MHP'nin Kanlı Tarihi

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

replik68

New member
Katılım
16 Ağu 2007
Mesajlar
94
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
http://www.istebodrum.com/
MHP'NİN KANLI TARİHİ TÜM YALANLARINI PARÇALAYACAK KADAR AÇIKTIR

"Yağmur Oğlum, Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir de resmimi yadigar olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol. Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İsponylollar, Portekizliler, Romanlar, yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar, Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Zazalar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler, Çingeneler, içerideki düşmanlarımızdır. Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için hazırlanmalı. Tanrı yardımcın olsun." (N. Atsız)

Şaşırtıcı değil mi. Hiçbir MHP'linin ağzından bu kadar açık itiraflar duymadınız herhalde.
TV'lerde Bahçeli 'nin çizmeye çalıştığı imaj , kendisinin "halkları seven, ciddi bir politikacı, MHP'nin ise "insan hakları savunucusu, halk dostu" bir parti olduğudur.
Öylemidir gerçekte?
Değildir elbette ama MHP, bu imaj değişikliğine 80 sonrası gitmeye çalıştı. Özel olarakta "eski kurt" Türkeş'in ölümünden sonra canla başla imaj değiştirmeye çalıştılar
Fransızcadan Türkçeye giren "imaj" kelimesinin anlamları arasında "görüntü, hayal" kelimesinin karşılığı olduğu da Türkçe sözlüklerde sayılmaktadır. Bu bir yanıyla doğrudur. Gerçeğini gizlemek isteyenler kendilerine ait olmayan görüntülerle bir imaj ve hayal yaratmaya çalışırlar. İşte MHP'nin son süreçte yapmaya çalıştığı da budur. Çünkü MHP'nin tarihinde hiçbir makyajın silemediği, silemeyeceği pislikler vardır. Bunun için moda deyimle imaj değişikliğine gitmeye çalıştılar. Ama gelin görün ki, kırk yıllık eşeğine gelinlik giydirerek pazarlamaya çalışan köylünün durumundan pekte farklı bir duruma düşmediler. Elbette puslu havayı bulduklarında, dişlerini göstermekten, dillerini bıçak gibi keskinleştirmekten geri durmadılar.
Biraz daha geriye gidip, bir başka kafatasçı düşüncenin alıntısını yapalım. Bu da 30'lu yıllarda milletvekillliği yapan Esat Bozkurt'a ait: "Türk bu memleketin yegane efendisi, yegane sahbidir, salt Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır; Hizmetçi olma, köle olma hakkı. Dost ve düşman dağlar bunu hakikati böyle bilsinler."(Milliyet Gazetesi l9 Eylül l930- Aktaran Suat Parlar Gizli Devlet, sy.207)
Kendilerinden olmayanı "düşman" ilan eden, "köle" liliği layık gören bir anlayıştı MHP'nin gerçeği. Fikri neyse zikri de o oldu. "Katli vacip" görüldü düşman olan herkesin.
Şimdi geriye dönüp bu kanlı tarihin sayfalarını açalım birer birer, her sayfada göze çarpan gerçek; işkence ve katliamların çuval cinayetlerinin, bombalamaların altındaki imzanın MHP olduğudur.
Turancı - Milliyetçi görüşleri Hitler'den alan, ABD yardımlarıyla bu fikri büyüten MHP, fikrini yazı üzerinde bırakmadı. ABD'nin gayri meşru çocuğu MHP kurulduğu l960'lı yıllardan bu güne düşman ilan ettiği tüm milliyet ve mezheplerden halklara kan kusturdu.

Ağustos l968 tarihli gazetelerde hemen her gün "Komando Kampları" ile ilgili haberler ve resimler yer alıyordu. Birileri komando eğitimi alıyordu, ama ne için, ne yapacaklardı bu eğitilen komandolar?
O zaman CMKP'nin Genel Başkanı olan A. Türkeş bu komando Kamplarına ilişkin 19 Ağustos 1968'de bir açıklama yaptı:
"Komünistler memleketi sahipsiz sanıpta sokak hakimiyeti kuramazlar. Memleketimizde onların anladığı dilden konuşacak mlliyetçi çocuklar var. Bunun için gençlerimizi mücadeleci olarak yetiştiriyoruz."(Reis S.Yalçın D. Yurdakul, sy. 3l)
İşin rengi anlaşıldı. Sokak hakimiyetini "komünistlere" bırakmayacak, gereken dilde, konuşacak milliyetçi gençler yetişiyordu bu komando kamplarında.
Sokak hakimiyetini nasıl sağlayacaklar
, konuşulacak dil neydi, sonraki yıllarda çok iyi görülecekti. Hem de insanların aklından hiç çıkmamacasına işlenecekti bu dil, bu hakimiyet tarzı.
Öyle varmıydı emperyalizmin yeni sömürgesinde dik başlı olmak, haksızlığa baş kaldırmak, hele hele devlete kafa tutmak, adalet istemek, grev yapmak, demokratik eğitim istemek, doğruları yazmak... Bunlarda ne oluyordu? Emperyalizmin çocuğu MHP dize getirecekti hepsini.

Kime karşıydılar? Komünizme.
Komünist kim?
O dönemin bir CHP milletveklinin dediği gibi "evinde kırmızı gece lambası yakan"da dahil herkes... Bir diğer ifadeyle kendilerinden olmayan herkes "komünistti". Bu "komünistlere" gereken dersi vermek için komando kamplarında cinayet sabotaj, baskın üzerine kurs gördü Türkeş'in "çocukları"

İlk "işleri" 3l Aralık l968 de A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenci yurdunu basmak oldu. Baskına giderken "işe " çıkalım diyorlardı birbirlerine.
"Kampta her çeşit silah vardı. Bir kaleşnikofun yanısıra çeşitli otomatik ve yarı otomatik silahlar bulunuyordu.."(İtiraflar, Ali Yurtaslan, sy. 3l)
Silahlar kan kustu.
Önce Vedat Demircioğlu'nu vurdular.
Sonra Kanlı Pazar'da Duran Erdoğan ve Ali Turgut Aytaç'ı...
l9 Eylül l969 da Mehmet Cantekin, 23 Eylül l969'da Taylan Özgür, l4 Aralık l969'da Mehmet Büyüksevinç ve Battal Mehetoğlu'nu, katlettiler.
l970'e gelindiğinde sayı 8'e çıktı.
Sayı çıkacaktı daha... 70 sonrası kitlesel katliamlarda binlerle ifade edildi faşist kurşunlarla toprağa düşenler.
Silahlar kan kustu amacına uygun olarak. Amaçları, halkı sindirmek, susturmak, kendi deyimleriyle "köle" haline getirmekti.
Kanlı Pazar'da işçiydi kurşunların hedefi, öğrenci yurdunda Vedat Demrcioğlu...
70 öncesi partileştler, CMKP'den MHP'ye, Komando Kamplarından, TİT'e ETKO'ya kadar örgütlendiler. 71 cuntasında Türkeş "görevi şerefli Türk askerine bıraktık" diyecekti."Şerefli Türk askeri"nin yarım bıraktığını MHP' liler MHP' nin yarım bıraktığını "şerefli Türk askerleri" tamamlıyordu. Al gülüm ver gülüm. Ama dökülen halkın, aydınların, gençlerin, işçilerin kanıydı.
Cunta sonrası örgütlenmeye ağırlık verdiler. Sokak katillerini besleyip büyüten CIA ve Türkiye oligarşisi onları iktidara taşıdı. I. ve II. MC dönemlerinde yüzde 3 oyla iktidar koltuğuna ortak edilen MHP devlet içinde kadrolaştı.
Bunun anlamı şuydu; daha organize, daha planlı, cinayetler işlenecekti bundan sonra. Ve artık tek tek işlenen cinayetlerin yerini toplu katliamlar alacaktı. Emir büyük yerdendi. MHP bu emri uygulamaya geçirmek için işe başladı.

