaye için, mesela sesini güzel göstermek ve dikkat çekmek için kullanmak da -özellikle mescidlerde- edebe aykırı bir davranış olur. Camilerde lüzumsuz sesler çıkarmak ve gereği yokken yüksek sesle okumak ve konuşmak mekruhtur. Sahabe, bastonlarının ucunu dahi mescidde yavasça yere koyarlarmış. Gerek yokken mikrofonsuz müezzinlik ya da imamlığın eksik olacağını sanmak ve çok küçük mescidlerde üç-beş kişilik cemaatle dahi mikrofon kullanmak, doğru değildir. Huzuru kaçırır, maneviyatı bozabilir.


Sorularla İslamiyet​
 
Artık İslamiyeti o hale getirdiler ki hiç olayı kaynaklara dayanarak öğrenmeyi unutturdular insanlara. Orada kaynaklar açık şekilde yazılı"[Enam 116]""(Redd-ül-muhtar)""(M.Erbea, Hadika)""(Mezahib-i erbea)" . Bu kaynakları bu kitapları yada İslam Alimlerini göz önüne almıyorlar. Böyle kişisel fikirlerin önüne ancak insanlara kaynak göstererek ağızlar kapattırılır.
Kendi fikrinize göre neden olmasın, olmazmı acaba ,oluversin gibi sözlerle bid'at çukurunun içerisine batıyorlar. Artık araştırmak okumak kavramı azalıyo. Süleymaniye de İstanbul üniversitesinde yüzlerce el yazması Alimlerin kitapları bulunuyo, fakat öyle icazet aldık deyipte ortaya çıkan çakma Alimler değil , hocası ve mezhebi belli olan Alimlerin Kaynağının en ucunun Efendimiz(Sallallahü Aleyhi Vesellem) e dayanan kaynaklarla yazdığı kitaplar. Fakat araştırma huyunu körelttiler İslamı en doğru şekilde kaynaklardan öğrenmeyi unutturdular.
 
ilim çinde dahi olsa gidip onu alınız....
zorlaştırmayınız bilakis kolaylaştırınız....
 
Yahu bırakın bu boş işleri arkadaşlar. Herkes işine baksın.
Teknolojiyi takip etmek hatta bilakis hayatımıza entegre etmek lazım.

:gulumseCocuk:
 
Geri
Üst