Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz.. Tarayıcınızı güncellemeli veya alternatif bir tarayıcı kullanmalısınız.
Hayatı
stanbul'da doğdu, 27 Aralık 1936'da aynı kentte öldü. Bir medrese hocası olan babası doğumuna ebced hesabıyla tarih düşerek ona 'Rağıyf' adını vermiş, ancak bu yapma kelime anlaşılmadığı için çevresi onu 'Âkif' diye çağırmıştır. Babası Arnavutluk'un Şuşise köyündendir, annesi ise aslen Buharalı'dır. Mehmed Âkif ilköğrenimine Fatih'te Emir Buharî mahalle mektebinde başladı. Maarif Nezareti'ne bağlı iptidaîyi ve Fatih Merkez Rüştiyesi'ni bitirdi. Bunun yanı sıra Arapça ve İslami bilgiler alanında babası tarafından yetiştirildi. Rüştiye'de 'hürriyetçi' öğretmenlerinden etkilendi. Fatih camii'nde İran edebiyatının klasik yapıtlarını okutan Esad Dede'nin derslerini izledi. Türkçe, Arapça, Farsça, ve Fransızca bilgisiyle dikkati çekti. Mekteb-i Mülkiye'nin idadi (lise) bölümünde okurken şiirle uğraştı. Edebiyat hocası İsmail Safa'nın izinden giderek yazdığı mesnevileri şair Hersekli Arif Hikmet Bey övgüyle karşıladı. Babasının ölümü ve evlerinin yanması üzerine mezunlarına memuriyet verilen bir yüksek okul seçmek zorunda kaldı. 1889'da girdiği Mülkiye Baytar Mektebi'ni 1893'te birincilikle bitirdi.
Ziraat Nezareti (Tarım Bakanlığı) emrinde geçen yirmi yıllık memuriyeti sırasında veteriner olarak dolaştığı Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da köylülerle yakın ilişkiler kurma olanağı buldu. İlk şiirlerini Resimli Gazete'de yayımladı. 1906'da Halkalı Ziraat Mektebi ve 1907'de Çiftçilik Makinist Mektebi'nde hocalık etti. 1908'de Dârülfünûn Edebiyat-ı Umûmiye müderrisliğine tayin edildi. İlk şiirlerinin yayımlanmasını izleyen on yıl boyunca hiçbir şey yayımlamadı. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte Eşref Edip'in çıkardığı Sırat-ı Müstakim ve sonra Sebilürreşad dergilerinde sürekli yazılar yazmaya, şiirler ve çağdaş Mısırlı İslam yazarlarından çeviriler yayımlamaya başladı.
1913'te Mısır'a iki aylık bir gezi yaptı. Dönüşte Medine'ye uğradı. Bu gezilerde İslam ülkelerinin maddi donatım ve düşünce düzeyi bakımından Batı karşısındaki zayıflıkları konusundaki görüşleri pekişti. Aynı yılın sonlarında Umur-u Baytariye müdür muavini iken memuriyetten istifa etti. Bununla birlikte Halkalı Ziraat Mektebi'nde kitabet ve Darülfununda edebiyat dersleri vermeye devam etti. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdiyse de cemiyetin bütün emirlerine değil, sadece olumlu bulduğu emirlerine uyacağına dair and içti.
I. Dünya Savaşı sırasında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gizli örgütü olan Teşkilât-ı Mahsusa tarafından Berlin'e gönderildi. Burada Almanlar'ın eline esir düşmüş Müslümanlar için kurulan kampta incelemeler yaptı. Çanakkale Savaşı'nın akışını Berlin'e ulaşan haberlerden izledi. Batı uygarlığının gelişme düzeyi onu derinden etkiledi. Yine Teşkilât-ı Mahsusa'nın bir görevlisi olarak çöl yoluyla Necid'e ve savaşın son yılında profesör İsmail Hakkı İzmirli'yle birlikte Lübnan'a gitti. Dönüşünde yeni kurulan Dâr-ül -Hikmetül İslâmiye adlı kuruluşun başkâtipliğine getirildi. Savaş sonrasında Anadolu'da başlayan ulusal direniş hareketini desteklemek üzere Balıkesir'de etkili bir konuşma yaptı. Bunun üzerine 1920'de Dâr-ül Hikmet'deki görevinden alındı.
