Mezhepsizlik Fitnesi

türk ocağı

serdengeçti
Katılım
9 Kas 2006
Mesajlar
1,813
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Taceddin Dergahı
Mezhepsizlik Fitnesi

EHL-İ Sünnet Müslümanları arasında mezhepçilik kavgaları yoktur. Sünnîler dört hak mezhebe veya fıkıh ekolüne bağlıdır ama ...çilik yapmazlar, çekişmezler.

Dört hak mezhepten birine bağlanmak, onun fıkhını uygulamak fitne değildir ama mezhepsizlik fitnedir. Çünkü mezhepsizler, bütün Müslümanları kendileri gibi yapmak istiyor. İşte onların bu yoldaki propagandaları fitnedir, hem de büyük bir fitne...

Kimler mezhepsizlik propagandası yapıyor, Sünnî mezhepleri yıkmak istiyor?

1. Rafizîler yapıyor.

2. Vehhabîler yapıyor.

3. Telfik-i mezahib (Mezheplerin hükümlerinin karmakarışık uygulamasını isteyenler) yapıyor.

4. Fıkıhtan ve Şeriat hükümlerinden arındırılmış light, ılımlı, sulandırılmış, evcil, uysal bir İslâm çıkartmak isteyenler yapıyor.

5. Reformcular yapıyor.

6. İslâm’da radikal değişim isteyenler yapıyor.

7. Tarihselci Fazlurrahmancılar yapıyor.

Mezhepler ortadan kalkacak ki, Müslümanları bozuk fırkalara sokabilsinler...

Mezhep ve fıkıh olmasa doğru dürüst abdest alamayız, iki rekat namaz kılamayız.

Bazıları konuyu saptırıyor ve bize “Siz mezhebi Kur’ân’ın üzerine çıkartıyorsunuz, siz mezhebi put haline getirmişsiniz, siz müşriksiniz...” diye saldırıyor. Ne korkunç iftiralar...

Ehl-i Sünneti, dört hak mezhebi, fıkhı, Şeriat ahkamını ortadan kaldırdınız mı, sapıklıklar, bid’atler, dini yanlış yorumlamalar sökün etmeye başlar.

Zamanımızda, kesinlikle yasaklanmış olan mut’a nikahını, (geçici nikah) meşru gösterenler var.

Benim kesin olarak bildiğim şudur: Hanefi mezhebinde ince çorap üzerine mesh edilerek abdest alınmaz. Bunu yapanlar var.

Yine Hanefî mezhebinde midye, istiridye, yengeç, istakoz, karides, pavurya gibi deniz ürünlerini yemek tahrimen mekruhtur. Bunları da yiyenler var.

Mezhepsiz müctehidler Kitab’a, Sünnet’e, icmâ-i ümmete, dine, Şeriata, fıkha aykırı bir sürü sözde ictihadlar yumurtladılar. Ondört asırlık İslâm tarihinde hayızlı kadınların namaz kılmalarına, oruç tutmalarına, Kâbe’yi tavaf etmelerine asla cevaz verilmemişken onlar olur olur diyorlar. Nasıl oluyor? Onlar olur diyor, oluyor...

Zamanımızda mezhepsizlik en büyük fitnedir.

Selefiyiz diyorlar. Hayır Selef-i Sâlihîn’in (ilk çağlardaki sâlih, takvalı, doğru yolda olan örnek Müslümanlar) yolunda olanlar Sünnî Müslümanlardır.

Selefîyiz diyenler Selef’in yolundan gitmiyor, onlar İbn Teymiyye’nin ve Muhammed İbn Abdülvehhab’ın mezhebini veya fırkasını benimsemişlerdir.

Mezhepsizlik çok büyük bir fitnedir. Onlardan istirham ediyoruz, onlara kardeşçe yalvarıyoruz: Lütfen, merhameten, Allah rızası için bu yıkıcı, dağıtıcı, bölücü propagandaları yapmayınız.

Sünnîlikten, Hanefîlikten, Mâlikîlikten, Şâfiîlikten, Hanbelîlikten fitne doğmaz ama mezhepsizlikten doğuyor.

