ßLu£
Banned
- Katılım
- 16 Eki 2007
- Mesajlar
- 6,839
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

Hz.MevLâna'dan ÖğütLer

Paranı ver, gönlünü ver selam ver, canını ver ama SIRRINI VERME!
Günlerini say, servetini say, büyüklerini say ama YERİNDE SAYMA!
Emek ver, kulak ver, bilgi ver ama hiç bir zaman BOŞ VERME!
Satıcı ol, alıcı ol, kalıcı ol, bulucu ol ama BÖLÜCÜ OLMA!
Eşini beğen, işini beğen aşını beğen ama KENDİNİ BEĞENME!
Fidan büyüt, garip doyur, çocuk besle ama KİN BESLEME!
Davet et, hayret et, affet, tövbe et ama İHANET ETME!
Hedefe koş, yardıma koş ama, ORTAK KOŞMA!
Elini aç, gözünü aç, kapını aç ama AĞZINI AÇMA!
Okumaktan zarar gelmez, oku ama LANET OKUMA!
Rakibini geç, sınıfını geç ama GÜLÜP GEÇME!
Ev al, araba al, abdest al ama BEDDUA ALMA!
Zulmü devir, nefsi devir ama ÇAM DEVİRME!
Yaklaş, konuş, tanış ama UŞAKLAŞMA!
Doğrul, devril ama EĞRİLME!
Seslen, uslan ama YASLANMA!
İtil, atıl ama SATILMA!!!
Cömertlikte ve yardım etmede akarsu gibi ol..
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol..
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol..
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol..
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol..
Hoşgörülülükte deniz gibi ol..
Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.
Hz.MevLâna'dan RubaiLer

Aklın gücü, cennetteki sırlarla ulu: Aşktan deliren, akıllıdır, sağduyulu. Sevdaya kapılmış yüreğin zorlu yolu Görkemli yabancılıkla, özlemle dolu.
Gitsin, güzelim, hepsi de, tek sen gitme. Ey dost, ey gam ortağı-bizden gitme. Ey gülbeşeker, şarap koy, iç, doldur, gül. Dünya süsü saki, allasen gitme.
Bir gün şu çiçekli dal, dolar meyvayla; Bir gün döner istek adlı şahin, avla... Aşk imgesi, şimdi, bir gelip gitse bile Bir gün gelir... artık hiç gitmez-asla!
Bir tane canım var ama, yüz bin bedenim. Can neymiş? Neymiş ki beden? İşte ben’im. Bir başkası var ya: işte ben, ben! O, beni Sevsin diye bir başkası oldum kendim.
Cennet gelecek, derler, içersin bade, Çevrende gülüp oynar huriler de... Madem sonumuz bu, şimdiden hem içeri Hem ellerimiz sevgilinin üzerinde.
Biz aşkta reziliz: Bize hep yanlışlar Sarhoşluk, cinnet ve günah yazmışlar. Sensin yaşamak, amaç, zaman sen-bu budur; Ey dost, madem sen varsın, her şey var.
Ben aşıkım aşka; aşk da sevdalı bana. Aşık tene can-ten ise sevdalı cana. Bazen dolarım boynuna ben kollarımı Bazen de sürükler beni canan yanına.
Ben, işte dağım: sesim sözüm sevgilimin. Ben, işte resim: ressamı sensin resmin. Benden geliyor sanma bu sözler-asla: Ses, işte, anahtarla açılmış kilidin.
Aşk, özge ateştir: ısınır onda ayaz; Yandıkça o, taşlar yumuşar, sert kalamaz. Varsın aşık günaha girsin, hoş gör: Sevda şarabından içmiş-arlanmaz.
Dön aşkın çevresinde: gün işte bu gün. Dön. Dön. Çılgın kalbini yermez dönüşün. Yangınla sınav-ölüm kalım-özge savaş: Vuslat bu, kucaklaşma, zifaf, mutlu düğün.
"Aşk bir kuru ses," derler.-Sunturlu yalan. "Aşk umdun,"derler, "buldun, var oyalan." Bizlerde saadet hep can içre olur... "Cennet yedi kat arşta" mı derler? Bu yalan.
Aşkın gönlümle cenkleşirken-tam o an- Çırçıplak, yalnayak kaçıp gitti bu can. Kim bende akıl var sanmaktaysa deli.Benden sakınan: işte odur aklı olan...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
ALLAHIM BU VUSLATI HİCRAN ETME
Allahım bu vuslatı hicran etme, Aşkın sarhoşlarını nalan etme.
Sevgi bahçesini yemyeşil bırak, Bu mestlere bahçelere kasdetme.
Dalı yaprağı vurma hazan gibi, Halkını başı dönmüş zelil etme.
Kuşunun yuvasının ağacını, Yıkma da kuşlarını perran etme.
Kumunu ve mumunu karıştırma, Düşmanları kör et de şadan etme.
Hırsızlar aydınlığın düşmanıdır, Onların işlerini asan etme.
İkbal kıblesi yalnız bu halkadır, Umut kabesin öyle viran etme.
Bu çadır iplerini öyle katma, Çadır senindir eya sultan etme.
Yok dünyada hicrandan daha acı, Ne istiyorsan et de onu etme...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BİRLİĞE ULAŞ
Beri gel, daha beri, daha beri. Bu yol vuruculuk nereye dek böyle? Bu hır gür, bu savaş nereye dek? Sen bensin işte, ben senim işte.
Ne diye bu direnme böyle, ne diye? Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye? Topumuz bir tek olgun kişiyiz, bir tek, ne diye böyle şaşı olmuşuz, ne diye?
