Kamuoyu bilmiyor ama ben anlatayım. Biz “mayını temizlemeyi” tartışıyoruz ama yıllarca İzmir’de kurduğumuz İstihkam Okulu’nda Mayın hakkında dünyaya eğitim veriyoruz…
Hadi onu da söyleyeyim, birde “Mayın Kürsü”müz var…
Mayın kürsüsünden size bazı notlar aktaracağım bugün. Kararı da size bırakacağım…
***
Öğrendik, mayın sadece bir askeri deyim değilmiş. “Mayına basmak, mayınlı arazide gezinmek, hatta mayınlı araziyi temizlemek” bile artık siyasi literatürün bir maddesi oldu.
Herkes “mayın”a basmamak için “etrafını” dolaşıyor.
Ama iktidarların “mayınlı arazide” durdukları bir gerçektir. Bu nedenle her iktidar “mayına basmamak” için siyaset üretir. Hatta o araziye “kadrolu eşekleri” bile süremezler.
Maazallah “fincancı katırları” ürkütebilirler.
Her siyasetçinin en büyük korkusu sadece “mayınlı alanda gezinmek” değildir.
Çünkü asıl korku veren o mayınlı arazideki mayının cinsidir de. Zira çok cinsi vardır Mayın’ın: Mesela “Tahripli Mayın” vardır, harap eder. Tüm medya, yazar - çizer takımını üstünüze çekersiniz. Yetmezmiş gibi “parça tesirlidir”; eve, komşuya, arabaya bile sıçrayabilir. Hiç ummadığınız bir yazar taşgetirir’de “tesiri” kalbinize iniverir…
Mesela “Çubuk tipi” vardır mayın’ın. Adı üstünde çubuk gibidir. Elinizdeyse, siz uzatırsınız, düşmanınızın elindeyse ha bire dürter durur…
Bir başka çeşidi vardır mayın’ın mesela, “Yandan saldırı” tesirlidir. Hiç ummadığınız şekilde yandan darbe alırsınız, bir anda onca hizmetiniz unutulur, “vatanı satan hasan” muamelesi görürsünüz…
Ama en beteri “Arazi” mayınıdır. Koca bir arazidedir ve siz hiç dikkat etmeden yürürsünüz. İlk adımınızda patlamaz, ama sonraki her adımda biraz daha batağa girersiniz. Arkanıza baktığınızda ise “geriye dönüşü”de gözünüze kestiremezsiniz.
Olduğunuz yerde kala kalırsınız…
Ama imdadınıza türleri yetişir…
Türleri de vardır tabiî ki Mayın’ın.
Mesela, “Dağılan ve kazıklı mayın” vardır. Siz gündemi elinizde tutmaya çalışsanız da o dağılır durur, vatan gider, toprak gider, ihanet girer, bir bakarsınız ki içerden dostlarınız bile “kazık” atıyor…
Sizin için kurtuluş ümidi olacak tek mayın çeşidi “Boşluklu imla haklı mayın”dır. Belki bir boşluğa gelirsiniz ve yaşama şansınız artıverir…
Ama eğer bastığınız yerdeki “Parça tesirli yönsel mayın”sa, o zaman hem muhalefeti, hem medyayı, hem sokağı karşınızda bulur ve patlatırsınız. Dikkatli olmalısınız!!!
Lakin, bir “Basınç mayını” ile karşı karşıya iseniz, o zaman “toplumsal basıncı, taban ve medya basıncını” dikkate alacaksınız demektir.
Yoksa “Sıçrayan mayın” gibi bir sıçrar, iki sıçrar ama üçüncüde mutlaka patlatırsınız mayını…
“Napalm mayını” ile botlarınız yara alabilir, geminiz batabilir… Çünkü, Napalm hayal edebileceğiniz en korkunç silahtır. Su 100 derecede kaynar, napalm 800-1200 derece sıcaklık üretir.
Ama olan “Kimyasal mayın” sa o zaman canınıza bir zarar verebilir, dikkat etmeniz şarttır…
Tüm bu çeşitleri bir yana siyasetçinin en büyük korkusu “tahripli” olandır.