16 Mart 1978
16 Mart günü Eczacılık fakültesinin önünde patlayan bombalar gök gürlemesini andırıyordu. Şimşekler çakmış yağmur boşanmıştı. Ama yağan yağmur değil gençlerimizin kanıydı.
Okuldan öğrenciler topluca çıktılar. Okulları iki yıldır faşist işgal altında olduğu için her gün topluca gelip gidiyorlardı.
Adına "Merasim Birliği" denen polis ekipleri yoktu o gün. Oysa Polis şefi Reşat Altay MHP'li sivil faşistlere katliamlarını gerçekleştirmeleri için daha rahat bir ortam hazırlıyordu. Kalabalık Eczacılık Fakültesine doğru ilerledi. Korkunç bir patlama sesiyle irkildi Beyazıt. Ardından kan kusan namluluların uğultusu duyuldu. Havada kollar, bacaklar, insan parçaları uçuştu. Patlamadan geriye kalan kan gölünde 7 öğrencinin cansız bedeni yatıyordu. Onlarca yaralı vardı meydanda. Ve yıllarca bu görüntüye tanık olanlar fakültenin önünde yere uzanmış yatan cesetleri belleğinden silemedi.
Görüntüler belleğinden silinmeyen biri de gördüğü vahşeti yıllar sonra anlatabildi ancak. Hatice Özen'in arkadaşıydı;
"...yaralanmış gibi gözükmüyordu, yardım etmek için eğildim, kollarından tutup kaldırmaya çalıştım kolları öne doğru geldi. Omuzları yoku sanki. Dikkatle kaldırıp baktığımda gördüm ki sırt boydan boya yarılmış, içerdeki organlar dışarı çıkmıştı, bomba sırtına gelmişti.."(Kurtuluş Gazetesi)
Zevk alıyorlardı bu tablodan, gencecik insanların parçalanmış bedenlerini seyrederken kadeh tokuşturuyorlardı görevlerini yerine getirmenin mutluluğuyla.
Görevlerini belirlemişti Türkeş; "....bakacaksınız, herhangi bir hareket, söz fikrimize, Türklüğe uygunsa alacaksınız, zarar veriyorsa sileceksiniz..."(MHP İddiannamesi-Türkeş'in Yeni Ufuklara Doğru yazısınıdan)
"Silme" harekatı halkın her kesimini kapsadı.
Alevi, Kürt, solcu...
Esnaf, memur, aydın, sanatçı...
Ev kadını, öğrenci veya çocuk...
İşkence yaparak, ırzına geçerek, boğarak, öldürdükten sonra televizyon kutularına koyarak, bombalayarak sindirmeye çalıştılar kendilerinden olmayan herkesi.
Katiller aynı zamanda ırz düşmanıydılar, cinayetlerine ahlaksızlıklarını da eklediler. Soygun için girdikleri evde hiçbir şey bulamayınca "boş çıkmamak için evin kızının ırzına geçerek Başbuğlarının talimatını yerine getirdiler."(Ali Yurtaslan- itraflar)

Piyangotepe katliamında 6 işçinin kafasına kurşunu sıkmadan önce gaspettikleri taksinin şoförüne tecavüz ederek görevlerini yerine getirdiler.
İtrafçı Ömer Tanlak bakın bu "görev anlayışını" nasıl dile getiriyor; "... Halim adında bir ajanın daha önceden yattığı dernekte, Selahattin Gözlükaya tarafından iğfal durumuna getirilmesi ve ertesi günü bunun bütün ülkücü camiaya anlatılması"nı görmüştü Tanlak. (Ömer Tanlak, İtiraflar syf. 85)
Etlik'te kendilerine haraç vermeyen bir tüpçünün dükkanını havaya uçurmayı planlayarak, Erzurum Numune hastanesindeki yaralıları, yaralıları ziyarete gelenleri kurşunlayıp öldürerek görevlerini yerine getirdiler.
Aksu İpek Fabrikasının kapatılmasını, üretimin durdurulmasını, işçilerin elebaşlarının işten atılmasını istiyorlardı. Çünkü bu fabrikada ülkücülerin faaliyetine izin vermiyordu işçiler. "Hemen silahı alarak ve üç dinamit lokumu ile hareket ettik. Altımızdaki araba Genel Müdürlüğündü. Çok hızlı bir şekilde Genel Müdürlüğü geçmiş, fabrika önüne gelmiştik. Baki Ceylan cebinden çıkardığı Kırıkkale marka 7.65 çapında silahla ateş etmeye başladı. Sıktığı üç el mermi ile iki kişiyi de vurmuş, bunlardan biri ise ölmüş olması gerekli..."(Ömer Tanlak, İtiraflar, syf. l00)

Bu ve benzeri cinayetlerle MHP nin katliamlar altındaki imzası açığa çıktı. Ülkeyi kan gölüne çeviren MHP'yi halk tanıyordu artık. Bir şekilde karşılaşmış, saldırılardan veya sonuçlarından etkilenmişti.
Bu dönemde Şevkat Çetin ÜGD başkanlığına getirildi. Görevi "teşkilatı" temize çıkartmaktı.
Hemen bir anket hazırlattı, ülküdaşlarına dağıttı.
Anket 70 sorudan oluşuyordu ve hemen cevaplandırılacaktı.
Sorular mı?
"Türkiye'nin bugünkü durumu?"
"Hiç silah kullandınız mı?"
"Silahınız olsa, karşınıza bir komünist çıksa hemen vurur musunuz? vb...
Hemen vururum diyenler Çetin'in sınavından geçtiler.
Bununla birlikte "semt başkanlarına" talimat göndererek "güvenilir ve gözükara" bozkurtların listesini istediler.
Listedekiler ve anketten geçenler 20-25 kşilik gruplar halinde ÜGD Genel Merkezi'nde toplandı: "Türkiye'nin hali malum Komünistlerle ülkücüler savaş halindeler. Bizim de görevimiz, komünistlerle savaşmak ve vatanımızı bunlardan temizlemektir. Bu her ülkücünün en büyük vazifesidir. Sizler de artık bu savaşta yerinizi almalısınız. Bunun için biz haydi dediğimiz zaman hemen harekete geçecek durumda olmalısınız. Her an için bizden gelecek emirleri bekleyin."
Öğütleri alanlar ETKO üyesi oldular.
TİT (Türk İntikam Tugayı), ETKO (Esir Türkeleri Kurtarma Ordusu), TÜŞKO (Türkiye Ülkücü Şeriatçı Komando Ordusu) MHP'nin paravan örgütleriydi. İşledikleri cinayetleri bu adlarla üstlenip, kendilerini aklamaya çalıştılar. Ama uzun sürmedi bu örtünün düşmesi. Cinayetler aynı, failler aynıydı.
MHP örgütlenmesini kadrolarını mlitanlaştırmak üzerine şekillendirdi. Bu yanıyla ÜGD MHP'nin vurucu gücüydü. Ancak MHP içinde de bir çekirdek örgütü, illagal örgüt oluşturdu. Adı, TİT, ETKO, veya Özel Eğitim Grubu farketmiyordu, işleri aynıydı hepsinin.
Kendiside ETKO üyesi olarak yargılanan MHP itirafçısı Ali Yurdakul'un, "Bu şahıs MHP'ye çok zarar verdi, birçok arkadaşımızı cezaevine attı, neredeyse Adana'da MHP'yi çökertecekti."dediği Cevat Yurdakul Adana Emniyet Müdürü idi. Adana'da kendisine TİT adını veren MHP'nin cinayet çetelerinin peşine düşüp, faşist katillerin yakalanmasını sağladığı çin 28 Eylül 78'de makam arabasının içinde katledildi.
Cevat Yurdakul'u öldürenler, Yurdakul'un yolunu kesmek için önce bir otomobili gaspettiler. Katilam orada başladı. Otomobilin şöförünü öldürdüler, sonra Yurdakul'un yolunu kestiler. Makam otosu kalbura dönerken Yurdakul delik deşik oldu. Sivil faşistlere Yurdakul'un istihbaratını Emniyet Müdürlüğü'ndeki faşist polisler verdiler.
80 sonrası tam 694 öldürme olayından dolayı dava açıldı MHP'ye.
Tam 694 insanın katledilmesi resmi kayıtlara geçti ama gerçek çok daha fazlaydı. Bu rakama devlet tarafından "faili meçhul" diye açıklanan MHP cinayetleri dahil değildi. Bu rakama, Kahramanmaraş katilamında ölen onlarca yaşlı, genç, kadın, çocuk dahil değildi. Bu rakamda yalnızca devletin saklayıp gizleyemediği, yargılamak zorunda kaldığı açık cinayetler vardı.
Peki diğerleri faili meçhul müdür?
Hayır.