Zengin yoksulu hor görür, ne diye? Sağ soluna yan bakar, ne diye? İkisi de senin elin, ikisi de, peki, kutlu ne, kutsuz ne?
Topumuz bir tek inciyiz, bir tek. başımız da tek, aklımız da tek. Ne diye iki görür olup kalmışız iki büklüm gökkubbenin altında, ne diye?
Sen habire gevele dur bakalım, habire 'usul boylu birlik çam ağacı' de, sonu nereye varır bunun, nereye?
Şu beş duyudan, altı yönden varını yoğunu birliğe çek, birliğe. Kendine gel, benlikten çık, uzak dur, insanlara karıl, insanlara, insanlarla bir ol. İnsanlarla bir oldun mu bir madensin, bir ulu deniz. Kendinde kaldın mı bir damlasın, bir dane.
Erkek arslan dilediğini yapar, dilediğini. Köpek köpekliğini ede durur, köpekliğini. Tertemiz can canlığını işler, canlığını. Beden de bedenliğini yapar, bedenliğini.
Ama sen canı da bir bil, bedeni de, yalnız sayıda çoktur onlar, alabildiğine, hani bademler gibi, bademler gibi. Ama hepsindeki yağ bir.
Dünyada nice diller var, nice diller, ama hepsin de anlam bir. Sen kapları, testileri hele bir kır, sular nasıl bir yol tutar, gider. Hele birliğe ulaş, hır gürü, savaşı bırak, can nasıl koşar, bunu canlara iletir...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BAHAR
Sevgili tutmuş yularımdan beni, develer gibi habire çeker. Esrik devesini böyle nereye götürür, böyle hangi katara?
Hem canımı çiğnedi benim o, hem bedenimi çiğnedi. Gönlümü bağladı benim o, kırdı şişemi.
Ne iş yaptırmaya götürür, bilmem, nereye götürür beni.
Sevgili takar beni oltasına, atar karaya balık gibi. Sevgili kurar gönlüme bir tuzak, avcıdan yana çeker sürür beni.
Bakarım tabiat başlar büyük işine: Bulutlar gelir uzaktan katar katar, küme küme. Bulutlar sular ovaları. Bulutlar yürür dağlara doğru. Uyanır açar gözlerini yeryüzü. Gökler çalar davulunu. Dalların gönlüne çeker gülün özü en güzel kokusunu baharın. Tohumun gönlü başlar vermeye tohum. Ağaç durmadan söyler, döker içini...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BAŞKA YARINLAR
Bugün yüzünde bir başka güzellik var senin, bugün dudağında başka bir tad var, boyunda başka bir yücelik. Bugün kırmızı gülün bir başka daldan.
Ayın gökyüzüne bugün sığmamış. Göklere benzeyen göğsün bugün daha geniş. Hangi yanından kalktın bu sabah, söyle, bir başka kavga var dünyada senin yüzünden, dünyada bir başka gidiş..
Biz senin gözlerinden gördük arslanlara meydan okuyan o ceylanı, Başka bir ovası var o ceylanın bugün iki cihandan da dışarı.
Seven insanın ayağı mı yok, işte ona ölümsüzlük kapandı. Yukarlarda onunla uçar gider.
Gözlerinin denizinde onu arama. O inci bir başka denizde.
Bakarsın bugün sever bu yürek, yarın sevilir bakarsın.
Yüreğimin özünde başka yarınlar var...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
KENDİ KENDİNE
Kişinin kendine ettiğini, Edemez kişiye hiçbir fani. Bu kahpe hırsı, ne kıskanç kini,ne şarap, ne de haşhaş edemez..
Kişinin kendine ettiğini,tayfun, boran, Dağ , taş edemez.
Kişinin kendine ettiğini, Edemez kişiye hiçbir fani. Tutmazsa gerçek dost elini, kendi kendiyle baş edemez..
Kişinin kendine ettiğini, sarhoş edemez, ayaş edemez, mezar soyan nebbaş edemez...
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
KARDEŞİM
Kardeşim sen düşünceden ibaretsin, Geriye kalan et ve kemiksin, Gül düşünür, gülüstan olursun, Diken düşünür, dikenlik olursun...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
YENİLİĞE DOĞRU
Her gün bir yerden göçmek Ne iyi! Her gün bir yere Konmak ne güzel Bulanmadan, donmadan Akmak ne hoş.. Dünle beraber Gitti cancağızım Ne kadar söz varsa Düne ait. Şimdi yeni şeyler Söylemek lazım...
Hz.MevLâna'dan ÖzLü SözLer

A
A kardeş, keskin kılıcın üzerine atılmadasın, tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme.
Acele şeytan hilesidir, sabır ve tedbir Allah lütfu.
Açlık, ilaçların padişahıdır. Hekimler niye perhiz verir düşünsene.
Adam savaşmakla çetin er sayılmaz, öfkelendiği zaman kendini tutabilendir çetin.
Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap.
Allah merhalesinde akıl beygirine yol yoktur.
Allah üstünlük bakımından göz yaşını şehitlerin kanı ile eş tuttu.
Allah’a şükür, rızkı artırır.
Allah'ım sen kimi dertle hasta etmek dilersen ona ağlayış kapısını kapatırsın. Kimi de beladan kurtarmak dilersen gönlüne sızlanma ve ağlayış verirsin.
Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar.
Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.
Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.
Ayrılık içinde insanın gözünü açıp kapayıncaya kadar geçen zaman yıl gibi gelir.
Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki!
Aşk, öyle engin bir denizdir ki, ne başlangıcı ne de sonu vardır.
Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de.
Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak. Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak, başka yere koymak.