Çünkü en büyük tahribatı “tahripli” olanı yapar…
Eğer şansınız varsa ve mayınınız antipersonelse, o zaman ölmez, ama sürünürsünüz. Çünkü “Anti personel mayını” adamı öldürmek için değil, yaralı bırakıp süründürmek için patlatılır…
***
Evet, “mayınlı arazide” siyaset yapmak böyledir işte…
Karşınıza; neyin, ne zaman ne çıkacağını kestiremezsiniz…
En iyisi kalkıp o “mayınları temizlemek” diyorsanız, işte o zaman temizleyeceğiniz mayın, bastığınız mayından, daha büyük patlama yapar…
Patlamanın ilk sesi Ankara’dan duyulur…
Sonra Kars’tan, Edirne’den, Batum’dan…
Birde bastığınız yerdeki mayını fark ettiğinizde olur her şey… Adımınızı kaldırsanız mayın patlayacaktır, ya kolunuz kopacak, ya bacağınız… Adımınızı kaldırmamak nereye kadar? Mayınlar patlar, insanlar ölür…
***
Evet, asıl iş mayına basmamaksa da, asıl görev “mayını koyanın”dır. Madem mayınlar kalkacak, o halde onu toprağa kim gömdüyse çıkartmasını da o yapmalıdır…
İzmir’de koca istihkam okulunu boşuna mı kurduk?
Yetmezmiş gibi bir de orada “Mayın kürsüsü” var. Hocaları var… Ve dünyaya bu kürsüden “mayın” hakkında ahkam kesiyor, eğitim veriyoruz. “Mayına basmadan” nasıl mayın temizlenir” diye ders veriyoruz. Ayrıca, mayın döşeme ve kaldırma her istihkam birliğinin ana görevleri için de sayılıyor... Hatta diğer muharip birliklerde mayını döşer ve kaldırır… Yani dünyaya bu konuda ders verirken, kendi mayınımızı temizlemekten aciz kalıyoruz…
O halde mayını kaldırmak bu kadar kolayken, mayına basmak niye?
Yani marifet, “mayını patlatmadan, mayını temizlemekte” gizlidir…
Ama “mayından” dönmekte erdemdir. Parça tesirini azaltmayı bilmekte…
Ama işin “bedeli” yine sorun oluyor… Ve ne hikmetse bunu çözecek en taze adım atılarak “bedelli Askerliğe TBMM” den bir transit geçiş verilmiyor…
Borç almak yerine, sorunu çözüp, kaynak üretmek asıl geçerli yoldur…
Hadi onu da söyleyeyim, birde “Mayın Kürsü”müz var…
Mayın kürsüsünden size bazı notlar aktaracağım bugün. Kararı da size bırakacağım…
***
Öğrendik, mayın sadece bir askeri deyim değilmiş. “Mayına basmak, mayınlı arazide gezinmek, hatta mayınlı araziyi temizlemek” bile artık siyasi literatürün bir maddesi oldu.
Herkes “mayın”a basmamak için “etrafını” dolaşıyor.
Ama iktidarların “mayınlı arazide” durdukları bir gerçektir. Bu nedenle her iktidar “mayına basmamak” için siyaset üretir. Hatta o araziye “kadrolu eşekleri” bile süremezler.
Maazallah “fincancı katırları” ürkütebilirler.
Her siyasetçinin en büyük korkusu sadece “mayınlı alanda gezinmek” değildir.
Çünkü asıl korku veren o mayınlı arazideki mayının cinsidir de. Zira çok cinsi vardır Mayın’ın: Mesela “Tahripli Mayın” vardır, harap eder. Tüm medya, yazar - çizer takımını üstünüze çekersiniz. Yetmezmiş gibi “parça tesirlidir”; eve, komşuya, arabaya bile sıçrayabilir. Hiç ummadığınız bir yazar taşgetirir’de “tesiri” kalbinize iniverir…
Mesela “Çubuk tipi” vardır mayın’ın. Adı üstünde çubuk gibidir. Elinizdeyse, siz uzatırsınız, düşmanınızın elindeyse ha bire dürter durur…
Bir başka çeşidi vardır mayın’ın mesela, “Yandan saldırı” tesirlidir. Hiç ummadığınız şekilde yandan darbe alırsınız, bir anda onca hizmetiniz unutulur, “vatanı satan hasan” muamelesi görürsünüz…
Ama en beteri “Arazi” mayınıdır. Koca bir arazidedir ve siz hiç dikkat etmeden yürürsünüz. İlk adımınızda patlamaz, ama sonraki her adımda biraz daha batağa girersiniz. Arkanıza baktığınızda ise “geriye dönüşü”de gözünüze kestiremezsiniz.