İstanbul Hükümeti Anadolu'daki direnişçileri yasa dışı ilan edince Sebillürreşad dergisi Kastamonu'da yayımlanmaya başladı ve Mehmed Âkif bu vilayette halkın kurtuluş hareketine katkısını hızlandıran çalışmalarını sürdürdü. Nasrullah Camii'nde verdiği hutbelerden biri Diyarbakır'da çoğaltılarak bütün ülkeye dağıtıldı. Burdur mebusu sıfatıyla TBMM'ye seçildi. Meclis'in bir İstiklâl Marşı güftesi için açtığı yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamayınca maarif vekilinin isteği üzerine 17 Şubat 1921'de yazdığı İstiklal Marşı, 12 Mart'ta birinci TBMM tarafından kabul edildi. Sakarya zaferinden sonra kışları Mısır'da geçiren Mehmed Âkif, laik bir Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması üzerine Mısır'da sürekli olarak yaşamaya karar verdi. 1926'dan başla***** Camiü'l-Mısriyye'de Türk dili ve edebiyatı müderrisliği yaptı. Bu gönüllü sürgün yaşamı sırasında siroz hastalığına yakalandı ve hava değişimi için 1935'te Lübnan'a, 1936'da Antakya'ya birer gezi yaptı. Yurdunda ölmek isteği ile Türkiye'ye döndü ve İstanbul'da öldü.
Mehmed Âkif'in 1911'de 38 yaşında iken yayımladığı ilk kitabı Safahat bağımsız bir edebi kişiliğin ürünüdür. Bununla birlikte kitabın Tevfik Fikret'ten izler taşıdığı görülür. Fransız romantiklerinden Lamartine'i Fuzuli kadar, Alexandre Dumas fils'i Sâdi kadar sevdiğini belirten şair, bütün bu sanatçıların uğraşı alanlarına giren 'manzum hikâye' biçimini kendisi için en geçerli yazı olarak seçmiştir. Ancak, sahip olduğu köklü edebiyat kaygusu onun yalınkat bir manzumeci değil, bilinçle işlenmiş ve gelişmeye açık bir şiir türünün öncüsü olmasını sağlamıştır. Mehmed Âkif'in düşünsel gelişiminde en belirleyici öğe onun çağdaş bir İslamcı oluşudur.
Çağdaş İslamcılık, Batı burjuva uygarlığının temel değerlerinin İslam kaynaklarına uyarlı olarak yeniden gözden geçirilmesini, Batı'nın toplumsal ve düşünsel oluşumuyla özde bağdaşık, ama yerel özelliklerini koruyan güçlü bir toplum yapısına varmayı öngörür. Bu görüşe koşut olarak Mehmed Âkif'in şiir anlayışı Batılı, hatta o dönemde Batı'da bile örneklerine az rastlanacak ölçüde gerçekçidir. Kafiyenin geleneksel Osmanlı şiirinde bir bela olduğunu savunan, resim yapmanın yasak sayılmasının, somut konumların betimlenmesini aksattığı ve bu yüzden şiirin olumsuz etkiler altında kaldığı görüşünü ileri süren Mehmed Âkif, Fuzuli'nin Leylâ vü Mecnûn adlı yapıtının plansız olduğu için yeterince başarılı olamadığını dile getirecek ölçüde çağdaş yaklaşımlara eğilimlidir. Konuşma diline yaslandığı için kolayca yazılıvermiş izlenimi veren şiirleri biçime ilişkin titiz bir tutumun örnekleridir. Hem aruzdan doğan bağların üstesinden gelmiş, hem de şiirin bütününü kapsayan bir iç musiki düzenini gözetmiştir. Dilde arılaşmadan yana olan tutumunu her şiirinde biraz daha yalın bir söyleyişi benimseyerek somutlukla ortaya koymuştur.