Aklın yoksa yandın, ya kalbin yoksa o zaman sen zaten yoksun ki
Akıllı insan düşündüğü herşeyi söylemez, fakat söylediği herşeyi düşünür.
B
Başta dönüp koşan nice bilgiler, nice hünerler vardır ki, insan onunla baş olmak isterse, baş elden gider. Başının gitmesini istemiyorsan ayak ol.
Bir adamın camilere alıştığını görürseniz, imanlı olduğuna şahitlik ediniz.
Büyük Allah’tan bizler niye terbiye isteriz? Çünkü terbiyesizler, Allah’ın lütfundan mahrumdurlar. Terbiyesiz, yalnız kendine kötülük etmez, bütün utanç ve erdem ufuklarını ateşler.
Başkalarına imrenme, çok kimseler var ki senin hayatına imreniyorlar.
Beri gel, beri!
Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?
Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik?
Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.
Bir katre olma, kendini deniz haline getir
Madem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin
Bir kimseyi tanımak istiyorsan, düşüp kalktığı arkadaşlarına bak.
Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla, ışığından bir şey kaybetmez.
Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.
Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini.
Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil.
Bütün kâinat birbirine sevgi ile bağlanmış.
Sevgini vermesini öğren.
Çünkü gönlün anlasın ki hepsine yer varmış.
Sevgisiz insandan dünya, unutma ki korkarmış.
Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?
Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes çeker onları. Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?
C
Canım tenimde oldukça Kur’ân’ın kölesiyim. Ben Hakk’ın seçkin peygamberi Muhammed’in yolunun toprağıyım. Her kim bundan başka benden bir söz naklederse, ona çok üzülür ve o sözden de çok üzüntü duyarım.
Cenab-ı Hakk kâfir için necis dedi. Fakat dikkat et ki; kâfirlerin dışı pis değildir. O pislik onların din ve ahlakındadır.
Cahil olanların merhameti ve lütfu azdır.
Cahil kimsenin yanında kitap gibi sessiz ol.
Cibilliyetsize ilim öğretmek, eşkıyanın eline kılıç vermektedir.
Ç
Çalış çabala da nura ulaş. Pekmez içinde ne kaynatılırsa pekmez lezzeti alır. Havuç, elma, ayva, ceviz pekmezde kaynasa pekmez tadı alır. Bilgi nura karışırsa inatçı ve kötü kişiler bile bilgiden nur bulurlar.
D
Din düşmanlarının başına kılınç ol, kurt gibilere ateş saç; çünkü onlar, Yusuf düşmanıdırlar.
Denizin dibinde incilerle taşlar karışık olarak bulunurlar, övülecek şeyler de kusur ve yanlışların arasında bulunurlar.
Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.
Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.
Dünle beraber gitti düne ait ne varsa, bugün yeni şeyler söylemek gerek.
Dünya tuzaktır. Yemi de istek. İstek tuzaklarından kaçının.
Denizde inciler derinde olur. Çerçöp sahilde olur.
E
Eğer müslümanca yaşamak istersen Kur’ân’a sarıl; çünkü, onsuz islami hayat mümkün değildir.
Eğer bir Türk seslenirse, Tanrı korusun, köpek değil erkek aslan bile kan kusar.
Eğer sen, can konağını arıyorsan, bil ki, sen cansın. Eğer bir lokma ekmek peşinde koşuyorsan, sen bir ekmeksin. Bu gizli, bu nükteli sözün manasına akıl erdirirsen, anlarsın ki, aradığın ancak sensin sen.
Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır.
Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder.
Eşekten şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.
Ey Müslüman, edep nedir diye sorarsan bil ki edep, her edepsizin edepsizliğine katlanmaktır.
Ey Zulümle bir kuyu kazan! Sen kendin için tuzak hazırlıyorsun.
Ey arkadaş, sufi, bulunduğu vaktin oğludur. Bu iş yarın olsun yarına kalsın demek, tarikat anlayışına uymaz.
F
Filozofların felsefesi, insanoğlunun zan ve şüphesini artırır. İslam’ın hikmeti ise, insanı yücelere ulaştırır.
G
Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergahımız, umitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.
Gelin bağa yeşiller kuşanan doğayı görün. Her köşede bir çiçek dükkanı açan doğayı görün. Güller gülerek sesleniyor bülbüllere: Susun, susarak doğayı görün.
Genişlik, sabırdan doğar.
Gerçek aşkta ne vefa vardır ne cefa.
Gönül nuru olmayan gönül, gönül değildir. Bedende ruh yoksa topraktır.
Gördün ya beni gamdan başka kimse hatırlamıyor, gama binlerce defa aferin.
Gözünün cevherini nerede eskittin, beş duyunu nerelerde kullandın.
Gözünüzü açıp Kur’ân’a bakınız. Allah kelâmı olan kur’an’ın tüm ayetleri edep öğretmektedir.
Gül düşünür, gülistan olursun. Diken düşünür, dikenlik olursun!
Gülün dikene katlanması, onu güzel kokulu yaptı
Güneş olmak ve altın ışıklar halinde
Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim
Gece esen ve suçsuzların ahına karışan
Yüz rüzgarı olmak isterdim.
Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığını kır gitsin. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.
Güzel yüz aynaya âşıktır.
H
Hamdım, piştim, yandım.
Hak'tan bahar fermanı gelmedikçe, toprak sırrını açmaz.
Hayatının gidişi, Hz.Muhammed’in sünnetinden sapmasın. Onu bırakma! Aklına ve hünerine az güven!
Hayatı sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydir
Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır.
Hem gam çağında, hem esenlik çağında Allah’a dayanmadan, tümden ona teslim olmadan başka her şey düzendir, tuzaktır.
Her dil, gönlün perdesidir. Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır.