18 Aralık 1978 akşamı Maraş'taki Çiçek Sinemasında başrolünü Cüneyt Arkın'ın oynadığı "Güneş Ne Zaman Doğacak" filmini seyredenlerin üzerine bomba düştü. Çığlıklar, panik, izdiham, kan...
Sinemaya bombayı koyanlar dışarıya çıktıklarında "bombayı komünistler attı" dediler.
"Allahını, peygamberni seven yürüsün, Komünstleri, Alevileri yaşatmayın. Bunları öldüren cennetliktir. Maraş, Alevilere mezar olacak. Müslüman Türkiye, Aleviler Moskovaya. Sütçü İmam aşkına vurun" sesleri arasında yüzden fazla -kadın, erkek, çocuk, genç, ihtiyar- insan katledildi.
Genç kızlara, kadınlara "müslümanlık, Türklük aşkına" tecavüz edildi, hamile kadınların karnı deşildi, saldırıya uğrayanların evleri yakıldı. İnsanlara işkence yapıldı, ellerinden ağaçlara çivilendi.
Sinemaya bombayı koyan da, sokağa çıkıp "komünistler attı" diyen de MHP' li faşistlerdi.
Günler öncesinden belirledikleri evleri işaretlemişlerdi.
Katliamnı başlatan bombanın sahibi Çatlı'ydı. (Ali Yurtaslan, itiraflar) Katliamı organize eden, bizzat katılanlardan bazıları ise Haluk Kırcı, Ercüment Gedikli, Ünal Osmanağaoğlu, Ökkeş Kenger'di. (Reis- S. Yalçın, D.Yurdakul)

Çatlı'nın ve Kırcı'nın başrolünü oynadığı bir başka katliamda Kamuoyunun yakından tanıdığı Bahçelievler Katliamıydı.
Bu katliamı Haluk Kırcı'nın kendi ağzından dinleyelim;
"Kapı açılır açılmaz içeri girdik. Hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için Abdullah'a birini gönderdik. Abdullah eter ve pamuk vermiş 'hepsini teker teker bayıltıp öldürelim' demiş. Dışarı çıkıp, arabada bekleyen Abdullah'la konuştum. 'Evde öldürmek zor olacak. İkişer ikişer götürüp öldürelim dedim. 'olur' dedi. İki kişiyi Büyük Reis'in arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük. Müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp kafalarına ateş ettik. Geri döndük. Böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, 'tek tek boğalım bunları' dedi. Bir tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde öldürmekte zor olacaktı. Arkadaşları gönderdim. Sonrada sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsin boşalttım. Silahı da götürüp Abdullah'a verdim." (l7 Kasım 80 H.Kırcı, Ankara sıkıyönetim savcılığına verdiği ifade)

Elbette MHP'yi örgütleyip sokağa salanlar onların silahlarını da sağladı.
16 Mart' larda halka yönelen bombaları, kurşunları, silahları da verdiler.
TNT' ler ordu malıydı,
silahlar emperyalistlerden gelme.
Katilleri polis teşkilatı korudu, güvenliğini aldı.
Cinayetlerin istihbaratçısı, planlayıcısı, hazırlayıcısı oldu MİT ve polis teşkilatı. Yeter ki, "memleketi komünistlerden kurtarsınlar, istikrarı sağlasınlar"
Ama bu öyle bir istikrar olacaktı ki, emperyalizmin sömürüsü katlanacak ve hızla ilerleyecek, itiraz edenin kafası ezilecekti.
İstikrar için hiçbir şeyi esirgemedi emperyalizm. Kendi adına cinayet işleyecek olan çocuklarını kendi merkezlerinde eğitti.
MHP yalnızca Türkiye topraklarında değil, emperyalizm adına başka ülkelerde de provokasyonlar düzenledi, katliamlar gerçekleştirdi, darbeler tezgahladı. Bizzat Abdullah Çatlı'nın eğitiminde Azerbeycan'da komando kampı kurulduğu Azerbeycan Devlet Başkanı Aliyev tarafından dile getirildi.
Daha yüzlercesini sıralamak mümkün.
MHP bugün de CIA'nın kendine verdiği göreve devam ediyor.
MHP, katliamlarına cinayetlerine devam ediyor.
Yakın tarihimizde Sivas'ta katledilen, Gazi'de katledilen, Üniversite kampüslerinde katledilen insanlarımız, Susurluk bu gerçeğin ifadesidir.
MHP, ne Bahçeli'nin TV ekranlarında çizdiği gibi "uzlaşmacı"dır ne de demokrat.
Dün neyse bugün de o dur MHP.
Dünkü katliamların tetkçileri bugün meclis koridorlarında bunu dile getiriyorlar zaten,
"Değişmedik" diyorlar.
Değişmediler.
Kanlı tarihlerini yazmaya devam ediyorlar

Alıntı:http://www.sosyalistiktidar.com/
 
tarihi savsafalarınızla karalamalarınızla iftiralarınız ile değiştiremezsiniz....

Tarih sizin ne istediğinizi kimin karşı koyduğunu ve Bu aziz Milletin gerçek koruyucularını ve çıkarlarını düşünen kişileri ve kurumları yazmıştır !!!!

Yazık ki körpecik beyinler bu karalamaya tarihi yanlışlığa hala inanmakta hala ihanet içinde olanların ardında yürümekte...

Bir vazgeçmeniz dileğiyle....
 
Bir akşamda kaç propaganda niterikli konu açsam kardır diyosun anlaşılan Bunu yapmak içinde yine büyük ihtimalle Clon dediğimiz ikinci bir üyelik almışsın ki Bence gölgesinden korkan şekeroğlan gibi kendi nickinden korkan bir kişi bu kadar başı boş bırakılmamalı
 
adreslerinizi msn veya özel mesaj yoluyla birbirinize iletebilirsiniz..
konuyla alakasız mesajlar silinmiştir..
 
ANLAŞILAN SAĞLAM SOLCUSUN
ama sende biliosun mhp olmasa o öve öve bitiremediğiniz deniz gezmiş amerikayı reddederken ülkeyi rusya ya hazırlıyordu rus hizmetkarı ve yandaşları gereken cvbı canlarını vererk aldılar ne amerika nede rusyayı istiyoruz insanda millet sevgisi vatan sevgisi olmadıktan sonra yaşamsının bi anlamı yok başkalarına uşaklık etmekten başka DÜNYA TÜRK OLSUN
 
Bunu Yazan Cok Hayalcİ Bİrİsİ Heralde Komİnİst Olupta Vatanİ Mİlletİ Mİ Satalim Ben ÜlkÜcÜyÜm Ama Bu Arkadasİn Yaptigi Sey Solculukla Alakasi Yok Tur Kİmse 3 Hİlalİ Asaglİyama Bu Bİzİm Tarİhİmİ Z
 
MHP mi ? Türkün türkten başka dostu yoktur diyen MHP mi ? avrupa birligine onurlu girelim burjuvazi ölmesin yaşasın diyen MHP ve insan haklarımı ?.....
 
MHP'NİN KANLI TARİHİ TÜM YALANLARINI PARÇALAYACAK KADAR AÇIKTIR

"Yağmur Oğlum, Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim, kapatıyorum. Sana bir de resmimi yadigar olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol. Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır. Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İsponylollar, Portekizliler, Romanlar, yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar, Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. Ermeniler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Zazalar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler, Çingeneler, içerideki düşmanlarımızdır. Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için hazırlanmalı. Tanrı yardımcın olsun." (N. Atsız)

Şaşırtıcı değil mi. Hiçbir MHP'linin ağzından bu kadar açık itiraflar duymadınız herhalde.

Nihal Atsıza ait olan bu vasiyet ülkücü hareket için bir önem taşımaz, Nihal Atsız önemli bir şahsiyettir ancak ırkçı fikirleri kendini bağlar ülkücü camiayı değil, Ülkücü, İslamla kıvamlanan bir hareketin neferidir ırkçılıktan Allaha sığınır. Geçiniz...