Mehmed Âkif geleneksel edebiyatın olduğu kadar, Batı kültürünün değerleriyle etkileşimi kabul eder, ancak Doğu'ya ya da Batı'ya öykülenmeye şiddetle karşı çıkar. Çünkü her edebiyatın doğduğu toprağa bağlı olmakla canlılık kazanabileceği ve belli bir işlevi yerine getirmedikçe değer taşımayacağı görüşündedir. Gerçekle uyum içinde olmayı herşeyin üstünde tutar. Altı yüzyıllık seçkinler edebiyatının halktan uzak düştüğü için bayağılaştığına inanır. İçinde yaşanılan toplumun özellikleri göz önüne alınmadan Batılı yeniliklere öykünmenin doğrudan doğruya edebiyata zarar vereceği, 'edebsizliğin başladığı yerde edebiyatın biteceği' anlayışına bağlı kalarak 'sanat sanat içindir' görüşüne karşı çıkmış, 'libas hizmetini, gıda vazifesini' gören bir şiiri kurma çabasına girişmiştir. Bu yüzden toplumsal ve ideolojik konuları şiir ile ve şiir içinde tartışma ve sergileme yolunu seçmiştir. Bütün çıplaklığıyla gerçeği göstermekteki amacı okuyucusunu insanların sorunlarına yöneltmektir. Bu kaygıların sonucu olarak yoksul insanların gerçek çehreleriyle yer aldığı şiirler Türk edebiyatında ilk kez Mehmed Âkif tarafından yazılmıştır.
Mehmed Âkif şiirinin yaşadığı dönemde ve sonrasında önemini sağlayan gerçekçi tutumudur. Bu şiirde düş gücünün parıltısı yerini gözle görülür, elle tutulur bir yapıya bırakmıştır. Şairin nazım diline bu dilin özgül niteliğini bozmaksızın elverişli olduğu gelişmeyi kazandırması, aruz veznini yumuşatmayı, başarmasıyla mümkün olmuştur. Bu aynı zamanda Türkçe'nin şiir söylemedeki olanaklarının ne ölçüde geniş olduğunu göstermesi demektir. Söz konusu dönemde her şairin dili kişisel bir dil kurma adına dar bir vadiye sıkışmak zorunda kalmıştı. Mehmed Âkif dilin toplumsal kimliğini öne çıkarmış, üslupta öz günlük ve kişiselliğe ulaşmıştır. Yenilikçi bir şair olarak, yaşadığı dönemde görülen ölçüsüz yenilik eğiliminin bozucu etkilerine, ölçüsü işleviyle bağlantılı bir şiir kurmak suretiyle sınır çekmeye çalışmıştır.
Kitaplar
Şairin Safahat adı altında toplanan şiirleri şu 7 kitaptan oluşmuştur:
* 1873 ( 20 Aralık) doğdu.
* 1878 Mahalle Mektebine başladı.
* 1879 İlkokula başladı.
* 1889 (13 Mayıs) Evleri yandı.
* 1893 (22 Aralık) Veterinerlik Fakültesi'nden mezun oldu.
* 1893 (28 Aralık) "Hazine-i Fünûn "Mecmuası'nda bir "gazel"i yayınladı.
* 1894 Ramazan ayında ilk mukabelesini okudu.
* 1895 14 Mart tarihli Mektep Mecmuası'nda "Kur'an'a Hitap" başlıklı şiiri yayınlandı.
* 1896 Annesini yanına aldı.
* 1896 (Mayıs)ta Adana'ya ve Şam'a gitti.
* 1898 10 Şubat'tan itibaren şiirleri yayınlanmaya başladı.
* 1898 (1 Eylül) Evlendi.
* 1901-1902 Sakal bıraktı.
* 1906 (17 Ekim) İstanbul Halkalı Yüksek Ziraat Okulu'na "Kitâbet-i Resmiye Muallimi" olarak tayin oldu.
* 1907 (25 Ağustos) "Çiftlik Makinist Mektebi'ne "Türkçe Muallimi" olarak tayin edildi.
* 1908 (23 Temmuz) "Umûr-i Baytariye Dairesi Müdür Muavini" olarak görev yaptı.
* 1908 Bu yıl içinde daha önce yazdığı fakat yayınlanmayan şiirlerinden biri yayınlandı.
* 1908 (10 Eylül - 31Aralık) Ferit Vecdî'nin "Müslüman Kadını" adlı eserinin tercümesi yayınlandı.
* 1908 (24 Kasım) Darulfünûn Edebiyat Şubesi I. Sene, "Edebiyat-ı Osmaniye" Muallimliğine tayin oldu.
* 1908 (18 Kasım) İlk makalesi yayınlandı. (Darulfünûn Talebesine Mühim Bir Tebşir)
* 1909 (13 Nisan) Sırat-ı Müstakîm 25 gün çıkamadı.
* 1910 Edebî ve İçtimaî konularda 25'ten fazla makale yazdı.
* 1910 (28 Şubat) "Baytar Mekteb-i Âlisi Me'zûnini Cemiyeti" adını taşıyan Baytar Yüksekokulu Mezunları Cemiyeti'ne başkan seçildi.