Her insan bir alemdir. İnsan düşünceden ibarettir, geri kalan et ve sinirdir.
Her rüzgarla otlar gibi sallanırsan, dağlar kadar olsan da bir ota değmezsin.
Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki rahat edesin.
Her zaman doğruyu söyle, ama her zaman her doğruyu değil.
Herkes aynı fikirdeyse, hiç kimse yeterince düşünmüyor demektir.
Herkesin bakmadığı yönden bak dünyaya.
Herşeyi, aramadıkça bulamazsın; fakat bu dost başka; bunu bulmadan arayamazsın.
Hırs insanı kör ve ahmak eder. Bilgisiz hale sokar da ölümü kolaylaştırır.
Hiçbir ölü öldüğüne hayıflanmaz, sadece azığının azlığına hayıflanır. Ölen kuyudan ovaya çıkmış demektir
I
Irmak suyunu tümden içmenin imkanı yok ama susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkanı yok.
Irz ve namustan mahrum olanlar, millet ve vatan hissi taşımazlar; böylelerinden sakınılmalıdır.
İ
İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir.
İnsan dostunun huyunu alır.
İnsanlar, güller arasında dikenler bulunduğundan şikayet edeceklerine, dikenler arasında güller yaratıldığına şükretmelidir.
İnsanları iyi tanıyın, her insani fena bilip kötülemeyin, her insanı da iyi bilip övmeyin.
İnsan gözden ibarettir aslında, geri kalan cesettir. Göz ise ancak gerçek dostu görendir.
İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
İnanan kişi, işlerini Allah emretti diye yapar. İnanmayan ise, mücadele ve gösteriş olsun diye yapar. Böyle inatçı kişilerin başlarına toprak saç.
K
Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.
Kargalar gülistanı işgal ettiklerinde bülbüller siner ve susar.
Kadınlarda hayvani sıfat fazladır. Çünkü kadın koku ve renge fazlaca meyleder.
Kendi körlüğünü tedavi etmeye çalış, yoksa alem hep O'dur, fakat O'nu görecek göz olmalıdır.
Kim benliğinden kurtulursa bütün benlikler onun olur. Kendisine dost olmayan herkese dost kesilir. Nakışsız ayna olur, tüm nakışlar onda seyredilir.
Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur. Kıskançlık ateşten meydana gelir.
Kim sabrederse rızkı gelir ona. Aşırı hırsla çalışma ve çabalama sabırsızlıktır.
Kim zahmet çekerse defineyi elde eder.
Kimde bir güzellik varsa bilsin ki ödünçtür.
Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü, inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.
Kötü zanda bulunan kişi çirkindir. Aslında o kendi içini vurur karşıya.
Kötülerin övülmesi arşı titretir.
Kötülük insana tamahtan gelir. Kanaatten kimse ölmedi, hırsla da kimse padişah olmadı.
Kızgınlıkla gönüllere ateş saldın mı, cehennem ateşinin aslı oldun gitti.
Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?
Kötü huy kılavuzun oldukça mutlu olacağım sanma! Sen sabaha kadar gaflet uykusundasın, ömür ise kısadır. Korkarım ki,sen bu uykudan uyanınca gündüz olur.
Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yoktur. Şaşılacak olan odur ki bu kuzu, kurda gönül bağlamış, aşık olmuştur.
L
Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir, helvadır.
M
Muhabbet ve merhamet, insanlığın; hiddet ve şehvet de hayvanların sıfatlarıdır.
Madem ki rızkı taksim eden O’dur, o halde şikâyet küfürdür. Sabır gerekir. Sabır, genişliğe ulaşmanın anahtarıdır. Allah’tan başka herkes düşmandır. Sen asıl dostu düşmanlara şikâyet eder, halinden sızlanırsın öyle mi? Padişah köleye şikayet edilir mi? Akıllı ol.
Meyve ekşi bile olsa, olmadıkça ona ham derler.
Mideyi bırak da gönül tarafına salın. Salın da Allah’tan perdesiz selam alasın.
Münafığın özrü kabul edilmez. Çünkü o özür dilindedir kalbinde değil.
N
Nasıl olur da deniz, köpeğin agzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?
Ne insanlar gördüm üzerlerinde elbise yok, ne elbiseler gördüm içlerinde insan yok.
Nefsinin istediğini yapıp da bir de “inşallah” demek Allah’la alay etmektir. Kimi kandırıyorsun?
Nefsin, üzüm ve hurma gibi tatlı şeylerin sarhoşu oldukça, ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?
Ne tükenmez hazinesin ey dil! Ne devasız bir dert!
Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakilerin anlayabileceği kadardır.
O
O beden testisi ab-ı hayatla dopdolu, bu beden testisi ise ölüm zehiri ile. İçindekine bakarsan padişahsın, kabına bakarsan yolu yitirdin.
O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti. Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme.
Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim.
Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah'ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir.
Ö
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız
Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.
P
Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.
S
Sabır, demir kalkandır.
Sebatsız sedef, inci tutmaz.
Secde ve rükû, varlık tokmağını, Allah kapısına vurmaktır. Çok vur, mutlaka açılır kapı.
Sen anılması güzel olan söz ol.
Çünkü insan, kendisi hakkında söylenilen güzel sözlerden ibarettir.
en diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?
Senin için başkasını terk eden, başkası için de seni terkeder.
Sual de bilgiden doğar, cevap da.
Sen zayıfları yardımcısız, kimsesiz sanma; Kur’ân’dan “İzâ câe nasrullâh”ı oku
Sen öyle büyük bir varlğın aşkını seç ki, bütün peygamberler, onun aşkıyla kudret ve kuvvet buldular, şeref ve saadete erdiler.
