METAMORFİZM
Bir canlıda yada canlı organında meydana gelen değişiklik, metamorfoz. Başkalaşma terimi bir canlının tümünün geçirdiği değişiklikleri anlatmak için kullandığı gibi, herhangi bir organında meydana gelen değişiklikleri anlatmak için kullanılır. Birçok canlı, yumurtadan çıktığında ergin haline benzemez; çeşitli evreler geçirerek erginleşir, örneğin yumurtadan çıkan böcek, önce kurt, sonra krizalit evrelerini geçirdikten sonra erginleşir. Yumurtadan çıkan kurbağa ise karada yaşar ve suda. Yumurtadan çıkan kurbağa kurtçuğu, iribaş adını alır. Suda yaşar ve solungaçla solur. Ergin kurbağa ise karada yaşar ve akciğerle solunur. Bu tür başkalaşma genellikle hayvanlarda görülmektedir. Kurbağalar, böcekler,kabuklular, derisidikenliler, solucanlar vb. böyledir. Başkalaşma konusunda yapılan araştırmalar, bu olayın kalıtsal olarak yeni bazı doku ve organların meydana gelmesi ve bazı doku ve organların erimesiyle yaşama biçiminde meydana gelen değişiklik sonucunda ortaya çıktığını göstermiştir. Başkalaşma ile bir hayat evresinden başka bir hayat evresine geçen hayvanın eski biçimine dönmesi artık söz konusu değildir. Eski biçimi ve yapısı kaybolmuş, hayvan yeni bir yapı kazanmıştır. Araştırmalar hayvanlardaki başkalaşmanın hormonlarla yönetildiğini ortaya koymuştur.birçok hayvanda bu hormonların neler olduğu saptanmıştır. Örneğin kurbağada başkalaşmayı yöneten tiroit hormonudur. Bitkilerde ise başkalaşma daha çok, doku ve organlardan görülür. Tohumdan çıkan bitkinin hayvanlarda olduğu gibi birtakım evreler geçirmesi söz konusu değildir. Bunun yerine çeşitli bitki kısımları başkalaşmaya uğrayarak değişik bir görünüm alır ve yeni bir görev yüklenir. Örneğin kimi bitkilerde yapraklar dikenlere dönüşmüştür. Kimi bitkilerin gövdeleri toprak altında yumrular oluşturur. Bu yumruların görevi besin depo etmektir. Çiçek kısımlarını oluşturan, tohumun yapısında yer alan hep başkalaşma geçirmiş yapraklardır. Canlılarda başkalaşma kalıtsal bir özelliktir. Yani bir bireyin herhangi bir etkenle başkalaşmaya uğrayarak değişik bir yapı yada görünüm kazanması başkalaşma (metamorfoz) değildir.
SİMGE TASARIMINDA DEĞERLENDİRME KRİTERLERİ
Toplumumuzda; “Bir simge ne kadar çok unsura sahip olursa, o kadar çok şey anlatır.” Biçiminde yanlış bir düşünce egemendir. Karmaşık simgeler; değişik boyutlar ve zeminler üzerinde işlev dışı kalmaya ve unutulmaya mahkumdur. Ayrıntılı bir düşünce yada kavramı yalın bir görsel biçimine dönüştürmek, yani özetlemek; simge tasarımının temel ilkesidir.
Simge tasarımı, uzun bir araştırma ve çalışma süreci gerektirir. Grafik iletişiminin en zor uygulama alanı olan simge tasarımında göz önüne alınması gereken başlıca kriterler şunlardır.
1) Simge; tasarıcıyı değil, müşterisini yada müşterisinin ürettiği hizmet yada niteliğini ve kalitesini yansıtmalıdır. IBM ve ABC gibi tanınmış gibi logoları tasarlayan Paul Rand, simgenin tasarımcı tarafından yaratıldığını ama firma tarafından oluşturulduğunu söylemektedir.
2) Simge; kamyon tentesinden kortuizit ve rozote kadar birçok değişik yüzey ve boyutta “okunabilir” olmalıdır.
3) Simgeler; tek renkle basıldıklarında temel özelliklerini yitirmelidir.
4) Birçok simge; kısa algılama süresi, zayıf ışık şartları ve görsel mesajlarla yüklü çevre koşulları altında izlenmektedir. Yalın bir tasarım, bu şartlar içinde güçlendirici ve etkileyici bir işlev görür ve karmaşık bir tasarıma oranla daha kolay akılda kalır.
SİMGELERİN SINFLANDIRILMASI
Amblem, logo ve ticari markaların simgeleme özellikleri, işlevleriyle doğru orantılıdır. Simgesel olan, sözel olana göre daha az şartlandırıcıdır. Kısa sürede algılanan, ama uzun süre akılda kalan simgelere geniş anlamlar yüklenebilir.
Yazı yüzyıllar önce simgesel işaretlerle gelişti. Her işaret; uyarma, yol gösterme ve duyarma işlevi üstlenen bir iletişim aracıydı.
