Medyanın Hali…

nedensiz35

New member
Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk’e küfretmek; Aydınlanma Devrimi’ni, Kemalistleri, “ırkçı-faşist” diye suçlamak özgürlük…

Fethullah’ı, Tayyip ve Abdullah Bey’i eleştirmekse suç!..

Hele hele Ahmet Çalık’ın sahibi olduğu “Sabah”ı eleştirirseniz, Turkuaz Topluluğu’nun avukatları noter aracılığıyla size yanıt ve düzeltme gönderirler…

Önce Turkuaz Gazete Dergi Basım AŞ’nin avukatı Doğan Coşgun, 16 Temmuz’da yayımlanan “Kalpaklı Darbe” başlıklı yazıma yanıt ve düzeltme göndermiş…

Ne yapmışım ben?

Sabah gazetesini haksız yere eleştirmişim. Bağımsız ve tarafsız kimliğine gölge düşürmüşüm.

Yanıt ve düzeltme şöyle:

“Tüm kamuoyunun yakından takip etmiş olduğu bir dava ile ilgili olarak sorumlu yayıncılık ilkesinden ayrılmaksızın sürdürülen yayınlarımız sebebi ile gazetemiz ile ilgili yapılan haksız suçlamaları kabul etmiyoruz. Bu sebeple söz konusu yazıya karşı tüm yasal haklarımızı saklı tutmakla birlikte, tüm bu asılsız iddia ve istinatları reddediyoruz…”

Benim yazıma gelince…

Bir bölümünde “Sabah-atv”yi eleştiriyordum:

“… Sabah, ‘Sabah’a yakışır manşet atmıştı, Ergenekon’un ‘medya andıcı’nı atarak…

Haberi okudum, bir şey anlamadım. Suya tirit bir haberdi…

Gerçek Sabah ne yapmak istiyordu atv’yle birlikte. Çalık Grubu ‘Sabah ve atv’ markasını yok etmek için mi yola çıkmıştı?

Fethullahçı Zaman gazetesi bu yarışta Sabah’la ipi göğüslemişti. Gizli tanıklar durmadan konuşup, bunlara ‘eve teslim servis’ yapıyordu.

Suç değil miydi tüm bu sızdırmalar?..

Neredeydi Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyet savcıları?..”

***

Yazdıklarım yalan mıydı?..

Sabah gazetesi ve kimi yazarları “yalan yanlış” bilgilerle Cumhuriyet’e, Başyazarımız İlhan Selçuk’a saldırmıyorlar mıydı?

Çalık Topluluğu bu tür yayınlarla “Sabah ve atv” markasına zarar vermiyor muydu? Sabah yazarı Hıncal Uluç, bu yüzden gazetesinin yayın politikasını eleştirmiyor muydu?

Fethullah Gülen müritlerinin “Samanyolu televizyonu” genç bir insanla yaptığı röportajı yayınlayıp “provokatör” yani “kışkırtıcı” olarak tanımlamıştı.

13 Temmuz’da Samanyolu Beşiktaş’ın “Çarşı Grubu”ndan M. adlı gençle konuşmuştu…

Genç, ABD Konsolosluğu önünde nöbet tutarken El Kaide militanlarının şehit ettiği polisimiz Mehmet Önder Saçmalıoğlu’nun Osmaniye’deki cenaze törenine katılıp tabutu başında saygı duruşunda bulunmuştu…

Cingöz Fethullahçı mürit, söyleşi yapmış, ancak gencin konuşmasını saptırmıştı…

Haber aynen şöyle verildi:

“Ergenekon operasyonu kapsamında yapılan gözaltıların haksız olduğunu öne süren provokatör, cezaevine gönderilenlerin suçsuz olduğunu iddia ederek cenaze törenini karıştırmak istedi. Cenaze töreninde şehit babasının koluna girerek etrafı yönlendirdiği görülen provokatör, Ergenekon soruşturmasına anlam veremediğini söyledi ve yasal olmayan bu yapılanmanın reklamını yapmaya çalıştı. Acısını yaşayan Osmaniyeliler cenaze törenine provokasyon karıştırmak isteyen şahsa büyük tepki gösterdi… (Serpil Yılmaz/ Milliyet)”

***

Beşiktaşlı olan polisimizin Osmaniye’deki cenaze törenine binlerce kişi katılmıştı…

Törende, yurttaşlar ellerinde Türk bayraklarıyla yürümüş “Mehmet’ler ölmez, vatan bölünmez”, “Hükümet uyuma, polisine sahip çık”, “Polise uzanan eller kırılsın” sloganı atmışlardı.