Sabır sevinç anahtarıdır.
Ş
Şeytan tabiatı bakımından insana düşmandır. İnsanın helak oluşuna sevinir o.
Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de, şeytandan dert satın alır.
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz.
Şunu iyi bilki;eğer, gönlün, sırlarına mezar olursa muradın çabucak hasıl olur.
T
Ten midesi insanı samanlığa çeker, gönül midesi reyhana çeker. Ot ve arpa yiyen kurban olur, Allah nuru ile nurlanan Kuran olur. Senin yarın pislik, yarın da misktir. Kuran’la miskini artır.
Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayiverir.
Tutalım ki Ali’den Zülfikâr sana miras kaldı. Sende Ali kolu ve kalbi yoksa Zülfikar neye yarar ki?
Tuzağa saçtığın taneler , cömertlik sayılmaz ki..
U
Uyku ve uyanma bir nevi küçük mahşerdir.
Ü
Üstünün dostu ol ki üstün olasın... Kendine gel be hey azgın, mağluplarla dost olma! Münkirin delili ancak ve ancak şudur: Ben şu görünen yurttan başka bir şey görmüyorum! Hiç düşünmez ki nerede görünen bir şey varsa o, gizli hikmetleri haber vermededir. Her görünen şeyin faydası, faydanın ilaçlarla gizli oluşu gibi o şeyin içinde gizlidir.
Üç sözden fazla değil , Tüm ömrüm şu üç söz , Hamdım, piştim, yandım
Y
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
Yılan insanın sadece canını alır. Kötü arkadaş cehenneme sürer de ebedi hayatını mahveder.
Yerde bir zayıf aman dilerse, gökyüzü askerleri birbirlerine karışırlar.
Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur.
Z
Zulüm demiriyle taşını birbirine vurma! Çünkü bu ikisi, erkek ve kadın gibi çocuk meydana getirirler.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
>İki parmağın ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir.
> İnsan gözden ibarettir aslında, geri kalan cesarettir. Göz ise ancak gerçek dostu görendir.
> İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır.
> Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, öfkede ölü gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, Her ne olursan ol, Ya olduğun gibi görün, Ya göründüğün gibi ol.
> Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.
> Bilgi sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.
> Ahlaksızların bağırışlarıyla, yürekli yiğitlerin naraları, tilkiyle aslanın sesi gibi meydandadır.
> Dil, tencerenin kapağına benzer. Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın.
> Kalbi ve sözü bir olmayan kimsenin yüz dili bile olsa, o yine dilsiz sayılır.
> Doğruluk, Musa’nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca, bütün eğrilikleri yutar.
> Santrançta piyon yola çıkar da, sonunda yüce vezir olur.
> Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yok. Şaşılacak olan odur ki, bu kuzu, kurda gönül bağlamış, aşık olmuştur.
> Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.
> Fikir ona derler ki bir yol açsın, yol ona derler ki bir gerçeğe ulaşsın.
> Herkes güneşi görebilseydi, güneşin ışıklarına delalet eden yıldızlara ne ihtiyaç vardı.
> Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız, bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.
Hz.MevLâna'dan HikayeLer

LOKMAN
Efendisinin düzinelerle kölelerinden yalnızca birisi idi Lokman. Derisinin siyahlığının aksine, tüm aydınlığını içinde saklamıştı sanki. Diğer köleler ise tam aksine... Ne onun hikmetli sözleri, nede ağırbaşlılığı ilgilerini çekmez, sürekli yapmaları gereken işlerden kaytarmaya, kendilerinin olan zamanlarını; "efendilerinin malı kendilerinin olsa" neler yapacakları hakkında fikir üretmekle geçirirler. Lokman’ı anlamak bir yana, ondaki farklılıktan
rahatsız dahi olurlar... Fırsat buldukça da efendilerinin gözünden düşürmek için arkadaşlarına olmadık düzenler kurar, akla gelmedik yalanlar uydururlar.
Hep aynı geçen günlerinin birinde efendi, meyve yemek istedi ve kölelerini bağa gönderdi. Herkes topladı; Lokman hariç, topladıklarının çoğunu yediler diğerleri... Birleştirdiler kalanları ve evin yolunu tuttular.
Efendi:
-Bu nedir.. akşama kadar bununla mı oyalandınız?. Hepinizi
cezalandıracağım... diye kükredi.
Köleler:
-Aman efendimiz, vallahi bizim bir suçumuz yok... Meyveleri Lokman yedi, dediler.
Lokman:
-Efendimiz, iznin olursa yalnız görüşmek isterim.
Efendi, kabul ettiğini bildirdi teklifi, diğerlerine dışarı çıkmaları için işaret etti.
Lokman:
-Efendimiz, ben hiç meyve yemedim. Ama kalbinin mutmain olması için bir tedbir söylerim ..
-Nedir, söyle bakalım.
-Ey kerem sahibi, hepimizi imtihan et. Bizlere fazlasıyla sıcak su içir, ondan sonra büyük bir sahraya götür bizleri... Sen atlı olarak koştur hepimizi. O zaman kötülük yapanı gör, Hakkın işlerini seyret..
Aklı yattı efendinin. Zaten Lokman’ın yapmayacağını biliyor, lakin aklına diğerlerinin suçunu ispatlayacak çare gelmiyordu. Herkesi topladı, getirilen sıcak suyu içmelerini söyledi, hepsi korkudan içtiler.. Sonra onları ovalarda kovalamaya başladı. Koşturdu koşturdu.. Nihayet yoruldular. Başladılar kusmaya. İçtikleri su yedikleri meyvelerin hepsini çıkardı. Lokman’ında içi bulandı, O da kustu. Fakat karnından halis su geldi.
