AntidepresaN
New member
MİKRO MİLLİYETÇİLİK VE İNANÇ PANAYIRI
On dokuzuncu yüzyıl kimliğe dayalı milliyetçilik mücadelelerine tanıklık etti. Bu mücadelelerin temelinde “Eşitlik-kardeşlik-hürriyet” sloganları yerleştirilmişti. Aslında bu slogan art niyetsiz bir arzu muydu? Öyle olsaydı böyle toplumlar sömürgecilerin kanlı pençelerine hiç takılırlar mıydı? Osmanlı’dan koparılan yeni uluslar inim inim inler miydiler? Demek ki amaç “Eşitlik-kardeşlik-hürriyet” istemi değilmiş! Peki o halde esas istem neydi?
Bu istemi sosyal ve siyasi tarihçiler ortaya çıkardılar. Bu kutsal(!) niyetin arkasında yatan hırs, “Böl ve yönet” ti. İşte bu nedenle, koca iki yüzyıl (On dokuz ve Yirminci Yüzyıllar) tarihe kanlı yüzyıllar olarak geçtiler. Şimdilerde daha korkunç bir tuzak sergileniyor. Aynı kandan, aynı soydan, aynı kültür ve inançtan gelen toplumlar adeta atomlarına ayrılmaya çalışılıyor. Bunun için kullanılan araçlar hiç de masumane değildir. Ortada bir “inanç ve mikro ırkçılık” panayırı sergileniyor. Bir örnek mi gerekiyor?
Ülkemizde ırk ve inanç panayırında tam altmış yedi topluluk yaşıyormuş! Yirmi yıl önce bu sayı otuz kadardı. Bu sayı her beş yılda bir katlanarak çoğalacaktır.
Bunun amacı “kardeşlik-eşitlik-hürriyet” olabilir mi? TESEV gibi ısmarlama çalışmalar yapan sözde Sivil Toplum kuruluşları için bu bir amaç olabilir; ama onlara bu çalışmaları yaptıranlar için açık bir kirli araçtır. Olanlar sadece bizim coğrafyamızla da sınırlı kalmıyor. IRAK’ ta sergilenen, Balkanlarda sergilenen, İRAN için düşünülen, Suriye ve Arap Coğrafyaları için planlananlar farklı stratejiler midir? Şu an Birleşmiş Milletler’ e üye ve üye olmayan Devlet sayısı yaklaşık iki yüz kırk kadardır. Amaç, bu sayıyı ilk etapta beş yüze çıkarmaktır. Bunun adına Şehir Devletlerine dönme diyebiliriz. Ülkemiz için biraz daha insaflı duramıyorlar. Beylikler bizim için daha uygun olurmuş!
Bu yeni sömürgeci küreselciler asla ele geçenlerle yetinecek türden değildirler. Bu doğru olmasına doğru da, ya bize, yani “beylik düzenine” soyunanlara ne diyeceğiz? Hain oldukları kesin, ama acaba onlara dur diyemeyenler ne kadar vatansever!
Biz bugüne değin üç semavi, iki de filozof odaklı dinin olduğunu biliyorduk. Şuan uygulamaya konulan din sayısı yüzlerle ifade edilecek kadar çoğaltıldı. Uydurma-sahte-sanal dinler panayırını izliyoruz. İzliyoruz dedimse, hepsini değil elbette. Sadece deşifre olmuşları gözlemliyoruz. Bu kadar ırkçı toplum ve bu kadar çok inanç panayırının bir amacı olmalı değil mi?
İşte esas gözden kaçırılan nokta da bu olmalı. Bu kutsal amaç(!) için araç olarak kimler kullanılıyor dersiniz?
Kimler yok ki aralarında;
Sivil toplumcular
İnsan Hakkı Savunucuları
Ödüllendiriciler
Sahte Milliyetçiler
Küresel Finansçılar
Küresel Medyacılar
Küresel Tacirler
Küresel Düşünürler
Think Tankçılar
Çıkar Politikacıları
Kökten Dinciler
ve daha niceleri bu platformda yer almış ter döküyorlar.
İsmi cismi duyulmamışken ödüllere layık görülenler hiç gözümüzü açmadığına göre, biz ve bizim gibiler bu tuzağın yakınındayız demektir.
Amaç -ki bu Batılıların amacıdır- Ulus Devletlerini tarihe gömmek olduğuna göre ırk ve inanç panayırı çok sinsice düşünülmüş bir yöntemsel saldırıdır. Adı da çok şatafatlı; tam demokratik toplumları oluşturmak!...