* 1910 Bu yıl sonlarında annesini hacca gönderdi.
* 1913 Bir başkasına yapılan haksızlığa dayanama***** işden ayrıldı.
* 1913 Beş makale yazdı ve tamamı 1692 mısra tutan "Fatih Kürsüsünde" manzûmesinin neşrine başladı.
* 1913 (11 Mayıs) 20 yıllık vazifesinden istifa ederek ayrıldı.
* 1913 Haziran ayı başında, "Safahat"ın üçüncü kitabı olan "Hakk'ın Sesleri" adlı eseri yayınlandı.
* 1914 "Fatih Kürsüsünde" adlı manzûmesini tamamladı.
* 1914 Ocak ayında 2 aylık Mısır seyahatine çıktı.
* 1914 Mart ayında Mısır seyahatinden döndü.
* 1914 Ağustos ayı başlarında Safahat'ın dördüncü kitabı "Fatih Kürsüsünde" yayınlandı.
* 1914 "Fatih Kürsüsünde" adlı kitabın ikinci baskısı yapıldı.
* 1914 Eylül ayında ikinci kitabı "Süleymaniye Kürsüsünde" nin ikinci baskısı yapıldı.
* 1914 Devlet tarafından görevlendirilen bir heyet ile Almanya'ya gönderildi.
* 1915 Almanya'dan İstanbul'a geri döndü.
* 1915 (8 Nisan) "Berlin Hatıraları" yayınlanmaya başladı.
* 1915 Mayıs ayı ortalarında vazifeli olarak Arabistan' ın Necîd bölgesine gitti.
* 1918 (4 Temmuz) "Necîd Çöllerinden Medine'ye" adlı şiiri yayınlandı.
* 1915 Ekim ayı başında Arabistan'dan geri döndü.
* 1917 "Safahat"ın beşinci kitabı "Hatıralar"ın ikinci baskısı yapıldı.
* 1918 Nisan ayı başında "Hatıralar" yayınlandı.
* 1923 Mayısta İstanbul'a dönüp Beylerbeyi'ne taşındı. Buradan da Mısır'a gitti.
* 1920 (23 Ocak) Başkâtiplik üzerinde kalmak üzere "Azâ"lığa getirildi.
* 1920 (20 Haziran Cuma) Hacı Bayram Camii'nde vaaz vermiştir.
* 1918 Bu yıl içinde Safahat külliyatının çıkmış kitaplarından bazıları yeniden yayınlandı.
* 1919 (18 Eylül) En önemli eseri olan "Asım"ın neşrine başladı.
* 1920 (5 Haziran) Burdur'dan Mebus seçildi.
* 1920 (7 Kasım 1920) İstiklâl Marşı için müsabaka açıldı.
* 1921 "Süleyman Nazif'e ve "Bülbül" isimli şiirleri yayınlandı.
* 1922 (8 Nisan) "Leyla" isimli yeni şiiri yayınlandı.
* 1922 Eylül başlarında TBMM kararıyla İslâmî Araştırmalar ve Te'lifler Akademesi'ne üye seçildi.
* 1923 Mayıs başında ailesiyle birlikte İstanbul'a döndü.
* 1923 Ekim'de Abbas Halim Paşa'nın davetlisi olarak Mısır'a gitti.
* 1924-1925 Paşa ile birlikte İstanbul'a döndü.
* 1924 (25 Aralık) "Firavun ile Yüzyüze" adlı şiiri yayınlandı.
* 1925 Ocak ayında Hilvan'dan yazdığı şiirlerden "Gece" ve "Vahdet" adlı şiirleri yayınlandı.
* 1926 Ocak ayında "Secde"yi yazdı.
* 1926 Annesi Emine Şerif Hanım vefat etti.
* 1928 "Bir Gece" adlı şiiri basıldı.
* 1929 "Bir Ariza" adlı şiiri basıldı.
* 1930 "Ne Eser Ne de Semer" adlı şiiri basıldı.
* 1930 "Derviş Ahmed" adlı şiiri basıldı.
* 1931 "Saîd Paşa İmamı" adlı şiiri basıldı.
* 1931 "San'atkâr" adlı şiiri basıldı.
* 1933 "Gölgeler" adlı kitabı yayınlandı.
* 1936 Hastalandı.
* 1936 (27 Aralık) Pazar günü akşam 19.45'te vefat etti.