Oğul: Kıyamet gününde bütün sırlar çıkacak, bilinip görülecek... Sizin de bilinmesini istemediğiniz sır aşikar olacaktır. Lokman’ın hikmeti bunları gösterebildi ise, varlığın rabbi olanın hikmeti nelere kâdir değildir.[/B]
HEVA
Çok malı mülkü, köleleri, altınları olan birisiydi Efendi. Zenginliğinin yanında; gönlü aydınlık, zekî bir zat idi aynı zamanda.
Bu zengin adamın evlenme çağına gelmiş güzeller güzeli bir kızı vardı ve alemde ona talib olmayan kalmamıştı. En nüfuzlu ve hatırı sayılırlar, zenginler, yakışıklılar, soylular... biri biri ardına dünür gelip meziyetlerini sayıp öğünürler ama nafile. Efendi hiç birine vermez:
-Malın devamlılığı olmaz, bugün var, yarın yok,
Güzelliğin değeri yoktur. Bir diken batar, sönüverir,
Büyük adamların oğlu olmak kolay değil, bunlar genelde; malla, servetle gururlanırlar,
Nice büyük adamların oğulları vardır ki, yaptıkları kötü işler yüzünden ailelerinin utanç kaynağı olurlar,
Hünerli, bilgili kişi iyidir amma, İblisten ibret al, ona da tapma... bilgisi vardı lakin din aşkı yoktu.. Onun için Adem’in yalnız topraktan yaratılan yüzünü gördü,
Bilgide ne kadar ileri gidersen git, onunla gaybı göremezsin,
Can gözü açık olmayan sakaldan, sarıktan başka bir şey görmez.. Gibi mazeretler ileri sürerek hiç birine vermedi; malı, mülkü, asaleti, yakışıklılığı olmayan birine verdi kızını, ve:
-O dine, zahitliğe uymuş kimsedir, altını olmayan bir definedir, diyordu damadı olacak hakkında.
Nişan yapıldı, armağanlar gönderildi, kızın verildiği ortalığa yayıldı.
Efendinin Hintli bir kölesi vardı, küçüklüğünden beri yanında büyümüş, ona yol yordam öğretilmiş, adeta ailenin bir ferdi gibi görülür olmuştu. Bu sırada hastalanmış, hummaya tutulmuş gibi yanıp yakılmakta, günden güne eriyip solmakta idi. Hekim hastalığını bulamadı,” bununki gönül illeti, beden ilacı gönüle tesir etmez ki...” diye düşündü.
Efendisinin kızına sevdalanan Hintli köle;sevdiğinin nişanlandığını duyduktan sonra, için için eriyip giderken derdini de kimselere diyemiyordu.
Durumun vahametini fark eden Efendi, karısına dedi ki:
-Sen O’nun anası sayılırsın. Derdini sana açar her halde. Bir yokla bakalım neymiş derdi?
Kadın ertesi gün yanına vardı kölenin. Çok sevecen görünerek, nazlandırarak, bir ana gibi davranarak derdinin ne olduğunu sordu. Bu yumuşaklıktan cesaret alan köle:
-Sizden bunu ummazdım. Kızını gidip bir inat adama verdin . Biz Onu sevip tutuşurken bu olmamalıydı, dedi.
Kadın o kadar kızdı ki, tutup damdan aşağı atmak geldi içinden. Bir köle, efendisinin kızına aşık oluyor, olacak iş değildi. Ama belli etmedi, kocasına gelip durumu haber verdi.
Efendi, karısına:
-Sabret O’na de ki: Biz bunu önceden bilmiyorduk. Bilse idik olmazdı. Ama sen merak etme, ondan alıp sana veririz, gönlünü ferah tut... Bu sözler onu cana getirir, yer içer semirir. Ondan sonra ben bilirim yapacağımı.
Kadın denilenleri aynen söyledi Hintli köleye. Gözleri parladı, canına can katılmıştı adeta. Sevincinden ne yapacağını bilmiyor, çocuklar gibi zıplıyor, ellerini çırpıyordu. İştahı da yerine gelmiş; yiyor, içiyor, günden güne düzeliyor, eski sağlıklı haline kavuşuyordu.
Efendi eşini dostunu çağırdı, Hintli kölemi evlendiriyorum diye davet yaptı, gelenler de O’na “hayırlı olsun,tebrik ederiz” gibi şeyler söyleyince, iyice inandı kızı alacağına.
Gerdek gecesi gürbüz bir erkeği kadın kılığına soktular; başını bağlayıp, elini kınaladılar, halvet zamanı odada yalnız kalmadan önce Efendi mumu üfledi, Hintli köle ile, güçlü kuvvetli erkek yalnız kaldılar. Erkek, köleye saldırınca, Hintlicik feryadı bastı ama, dışarıdaki tef gürültüsü, el çırpmaları, kadın erkek naraları arasında kaynadı gitti. Sabaha kadar berbat edip durdu köleyi, adam. Hintli adeta köpeğin önündeki un çuvalına dönmüştü.
Sabahleyin tas ve bohça hazırlayıp, damatlar gibi hamama yolladılar köleyi. Gitti ama bitkin bir halde idi, ayakta zor duruyor, ardı külhancıların yırtık peştamalına dönmüştü.
Zavallı hamamdan dönünce, Efendinin kızı, gelin gibi odaya geçip oturdu. Anasıda:”Ne olur ne olmaz!..”diye yanlarından ayrılmıyordu. Köle bir müddet kinle kıza baktı, parmaklarını sallayarak:
-Gündüzün yüzün kadınlar gibi ter-ü taze, geceleyin ise eşekten betersin. Dilerim kimse seninle buluşmasın, senin gibi kötü ve pis birine düşmesin.