TV'lerde Bahçeli 'nin çizmeye çalıştığı imaj , kendisinin "halkları seven, ciddi bir politikacı, MHP'nin ise "insan hakları savunucusu, halk dostu" bir parti olduğudur.
Öylemidir gerçekte?
Değildir elbette ama MHP, bu imaj değişikliğine 80 sonrası gitmeye çalıştı. Özel olarakta "eski kurt" Türkeş'in ölümünden sonra canla başla imaj değiştirmeye çalıştılar
Fransızcadan Türkçeye giren "imaj" kelimesinin anlamları arasında "görüntü, hayal" kelimesinin karşılığı olduğu da Türkçe sözlüklerde sayılmaktadır. Bu bir yanıyla doğrudur. Gerçeğini gizlemek isteyenler kendilerine ait olmayan görüntülerle bir imaj ve hayal yaratmaya çalışırlar. İşte MHP'nin son süreçte yapmaya çalıştığı da budur. Çünkü MHP'nin tarihinde hiçbir makyajın silemediği, silemeyeceği pislikler vardır. Bunun için moda deyimle imaj değişikliğine gitmeye çalıştılar. Ama gelin görün ki, kırk yıllık eşeğine gelinlik giydirerek pazarlamaya çalışan köylünün durumundan pekte farklı bir duruma düşmediler. Elbette puslu havayı bulduklarında, dişlerini göstermekten, dillerini bıçak gibi keskinleştirmekten geri durmadılar.

Geçmişindeki pislikten kasıt komünist sola karşı kuvayi milliye ruhuyla set çekmektir, Ülkücü küfrün bütün oyunlarını canıyla kanıyla bozandır. Cennet vatanımıza kızıl bayrak dikmek isteyenlerin muvaffak olamamasındaki yegane sebep olan ülkücü hareket, elbette sol mihraklarca pislik olarak adlandırılmaktadır.

Biraz daha geriye gidip, bir başka kafatasçı düşüncenin alıntısını yapalım. Bu da 30'lu yıllarda milletvekillliği yapan Esat Bozkurt'a ait: "Türk bu memleketin yegane efendisi, yegane sahbidir, salt Türk soyundan olmayanların bu memlekette bir tek hakları vardır; Hizmetçi olma, köle olma hakkı. Dost ve düşman dağlar bunu hakikati böyle bilsinler."(Milliyet Gazetesi l9 Eylül l930- Aktaran Suat Parlar Gizli Devlet, sy.207)
Kendilerinden olmayanı "düşman" ilan eden, "köle" liliği layık gören bir anlayıştı MHP'nin gerçeği. Fikri neyse zikri de o oldu. "Katli vacip" görüldü düşman olan herkesin.

Gene esat Bozkurtunda ülkücülükle bir alakası yoktur sözleri kendini bağlar, katli vacip görülenler ise alanen bu ülkenin, bayrağına, atalarına, şehidlerine, tarihine, Allahına, peygamberine, kitabına küfredenler olmuşturki bunlara karşı mücadele caizdir. Bu memleket sahipsiz değildir.

Şimdi geriye dönüp bu kanlı tarihin sayfalarını açalım birer birer, her sayfada göze çarpan gerçek; işkence ve katliamların çuval cinayetlerinin, bombalamaların altındaki imzanın MHP olduğudur.
Turancı - Milliyetçi görüşleri Hitler'den alan, ABD yardımlarıyla bu fikri büyüten MHP, fikrini yazı üzerinde bırakmadı. ABD'nin gayri meşru çocuğu MHP kurulduğu l960'lı yıllardan bu güne düşman ilan ettiği tüm milliyet ve mezheplerden halklara kan kusturdu.

Turancı görüşleri hitlerden almak(!) Hayalperestlik dedikleri bu olsa gerek.
ABD nin gayri meşru çocuğu(!) Belki o yüzden abd tarafından gerçekleştirilen 12 eylül darbesi ülkücü hareketi ve MHP yi hedef almıştır değilmi?


Ağustos l968 tarihli gazetelerde hemen her gün "Komando Kampları" ile ilgili haberler ve resimler yer alıyordu. Birileri komando eğitimi alıyordu, ama ne için, ne yapacaklardı bu eğitilen komandolar?
O zaman CMKP'nin Genel Başkanı olan A. Türkeş bu komando Kamplarına ilişkin 19 Ağustos 1968'de bir açıklama yaptı:
"Komünistler memleketi sahipsiz sanıpta sokak hakimiyeti kuramazlar. Memleketimizde onların anladığı dilden konuşacak mlliyetçi çocuklar var. Bunun için gençlerimizi mücadeleci olarak yetiştiriyoruz."(Reis S.Yalçın D. Yurdakul, sy. 3l)
İşin rengi anlaşıldı. Sokak hakimiyetini "komünistlere" bırakmayacak, gereken dilde, konuşacak milliyetçi gençler yetişiyordu bu komando kamplarında.
Sokak hakimiyetini nasıl sağlayacaklar
, konuşulacak dil neydi, sonraki yıllarda çok iyi görülecekti. Hem de insanların aklından hiç çıkmamacasına işlenecekti bu dil, bu hakimiyet tarzı

Evet işlendi ve işletildi eline silah almaktan ve devletin kolluk kuvvetlerine silah çekmekten çekinmeyen bölücü apocularla sarmaş dolaş yurdu bölme çalışmalarına katılan komünist sol ve buna resmen tüm gücüyle destek veren CHP hükümetlerine karşı Ülkücü Hareket ve MHP Türklüğünün gereği neyse onu yapmış ve onu yapmak için eğitilmiştir Hakimiyet elbette bu topraklarda Allahın inayetiyle rus uşaklarının değil anadolunun Türk evlatlarının olacaktır..

Öyle varmıydı emperyalizmin yeni sömürgesinde dik başlı olmak, haksızlığa baş kaldırmak, hele hele devlete kafa tutmak, adalet istemek, grev yapmak, demokratik eğitim istemek, doğruları yazmak... Bunlarda ne oluyordu? Emperyalizmin çocuğu MHP dize getirecekti hepsini.

Kime karşıydılar? Komünizme.
Komünist kim?
O dönemin bir CHP milletveklinin dediği gibi "evinde kırmızı gece lambası yakan"da dahil herkes... Bir diğer ifadeyle kendilerinden olmayan herkes "komünistti". Bu "komünistlere" gereken dersi vermek için komando kamplarında cinayet sabotaj, baskın üzerine kurs gördü Türkeş'in "çocukları"

İlk "işleri" 3l Aralık l968 de A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrenci yurdunu basmak oldu. Baskına giderken "işe " çıkalım diyorlardı birbirlerine.
"Kampta her çeşit silah vardı. Bir kaleşnikofun yanısıra çeşitli otomatik ve yarı otomatik silahlar bulunuyordu.."(İtiraflar, Ali Yurtaslan, sy. 3l)
Silahlar kan kustu.
Önce Vedat Demircioğlu'nu vurdular.
Sonra Kanlı Pazar'da Duran Erdoğan ve Ali Turgut Aytaç'ı...
l9 Eylül l969 da Mehmet Cantekin, 23 Eylül l969'da Taylan Özgür, l4 Aralık l969'da Mehmet Büyüksevinç ve Battal Mehetoğlu'nu, katlettiler.
l970'e gelindiğinde sayı 8'e çıktı.
Sayı çıkacaktı daha... 70 sonrası kitlesel katliamlarda binlerle ifade edildi faşist kurşunlarla toprağa düşenler.
Silahlar kan kustu amacına uygun olarak. Amaçları, halkı sindirmek, susturmak, kendi deyimleriyle "köle" haline getirmekti.
Kanlı Pazar'da işçiydi kurşunların hedefi, öğrenci yurdunda Vedat Demrcioğlu...
70 öncesi partileştler, CMKP'den MHP'ye, Komando Kamplarından, TİT'e ETKO'ya kadar örgütlendiler. 71 cuntasında Türkeş "görevi şerefli Türk askerine bıraktık" diyecekti."Şerefli Türk askeri"nin yarım bıraktığını MHP' liler MHP' nin yarım bıraktığını "şerefli Türk askerleri" tamamlıyordu. Al gülüm ver gülüm. Ama dökülen halkın, aydınların, gençlerin, işçilerin kanıydı.