* 1960 Akif'in mezarı Edirnekapı Şehitliği'ne naklolundu.
Hayatı
stanbul'da doğdu, 27 Aralık 1936'da aynı kentte öldü. Bir medrese hocası olan babası doğumuna ebced hesabıyla tarih düşerek ona 'Rağıyf' adını vermiş, ancak bu yapma kelime anlaşılmadığı için çevresi onu 'Âkif' diye çağırmıştır. Babası Arnavutluk'un Şuşise köyündendir, annesi ise aslen Buharalı'dır. Mehmed Âkif ilköğrenimine Fatih'te Emir Buharî mahalle mektebinde başladı. Maarif Nezareti'ne bağlı iptidaîyi ve Fatih Merkez Rüştiyesi'ni bitirdi. Bunun yanı sıra Arapça ve İslami bilgiler alanında babası tarafından yetiştirildi. Rüştiye'de 'hürriyetçi' öğretmenlerinden etkilendi. Fatih camii'nde İran edebiyatının klasik yapıtlarını okutan Esad Dede'nin derslerini izledi. Türkçe, Arapça, Farsça, ve Fransızca bilgisiyle dikkati çekti. Mekteb-i Mülkiye'nin idadi (lise) bölümünde okurken şiirle uğraştı. Edebiyat hocası İsmail Safa'nın izinden giderek yazdığı mesnevileri şair Hersekli Arif Hikmet Bey övgüyle karşıladı. Babasının ölümü ve evlerinin yanması üzerine mezunlarına memuriyet verilen bir yüksek okul seçmek zorunda kaldı. 1889'da girdiği Mülkiye Baytar Mektebi'ni 1893'te birincilikle bitirdi.
Ziraat Nezareti (Tarım Bakanlığı) emrinde geçen yirmi yıllık memuriyeti sırasında veteriner olarak dolaştığı Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da köylülerle yakın ilişkiler kurma olanağı buldu. İlk şiirlerini Resimli Gazete'de yayımladı. 1906'da Halkalı Ziraat Mektebi ve 1907'de Çiftçilik Makinist Mektebi'nde hocalık etti. 1908'de Dârülfünûn Edebiyat-ı Umûmiye müderrisliğine tayin edildi. İlk şiirlerinin yayımlanmasını izleyen on yıl boyunca hiçbir şey yayımlamadı. 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte Eşref Edip'in çıkardığı Sırat-ı Müstakim ve sonra Sebilürreşad dergilerinde sürekli yazılar yazmaya, şiirler ve çağdaş Mısırlı İslam yazarlarından çeviriler yayımlamaya başladı.
1913'te Mısır'a iki aylık bir gezi yaptı. Dönüşte Medine'ye uğradı. Bu gezilerde İslam ülkelerinin maddi donatım ve düşünce düzeyi bakımından Batı karşısındaki zayıflıkları konusundaki görüşleri pekişti. Aynı yılın sonlarında Umur-u Baytariye müdür muavini iken memuriyetten istifa etti. Bununla birlikte Halkalı Ziraat Mektebi'nde kitabet ve Darülfununda edebiyat dersleri vermeye devam etti. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdiyse de cemiyetin bütün emirlerine değil, sadece olumlu bulduğu emirlerine uyacağına dair and içti.
I. Dünya Savaşı sırasında İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gizli örgütü olan Teşkilât-ı Mahsusa tarafından Berlin'e gönderildi. Burada Almanlar'ın eline esir düşmüş Müslümanlar için kurulan kampta incelemeler yaptı. Çanakkale Savaşı'nın akışını Berlin'e ulaşan haberlerden izledi. Batı uygarlığının gelişme düzeyi onu derinden etkiledi. Yine Teşkilât-ı Mahsusa'nın bir görevlisi olarak çöl yoluyla Necid'e ve savaşın son yılında profesör İsmail Hakkı İzmirli'yle birlikte Lübnan'a gitti. Dönüşünde yeni kurulan Dâr-ül -Hikmetül İslâmiye adlı kuruluşun başkâtipliğine getirildi. Savaş sonrasında Anadolu'da başlayan ulusal direniş hareketini desteklemek üzere Balıkesir'de etkili bir konuşma yaptı. Bunun üzerine 1920'de Dâr-ül Hikmet'deki görevinden alındı.