Yaygın olarak kullanılan bazı simgeler ve temsil ettikleri anlamlar şöyle sıralanabilir: Çaba=Umut; Daire=Sonsuzluk; Taç=Onur, Şöhret; Hançer=Ölüm, Bilinmeyen Biyolojik Türler; Kalp=Aşk, Sevgi; Aslan=Güç, Cesaret, Görkem; Zeytin Dalı=Barış; Baykuş=Akıl, Bilim, Bilgelik; Palmiye=Zafer; Kozalak=Bereket; Gül=Güzellik; Orak, Tırpan=Ölüm; Yılan=Kötülük, Bela; Kafatası=Ölüm; Yıldız=Üstünlük, Yücelik; Güneş=Tanrı; Şemsiye=Koruma, Sigortalama.
Alfabede yer alan harfler, sese bağlı simgelerdir. Konuşma seslerini simgeleyen işaretlere “fonogram” adı verilir. Harflerin dışındaki grafik simgeler ise bir sözcüğü yada kavramı temsil edebilirler. Konuşma seslerinin dışındaki diğer grafik simgeler “logogram” olarak adlandırılır.
Fonogramlar
Sesleri simgeleyen fonogramlar, telaffuz ve dil farklılıklarına bağlı olarak değişir. Fonogram özelliği taşıyan her harf bağımsız bir yapıya sahiptir. Her harfin özel bir sesi, yada her sesin özel bir, harfi simgelediği alfabe sistemleri geliştirilmiştir.
Logogramlar
a) İmge Bağlantılı Simgeler: “Piktogram” olarak adlandırılır bu tür simgeler, konu aldıkları nesneyi doğrudan temsil eder; Yürüyen insan figürü, telefon, kurukafa... Çoğunlukla nesnelerin stilize edilmiş siluetleri olan piktogramlar, kolay algılanır ve çabuk öğrenilir. Bir piktogram, konu aldığı nesnenin zamana bağlı biçimsel özellikleriyle yakın ilişki içindedir. Örneğin eski model otomobil klaksonu, korna çalma yasağını simgelemede halen kullanılmaktadır. Bu ender rastlanan örneğin dışında, aslında çok az simge zamana karşı durulabilir.
b) Kavram Bağlantılı Simgeler:Kavram ile bağlantılı simgeler, konu aldıkları nesneyi algılanabilen kavramlarla ifade eder. Örneğin, dalgalı çizgiler suyu, sağa bakan ok ise sağa dönülmesi gerektiğini anlatır. Trafikte sağa dönüş işareti, “sağa dönüş yazan bir levhadan daha etkilidir. Çünkü, grafik simge görsel muhakemeyi harekete geçirir. Sürücü, dönüş yönünü görür ve hemen ona uyum sağlar. Yazıyla belirtilen “sağa dönüş” levhası ise sürücüyü entelektüel muhakemeye iter: sürücü, levhanın bildirildiği direktifi uygulamadan önce, sözcüğün anlamını yorumlamaya çalışır. Kavram ile bağlantılı bir simge, imge ile bağlantılı bir simgeye oranla daha zor anlaşılır. Buna karşın, konu aldığı nesne yada kavramı algılanabilir formlara dönüştürdüğü için kolay öğrenilir ve çabuk hatırlanır.
Trafik işaretlerinde özel mesajlar iletmek için, biçim ve renkten yararlanılır. Daire biçimindeki trafik işaretleri yasaklama, üçgen biçimindeki işaretler uyarma, kare biçimli olanlar ise bilgilendirme amacı güder. Trafik işaretlerinde kullanılan her renk, simgesel bir anlatım unsurudur: Kırmızı; geçme yasağını, Yeşil; geçiş serbestliğini simgeler, Sarı ise uyarma amaçlıdır. Isıyı simgelemede yine renkten yararlanılır; kırmızı sıcağı, mavi soğuğu temsil eder.
c) Diğer Simgeler: Üçüncü grupta toplayabileceğimiz simgeler ise ne gerçek nesneleri ne de kavramları temsil eder. Doğrudan bir bildiği nitelik taşımadıklarından, öğrenilip hatırlanmaları zordur. Ezberlenerek öğrenilebilirler. Alfabeyi oluşturan harfler, sayılar noktalama işaretleri mat. İşaretlerdir.
ÜRETİM VE SANAT BAĞINTISINDA TASARIMCI
20. yy’da her şeyde sanat aranmıştır. Ancak, hareket noktası piyasa olamadıkça mamul nesne gerçek anlamda tasarımdan başka bir şeydir. Tasarımın asıl hareket noktası, nesnenin olacağı değil, ne yapacağının saptanmasının saptanmasıdır. Örneğin bardak, içi oyuk, çukur bir kaptır. Fakat göreceği iş içindeki sıvıyı ağzımıza götürünceye kadar ki süre içinde onu korumaktır. Sonra ya yıkanacak, ya çöpe atılacaktır. Burada tasarımın görevi ve niteliği nedir?