İşte şu âlemin bütün nimetleri, uzaktan pek hoştur ama, yaklaştımı, sınanmadan ibarettir .
Uzaktan su görünür, yanına varırsın ki, serapmış.
Dünya bir kocakarı gibidir, ama kendini taze gelin gibi gösterir.
Sakın yüzündeki boyaya aldanıp tadına bakmaya kalkma!.
Tuzağın tanesi meydanda kendisi gizlidir. Zannedersin sana bir nimet erişti!..
Ama öyle olmadığını bil!..
Sabret!.. Sabır sıkıntıları aşmanın anahtarıdır. Sabret, sabrette Hintli köle gibi sıkıntılara düşme.
DEFİNE
Aç tavuk rüyasında, kendini darı ambarında görürmüş misali bizim Yoksul’a da rüyasında:
-Ey ömrü yoksulluklar içinde geçmiş olan!. Kalk, komşun olan kâğıtçıda; şu şekilde, şu renkte bir kağıt var, onu bul ve kimsenin olmadığı yere giderek orada oku. Sakın başkalarına gösterme. Bir define kağıdıdır o. İş yayılır, ortalara düşerse bile gamlanma. Senden başka kimsecikler bir arpa tanesi bile alamaz ondan. Elde etmen uzarsa sakın ümitsizliğe düşme. Her an: "Allah’tan ümit kesmeyin" ayetini hatırla.
Müjdeci bunları söyledikten sonra, elini adamın göğsüne koydu:
-Haydi, yürü, zahmet çek!. dedi.
Yoksul kendine gelince sevindi, içi içine sığmıyordu. Hemencecik kalktı, giyindi, dışarı fırladı. Doğru kâğıtçının yolunu tuttu. Dükkandan girdi, aradığının farkına varılmasın diye bir müddet başka kağıtları karıştırdı, bulacağını ümit ettiği tarafa yöneldi...
-Aman Allah’ım!... İşte o. Tüm alametler var üzerinde... şekli, rengi... hepsi tas tamam uyuyor tarife... Diye bağırmamak için zor tuttu kendini. Fark ettirmeden sokuşturarak bir tarafına, gizledi kağıdı ve:
-Hayırlı pazarlar olsun usta... Diyerek ayrıldı dükkandan, kimselerin bulunmadığı bir tarafa yöneldi, içinden de:
-Bu değerli kağıt onca başka kağıdın arasına nasıl girdi?.. Meşk kağıtlarının arasında, hazine tarifi. Allah Allah!... Nasıl olur da her şeyin koruyucusu Allah, birilerinin bir şeyler aşırmasına müsaade eder? Bütün ovalar altınla, gümüşle dolu olsa, Allah istemedikçe ondan bir arpa tanesi dahi alamazsın.. Yüzlerce kitap okusan; Allah takdir etmediyse aklında hiçbir şey kalmaz, Amma..... Allah’a kulluk edersen; bir kitap bile okumadan ağzından öyle inciler dökülür ki sen de şaşırır kalırsın da; "bunlar benden mi çıktı?" Diye ,kendinden geçersin. Şimdi iyiden iyiye inanıyorum ki; gördüğüm rüyadaki kişi erenlerden.. Yoksa eliyle koymuş gibi bilebilir miydi yerini?.
Etrafına bakındı, kimselerin olmadığına kanaat getirince, sakladığı yerden çıkardı kağıdı, başladı incelemeye, okumaya:
-"Bil ki; şehrin dışında mezar olan filanca kubbe var ya... Hani arkası şehre, kapısı Ferkad yıldızına (Kuzey kutbuna yakın olan iki parlak yıldız)karşı... Türbeye arkanı dön, yüzünü kıbleye çevir, sonra yayla bir ok at. Kutlu kişi, yaydan oku attın mı, okun düştüğü yeri kaz."
Yoksul bir yay buldu, oku koydu, bütün gücü ile çekerek gerdi yayı ve boşluğu bıraktı oku. Düştüğü yeri kazmaya başladı sevinerek. Kazdı kazdı. Nafile, bir şeycikler yok. Kolunda kuvvet, kazma-kürekte ağız kalmadı. Gizli defineden bir
eser yok. Böylece her gün ok atmaya, düştüğü yeri kazmaya başladı. Yok, bir türlü bulamıyor, lakin ümidini de hiç kaybetmiyor, devam ediyor kazmaya. Daima orayı burayı kazdığından şehirde de dedi kodu yayılmaya başlamış, fırsatçılar durumu padişaha haber vermişti. "Filan Yoksul bir define kağıdı bulmuş, her tarafı kazıp duruyor" diye. Zaptiyeler söylenen yerde buldular, karga tulumba alıp getirdiler Padişahın huzuruna:
-Bre densiz; benim memleketimde, benden gizli hazine ararmışsın, doğru mudur? Diye gürledi Padişah.
Yoksul; yoksul ama, akılsız değil ya.. Durumun vahametini fark etti, yalan söylerse merhametsiz Padişahın derisini bile yüzdüreceğini anladı, saklamadan rüyasından başlayarak tüm olan bitenleri bir bir anlattı, defineyi tarif eden kağıdı da koydu Padişahın önüne.
-Hadsiz hesapsız zahmetlere girdim, defineden bir habbe bile meydana çıkmadı, yorgunluğum, açlığım, uykusuzluğum da yanıma kaldı. Ey kaleler fethetmiş Padişahım, belki senin bahtın yaver olur da bulursun defineyi... dedi.