İstanbul Hükümeti Anadolu'daki direnişçileri yasa dışı ilan edince Sebillürreşad dergisi Kastamonu'da yayımlanmaya başladı ve Mehmed Âkif bu vilayette halkın kurtuluş hareketine katkısını hızlandıran çalışmalarını sürdürdü. Nasrullah Camii'nde verdiği hutbelerden biri Diyarbakır'da çoğaltılarak bütün ülkeye dağıtıldı. Burdur mebusu sıfatıyla TBMM'ye seçildi. Meclis'in bir İstiklâl Marşı güftesi için açtığı yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamayınca maarif vekilinin isteği üzerine 17 Şubat 1921'de yazdığı İstiklal Marşı, 12 Mart'ta birinci TBMM tarafından kabul edildi. Sakarya zaferinden sonra kışları Mısır'da geçiren Mehmed Âkif, laik bir Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması üzerine Mısır'da sürekli olarak yaşamaya karar verdi. 1926'dan başla***** Camiü'l-Mısriyye'de Türk dili ve edebiyatı müderrisliği yaptı. Bu gönüllü sürgün yaşamı sırasında siroz hastalığına yakalandı ve hava değişimi için 1935'te Lübnan'a, 1936'da Antakya'ya birer gezi yaptı. Yurdunda ölmek isteği ile Türkiye'ye döndü ve İstanbul'da öldü.
Mehmed Âkif'in 1911'de 38 yaşında iken yayımladığı ilk kitabı Safahat bağımsız bir edebi kişiliğin ürünüdür. Bununla birlikte kitabın Tevfik Fikret'ten izler taşıdığı görülür. Fransız romantiklerinden Lamartine'i Fuzuli kadar, Alexandre Dumas fils'i Sâdi kadar sevdiğini belirten şair, bütün bu sanatçıların uğraşı alanlarına giren 'manzum hikâye' biçimini kendisi için en geçerli yazı olarak seçmiştir. Ancak, sahip olduğu köklü edebiyat kaygusu onun yalınkat bir manzumeci değil, bilinçle işlenmiş ve gelişmeye açık bir şiir türünün öncüsü olmasını sağlamıştır. Mehmed Âkif'in düşünsel gelişiminde en belirleyici öğe onun çağdaş bir İslamcı oluşudur.
Çağdaş İslamcılık, Batı burjuva uygarlığının temel değerlerinin İslam kaynaklarına uyarlı olarak yeniden gözden geçirilmesini, Batı'nın toplumsal ve düşünsel oluşumuyla özde bağdaşık, ama yerel özelliklerini koruyan güçlü bir toplum yapısına varmayı öngörür. Bu görüşe koşut olarak Mehmed Âkif'in şiir anlayışı Batılı, hatta o dönemde Batı'da bile örneklerine az rastlanacak ölçüde gerçekçidir. Kafiyenin geleneksel Osmanlı şiirinde bir bela olduğunu savunan, resim yapmanın yasak sayılmasının, somut konumların betimlenmesini aksattığı ve bu yüzden şiirin olumsuz etkiler altında kaldığı görüşünü ileri süren Mehmed Âkif, Fuzuli'nin Leylâ vü Mecnûn adlı yapıtının plansız olduğu için yeterince başarılı olamadığını dile getirecek ölçüde çağdaş yaklaşımlara eğilimlidir. Konuşma diline yaslandığı için kolayca yazılıvermiş izlenimi veren şiirleri biçime ilişkin titiz bir tutumun örnekleridir. Hem aruzdan doğan bağların üstesinden gelmiş, hem de şiirin bütününü kapsayan bir iç musiki düzenini gözetmiştir. Dilde arılaşmadan yana olan tutumunu her şiirinde biraz daha yalın bir söyleyişi benimseyerek somutlukla ortaya koymuştur.
Mehmed Âkif geleneksel edebiyatın olduğu kadar, Batı kültürünün değerleriyle etkileşimi kabul eder, ancak Doğu'ya ya da Batı'ya öykülenmeye şiddetle karşı çıkar. Çünkü her edebiyatın doğduğu toprağa bağlı olmakla canlılık kazanabileceği ve belli bir işlevi yerine getirmedikçe değer taşımayacağı görüşündedir. Gerçekle uyum içinde olmayı herşeyin üstünde tutar. Altı yüzyıllık seçkinler edebiyatının halktan uzak düştüğü için bayağılaştığına inanır. İçinde yaşanılan toplumun özellikleri göz önüne alınmadan Batılı yeniliklere öykünmenin doğrudan doğruya edebiyata zarar vereceği, 'edebsizliğin başladığı yerde edebiyatın biteceği' anlayışına bağlı kalarak 'sanat sanat içindir' görüşüne karşı çıkmış, 'libas hizmetini, gıda vazifesini' gören bir şiiri kurma çabasına girişmiştir. Bu yüzden toplumsal ve ideolojik konuları şiir ile ve şiir içinde tartışma ve sergileme yolunu seçmiştir. Bütün çıplaklığıyla gerçeği göstermekteki amacı okuyucusunu insanların sorunlarına yöneltmektir. Bu kaygıların sonucu olarak yoksul insanların gerçek çehreleriyle yer aldığı şiirler Türk edebiyatında ilk kez Mehmed Âkif tarafından yazılmıştır.