Bir tasarımcı kendi sorunlarını kafasında, seçmiş olduğu yada birisinin seçmediği malzeme ve araçlara göre düzenler. Duygu algılarımı ile yola çıkmış olabilir. Çoğu kez varacağı sonuca önceden saptamış gibidir. Gerçekten yaratmak olayı tam bir bilinçlilik taşımayabilir. Bu nedenle açıklaması güçtür. Aslında “Thomas Edison’un salt bulunduğu engin deneysel yetkinliğe bağlı buluşları ile, sanatçının sonsuz sevincine kaynak olan yaratmasındaki olgu aynı paralel taşımaktadır. Örneğin akkor haline gelerek ışık verebilen lamba flaş malzemesinin bulmak için yaptığı araştırmalar ve uğraşları sırasında son bulan bir tasarım idi. Newton’un başına düşen elmanın yerçekimini bulmasını sağlaması gibi. Keşifler yıllarca ve sabırla sürdürülen çalışmalardan sonra olabilmektedir. Bu gelişmelerin yavaşlıkla yüksekliği görülmektedir. Oysa sanat eseri kendi nesnel olgusundan daha fazlasını durumların kendi boyutları içinde ve geniş bir süreç ile verir bize.
Yarar amaçlanmış bir buluşun süreli üretilmesiyle sanat ilişkileri arasındaki bağıntı bir döngü görünümüne bürünmektedir. Yeni sanat sürekli üretimdeki rolünü oynarken itici ve sürekli koşulların sanatçıya olan etkileri de, sanatta itici olmaktadır. Bu arada eğilimler farklılaşabilir, üretici makineler başkalaşabilir. Toplumun gereksinimleri değişebilir ama bütün bunların orta çizgisi neresidir, hangi özellikler bunlardan soyutlanamaz? Sorusuna karşılık her ne kadar daha zengin yaşama isteminin üretimde başkalaştığı eserin renk, ton, çizgi, oran, doku, günün zevki......gibi soyut öğelerde toplanmaktadır. Yani insan kendi çevresinde şimdi çok geniş alanlara biçim verebilmektedir. Binlerce başka insanın yaşamını biçimlendirmektedir. Kullanılmakta olan endüstriyel üretim sistemleri, bireysel tercihleri sürekli üretim için bir araya getirebilir, bireysel tercihleri üretir ve tüm yaşantımızda etkili olabilir. Bu nedenle TASARIM olgusunu, sanatçılığın rasgele ilham etmediğini fakat hepimizin doğrudan sorumlusu bulunduğumuz bir olgu gibi görmemiz gerekir.
Tasarımlama tümüyle çevremizdeki nesnelerin görünüşlerini biçimlendirmek değil, aynı zamanda yaşayışımızı şekillendirmektir. Demek oluyor ki, bir düşüncenin bilinçli olarak, özgün biçime aktarılabilmesi ve kişisel yorumun kendine özgü niteliğini kazanabilmesinde bu ortak çizgiyi oluşturan ana ilke ve öğelerin benimsenebilmesi TASARIMCI’nın ilk eğitsel yükümlülüğü olması gerekmektedir. İşte sanat eğitimi bu amaca göre programlanmıştır.
- Renk, nesne, biçim ve çevre ilişkileri
- Çözümsel yolla kaynak nesneden biçimlemeye
- Artistik desen ve plastik sorunlar olmak üzere üç ana konuda temel sanat eğitimi bilgilerine dayalı ve meslek dallarının tasarım aşamalarında gerekli olduğu ölçüde gözlemci, çözümcü ve işlevsel yaratmaya yatkın, kişisel yetenekleri geliştirilmiş, meslek sorunlarını göğüsleye hazır öğrenci düzeyi amaçlayan bir programı yürütülür.
Belli bir içeriği belirli bir biçimde uyumlandırmak. Tüm bir tasarımda ana sorundur. İçerik sorunun tanımlayıcısı iken, biçim sorunun çözümü olmaktadır. Oysa mesleki sanat eğitiminde çözümsel yöntemle kaynaktan çıkılarak varılacak sonuçta konu saptanmış olsa da amaçların yeni ve önceden belirlenmiş bulunmayan bir düzen ve biçim yaratmadır. Ağırlık gözlem yolu ile doğru algılamaya ve belirli kaynaktan çeşitlemelere verilmekte, araçları, anlatımda kişisel yetenekleri kaynaktan geliştirici, açıcı kullanabilme alışkanlığı kazandırılmaktadır. Anlatım araç ve üyeleri ise tasarımda, biçimlendirme süreci içindeki her aşamayı oluşturan, yönlendiren, denetleyen tüm soyut ve somut veri, bilgi, deneyim, birikim, malzeme gibi değişik fakat sorun çözümlemede zorunlu olan bir üye ve bileşenler kapsamı ile gruplandırılabilen mesleki sanat eğitiminde çizgi, biçim, oran, renk, ton, doku, hareket, espas, öz ve bütünlük olarak belirlenebilen tasarım öğeleridir.
Biçim ve renk ilişkilerinde ise kaynak DOĞA’dır.
Düzenlemede renk; biçim, malzemeyi ve kontrüksiyona aktarılarak oran ve ritim ile bütünleşir. Renk ise yeni biçimde ve düzenlemede malzeme, ana fikir gibi etken öğeleri destekleyici yardımcı elemanlardır.