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir
(E) Korgeneral İzzettin İYİGÜN
On dokuzuncu yüzyıl kimliğe dayalı milliyetçilik mücadelelerine tanıklık etti. Bu mücadelelerin temelinde “Eşitlik-kardeşlik-hürriyet” sloganları yerleştirilmişti. Aslında bu slogan art niyetsiz bir arzu muydu? Öyle olsaydı böyle toplumlar sömürgecilerin kanlı pençelerine hiç takılırlar mıydı? Osmanlı’dan koparılan yeni uluslar inim inim inler miydiler? Demek ki amaç “Eşitlik-kardeşlik-hürriyet” istemi değilmiş! Peki o halde esas istem neydi?
Bu istemi sosyal ve siyasi tarihçiler ortaya çıkardılar. Bu kutsal(!) niyetin arkasında yatan hırs, “Böl ve yönet” ti. İşte bu nedenle, koca iki yüzyıl (On dokuz ve Yirminci Yüzyıllar) tarihe kanlı yüzyıllar olarak geçtiler. Şimdilerde daha korkunç bir tuzak sergileniyor. Aynı kandan, aynı soydan, aynı kültür ve inançtan gelen toplumlar adeta atomlarına ayrılmaya çalışılıyor. Bunun için kullanılan araçlar hiç de masumane değildir. Ortada bir “inanç ve mikro ırkçılık” panayırı sergileniyor. Bir örnek mi gerekiyor?
Ülkemizde ırk ve inanç panayırında tam altmış yedi topluluk yaşıyormuş! Yirmi yıl önce bu sayı otuz kadardı. Bu sayı her beş yılda bir katlanarak çoğalacaktır.
Bunun amacı “kardeşlik-eşitlik-hürriyet” olabilir mi? TESEV gibi ısmarlama çalışmalar yapan sözde Sivil Toplum kuruluşları için bu bir amaç olabilir; ama onlara bu çalışmaları yaptıranlar için açık bir kirli araçtır. Olanlar sadece bizim coğrafyamızla da sınırlı kalmıyor. IRAK’ ta sergilenen, Balkanlarda sergilenen, İRAN için düşünülen, Suriye ve Arap Coğrafyaları için planlananlar farklı stratejiler midir? Şu an Birleşmiş Milletler’ e üye ve üye olmayan Devlet sayısı yaklaşık iki yüz kırk kadardır. Amaç, bu sayıyı ilk etapta beş yüze çıkarmaktır. Bunun adına Şehir Devletlerine dönme diyebiliriz. Ülkemiz için biraz daha insaflı duramıyorlar. Beylikler bizim için daha uygun olurmuş!
Bu yeni sömürgeci küreselciler asla ele geçenlerle yetinecek türden değildirler. Bu doğru olmasına doğru da, ya bize, yani “beylik düzenine” soyunanlara ne diyeceğiz? Hain oldukları kesin, ama acaba onlara dur diyemeyenler ne kadar vatansever!
Biz bugüne değin üç semavi, iki de filozof odaklı dinin olduğunu biliyorduk. Şuan uygulamaya konulan din sayısı yüzlerle ifade edilecek kadar çoğaltıldı. Uydurma-sahte-sanal dinler panayırını izliyoruz. İzliyoruz dedimse, hepsini değil elbette. Sadece deşifre olmuşları gözlemliyoruz. Bu kadar ırkçı toplum ve bu kadar çok inanç panayırının bir amacı olmalı değil mi?
İşte esas gözden kaçırılan nokta da bu olmalı. Bu kutsal amaç(!) için araç olarak kimler kullanılıyor dersiniz?
Kimler yok ki aralarında;
Sivil toplumcular
İnsan Hakkı Savunucuları
Ödüllendiriciler
Sahte Milliyetçiler
Küresel Finansçılar
Küresel Medyacılar
Küresel Tacirler
Küresel Düşünürler
Think Tankçılar
Çıkar Politikacıları
Kökten Dinciler
ve daha niceleri bu platformda yer almış ter döküyorlar.
İsmi cismi duyulmamışken ödüllere layık görülenler hiç gözümüzü açmadığına göre, biz ve bizim gibiler bu tuzağın yakınındayız demektir.
Amaç -ki bu Batılıların amacıdır- Ulus Devletlerini tarihe gömmek olduğuna göre ırk ve inanç panayırı çok sinsice düşünülmüş bir yöntemsel saldırıdır. Adı da çok şatafatlı; tam demokratik toplumları oluşturmak!...
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir
(E) Korgeneral İzzettin İYİGÜN