Mehmed Âkif şiirinin yaşadığı dönemde ve sonrasında önemini sağlayan gerçekçi tutumudur. Bu şiirde düş gücünün parıltısı yerini gözle görülür, elle tutulur bir yapıya bırakmıştır. Şairin nazım diline bu dilin özgül niteliğini bozmaksızın elverişli olduğu gelişmeyi kazandırması, aruz veznini yumuşatmayı, başarmasıyla mümkün olmuştur. Bu aynı zamanda Türkçe'nin şiir söylemedeki olanaklarının ne ölçüde geniş olduğunu göstermesi demektir. Söz konusu dönemde her şairin dili kişisel bir dil kurma adına dar bir vadiye sıkışmak zorunda kalmıştı. Mehmed Âkif dilin toplumsal kimliğini öne çıkarmış, üslupta öz günlük ve kişiselliğe ulaşmıştır. Yenilikçi bir şair olarak, yaşadığı dönemde görülen ölçüsüz yenilik eğiliminin bozucu etkilerine, ölçüsü işleviyle bağlantılı bir şiir kurmak suretiyle sınır çekmeye çalışmıştır.
Kitaplar
Şairin Safahat adı altında toplanan şiirleri şu 7 kitaptan oluşmuştur:
* 1873 ( 20 Aralık) doğdu.
* 1878 Mahalle Mektebine başladı.
* 1879 İlkokula başladı.
* 1889 (13 Mayıs) Evleri yandı.
* 1893 (22 Aralık) Veterinerlik Fakültesi'nden mezun oldu.
* 1893 (28 Aralık) "Hazine-i Fünûn "Mecmuası'nda bir "gazel"i yayınladı.
* 1894 Ramazan ayında ilk mukabelesini okudu.
* 1895 14 Mart tarihli Mektep Mecmuası'nda "Kur'an'a Hitap" başlıklı şiiri yayınlandı.
* 1896 Annesini yanına aldı.
* 1896 (Mayıs)ta Adana'ya ve Şam'a gitti.
* 1898 10 Şubat'tan itibaren şiirleri yayınlanmaya başladı.
* 1898 (1 Eylül) Evlendi.
* 1901-1902 Sakal bıraktı.
* 1906 (17 Ekim) İstanbul Halkalı Yüksek Ziraat Okulu'na "Kitâbet-i Resmiye Muallimi" olarak tayin oldu.
* 1907 (25 Ağustos) "Çiftlik Makinist Mektebi'ne "Türkçe Muallimi" olarak tayin edildi.
* 1908 (23 Temmuz) "Umûr-i Baytariye Dairesi Müdür Muavini" olarak görev yaptı.
* 1908 Bu yıl içinde daha önce yazdığı fakat yayınlanmayan şiirlerinden biri yayınlandı.
* 1908 (10 Eylül - 31Aralık) Ferit Vecdî'nin "Müslüman Kadını" adlı eserinin tercümesi yayınlandı.
* 1908 (24 Kasım) Darulfünûn Edebiyat Şubesi I. Sene, "Edebiyat-ı Osmaniye" Muallimliğine tayin oldu.
* 1908 (18 Kasım) İlk makalesi yayınlandı. (Darulfünûn Talebesine Mühim Bir Tebşir)
* 1909 (13 Nisan) Sırat-ı Müstakîm 25 gün çıkamadı.
* 1910 Edebî ve İçtimaî konularda 25'ten fazla makale yazdı.
* 1910 (28 Şubat) "Baytar Mekteb-i Âlisi Me'zûnini Cemiyeti" adını taşıyan Baytar Yüksekokulu Mezunları Cemiyeti'ne başkan seçildi.