Genç adam M. şehit ailesinin yanında yürüyordu. İnönü Stadı’ndan toprak ve Beşiktaş atkısı getirmişti…

Tüm ulusal televizyonlar bu haberi “Beşiktaş Çarşı Grubu şehit polisimizin cenazesindeydi” diye verirken Fethullahçı Samanyolu M’yi neden “kışkırtıcı” olarak tanıtmıştı?

M’nin şu sözlerinden ötürü:

“Ülkemiz karanlığa doğru gidiyor.. Takkeliler, sarıklılar, cüppeliler… Türkiye sanırım hızla bölünüyor… Bu memlekette aydınlarımız, paşalarımız herkes gözaltına alınıyor… İnsanlar niçin gözaltına alınıyor, insanlar niçin ölüyor?..”

Bunları söyleyince “kışkırtıcı” oluyorsunuz!..

Tarikatçı kafa bu işte!..



HİKMET ÇETİNKAYA
 

Vtnsvr

New member
AKP Medyasının ''Görmediği'' Haber


Başını Taraf, Zaman, Sabah, Yeni Şafak, Star Gazetesi, Bugün
ve Vakit'in çektiği AKP medyası, son yıllarda hükümete övgüler
diziyor, hükümeti eleştirenleri ise "faşist" "darbeci" "aşırı laikçi"
gibi ipe sapa gelmez suçlamalarla töhmet altında bırakıyor.

Örneğin, AKP'nin yeminli sadık kulu TARAF Gazetesi, hükümetin yaptığı olumsuz icraatleri görmek yerine, eleştiri oklarını muhalefete yöneltiyor. Gazete, AKP'ye karşı sesini çıkaran her kim varsa, "infaz" etmek için peşine düşüyor. Bu gazeteye göre, AKP'nin eleştirildiği, masaya yatırıldığı her türlü toplantı suç! Toplantıya katılanlar da "potansiyel Ergenekoncu."

Taraf böyle de diğerleri farklı mi sanki? Bedava dağıtılan ancak buna rağmen hiçbir itibarı olmayan Bugün Gazetesi, bünyesinde istihdam ettiği "solcu artıkları" üzerinden AKP'ye övgüler dizdiriyor. AKP'yi eleştiren kişi ya da grupları ise "itibarsızlaştırmaya" çalışıyor. Onlara göre de AKP'yi beğenmemek, eleştirmek, iktidardan gitmesini istemek "katli vacip" anlamına geliyor.


Tabii bu faşizan bakış açısı, aslında "muhafazakar demokrat" kavramının içinin ne denli boş olduğunu da gösteriyor. Yıllar önce de yazmış, dikkat çekmiştik: "Muhafazakar" ile "Demokrat" kavramlarının yan yana gelmesi felsefi ve siyasal açıdan mümkün değildir. Biri "dogmatizm"i, diğeri ise "değişim, dönüşüm ve aklı" temsil eder demiştik. Bu yüzden, AKP'nin hiçbir zaman "demokrat" olamayacağını ve demokrat kavramını kullanmasının anlamsız olduğunu da vurgulamıştık.

Heyhat!

Bırakın AKP'nin bu kavramı kullanmamasını, AKP ve beslediği çocukları kavramı sahiplendiler. Adeta "üstüne yattılar." Hem de demokrasinin "d"siyle ilgilerinin olmamasına rağmen. Beslemelere göre, "Türkiye'nin tek demokrat kuruluşu var, o da AKP."

Peki AKP'yi beğenmeyenler ne oluyor o halde? Ya da nasıl tanımlanıyor? Tabii ki "darbeci" "faşist" "çeteci" olarak.