Tit ve Etko diye ortaya atılan hayali yapılanmalar MHP yi karalama çalışmalarında etken rol oynar halbuki bu tür teşkilatların esamesi okunmaz. Üstelik aydın tabir edilen zevat vatan haininin ta kendisidir halk denilen kitle ise hainin arkasına takılan cahil kesim. Kanları dökülmüş! Peki sormazlarmı adama bu adamlar silahlı değilmiydi bu adamların elinde bombalar yokmuydu?

Cunta sonrası örgütlenmeye ağırlık verdiler. Sokak katillerini besleyip büyüten CIA ve Türkiye oligarşisi onları iktidara taşıdı. I. ve II. MC dönemlerinde yüzde 3 oyla iktidar koltuğuna ortak edilen MHP devlet içinde kadrolaştı.
Bunun anlamı şuydu; daha organize, daha planlı, cinayetler işlenecekti bundan sonra. Ve artık tek tek işlenen cinayetlerin yerini toplu katliamlar alacaktı. Emir büyük yerdendi. MHP bu emri uygulamaya geçirmek için işe başladı.

16 Mart 1978
16 Mart günü Eczacılık fakültesinin önünde patlayan bombalar gök gürlemesini andırıyordu. Şimşekler çakmış yağmur boşanmıştı. Ama yağan yağmur değil gençlerimizin kanıydı.
Okuldan öğrenciler topluca çıktılar. Okulları iki yıldır faşist işgal altında olduğu için her gün topluca gelip gidiyorlardı.
Adına "Merasim Birliği" denen polis ekipleri yoktu o gün. Oysa Polis şefi Reşat Altay MHP'li sivil faşistlere katliamlarını gerçekleştirmeleri için daha rahat bir ortam hazırlıyordu. Kalabalık Eczacılık Fakültesine doğru ilerledi. Korkunç bir patlama sesiyle irkildi Beyazıt. Ardından kan kusan namluluların uğultusu duyuldu. Havada kollar, bacaklar, insan parçaları uçuştu. Patlamadan geriye kalan kan gölünde 7 öğrencinin cansız bedeni yatıyordu. Onlarca yaralı vardı meydanda. Ve yıllarca bu görüntüye tanık olanlar fakültenin önünde yere uzanmış yatan cesetleri belleğinden silemedi.
Görüntüler belleğinden silinmeyen biri de gördüğü vahşeti yıllar sonra anlatabildi ancak. Hatice Özen'in arkadaşıydı;
"...yaralanmış gibi gözükmüyordu, yardım etmek için eğildim, kollarından tutup kaldırmaya çalıştım kolları öne doğru geldi. Omuzları yoku sanki. Dikkatle kaldırıp baktığımda gördüm ki sırt boydan boya yarılmış, içerdeki organlar dışarı çıkmıştı, bomba sırtına gelmişti.."(Kurtuluş Gazetesi)
Zevk alıyorlardı bu tablodan, gencecik insanların parçalanmış bedenlerini seyrederken kadeh tokuşturuyorlardı görevlerini yerine getirmenin mutluluğuyla.
Görevlerini belirlemişti Türkeş; "....bakacaksınız, herhangi bir hareket, söz fikrimize, Türklüğe uygunsa alacaksınız, zarar veriyorsa sileceksiniz..."(MHP İddiannamesi-Türkeş'in Yeni Ufuklara Doğru yazısınıdan)
"Silme" harekatı halkın her kesimini kapsadı.
Alevi, Kürt, solcu...
Esnaf, memur, aydın, sanatçı...
Ev kadını, öğrenci veya çocuk...
İşkence yaparak, ırzına geçerek, boğarak, öldürdükten sonra televizyon kutularına koyarak, bombalayarak sindirmeye çalıştılar kendilerinden olmayan herkesi.
Katiller aynı zamanda ırz düşmanıydılar, cinayetlerine ahlaksızlıklarını da eklediler. Soygun için girdikleri evde hiçbir şey bulamayınca "boş çıkmamak için evin kızının ırzına geçerek Başbuğlarının talimatını yerine getirdiler."(Ali Yurtaslan- itraflar)

İftira ve yalan ancak bu kadar olur ülkücü Allahtan korkan insandır, en mühimide insandır ve bahsi edilen ahlaksızlıkları yapması mümkün değildir, ahlaksızlığa ve manevi çöküşe yozlaşmaya fikri açıdan savaş açmış MHP ve yandaşlarının bu tür tavır takınmaları mümkün değildir. Ülkücü Hareketi milletin nezdinden düşürmek için yapılan komploların ve suçlamalarının en korkuncu budur.

Piyangotepe katliamında 6 işçinin kafasına kurşunu sıkmadan önce gaspettikleri taksinin şoförüne tecavüz ederek görevlerini yerine getirdiler.
İtrafçı Ömer Tanlak bakın bu "görev anlayışını" nasıl dile getiriyor; "... Halim adında bir ajanın daha önceden yattığı dernekte, Selahattin Gözlükaya tarafından iğfal durumuna getirilmesi ve ertesi günü bunun bütün ülkücü camiaya anlatılması"nı görmüştü Tanlak. (Ömer Tanlak, İtiraflar syf. 85)
Etlik'te kendilerine haraç vermeyen bir tüpçünün dükkanını havaya uçurmayı planlayarak, Erzurum Numune hastanesindeki yaralıları, yaralıları ziyarete gelenleri kurşunlayıp öldürerek görevlerini yerine getirdiler.
Aksu İpek Fabrikasının kapatılmasını, üretimin durdurulmasını, işçilerin elebaşlarının işten atılmasını istiyorlardı. Çünkü bu fabrikada ülkücülerin faaliyetine izin vermiyordu işçiler. "Hemen silahı alarak ve üç dinamit lokumu ile hareket ettik. Altımızdaki araba Genel Müdürlüğündü. Çok hızlı bir şekilde Genel Müdürlüğü geçmiş, fabrika önüne gelmiştik. Baki Ceylan cebinden çıkardığı Kırıkkale marka 7.65 çapında silahla ateş etmeye başladı. Sıktığı üç el mermi ile iki kişiyi de vurmuş, bunlardan biri ise ölmüş olması gerekli..."(Ömer Tanlak, İtiraflar, syf. l00)