* 1910 Bu yıl sonlarında annesini hacca gönderdi.
* 1913 Bir başkasına yapılan haksızlığa dayanama***** işden ayrıldı.
* 1913 Beş makale yazdı ve tamamı 1692 mısra tutan "Fatih Kürsüsünde" manzûmesinin neşrine başladı.
* 1913 (11 Mayıs) 20 yıllık vazifesinden istifa ederek ayrıldı.
* 1913 Haziran ayı başında, "Safahat"ın üçüncü kitabı olan "Hakk'ın Sesleri" adlı eseri yayınlandı.
* 1914 "Fatih Kürsüsünde" adlı manzûmesini tamamladı.
* 1914 Ocak ayında 2 aylık Mısır seyahatine çıktı.
* 1914 Mart ayında Mısır seyahatinden döndü.
* 1914 Ağustos ayı başlarında Safahat'ın dördüncü kitabı "Fatih Kürsüsünde" yayınlandı.
* 1914 "Fatih Kürsüsünde" adlı kitabın ikinci baskısı yapıldı.
* 1914 Eylül ayında ikinci kitabı "Süleymaniye Kürsüsünde" nin ikinci baskısı yapıldı.
* 1914 Devlet tarafından görevlendirilen bir heyet ile Almanya'ya gönderildi.
* 1915 Almanya'dan İstanbul'a geri döndü.
* 1915 (8 Nisan) "Berlin Hatıraları" yayınlanmaya başladı.
* 1915 Mayıs ayı ortalarında vazifeli olarak Arabistan' ın Necîd bölgesine gitti.
* 1918 (4 Temmuz) "Necîd Çöllerinden Medine'ye" adlı şiiri yayınlandı.
* 1915 Ekim ayı başında Arabistan'dan geri döndü.
* 1917 "Safahat"ın beşinci kitabı "Hatıralar"ın ikinci baskısı yapıldı.
* 1918 Nisan ayı başında "Hatıralar" yayınlandı.
* 1923 Mayısta İstanbul'a dönüp Beylerbeyi'ne taşındı. Buradan da Mısır'a gitti.
* 1920 (23 Ocak) Başkâtiplik üzerinde kalmak üzere "Azâ"lığa getirildi.
* 1920 (20 Haziran Cuma) Hacı Bayram Camii'nde vaaz vermiştir.
* 1918 Bu yıl içinde Safahat külliyatının çıkmış kitaplarından bazıları yeniden yayınlandı.
* 1919 (18 Eylül) En önemli eseri olan "Asım"ın neşrine başladı.
* 1920 (5 Haziran) Burdur'dan Mebus seçildi.
* 1920 (7 Kasım 1920) İstiklâl Marşı için müsabaka açıldı.
* 1921 "Süleyman Nazif'e ve "Bülbül" isimli şiirleri yayınlandı.
* 1922 (8 Nisan) "Leyla" isimli yeni şiiri yayınlandı.
* 1922 Eylül başlarında TBMM kararıyla İslâmî Araştırmalar ve Te'lifler Akademesi'ne üye seçildi.
* 1923 Mayıs başında ailesiyle birlikte İstanbul'a döndü.
* 1923 Ekim'de Abbas Halim Paşa'nın davetlisi olarak Mısır'a gitti.
* 1924-1925 Paşa ile birlikte İstanbul'a döndü.
* 1924 (25 Aralık) "Firavun ile Yüzyüze" adlı şiiri yayınlandı.
* 1925 Ocak ayında Hilvan'dan yazdığı şiirlerden "Gece" ve "Vahdet" adlı şiirleri yayınlandı.
* 1926 Ocak ayında "Secde"yi yazdı.
* 1926 Annesi Emine Şerif Hanım vefat etti.
* 1928 "Bir Gece" adlı şiiri basıldı.
* 1929 "Bir Ariza" adlı şiiri basıldı.
* 1930 "Ne Eser Ne de Semer" adlı şiiri basıldı.
* 1930 "Derviş Ahmed" adlı şiiri basıldı.
* 1931 "Saîd Paşa İmamı" adlı şiiri basıldı.
* 1931 "San'atkâr" adlı şiiri basıldı.
* 1933 "Gölgeler" adlı kitabı yayınlandı.
* 1936 Hastalandı.
* 1936 (27 Aralık) Pazar günü akşam 19.45'te vefat etti.
* 1960 Akif'in mezarı Edirnekapı Şehitliği'ne naklolundu.