İşin en komik yanı, bu söylemi en çok daha on yıl önce Susurluk'u açıkça savunan Nazlı Ilıcak ile Zaman Gazetesi Yazarı Mümtazer Türköne kullanıyor. Nazlı Ilıcak, Susurlukçuları savunduğu yazısında, "Devlet için çalışan kişilerin üzerine fazla gitmemek gerekiyor" diyor. Türköne ise, Çiller'in danışmanlığını yaptığı dönemlerde "Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir" vecizesini üretiyor.

Ne hazindir ki; "ideolojik terör" ortamı yaratan AKP'nin besleme aydınları, tüm bunlar unutulmuşçasına, hadleri olmadığı halde, hepimize "demokrasi dersi" vermeye çalışıyor. Bir yandan AKP'yi kutsarken, bir yandan da ceplerine girecek olan dolarların hesapları yapılıyor.

1 Mayıs'ta dövülen işçiler, grev hakkı elinden alınan emekçiler, düşünceyi ifade özgürlüğü olmadığı için cezaevlerine atılan solcular, basına yönelik sansürler, baskılar, bu "sahte demokrat"ların gündemine bir türlü giremiyor.

En son örnek, HAYAT TV…

Hayat TV, merkezi İstanbul'da olan ve uydu üzerinden yayın yapan bir TV istasyonu. Yaklaşık 18 aydır, işçilerin, emekçilerin, işsizlerin, çalışanların ve iş arayanların sağladığı maddi olanakla ayakta durmaya çalışıyor. Kitapevlerine, kafelere, kültür merkezlerine konulan kumbaralardan toplanan paralarla yayınını sürdürmeye çalışan HAYAT TV, ne bir holdinge, ne bir cemaate, ne de çıkar grubuna yaslanıyor.

Zaten bu yüzden, AKP hükümetinin hedefi olmaktan da kurtulamıyor. AKP hükümetine bağlı İçişleri Bakanlığı, geride bıraktığımız hafta, HAYAT TV'yi kapattırdı. Bakanlık, Hayat TV'nin abone olduğu bir ajansın, ROJ TV'ye de görüntü geçtiğini, bunun "terör örgütünün yayın organıyla işbirliği" anlamına geldiğini belirtti.

Dünyanın hiçbir yerinde hukuki geçerliliği olmayacak bu "gerekçe" üzerine, Hayat TV'nin frekansı kapatıldı. Türkiye böylece, yeni bir "suç"la da tanışmış oldu.

Peki siz HAYAT TV'nin kapatılmasını AKP yandaşı herhangi bir gazetede okudunuz mu? Herhangi bir radyoda duydunuz mu?

Duymadınız, duyamazsınız…

Çünkü onlar için, "demokrasi" sadece kendilerinin kullanabileceği bir olgudur. HAYAT TV'nin kapatılmasına göz yummaları, görmezden gelmeleri, yok saymaları, "demokrat olmadıklarının" da göstergesidir. AKP medyası, HAYAT TV'ye sahip çıkmayarak, demokrasi siciline kara bir leke daha düşürmüştür. Sansürün kaldırılışının 100. yılının kutlandığı şu günlerde, HAYAT'ın karartılan ekranının sorumluları arasında AKP'nin yanı sıra, yandaş-yalaka takımı da vardır.

NOT: Ne gariptir ki; HAYAT TV'nin kapatılmasına ilk somut tepki CHP'den geldi. CHP'nin en şahin isimlerinden olan Onur Öymen, "TV kapatmak kabul edilemez" dedi. CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, Milletvekilleri Çetin Soysal, Necla Arat, Mehmet Ali Özpolat ve Mehmet Sevigen, Hayat TV'nin kapatılmasını kınadı. AKP'den ise tek bir "aykırı ses" çıkmadı.

Barış YARKADAŞ

Not: Kaynak Heddam
 

jet84

New member
medyayı ele geçirmek , halkı kışkırtmak ve hükümeti övmek tam diktatör hareketleri. Tayyibin böyle bir hayali vardı sanırım , diktatör olma hayali. Ama millet başa geçirdiyse indirmesini de bilir. Ve basın bu hükümet gidince özgürlüğüne kavuşur umarım.
 

HTML

Üst