Bu ve benzeri cinayetlerle MHP nin katliamlar altındaki imzası açığa çıktı. Ülkeyi kan gölüne çeviren MHP'yi halk tanıyordu artık. Bir şekilde karşılaşmış, saldırılardan veya sonuçlarından etkilenmişti.
Bu dönemde Şevkat Çetin ÜGD başkanlığına getirildi. Görevi "teşkilatı" temize çıkartmaktı.
Hemen bir anket hazırlattı, ülküdaşlarına dağıttı.
Anket 70 sorudan oluşuyordu ve hemen cevaplandırılacaktı.
Sorular mı?
"Türkiye'nin bugünkü durumu?"
"Hiç silah kullandınız mı?"
"Silahınız olsa, karşınıza bir komünist çıksa hemen vurur musunuz? vb...
Hemen vururum diyenler Çetin'in sınavından geçtiler.
Bununla birlikte "semt başkanlarına" talimat göndererek "güvenilir ve gözükara" bozkurtların listesini istediler.
Listedekiler ve anketten geçenler 20-25 kşilik gruplar halinde ÜGD Genel Merkezi'nde toplandı: "Türkiye'nin hali malum Komünistlerle ülkücüler savaş halindeler. Bizim de görevimiz, komünistlerle savaşmak ve vatanımızı bunlardan temizlemektir. Bu her ülkücünün en büyük vazifesidir. Sizler de artık bu savaşta yerinizi almalısınız. Bunun için biz haydi dediğimiz zaman hemen harekete geçecek durumda olmalısınız. Her an için bizden gelecek emirleri bekleyin."
Öğütleri alanlar ETKO üyesi oldular.
TİT (Türk İntikam Tugayı), ETKO (Esir Türkeleri Kurtarma Ordusu), TÜŞKO (Türkiye Ülkücü Şeriatçı Komando Ordusu) MHP'nin paravan örgütleriydi. İşledikleri cinayetleri bu adlarla üstlenip, kendilerini aklamaya çalıştılar. Ama uzun sürmedi bu örtünün düşmesi. Cinayetler aynı, failler aynıydı.
MHP örgütlenmesini kadrolarını mlitanlaştırmak üzerine şekillendirdi. Bu yanıyla ÜGD MHP'nin vurucu gücüydü. Ancak MHP içinde de bir çekirdek örgütü, illagal örgüt oluşturdu. Adı, TİT, ETKO, veya Özel Eğitim Grubu farketmiyordu, işleri aynıydı hepsinin.
Kendiside ETKO üyesi olarak yargılanan MHP itirafçısı Ali Yurdakul'un, "Bu şahıs MHP'ye çok zarar verdi, birçok arkadaşımızı cezaevine attı, neredeyse Adana'da MHP'yi çökertecekti."dediği Cevat Yurdakul Adana Emniyet Müdürü idi. Adana'da kendisine TİT adını veren MHP'nin cinayet çetelerinin peşine düşüp, faşist katillerin yakalanmasını sağladığı çin 28 Eylül 78'de makam arabasının içinde katledildi.
Cevat Yurdakul'u öldürenler, Yurdakul'un yolunu kesmek için önce bir otomobili gaspettiler. Katilam orada başladı. Otomobilin şöförünü öldürdüler, sonra Yurdakul'un yolunu kestiler. Makam otosu kalbura dönerken Yurdakul delik deşik oldu. Sivil faşistlere Yurdakul'un istihbaratını Emniyet Müdürlüğü'ndeki faşist polisler verdiler.
80 sonrası tam 694 öldürme olayından dolayı dava açıldı MHP'ye.
Tam 694 insanın katledilmesi resmi kayıtlara geçti ama gerçek çok daha fazlaydı. Bu rakama devlet tarafından "faili meçhul" diye açıklanan MHP cinayetleri dahil değildi. Bu rakama, Kahramanmaraş katilamında ölen onlarca yaşlı, genç, kadın, çocuk dahil değildi. Bu rakamda yalnızca devletin saklayıp gizleyemediği, yargılamak zorunda kaldığı açık cinayetler vardı.
Peki diğerleri faili meçhul müdür?
Hayır.

18 Aralık 1978 akşamı Maraş'taki Çiçek Sinemasında başrolünü Cüneyt Arkın'ın oynadığı "Güneş Ne Zaman Doğacak" filmini seyredenlerin üzerine bomba düştü. Çığlıklar, panik, izdiham, kan...
Sinemaya bombayı koyanlar dışarıya çıktıklarında "bombayı komünistler attı" dediler.
"Allahını, peygamberni seven yürüsün, Komünstleri, Alevileri yaşatmayın. Bunları öldüren cennetliktir. Maraş, Alevilere mezar olacak. Müslüman Türkiye, Aleviler Moskovaya. Sütçü İmam aşkına vurun" sesleri arasında yüzden fazla -kadın, erkek, çocuk, genç, ihtiyar- insan katledildi.
Genç kızlara, kadınlara "müslümanlık, Türklük aşkına" tecavüz edildi, hamile kadınların karnı deşildi, saldırıya uğrayanların evleri yakıldı. İnsanlara işkence yapıldı, ellerinden ağaçlara çivilendi.
Sinemaya bombayı koyan da, sokağa çıkıp "komünistler attı" diyen de MHP' li faşistlerdi.
Günler öncesinden belirledikleri evleri işaretlemişlerdi.
Katliamnı başlatan bombanın sahibi Çatlı'ydı. (Ali Yurtaslan, itiraflar) Katliamı organize eden, bizzat katılanlardan bazıları ise Haluk Kırcı, Ercüment Gedikli, Ünal Osmanağaoğlu, Ökkeş Kenger'di. (Reis- S. Yalçın, D.Yurdakul)

Hayali teşkilatlar serisi devam ediyor. Ayrıca mit tarafından MHP ye sokulan ajanların provokasyonları MHP ye mal edilmiştir. Maraş olaylarının altında yatan gerçekler bunlardır üstelik olayların içindeki Ökkeş Kengerin açıklamalarına göz atmak gerekmektedir. Bakınız:http://www.hackhell.com/showpost.php?p=2228945&postcount=26

Çatlı'nın ve Kırcı'nın başrolünü oynadığı bir başka katliamda Kamuoyunun yakından tanıdığı Bahçelievler Katliamıydı.
Bu katliamı Haluk Kırcı'nın kendi ağzından dinleyelim;
"Kapı açılır açılmaz içeri girdik. Hepsini yere yatırdık. Ne yapacağımız konusunda talimat almak için Abdullah'a birini gönderdik. Abdullah eter ve pamuk vermiş 'hepsini teker teker bayıltıp öldürelim' demiş. Dışarı çıkıp, arabada bekleyen Abdullah'la konuştum. 'Evde öldürmek zor olacak. İkişer ikişer götürüp öldürelim dedim. 'olur' dedi. İki kişiyi Büyük Reis'in arabasına bindirip Eskişehir yoluna götürdük. Müsait bir yer bulup ikisini de yere yatırıp kafalarına ateş ettik. Geri döndük. Böyle zor olacağını anlayınca Abdullah, 'tek tek boğalım bunları' dedi. Bir tanesini zorla boğdum, diğer dördünü bu şekilde öldürmekte zor olacaktı. Arkadaşları gönderdim. Sonrada sedirin üzerinde bulunan dört kişiye yakın mesafeden ateş ederek mermilerin hepsin boşalttım. Silahı da götürüp Abdullah'a verdim." (l7 Kasım 80 H.Kırcı, Ankara sıkıyönetim savcılığına verdiği ifade)

Elbette MHP'yi örgütleyip sokağa salanlar onların silahlarını da sağladı.
16 Mart' larda halka yönelen bombaları, kurşunları, silahları da verdiler.
TNT' ler ordu malıydı,
silahlar emperyalistlerden gelme.
Katilleri polis teşkilatı korudu, güvenliğini aldı.
Cinayetlerin istihbaratçısı, planlayıcısı, hazırlayıcısı oldu MİT ve polis teşkilatı. Yeter ki, "memleketi komünistlerden kurtarsınlar, istikrarı sağlasınlar"
Ama bu öyle bir istikrar olacaktı ki, emperyalizmin sömürüsü katlanacak ve hızla ilerleyecek, itiraz edenin kafası ezilecekti.
İstikrar için hiçbir şeyi esirgemedi emperyalizm. Kendi adına cinayet işleyecek olan çocuklarını kendi merkezlerinde eğitti.
MHP yalnızca Türkiye topraklarında değil, emperyalizm adına başka ülkelerde de provokasyonlar düzenledi, katliamlar gerçekleştirdi, darbeler tezgahladı. Bizzat Abdullah Çatlı'nın eğitiminde Azerbeycan'da komando kampı kurulduğu Azerbeycan Devlet Başkanı Aliyev tarafından dile getirildi.

Azerbaycan darbesi gerçekleşseydi bağımsız bir Türk-İslam devleti kurulacaktı darbeyi aliyeve haber veren baş mason demirel tayfası sağolsun siyonizme hizmete devam.. Siyonizme karşı iseniz bu darbeden niye gocunursunuz?

Daha yüzlercesini sıralamak mümkün.
MHP bugün de CIA'nın kendine verdiği göreve devam ediyor.

MHP nin bütün mücadelesi CAI mossat ve kgb ve onların ülke içerisindeki ajanlarıyla olmuştur. Ancak sol kendinden olmayan her varlığı ABD yanlısı olarak lanse etmekten çekinmez.

MHP, katliamlarına cinayetlerine devam ediyor.
Yakın tarihimizde Sivas'ta katledilen, Gazi'de katledilen, Üniversite kampüslerinde katledilen insanlarımız, Susurluk bu gerçeğin ifadesidir.