Olduğunuz yerde kala kalırsınız…
Ama imdadınıza türleri yetişir…
Türleri de vardır tabiî ki Mayın’ın.
Mesela, “Dağılan ve kazıklı mayın” vardır. Siz gündemi elinizde tutmaya çalışsanız da o dağılır durur, vatan gider, toprak gider, ihanet girer, bir bakarsınız ki içerden dostlarınız bile “kazık” atıyor…
Sizin için kurtuluş ümidi olacak tek mayın çeşidi “Boşluklu imla haklı mayın”dır. Belki bir boşluğa gelirsiniz ve yaşama şansınız artıverir…
Ama eğer bastığınız yerdeki “Parça tesirli yönsel mayın”sa, o zaman hem muhalefeti, hem medyayı, hem sokağı karşınızda bulur ve patlatırsınız. Dikkatli olmalısınız!!!
Lakin, bir “Basınç mayını” ile karşı karşıya iseniz, o zaman “toplumsal basıncı, taban ve medya basıncını” dikkate alacaksınız demektir.
Yoksa “Sıçrayan mayın” gibi bir sıçrar, iki sıçrar ama üçüncüde mutlaka patlatırsınız mayını…
“Napalm mayını” ile botlarınız yara alabilir, geminiz batabilir… Çünkü, Napalm hayal edebileceğiniz en korkunç silahtır. Su 100 derecede kaynar, napalm 800-1200 derece sıcaklık üretir.
Ama olan “Kimyasal mayın” sa o zaman canınıza bir zarar verebilir, dikkat etmeniz şarttır…
Tüm bu çeşitleri bir yana siyasetçinin en büyük korkusu “tahripli” olandır.
Çünkü en büyük tahribatı “tahripli” olanı yapar…
Eğer şansınız varsa ve mayınınız antipersonelse, o zaman ölmez, ama sürünürsünüz. Çünkü “Anti personel mayını” adamı öldürmek için değil, yaralı bırakıp süründürmek için patlatılır…
***
Evet, “mayınlı arazide” siyaset yapmak böyledir işte…
Karşınıza; neyin, ne zaman ne çıkacağını kestiremezsiniz…
En iyisi kalkıp o “mayınları temizlemek” diyorsanız, işte o zaman temizleyeceğiniz mayın, bastığınız mayından, daha büyük patlama yapar…
Patlamanın ilk sesi Ankara’dan duyulur…
Sonra Kars’tan, Edirne’den, Batum’dan…
Birde bastığınız yerdeki mayını fark ettiğinizde olur her şey… Adımınızı kaldırsanız mayın patlayacaktır, ya kolunuz kopacak, ya bacağınız… Adımınızı kaldırmamak nereye kadar? Mayınlar patlar, insanlar ölür…
***
Evet, asıl iş mayına basmamaksa da, asıl görev “mayını koyanın”dır. Madem mayınlar kalkacak, o halde onu toprağa kim gömdüyse çıkartmasını da o yapmalıdır…
İzmir’de koca istihkam okulunu boşuna mı kurduk?
Yetmezmiş gibi bir de orada “Mayın kürsüsü” var. Hocaları var… Ve dünyaya bu kürsüden “mayın” hakkında ahkam kesiyor, eğitim veriyoruz. “Mayına basmadan” nasıl mayın temizlenir” diye ders veriyoruz. Ayrıca, mayın döşeme ve kaldırma her istihkam birliğinin ana görevleri için de sayılıyor... Hatta diğer muharip birliklerde mayını döşer ve kaldırır… Yani dünyaya bu konuda ders verirken, kendi mayınımızı temizlemekten aciz kalıyoruz…
O halde mayını kaldırmak bu kadar kolayken, mayına basmak niye?
Yani marifet, “mayını patlatmadan, mayını temizlemekte” gizlidir…
Ama “mayından” dönmekte erdemdir. Parça tesirini azaltmayı bilmekte…
Ama işin “bedeli” yine sorun oluyor… Ve ne hikmetse bunu çözecek en taze adım atılarak “bedelli Askerliğe TBMM” den bir transit geçiş verilmiyor…
Borç almak yerine, sorunu çözüp, kaynak üretmek asıl geçerli yoldur…