Onların bir kısmının siyaseti, stratejisi, taktiği bellidir. Önce Sünnî mezhepleri yıkacaklar, sonra açıkta kalan Müslümanları kendi bozuk fırkalarına sokacaklar.

Şiî kardeşlerimizden çok rica ediyoruz, Sünnî dünyasında Şiîlik propagandası, Ehl-i Sünnet düşmanlığı yapmasınlar.

Biz Sünnîler Ehl-i Beyt’i, Hz. Ali kerremallahu vecheh ve radiyallahu anh efendimizi, Hasan ve Hüseyin efendilerimizi, Hazret-i Fatıma annemizi, Peygamber soyundan gelmiş büyük imamları gerçekten, bütün kalbimizle seviyoruz, sayıyoruz. Onlar bizim başımızın tacıdır.

Şiîler, Hulefa-i Raşidîn’in ilk üçünü, Ashab-ı Kiram’ın bir kısmını sevmiyorlarsa, fitne çıkmaması için bu sevmemeyi yüreklerinde saklasınlar ve yıkıcı, üzücü, bölücü propagandalar yapmasınlar.

Tunus’lu yazar Et-Ticanî Sünnîlikten Şiîliğe geçmiş, “Nasıl Hidayete Erdim?” adında bir kitap yazmış. Ehl-i Sünnete saldırıyor. İranlı Şiî otoriteleri bu kitabı çeşitli dillere çevirtmiş, yüz binlerce bastırmış ve dağıtmış. Olacak şey midir bu? İslâm dünyasının bir ölüm kalım mücadelesi içinde bulunduğu bu devirde, iman kardeşliğine ve birliğe zarar verecek böyle bir şey yapılır mı? Şiîlikten Sünnîliğe geçen var, biz bu konuda propaganda yapıyor muyuz? Böyle bir propaganda mezhepçilik fitnesi olmaz mı?

Naylon müctehidlerin bozuk ictihadlarını kabul etsek ortada İslâm diye bir şey kalmaz. Baksanıza “Kur’an, Yahudi ve Hıristiyanları İslâm’a çağırmıyor” diyecek kadar zıvanadan çıktılar.

Dört hak mezhepten birine bağlanalım.

Bunların hepsi de Kur’ân’dan, Sünnet’ten hüküm çıkarmıştır.

Bugünkü naylon müctehidler, mezhep imamı büyük müctehidlerin ayaklarının altında toz bile olamazlar.

Zahid Kevserî ne demiş? “Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür” diye uyarmış.

Şam ulemasından Profesör Said Ramazan el-Bûtî’nin çok değerli kitabının adı şudur: “İslâm Şeriatini tehdit eden en tehlikeli bid’at mezhepsizliktir.”

İtikad ve fıkıhta ehl-i sünnet dairesi içinde bulunan bir mezhepli sapıtmaz, bid’ate ve küfre düşmez ama bir mezhepsiz için bu tehlike vardır.

Allah aşkına bu fitne yangınını söndürelim. Mezhepsizlik ve Sünnîlik Şiîlik konusundaki mezhepçilik propagandalarına son verelim.


Mehmet Şevket Eygi
Milli Gazete
 
peki peygamberimizin mezhebi var mıydı

eleştirmek için söylemiyorum ama mezhep olmadan peygamberimizin yaşadığı gibi yaşayamaz mıyız
 
Eline sağlık, artık değil mezhep insanlar ehl-i sünneti bilmez olmuşlar.
 
mezhepsizlikmi kaldı? yada mezhepçilikmi geldi? millette bir umursamazlık var vakittekiler bunu görmüyormu? hiçbir şeyi sevmiyoruz camide kol kola cami çıkışında tekme tokat (kinaye)...
 
peki peygamberimizin mezhebi var mıydı

eleştirmek için söylemiyorum ama mezhep olmadan peygamberimizin yaşadığı gibi yaşayamaz mıyız

Peygamberimiz (S.A.V.) hayatta iken herhangi bir mezhebe ve müçtehide ihtiyaç duyulmuyordu.
Çünkü peygamberimiz doğrudan doğruya meseleleri ve ilgili hükümleri birinci kaynağından, yani vahiyden alıyordu.
Bir örnek vermek gerekirse, hepimizin bildiği basit bir husus şafi ve hanefi mezheplerinde abdest bozulma hadisesi...
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) namaz kılarken mübarek alınlarına taş batar ve alınları kanar. Hz. Ayşe (r.a.) validemiz taşı Peygamber Efendimizin alnından alarak yere atarlar.
Resulullah Efendimiz yeniden abdest alarak namazlarını kılarlar. Hanefi mezhebi imamı, İmam Azam Ebu Hanife Hazretleri ile Şafii mezhebi imamı, İmam Şafii Hazretleri abdesti bozan meseleleri ele alırken bu meseleyi değerlendirirler. İmam-ı Azam Hazretleri, “Peygamber Efendimizin alnına batan taş kan çıkardığı için efendimiz abdest almıştır.” hükmüne varırken; Şafii Hazretleri abdestin bozulmasını Hz. Ayşe (r.a.) validemizin Peygamber Efendimizin alnına dokunmasına bağlamıştır.
 
Peygamberimiz (S.A.V.) hayatta iken herhangi bir mezhebe ve müçtehide ihtiyaç duyulmuyordu.
Çünkü peygamberimiz doğrudan doğruya meseleleri ve ilgili hükümleri birinci kaynağından, yani vahiyden alıyordu.
Bir örnek vermek gerekirse, hepimizin bildiği basit bir husus şafi ve hanefi mezheplerinde abdest bozulma hadisesi...
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) namaz kılarken mübarek alınlarına taş batar ve alınları kanar. Hz. Ayşe (r.a.) validemiz taşı Peygamber Efendimizin alnından alarak yere atarlar.
Resulullah Efendimiz yeniden abdest alarak namazlarını kılarlar. Hanefi mezhebi imamı, İmam Azam Ebu Hanife Hazretleri ile Şafii mezhebi imamı, İmam Şafii Hazretleri abdesti bozan meseleleri ele alırken bu meseleyi değerlendirirler. İmam-ı Azam Hazretleri, “Peygamber Efendimizin alnına batan taş kan çıkardığı için efendimiz abdest almıştır.” hükmüne varırken; Şafii Hazretleri abdestin bozulmasını Hz. Ayşe (r.a.) validemizin Peygamber Efendimizin alnına dokunmasına bağlamıştır.


güzel açıklamışsın :clap
eğer meshepler olmasaydı peygamber efendimizin yaşantısı unutulmuş olacaktı
 
peki peygamberimizin mezhebi var mıydı

eleştirmek için söylemiyorum ama mezhep olmadan peygamberimizin yaşadığı gibi yaşayamaz mıyız

Arkadaşım o soruyo söyle cevap vermek gerekir...daha önce paylaşmıştım ama tekrar paylaşmak isterim..

Ancak şu varki MEzhepler neden vardır yahut nasıl meydana gelmiştir diye bir soru olsa cevabı şu şekildedir...

Mezhepler nasıl meydana gelmiştir?...MEzhepler, hakkında kesin ve açık hüküm bulunmayan meselelerde müçtehitlerin değişik yorumlar yapmalarından gelmiştir.

Hakkında kesin ve açık hüküm bulunmayan meselelerin içtihadla çözülebileceğine dair delil, şu hadisi şeriftir;



Peygamberimiz, sahabilerden Mu'az bin Cebel(r.a.)'i Yemen'e vali olarak gönderirken kendisine şöle sormuşutr: Yemen'de ne ile hükmedeceksin

Mu'az: "Allah'ın kitabı Kur'an ile hükmedeceğim." dedi
Peygamberimiz:"Aradığını Kur'an'da bulamazsan ne yapacaksın?" buyurdu.
Mu'az: "Resüllullah'ın sünneti ile hükmedeceğim" dedi
Peygamber Efendimiz: "Onda da bulamazsan ne yapacaksın" buyurdu.
Mu'az.: "Kendi görüşümle hükmedeceğim" diye cevap verdi.

Mu'az'ın bu cevabı üzerine Peygamberimiz memnun oldu ve bundan ötürü Allah'a hamd etti.(Tirmizi, Ahkam, 3)


Sonuç olarak bir mezhebe bağlanmak şart değildir ancak bir bilenin yorumlarından da faydalanmak güzeldir...Şöle düşünelim Hz Ebubekir sıdk lakabını Almış bir sahabedir..Onunla giderken bir olay cereyan etse ve bizden bu olay karşısında şöle şöle yap diye söylese hemen uyarız...Çünkü Kuran'a ve hadislere bizden daha hakim bir insandır...Onun Ayetleri veya hadisleri yanlış analayıp hata etmesi bizden çok daha düşüktür...

Buna paralel olarak belli bir mezhebe bağlanmak zorunluluğu diye birşey olamaz...Yahut mezhep değiştirmekte de bir sakınca yoktur...Çünkü mezhepler her ne kadar bilgili kişilerin düşüncelerinden oluşsada sonuçta Allah kelamı ya da bir peygamber sözü(ki O da bir Allah kelamıdır) değildir bundan dolayı kesin bir hüküm olamazlar...Hatta gerektiğinde başka bir mezhebe göre de amel edilebilir...

Sonuç olarak mezhepler Ayet veya Hadis gibi kesin hükümler içermese de bize yol gösteren birer telkincidir....

Benim kanatim budur...Eğer daha iyi bir açıklama olursa neden o arkadaşı öğüdüne kulak vermeyelim ki..;)
 
DayWalkerr!!! ben kendi adıma yolumdan eminim ama senin için görüşlerin adına bir meselyi araştırmanı tavsiye ederim arkadaşım...telfik-i mezahip yada sadece telfik konusunda biraz araştırma yapsan iyi olur.. umarım faydalı olur.kolay gelsin.
 
DayWalkerr!!! ben kendi adıma yolumdan eminim ama senin için görüşlerin adına bir meselyi araştırmanı tavsiye ederim arkadaşım...telfik-i mezahip yada sadece telfik konusunda biraz araştırma yapsan iyi olur.. umarım faydalı olur.kolay gelsin.

Bahsi geçen konudan haberdarım arkadaşım..Nedir senin değinmek istediğin husus..?..
 
peki peygamberimizin mezhebi var mıydı

eleştirmek için söylemiyorum ama mezhep olmadan peygamberimizin yaşadığı gibi yaşayamaz mıyız


Sahabenin mezhebi nedir ???

Sual: Bazı kimseler, (Peygamber, ne Hanefi, ne de Şafii idi, Sünni de değil idi) diyor. Sünnet ne demektir?


CEVAP
Demek ki mezhep de, sünnet de, bilinmiyor. Askerlikte, kara, hava ve deniz kuvvetleri vardır. Genel kurmay, karacı, havacı veya denizci değildir diyerek bu kuvvetlerden ayrı sayılır mı? Kuvvetler genel kurmaya bağlı olduğu gibi, mezhepler de Resulullaha bağlıdır.

Nasıl ki kuvvet komutanlıkları birbirinin yardımcısı ise, mezhepler de öyledir. Kendi mezhebine göre yapılması güç olan bir iş başka mezhebe göre yapılır. Mezhepler, bir elin parmakları gibi, aynı ele hizmet eder.

Sünnet kelimesi de yerine göre, farklı anlamlarda kullanılır:

1- Kitab ve sünnet ifadesindeki sünnet, hadis-i şerifler demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Allah ’ın kitabına, Peygamberin sünnetine sarılırsanız hiç sapıtmazsınız.) [Hakim]

2- Farz ve sünnet ifadesindeki sünnet, Resulullahın emirleri demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ümmetim bozulunca, sünnetime uyana şehit sevabı verilir.) [Hakim]

3- Sünnet, yalnız olarak kullanılınca, genelde İslamiyet anlaşılır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir zaman gelecek ki, ortalık bozulduğu zaman sünnetime [İslamiyet’e] tutunmak avuçta ateş tutmak gibi olacaktır.) [Hakim]

4- Sünnet, yol, çığır, gibi manalara da gelir. Mesela sünneti hasene iyi çığır, sünneti seyyie kötü çığır demektir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, sünneti hasene çıkarırsa, [iyi bir çığır açarsa] onun sevabı ve kıyamete kadar onunla amel edenlerin sevabı kadar sevap alır. Bir kimse de sünneti seyyie çıkarırsa, [kötü bir çığır açarsa] onun günahı ve kıyamete kadar onu işleyenlerin günahı kadar günah kazanır.) [Müslim]

Sünnet, yol demektir. Sünnetullah, Allah ’ın yolu demektir. Sünneti Resulullah, Resulullahın yolu demektir. Sahabilerin de sünneti olur. Hz. Ömer’in sünneti, Hz. Ali’nin sünneti gibi. Nitekim hadis-i şerifte buyuruldu ki:(Sünnetime ve hulefa-i raşidinin sünnetine sımsıkı sarılın!) [Buhari]

Sünnet, âdet, kanun manalarına da gelir. Mesela, Allah ’ın sünneti; Allah ’ın kanunu demektir. Bu Kur’an-ı kerimde sünnetullah olarak geçmektedir. (Allah ’ın sünnetinde [kanununda] asla bir değişiklik bulamazsın) buyuruluyor. (Ahzab 62, Fetih 23, Fatır 43)

5- Ehl-i sünnet, kurtuluş fırkasının adıdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, (Ümmetim 73 fırkaya ayrılır, 72si Cehenneme gider, yalnız bir fırka kurtulur. Bu fırka, benim ve Eshabımın yolunda gidenlerdir) buyuruldu. Bu fırkaya (Ehl-i sünnet vel cemaat) denir.

Ehl-i sünnet ne demektir
Sual: Ehl-i sünnet ne demektir? Mezheplere ayrılmak parçalanmak mıdır?


CEVAP
Ehl-i sünnet vel-cemaat demek, Resulullahın ve eshab-ı kiramın gittikleri doğru yolda bulunan âlimler demektir. Hak olan cemaat ve 73 fırka içinde Cehennemden kurtulacağı bildirilmiş olan Fırka-ı naciyye bunlardır. Kur’an-ı kerimde mealen, (Parçalanmayın) buyuruldu. Bu âyet-i kerime, itikadda, inanılacak bilgilerde parçalanmayın demektir. Yani nefslerinize ve bozuk düşüncelerinize uyarak, doğru imandan ayrılmayın demektir. İtikadda ayrılmak, parçalanmak elbette hiç caiz değildir. Hadis-i şerifte de (Cemaat rahmet, ayrılık azaptır) buyuruldu. (Parçalanmayın) âyet-i kerimesi fıkıh bilgilerinde ayrılmayın demek değildir. Ahkamda, amellerde olan ictihad bilgilerindeki ayrılık, hakları, farzları, amellerdeki, ince bilgileri ortaya koymuştur. Eshab-ı kiram da, günlük işleri açıklayan bilgilerde, birbirlerinden ayrılmışlardı. Fakat, itikad bilgilerinde hiç ayrılıkları yoktu. Hadis-i şerifte, (Ümmetimin ayrılığı [mezheplere ayrılması] rahmettir) buyuruldu. Dört mezhebin, amel bilgilerinde ayrılması böyledir. (Hadika)

Mezhep imamı ne demektir
Mezhep imamı demek, Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiş olan din bilgilerini, Eshab-ı kiramdan işiterek toplayan, kitaba geçiren büyük âlim demektir. Açıkça bildirilmeyenleri, açıkça bildirilmiş olanlara benzeterek meydana çıkaran derin âlimlerdir. Eshab-ı kiramın herbiri müctehid ve mezhep imamı idi. Herbiri kendi mezhebinde idi. Hepsi de, mezhep imamlarımızdan daha üstün idi. Mezhepleri daha kıymetli idi. Fakat, bunlar kitaplara yazılmadığı için, mezhepleri unutuldu.Peygamberin, sahabenin mezhebi nedir demek, Ordu kumandanı, hangi bölüğün eridir veya Fizik öğretmeni, hangi sınıfın talebesidir demeye benzer. Çünkü sahabenin herbiri bir mezhep imamı, hatta mezhep imamlarının hocaları idi. Resulullah efendimiz de kâinatın hocası idi. (Mizan, Hadika)



Eshab-ı kiramın mezhebi

Sual: Herkes Kur’ana bağlanmalı, çünkü Peygamberin mezhebi ne idi? Eshabın mezhebi mi vardı?


CEVAP
Bin küsur yıldan beri herkes bir mezhebe bağlı iken, bazı türediler, böyle sorularla zihinleri bulandırıp herkesi başı boş, mezhepsiz yapmaya çalışıyorlar. Dini delillerden anlamayanlara iki akli örnek verelim:

Milli eğitime bağlı okullar, sınıflar, müdürler, öğretmenler ve öğrenciler vardır. Okul ile sınıf, müdürle öğretmen mukayese edilmez. Çünkü hepsinin görevleri farklıdır. Öğretmenle öğrenci de mukayese edilmez. Öğrencileri müdür veya öğretmen yerine, öğretmenleri de öğrenci yerine koymak yanlış olur. Öğretmen veya müdür hangi sınıfın öğrencisi denemeyeceği gibi, şu öğrenci, hangi okulun müdürü denmez. Öğretmen ve müdüre öğrenci denmez.

Atalarımız, Temsilde hata olmaz demişlerdir. Müctehid âlimler birer öğretmen gibidir. Mutlak müctehidler ise müdür gibidir. İnsanlar da öğrenci gibidir. Öğretmene, bu hangi okulun müdürü denmeyeceği gibi, öğrenciye de hangi okulun öğretmeni denmez. Öğrenciler öğretmene tâbi olduğu gibi, insanlar da müctehide tâbi olur.

Öğretmenler nasıl müdüre bağlı ise, tamamı müctehid olan Eshab-ı kiram da, Resulullah efendimize bağlı idiler. Tabiinde ise müctehidler ve halk var idi. Halk müctehidlere tâbi oluyordu. Halkın mezhebi tâbi olduğu müctehidin mezhebi idi. Mezhepsiz kimse yok idi.

Eshab-ı kiram, Resulullaha değil, biz yalnız Allah ’a tâbiyiz demediler ve demeleri de mümkün değildir. Sıradan bir müslüman da, Müctehide tâbi olmam, ben yalnız Resulullaha tâbi olurum diyemez. Müctehid, Allah ’ın ve Resulünün emirlerini bildiriyor. Müctehide uymak Allah ve Resulüne uymak demektir. Bugün ise, bazı mezhepsizler, müctehide değil, Resulullaha bile tâbi olmayı uygun görmüyorlar. Yalnız Kur’ana tâbiyiz diyorlar.

Nasıl ki öğretmen müdüre, müdür de Milli eğitim Bakanına, Milli eğitim bakanı da Başbakana bağlı ise, insanlar bir müctehide, müctehidler mutlak müctehide, mutlak müctehidler de Resulullah efendimize bağlıdır. Bağsız yani mezhepsiz kimse yok idi.

Ordudaki misal daha cazip. Bütün subayların bir sınıfı olur. Topçu yüzbaşı, piyade albay gibi. Ama general olunca artık sınıf kalmaz. Topçu general olmaz. Artık o bütün sınıfların generalidir. Generaller de, sınıfsız ama, onlar da ya havacı, ya karacı veya denizcidir. Bunlardan birinde olmayan general olmaz. Bunlar da, ordu komutanlıklarına, ordu komutanları da hava, deniz veya kara kuvvetlerine bağlıdır. Kuvvet komutanları genel kurmaya bağlıdır.

Dikkat edilirse, gerek eğitim sisteminde ve gerekse orduda bağımsız bir kurum yoktur. Herkesin bağlı olduğu, sorumlu olduğu bir yer vardır.

İnsanlar birer er gibidir. Bağlı oldukları bölükler, taburlar alaylar vardır. Ben genel kurmay başkanına bağlıyım bölük komutanını falan takmam diyemez. Müctehidler generaller gibidir. Mutlak müctehidler kuvvet komutanları gibidir. Resulullah efendimiz de genel kurmay başkanı gibidir. Genel kurmay başkanı, hangi bölüğün eri veya hangi kuvvet komutanlığına bağlı denilemeyeceği gibi, Eshab-ı kiramın veya Resulullahın mezhebi ne idi denemez.

Bu durum iyice anlaşılınca, herkes haddini bilmeli, er olan erim demeli, subayla, generalle benim aramda ne fark var dememeli. Bir müslüman da müctehidle boy ölçüşmemeli. Hatta Peygambere bile uymayıp ben Kur’ana göre hareket ederim demesi ne kadar yanlıştır.

Sünnete uymanın önemi
(Mezhebe, hadise uymam) demek (Kur'ana uymam) demektir. Zira Hak teâlâ buyurdu ki:
(Resule itaat eden, Allah ’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]
(Peygamberin emrine uyun, nehyettiğinden sakının.) [Haşr 7]
(İndirdiğimi insanlara beyan edesin, açıklayasın.) [Nahl 44]

Beyan etmek, âyetleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir. Âlimler de, âyetleri beyan edebilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi ve Kur’an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allah ü teâlâ Peygamberine, (Sadece sana vahiy olunanları tebliğ et) derdi. Ayrıca beyan etmesini emretmezdi. (Huccetullahi alelalemin)

Sünnet [hadis-i şerifler], Kur’an-ı kerimi, mezhep imamları da sünneti açıklamışlardır. Âlimler de, mezhep imamlarının sözlerini açıklamışladır. Hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu, nasıl kılınacağı, rüku ve secdede okunacak tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli, zekat nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinmezdi. Yani hiçbir âlim, bunları Kur’an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bunları Peygamber efendimiz açıklamıştır. Sünneti müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana çıkmıştır. Allah ü teâlâ, (Bilmediklerinizi âlimlere sorun) [Nahl 43] buyurduğu gibi, Peygamber efendimiz de bu âlimlere uymamızı emrediyor:

(Âlimlere tâbi olun!) [Deylemi]
(Âlimler rehberdir.) [İ. Neccar]
(Ulema, enbiyanın vârisidir.) [Tirmizi]


(Bize yalnız Kur'andan söyle!) diyen birine, İmran bin Husayn hazretleri: (Ey ahmak! Kur’an-ı kerimde, namazların kaç rekat olduğunu bulabilir misin?) dedi. Hz. Ömer’e, farzların seferde kaç rekat kılınacağını Kur’an-ı kerimde bulamadık dediklerinde, (Allah ü teâlâ, bize Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Kur’an-ı kerimde bulamadığımızı, Resulullah efendimizden gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekat farzları iki rekat kılardı. Biz de öyle yaparız) buyurdu. (Mizan-ül-kübra)

İslam ayrı mezhep ayrı değildir
Mezhebe uymam Kur'anla amel ederim demek, Kanunlara uymam, yalnız Anayasaya göre hareket ederim demek gibi yanlıştır. Çünkü Anayasada bütün hükümler, bütün cezalar bildirilmemiştir. Anayasa, kanunlara havale etmiştir. Kanunlardan başka tüzükler, yönetmelikler de çıkmıştır. (Anayasa varken, kanuna lüzum yok) demek ne kadar yanlış ise, (Kur'an varken, mezhebe lüzum yok) demek, bundan daha yanlıştır. Kur’an-ı kerimi hadis-i şerifler, hadis-i şerifleri de mezhep imamları açıklamıştır. Kanunlar, Anayasanın gösterdiği istikamette hazırlanmış, mezhepler de, Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin gösterdiği istikamette teşekkül etmiştir.

Hiç kimse, Madem, mezhep, Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin açıklamasıdır. Ben de açıklar bir mezhep kurarım diyemez. Çünkü bir kimsenin Madem doktor olmak, tıp kitabı okumaya bağlıdır. Kimyager olmak için de kimya kitabı okumak kâfidir diyerek eline aldığı bir tıp ve kimya kitabı ile doktorluk yapmaya, ilaç imal etmeye kalkışması ne kadar gülünç ise, (Ben de Kur'andan, hadisten hüküm çıkarırım) demek daha gülünçtür.

Ben İslam’a göre hareket ederim, mezhebe uymam demek, Ben devletin emrine uyarım. Fakat, kanunu, polisi, hakimi dinlemem demeye benzer. Çünkü İslam’a uymak demek, dört hak mezhepten birine uymak demektir. İslam ayrı, mezhep ayrı değildir.



 
peki peygamberimizin mezhebi var mıydı

eleştirmek için söylemiyorum ama mezhep olmadan peygamberimizin yaşadığı gibi yaşayamaz mıyız

MEZHEPLER Hz.Peygamber Efendimizden sonra ortaya çıkmıştır. Haktır. Fakat için MA-Hak olanlarda vardır. Fakat bir müslümanın gayesi zaten Peygamber efendimizi örnek alarak yaşamaktır. Buna zaten SÜNNET EHLİ denir. Ehli Sünnet demek Mübarek Peygamberimizin yaptığını yapmak YAPMADIĞINI YAPMAMAKTIR. Zaten MÜSLÜMANLIĞIN ANA GAYESİDİR BU. ALLAH PEYGAMBER EFENDIMIZE DIORKI '' SEN OLMASAYDIN HICBIRSEYI YARATMAZ İDİM'' ''SENİ ALEMLERE RAHMET OLARAK GONDERDIK'' YANI PEYGAMBER EFENDIMIZ BIZE ORNEKTIR. ALLAH TARAFINDAN ALEMLERE GONDERILEN ORNEK BIR İNSANDIR. SEWGİLİMİZDİR. AŞKIMIZDIR. BİRTANEMİZDİR. GÖZBEBEĞİMİZDİR. ZATEN AŞKLA BAKAN AŞKI GİBİ DAVRANIR. UMARIM SORUNA YANIT OLMUŞTUR :)
 
MEZHEPLER Hz.Peygamber Efendimizden sonra ortaya çıkmıştır. Haktır. Fakat için MA-Hak olanlarda vardır. Fakat bir müslümanın gayesi zaten Peygamber efendimizi örnek alarak yaşamaktır. Buna zaten SÜNNET EHLİ denir. Ehli Sünnet demek Mübarek Peygamberimizin yaptığını yapmak YAPMADIĞINI YAPMAMAKTIR. Zaten MÜSLÜMANLIĞIN ANA GAYESİDİR BU.


Bu saçmalıklara inanıyorsan cep telefonu bilgisayar kullanma, traş olma o zaman, söylediğin saçmalığa kendin bile inanmıyorsun herhalde yoksa interneti kullanmazdın peygamber kullanmadı diye. Sünnet Kurana uymak demektir, peygamber bizim gibi bir insandı yedi içti uyudu gezdi her insan gibi oda öldü ama yaşarken kurana uyarak yaşadı. Kurana uyarak yaşamak demek 1400 yıl öncesinde olduğu gibi yaşamak değildir, yaşadığın zamanın olanaklarıyla kurana uyarak yaşamak demektir.

ALLAH PEYGAMBER EFENDIMIZE DIORKI '' SEN OLMASAYDIN HICBIRSEYI YARATMAZ İDİM''

ALLAHA İFTİRA ATIYORSUN, .........yazıııkkkkkkkk ....., bilerek yada bilmeyerek bir iftiraya ortak oluyorsun yazık sana bunun vebali ağır olur, ben sadece uyarıyorum...............
 
Geri
Üst