Susurluk kazasında deşifre olan ekipten rahatsız olan PKK, İP, TKP, neden rahatsızlar çünkü Çatlı ve ekibi ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı hareket edenleri silahlarıyla susturmaya başlamıştıda ondan. Sizene sosyalistler? PKK ya maddi yardımda bulunan işadamları gebermiş sizene? Gebertenlerden niye rahatsızsınız? Neden kazadan sonra bölücülerle def çalıp oynadınız?

MHP, ne Bahçeli'nin TV ekranlarında çizdiği gibi "uzlaşmacı"dır ne de demokrat.
Dün neyse bugün de o dur MHP.
Dünkü katliamların tetkçileri bugün meclis koridorlarında bunu dile getiriyorlar zaten,
"Değişmedik" diyorlar.
Değişmediler.
Kanlı tarihlerini yazmaya devam ediyorlar

Alıntı:http://www.sosyalistiktidar.com/
 
Demek mafyayı savunuyorsun demek sana göre çatlılar yeşiller ağacalar bucaklar doğru işi yapıyor?
Uyuşturucu haracı alarak gençleri zehirleyenlere göz yumanları yani!
Çek senet tahsilatı yaparak yargıya karşı gelenleri yani!
Doğuda bomba patlatıp masum insanların kanına girenleri yani!

Ben seni iyi tanıyorum türk ocagı sen günlük hayatta bakıpta üzüldügüm yüzlerce insanlardan birisin umarım bu akıl tutulmasından bir an önce kurtulursun!
Ya mafta düzeni ya insanca yaşam tarafı seçmek sizlerindir arkadaslar...

İşte görün islamcı milliyetçi kişilerin düşüncelerini mafyatik saldırgan insanlıktan uzak...
 
valla şimdi yorum yazarsam banı yiyecem onun için bu konuya sadece gülüyorum:durdurun:)
 
Karl Marx’ın “İnsanların maddi yaşam koşullarını belirleyen, onların bilinçleri değildir; bu maddi koşullar, onların bilinçlerini belirler” sözü, onun hayatını da özetler gibidir...

Yani; politik düşünceleri yüzünden, ailesini sefalet içinde yaşatan bir kişidir! Karısı ölüm döşeğindeyken hizmetçiyle kırıştıran bir kişilikti! Ailevi konularda ki başarısı bununla da kalmıyor tabi ki; Çocuklarından Heinrich süt alacak parayı bulamadığından, Franziska bronşitten, Edgar ise “nedeni bilinmeyen” bir hastalıktan öldü.

Edgar’ın neden öldüğü, on yıllar sonra anlaşılacaktı: 19. yüzyılın başlarında Londra kentini saran veba salgınında ölenler, Soho mahallesinin bulunduğu yere gömülmüştü ve bu civara yerleşenlerin sonradan açtığı kuyulardan çekilen mikroplu suyu kullananlar, aynı hastalıktan on yıllar boyunca öleceklerdi!

Komünizmi savunan akımlar arasında en yaygını Leninizm (Marksizm-Leninizm)'dir.(Bizim dağdaki çakallar gibi) Komünizm, 19. yüzyılda ortaya atılan "izm"lerin en kanlısı, en acımasızıdır! Milyonlarca insan bu yüzden katledilmiştir! -ki bu katledilenlerin arasında Müslüman ve Türk'lerin büyük çoğunlukta olması da kaçınılmaz bir gerçektir!
Leninizm, Marksizm üzerine kurulmuş politik ve ekonomik bir teoridir. Marksizm`in bir kolu ve aşaması olarak ele alınır, Bolşevik lider Vladimir Lenin tarafından geliştirildiği kabul edilir.

Lenin, 1917-1920 yılları arasında 30 bin muhalifini infaz ettirdi.(Aynı zamanda ek bilgi; 1944 yılında Rusya, Çeçen, İnguş, Karaçay-Malkarlar ile Kırım Türklerini trenlere bindirerek Sibirya ve Kazakistan'a sürgün etti. Bu sürgünde 500 bini aşkın Müslüman Türk yollarda öldü. Rusya'nın Çeçenistan'a yaptığı saldırılarda da 200 binin üzerinde sivil katledildi.)

Komünistler Türk okullarını kapattılar, Türkçe'yi yasakladılar! 1944’den önce 2 milyondan fazla Türk’ün yaşadığı Bulgaristan’da, Türk okullarında eğitim Türkçe ve Bulgarca yapılmaktaydı. İlk okul 4 yıl, Orta medrese 4 yıl, Rüştiye ise 3 yıldı. Bulgaristan’da lise ayarında tek bir okul vardı, o da Şumnu’da idi. 4 yıllık nüvvab ve âli kısmı 2 yıl olan bu okullar resmi değildiler. Bunları bitirenler Türk okullarına hoca, müftülüklerde imam hatip olmaya hak kazanırlardı. Komünizmden önce Osmanlı zamanında kurulmuş okul, cami ve müftülüklerin yan gelir ve kaynakları, arazi ya da binaları vardı. Ama komünistler bunların tümünü, yönetime gelir gelmez devletleştirdiler. Daha sonra da Türk okullarını kapatıp Türkçeyi yasakladılar. Bulgar tedrisatını uyguladılar.

Çin'deki komünizm ana hatları ile iki döneme ayrılabilir: Mao dönemi ve Deng dönemi. Mao ve Deng'in uygulamalarında ve düşüncelerinde ayrıldıkları bazı noktalar bulmak mümkündür. Ancak geniş bir perspektiften bakıldığında iki dönem önemli benzerlikler taşır. Bu değerlendirmenin temel kıstasını ise insan hakları ve demokrasi oluşturmaktadır. Her iki dönem boyunca da ülke Komünist Parti'nin mutlak kontrolü altında tutulmuştur. Ve günümüz yöneticileri de Çin halkını aynı baskıcı rejim altında ezmeye devam etmektedirler.
Mao dönemi 1949'dan 1977'ye kadar uzanır. Bu dönem, milyonlarca insanın açlıktan öldüğü, milyonlarcasının katledildiği, hayatın her alanında katı bir disiplinin hakim olduğu, bireysel hiçbir özgürlüğe izin verilmediği, kitlelerin şiddetle ve baskıyla terbiye edildiği bir dönemdir. Ancak kuponla yiyecek alınabildiği, sadece tek tip kıyafete izin verildiği, halkın yalnız devletin belirlediği fabrikalarda ve tarlalarda çalışabildiği bu dönemde kimin kimle evleneceğine, nerede oturacağına, kaç çocuk sahibi olacağına da hep Komünist Parti karar vermekteydi.

4 Haziran 1989 tarihi, komünist Çin'in vahşetine tüm dünyanın bir kez daha tanık olduğu bir gün oldu. Pekin'in ünlü Tiananmen Meydanı'nda daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlük için gösteriler yapan üniversite öğrencileri karşılarında kendi devletlerinin ordusunu buldular. Çin yönetimi, karşısındakilerin henüz 19-20 yaşlarındaki kendi vatandaşları olmasını önemsemiyordu. Komünist Çin'e göre önemli olan rejimin tehlike altında olması ihtimali idi ve politbüro bu üniversite gençlerinin rejimi tehdit ettiği kanaatine varmıştı. İşte bu kanaat binlerce insanın katledilmesine, binlercesinin yaralanmasına, on binlercesinin tutuklanıp işkence görmesine neden oldu.


Doğu Türkistanlı Müslüman Türkler, yaklaşık 250 yıldır Çin egemenliği altında yaşamaktalar. Çinliler, bir İslam toprağı olan Doğu Türkistan'a "kazanılmış topraklar" anlamına gelen "Sincang" adını koydular ve burayı kendi toprakları olarak tanımladılar. 1949 yılında Mao önderliğindeki komünistlerin Çin'in yönetimini ele geçirmelerinin ardından, Doğu Türkistan üzerindeki baskılar eskisine oranla daha da arttı. Komünist rejim, asimile olmayı reddeden Müslümanların fiziksel olarak imhasına yöneldi.


Katledilen Müslüman sayısı korkunç boyutlardaydı. 1949-1952 yılları arasında 2 milyon 800 bin; 1952-1957 arasında 3 milyon 509 bin; 1958-1960 yılları arasında 6 milyon 700 bin; 1961-1965 yılları arasında 13 milyon 300 bin kişi ya Çin ordusu tarafından katledildi ya da rejimin doğurduğu kıtlık sonucunda öldü.