Padişah da altı ay, belki daha fazla ok attı, kazdırdı durdu. Nerede katı bir yay duysa hemen getirtip onunla deniyor. Lakin nafile. Eziyetten, dertten, sıkıntıdan başka bir şey elde edemedi. Define adeta "Anka"ya benziyordu. İsmi var, cismi yok. Her taraf kazılmış, kuyularla dolmuştu etraf. Günün birinde Padişah Yoksul’u çağırttı, define kağıdını önüne atıp:
-Bu işi olanın yapacağı bir şey değil. Senin işin yok. Bu iş sana daha layık! Bulursan ne âla, helalı hoş olsun, bulamazsan kazar durursun ..dedi.
Kağıdı alan Yoksul; düşmanların, hasetçilerin fitnelerinden emin oldu, hemen kazmayı küreği omuzlayıp sevdalandığı şeye adamakıllı sarıldı.. Bulduğu her sert yayı alarak denemeler yaptı, kazdı durdu. Görenler, padişahın izin verdiğini bildiklerinden ses çıkarmazlar ama haset etmekten de geri durmazlar.
Günler günleri, günler ayları kovaladı. Yoksul’un bir yerleri kazması günlük hayatlarında en alıştıkları, tabii bir parça oluverdi. Kanıksandı. Yoksul aç, açık, çıplak, perişan bir halde macerasının, aşkının, sevdasının peşinden ayrılmadı aylar boyu. Vefasızlık etmedi sevdasına, usanmadı da. Ama sonuç da yok.
Serap misali; tam kavuştum derken, yine boş hayal, havayı döven eller.
Nihayet gözler yorgun, beden yorgun, umutların kırıntıları da tükenmekte iken: "Neden yardım istemiyorum?. O isteyin vereyim, dua edin kabul edeyim demiyor mu?. "Diye düşündü, açtı gönlünü, gönlünün ellerini:
-Ey sırları bilen!. Bu define için ömrümü ziyan ettim!. Hırs şeytanı acele ettirdi bana, tedbir alamadım, akıllı davranamadım!. Düğümü; bağlayana müracaat ederek çözeyim demedim!. Ya Rabbi!.. Bu işten tövbe ettim. Kapıyı sen kapadın, yine sen aç!. Duada da hünerim yokmuş, yine başımı hırkaya çekiyor, sana yalvarıyorum: Hüner nerede, ben neredeyim?. Doğru bir gönül nerede?. Bunların hepsi de senin aksin, hepsi de sensin....
Duaları geceler boyu, günlerce sürdü. Allah’tan ilham geldi, çözüldü müşkülleri.
-Yaya bir ok koy at, dendi. Yayın zıhını adamakıllı çek mi dendi?. Yaya bir ok koy at dedi, ta kulağına kadar çek demedi. Sen, ukalalığından yayı çekmeye, okçuluk hünerini göstermeye çalıştın. Şah damarından daha yakındır O sana.
Halbuki sen ok gibi düşüncelerini uzaklara atmadasın. Av yakında sen uzağa düşmüşsün. Kim daha uzağa ok atarsa, daha uzaktadır. Sen okçuluğunu perde yaptın kendine, halbuki isteğin koynunda idi...
ÜÇ ÖĞÜT
Adamın birisi hile ile tuzağına bir kuş düşürdü. Kuş ona dedi ki:
- Ey ulu hoca!... Sen şimdiye kadar bir çok deve kurban ettin, bir çok öküz, koyun yedin!... Dünyada onlarla doymadın da, benimle mi doyacaksın? Eğer bırakırsan beni, sana öyle üç öğüt veririm ki, aklın şaşar!... Birincisini elinde iken, ikincisini samanla karışık balçıktan yapılma şu damın üzerinde, üçüncüsünü de ağacın dalına konduğumda veririm. Bu üç öğütle bahtın iyileşir, rahat edersin. Ne dersin ha?.. Bak ilkini söylüyorum: “ Olmayacak söze; kim söylerse söylesin, inanma!...”Tamam mı?..
Adamın aklı yattı kuşun bilgeliğine, gevşetiverdi parmaklarını, pırrr diye uçtu, azat oldu, duvarın üzerine konup dedi ki:
- Geçmiş, gitmiş şeye gam yeme... fırsatı kaçırdın diye dövünme!... Bak beni bıraktın ama, şu küçücük bedenimde on dirhem ağırlığında, değerine paha biçilemeyecek bir inci var idi. Sana da, oğullarına da yeterdi de artardı bile!... O inci senin hakkındı!... Fakat kısmetin değilmiş kaçırdın... dünyada bir eşi bulunmayacak kadar kıymetli ve emsalsiz idi...
Adam, gebe kadın doğururken nasıl feryat eder, bağırırsa öyle bağırmaya, dövünmeye başladı.
Kuş dedi ki:
- Sana geçmiş, gitmiş şeye üzülme, gam yeme diye nasihat etmedim mi?.. Madem ki, geçip gitti... neden üzülürsün? Sen ; ya benim öğüdümü anlamadın, yahut da sağırsın!.. Aslanım, ben kendim üç dirhem gelmem zaten, içimde on dirhemlik inci nasıl bulunabilir?..
Adam bu söz üzerine kendine geldi;
- Haydi, dedi... o üçüncü güzel öğüdü de ver bakalım!..
Kuş dedi ki:
- Allah için, o ikisini iyi tuttun da üçüncüsünü sana bedava söyleyeceğim ha!..
Uykuya dalmış, bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır.
Aptallık ve bilgisizlik yırtığı yama kabul etmez!..
Ey öğütçü ; ona hikmet tohumunu pek saçma!...







Mevlânâ Celaleddin-i Belhi Rumi (30 Eylül 1207 - 7 Aralık 1273)