Komünist rejim, 1949 yılından itibaren, bir yandan Müslümanları imha ederken bir yandan da bölgeye sistemli bir biçimde Çinli göçmen yerleştirdi. Çin hükümetinin 1953 yılında başlattığı bu kampanyanın etkisi son derece düşündürücüdür. 1953 yılında bölgede %75 Müslüman, %6 Çinli yaşarken bu oran 1982 yılında %53 Müslüman, %40 Çinli'ye yükseldi. 1990 yılında yapılan nüfus sayımında ulaşılan %40 Müslüman, %53 Çinli nüfus oranı bölgedeki etnik temizliğin boyutlarını göstermesi açısından son derece önemlidir.

Maocu Kızıl Çin'de Türk kadınları kürtaja zorlanıyor, bebekler doğar doğmaz katlediliyordu! Doğu Türkistan'da yaşanan bu vahşetin ve zulmün temelinde, komünist Çin'in sahip olduğu dinsiz felsefenin olduğu unutulmamalıdır. Savunmasız bir halka karşı yöneltilen bu insanlık dışı savaş, materyalist ve dinsiz komünist düşüncenin bir sonucudur. Komünizmin acımasız liderleri 20. yüzyılda, arkalarında kanlı bir ideoloji ve milyonlarca ölüyü bırakmış, vahşi katliamlara imza atmışlardır. Doğu Türkistan bu örneklerden sadece bir tanesidir. Bu belaların tekrar insanlığa zarar getirmelerini engellemenin tek yolu ise, komünizm gibi dinsiz ideolojilerle fikri mücadeleden geçmektedir. Komünist ideolojinin temel dayanaklarının ortadan kaldırılması, komünist zulme de dur demede ilk adım olacaktır.
 
Demek mafyayı savunuyorsun demek sana göre çatlılar yeşiller ağacalar bucaklar doğru işi yapıyor?
Uyuşturucu haracı alarak gençleri zehirleyenlere göz yumanları yani!
Çek senet tahsilatı yaparak yargıya karşı gelenleri yani!
Doğuda bomba patlatıp masum insanların kanına girenleri yani!

Ben seni iyi tanıyorum türk ocagı sen günlük hayatta bakıpta üzüldügüm yüzlerce insanlardan birisin umarım bu akıl tutulmasından bir an önce kurtulursun!
Ya mafta düzeni ya insanca yaşam tarafı seçmek sizlerindir arkadaslar...

İşte görün islamcı milliyetçi kişilerin düşüncelerini mafyatik saldırgan insanlıktan uzak...


Sana göre çatlı ve ekibi mafya olduğu için direkman bu sonuca varman normal, derin devlet, resmi prosedürle mücadele edilemeyen durumlarda kendini gösterir, PKK nın maddi kaynaklarını baltalayan bu ekipten ABD, İsrail ve pkk rahatsız, ayrıca İP ve TKP gibi anti amerikancılarda rahatsız ne tezat?
Mayfa tipi yapılanmalara elbette karşıyız ve tasvip etmiyoruz, tasvip etmemiz mümkün değildir. İnsanca yaşam ihanetin hüküm sürmediği yaşamdır, boyun eğilmeyen yaşamdır. hainlerle kolkola insanların başıboş gezemediği yaşamdır.
Saldırgan!! Neye göre? Vatanına kastedenlere saldıran saldırgan evet biz saldırganız.
 
Bir ülkücü olmasamda dalalet içinde olanlara gereken cevabı bir nebzede olsa verdiğiniz için sizi saygıyla selamlıyorum. Ben türküm deyip böylesi bir ortamda hala sağ sol tartışması yapacak kadar gaflet içersinde olan bu ahmaklara ise diyeceğim söz yok. Oysaki ülkemizin bu kara günlerinde birlik olup musibetlerden bir bir kurtulmak için çabalamak daha akıllıca bir hareket olurdu. Beni asıl korkutan gerçek, yarın bir gün bi savaş çıksa karşımdaki düşmanın düşmanlığından emin olurum ve ona göre davranırım ya yanımda duran türküm diyen ve ben düşmana mermi sıkarken o ise kafama sıkarsa; işte asıl mesele bu kansızlara nasıl davranılması gerektiği!. Şimdi kendinize sorun: sosyalistmisiniz? demokratmısınız? yoksa hangi ırktan olursa olsun bu ülkeyi vatan bilip ve vatanını canından çok seven bu bayrak için seve seve ölecek TÜRKMÜSÜNÜZ?
 
Hesapsız, Kitapsız ve Korkusuzca Sadece Bu Vatan ve Sadece Türk Milleti İçin Çalışan Tek Gönül Bağı Ülkücülerinkidir. Aksinin Söyleyen Tarih Sayfalarında Şöyle Gezinsin Gerçekleri Görecektir.
 
milliyetcilige acıyorum diyosun senin gibiler bu ülkeyi bölmeye calisiyor daga cıkıp askerımize saldırıyor buna ne dycen

Ülkücülük, beynelminelci (Enternasyonilst) değil millîdir.
Ülkücülük, kozmopolit değil, milliyetçi karektirlidir.

Ülkücülük, zulmü deüğil adaleti, inkarı değil teslimiyeti, isyanı değil itaati, cehaleti değil ilmi, korkuyu, nefreti değil sevgiyi, savaşı değil barışı, kavgayı değil hoşgörüyü saglamayı arzular.

Ülkücülükte "Hak güclünün değil, haklınındır."

Ülkücülükte, dünya nimetleri gasbedilmez paylaştırılır.

Ülkücülük, insanın iki dünya saadetini temin etme düşüncesinde olduğu için maddî kalkınmayla beraber manevi kalkınma hamlesine önem verir.

" Ülkücülüğümüz; Türk Milleti'ni en kısa zamanda, en üst seviyesine çıkarmak; mutlu, müreffeh hale getirmek, bağımsız, hür, kendi haklarına sahip bir hayata kavuşturmaktır."

Siz büyük Türkiye'yi gerçekleştirecek olan Ülkücüler!
Siz Oğuzların, Kürşadların; Alparslanların, Fatihlerin, Yavuzların, Abdülhamidlerin, Yunus Emrelerin, Mevlanaların, Hacı Bektaşların, Sütçü İmamların; Dilşad Sultanların, Nene hatunların, Gevher Nesibelerin, Malhun Hatunların torunları olan Ülkücüler;
"Gafillerin ardında Allah'ı anan; kacanların ardında vuruşan, ölüler arasında diri olan gibidir." kutlu Peygamber sözünün muhatıbı olmak için çalışın.

Yolunuz açık olsun. Cenab-ı Allah, taşıyamayacağımız yükü omuzlarımıza yüklemesin. Yüce Yaradan kendi dini için gayret eden herkese yardım etsin.
 
Ne bölücülüğü ne dağa cıkıp asker avlaması güzel kardeşim gelişi güzel yazıpta insanı zan altında bırakma adetiniz yıllardır değişmedi artık biraz insanolun diyorum!
 
Ben Ülkemizin geçmişinden bir anı aktarmak istiyorum.,Sanıyorum ülkücünün yüksek ahlakını fazlasıyla anlatmaya yetecektir.
12 Eylül döneminde Mamak askeri cezaevinde Avrupa dan gelen İnsan hakları komitesi,hükümlü koğuşlarını dolaşıyormuş ve yatan hükümlülerle cezaevindeki koşullar ve işkence konusunda görüşmeler yapıyorlarmış.Ülkücülerin koğuşlarına geldiklerinde burdaki hükümlüler ;
''Kendi devletimizi yabancı birisine şikayet etmeyiz” demişler..
Komitedekiler;
''İşkence oldu mu?” diye soruncada:
''Türk devleti işkence yapmaz. Bu bizim iç sorunumuzdur” deyip görevlileri yollamışlar.
İşte o kanlı katillerdeki(!) duyarlılık..
Sloganları hiç sevmiyorum ama Onları düşününce aklıma gelen tek sözcük var;
ONLAR BU VATANI KARŞILIKSIZ SEVDİLER.ALLAH HEPSİNDEN RAZI OLSUN...
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst