Mars ve Mars Görüntüleri

яєℓαχℓιƒє

KaFaSıNa GöRe
Mars ve Mars Görüntüleri




- Carl Sagan with a model of the Viking lander -

- Carl Sagan, Mars'a inmesi planlanan Viking sondasının bir modeliyle birlikte.-


Carl Sagan

Doktor Carl Edward Sagan, (9 Kasım 1934 – 20 Aralık 1996) ABD'li gökbilimci, astrobiyolog. Bilimin popülerleşmesi için yaptığı çalışmalarla da tanınır. Astrobiyolojinin öncülerindendir ve Dünya Dışı Akıllı Varlık Araştırması'nın (SETI) ilerlemesinde büyük katkıları olmuştur. Popüler bilim kitaplarıyla ve yazımında yer alıp sunduğu ödüllü televizyon dizisi Cosmos-Kozmos ile dünya çapında tanınmıştır. Ayrıca, 1997 yılında aynı adla beyaz perdeye aktarılan Contact-Temas romanının yazarıdır. Çalışmalarında her zaman bilimsel yöntemi savunmuştur.


Eğitimi ve bilimsel geçmişi

Carl Sagan, Brooklyn'de doğdu. Ailesi Musevi'ydi. Babası Sam Sagan terzi, annesi Rache Molly Gruber ev kadınıydı. Sagan, Chicago Üniversitesi'nden 1955'te mezun oldu. 1956'da fizik üzerine mastır derecesi aldı, 1960'ta astronomi ve astrofizik üzerine doktora yaptı. Üniversite öğrenciliği süresince genetik bilimci H. J. Muller'in laboratuvarında çalıştı.

1960'ların başında, bilim adamlarının elinde Venüs gezegeninin yüzeyinin temel özellikleri hakkında bile kesin veriler yoktu. Olasılıkları içeren bir rapor hazırladı. Kendi görüşü gezegenin kuru ve sıcak olduğu yönündeydi. Konuk katılımcı olarak, Caltech Jet İtki Laboratuvarı'ndaki Venüs'e yapılacak Mariner görevlerine, tasarım ve düzenleme alanında katkıda bulundu. 1962'deki Mariner 2 görevinin başarıyla gerçekleştirilmesinin ardından, gezegen hakkındaki görüşleri, elde edilen veriler ile doğrulanmıştır.

Sagan, 1968'de Cornell Üniversitesi'ne geçmesine kadar, Harvard Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1971'de Cornell Üniversitesi'nde profesör oldu ve bir laboratuvarın başına geldi. Güneş Sistemi'nin keşfi için çalışan pek çok insansız uzay görevini yönetti. Görev sonrası Güneş Sistemi'ni terkedecek olan uzay sondalarının üzerine, dünya dışı akıllı uygarlıkların bulması halinde anlayabileceği evrensel ve değişmez bir mesaj koyma fikrini ortaya attı. Bu şekilde gönderilen ilk mesaj, Pioneer 10 sondasının üzerine yerleştirilmiş olan ve üzerinde evrensel olarak anlaşılabilir şekiller bulunan, altından bir plakadır. Bu konudaki çalışmalarını Pioneer 10'dan sonra da geliştirmeye devam etti. Geliştirilmesine yardım ettiği en detaylı ve üzerinde en çok çalışılmış mesaj, Voyager Altın Kaydı'dır. Bu kayıt, Voyager uzay sondaları üzerine yerleştirilmiştir.


Bilimsel başarıları
Sagan, Satürn'ün uydusu Titan ve Jüpiter'in uydusu Europa'nın okyanuslara (Europa için sözkonusu olan yüzeyin altındaki okyanuslardır.) sahip olabileceği hipotezini ilk ortaya atanlardandır. Bu hipotez beraberinde, Europa'daki sıvı okyanusların yaşam için potansiyel bir habitat oluşturabileceği önermesini de getirmektedir. Europa'nın yüzey altı okyanusları daha sonra Galileo uzayaracı tarafından dolaylı yollarla kanıtlanmıştır.

Jüpiter'in atmosferinin, Mars'taki mevsimsel değişimlerin ve Satürn'ün uydusu Titan'ın anlaşılmasına yardım etmiştir. Sagan, Venüs'ün atmosferinin aşırı derecede sıcak ve yoğun olduğunu ispatlamıştır. Ayrıca Venüs'te yaşamın karşısındaki en büyük tehdit olan küresel ısınmanın, Dünya'da da her an şiddeti artan bir tehlike içeridiğini farketmiştir. Mars'taki mevsimsel değişikliklerin, diğerlerinin söylediği gibi bitki örtüsünün değişmesi ile değil, rüzgârla savrulan tozlarla ilgili olduğunu ileri sürmüştür.

Bilimsel Savı

Carl Sagan, Dünya dışında akıllı yaşamın araştırılmasından yanaydı. Bilim dünyasını, Dünya dışı akıllı yaşam formlarından gelen sinyalleri dinlemek için büyük radyo-teleskopları kullanmaya sevk etmiştir. Diğer gezegenlere sondalar gönderilmesi gerektiğini savunmuştur. Carl Sagan, 12 yıl boyunca Icarus dergisinin editörlüğünü yapmıştır. Planetary Society´nin kurucularındandır. Ayrıca Sagan, SETI Enstitüsü'nün yönetim kurulu üyesiydi.
Carl Sagan, büyük çaptaki bir nükleer savaşın, nükleer kış denilen iklimsel değişikliklere sebep olması tehdidine karşı bir bildirinin altına da imzasını atmıştır. Kuveyt'te Saddam Hüseyin'in askerleri tarafından kurulmuş olan tüten petrol ateşlerinin, oluşturdukları kara bulutlarla, ekolojik bir felakete yol açabileceğini öne sürmüştür. Emekli atmosfer fizikçisi Fred Singer, Sagan'ın bu önermesini saçma bulduğunu belirtmiş, bu dumanların birkaç gün içinde dağılacağını söyleyerek reddetmiştir. Sagan, Karanlık Bir Dünya'da Bilimin Mum Işığı adıyla yayımlanan kitabında, bilimsel bir önermenin hiçbir zaman kesin olmadığına örnek olarak, yaptığı hataların (Kuvety ile ilgili önermesi de dahil) bir listesine yer vermiştir.
Ayrıca, Ay yüzeyinde bir bomba patlatmayı amaçlayan, Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen Project A119 adlı bir projede araştırmacı olarak bulunmuştur.


Toplumsal endişeleri

Drake denklemi, birçok Dünya dışı uygarlığın var olduğunu öngörür. Ancak, onların varlığına dair bilimsel kanıtların yokluğu sebebiyle (bkz. Fermi paradoksu), teknolojik uygarlıkların kendilerini yok etme olasılıklarının diğerlerine göre daha yüksek olduğunu söyler. Bu, Carl Sagan'ı insanlığın kendi kendini yok etme senaryolarını araştırmaya ve bunu insanlara duyurmaya itmiştir.

Carl Sagan'ın politik kişiliği, nükleer silahsızlanma döneminde nükleer silah mevkilerinde sivil itaatsizlik etkinliklerinde bulunan romancı Ann Druyan ile evlenmesinin ardından daha fazla su yüzüne çıkmıştır. Amerikan başkanı Reagan'ın "Star Wars" programı olarak da bilinen Stratejik Savunma İnisiyatifi'ne karşı olduğunu belirtmiştir. Bunun mükemmel olacağını fakat teknik olarak imkânsız olduğunu, maliyetinin çok yüksek olacağını, aynı zamanda Soğuk Savaş döneminin nükleer silahsızlanma anlaşmalarıyla ters düşeceğini söylemiştir.


Bilimin popülerleşmesi
Sagan'ın düşüncelerini ifade etme kabiliyeti, pek çok insanın evreni daha iyi anlamasını sağlamıştır. 1977-1978 yıllarında Royal Institution'da Gençler için Noel Konferansları'na katıldı. Ayrıca 1980 yılında astronominin geniş kitlelerce sevilmesini sağlayan 13 bölümlük "Cosmos" isimli bir belgesel hazırlamıştır. 1997 yılında ise yazmış olduğu "Contact" adlı roman, film olarak beyaz perdeye yansıtılmış ve oldukça beğeni toplamıştır.


 

яєℓαχℓιƒє

KaFaSıNa GöRe
UZAY ARAŞTIRMALARI

İnsanoğlunun daha ilk çağlardan beri süregelen merakı, düşünen ve araştırmacı yapısı hemen her konuda olduğu gibi uzayıda araştırma ve inceleme yapmasına neden olmaktadır. Günümüzde NASA (National Aeronautics and Space Administration, Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi olarak tercüme edilebilir), ESA (the European Space Agency, Avrupa Uzay Ajansı) gibi kuruluşların yanı sıra Rusya, Japonya, Kanada, Çin gibi ülkelerde uzay araştırmalarında öncülük yapmaktadır.




Uzay araştırmalarının başlıca nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

Güneş sistemimizin araştırılıp incelenmesi, gezegenlerin yapısı

Dünya dışında yaşam olasılığının araştırılması

Galaksiler, yıldızlar, karadelikler ve diğer uzay yapıtaşlarının incelenmesi

Uzayın araştırılmasında daha onlarca neden sayılabilir. Ayrıca uzay araştırmaları; tıp, fizik, kimya, biyoloji, endüstri gibi diğer alanlara da çok önemli katkılar yapmaktadır.



UZAY ARAŞTIRMALARI TARİHİ

İnsanoğlunun uzay serüveni, Sovyetler Birliği’nin, 4 Ekim 1957'de Dünya’nın ilk yapay uydusu Sputnik-1’i uzaya göndermesiyle başladı. Sputnik-1, Dünya’dan 224 km yukarıda bazı bilimsel deneyler yapmak için fırlatılmıştı.

Sputnik-1’in ardından, uzaya ilk insanlı uçuşu yine Sovyetler gerçekleştirdi. 1961 yılında Yuri Gagarin, Vostok-1 adlı kapsül ile, Dünya’nın etrafını 1 kez dolandı. Sovyetler’in bu önemli başarıları karşısında ABD, o zamanlar daha yeni filizlenen uzay yarışında öncülük şansını yitirmişti. Ancak, 20 Haziran 1969’da Apollo-11 uçuşu ile ABD, Ay’a ilk kez insan indirmeyi başararak tarihe geçecek ve uzay araştırmaları alanında önemli adımların neredeyse tek odağı haline gelecekti.





İnsanoğlunun yaşadığı Dünya’ya "tepeden" bakmaya başladığı o tarihlerden bu yana, uzay araştırmaları ve uzaydan araştırmalar çok hızlı bir gelişim gösterdi; uzay teknolojilerinde ardı ardına devrimler yaşandı. Bir zamanlar yalnızca bilimsel merakın bir ürünü gibi görünen bu çalışmalar, bugün günlük yaşamın vazgeçilmez öğeleri haline geldi. Belki daha da önemlisi, felsefi görüşümüzü kökünden etkiledi. Artık evreni, her türlü etnik ve dinsel şovenizmden uzak, bir "dünya vatandaşı" duyarlılığıyla algılamaya başladık. Carl Sagan’ın deyişiyle "Merkezi ve kuruluş amacı biz olmayıp, enginlikte ve sonsuzlukta kaybolmuş minnacık; yüzlerce milyar galaksi ve milyarlarca trilyon yıldızla bezenmiş bir kozmik okyanusta dönüp dolaşan bir Dünya" üzerinde yaşadığımızı farkettik. İnsanoğlunun gözünü gökyüzüne çevirmesiyle başlayan bu süreç, uzayın kendisi gibi sonu olmayan bir serüvene benziyor. Uzay araştırmalarında kullanılan ve gün geçtikçe daha da güçlenen teknik donanım ve artan bilgi birikimi de bu serüvende insanoğlunun en büyük yardımcısı. Gelecek yüzyılın araştırmacıları hiç kuşku yok ki, uzay araştırmaları üzerine yoğunlaşacaklar. Bu araştırmaların temelini oluşturan, disiplinlerarası yatay çalışmalar, projeler, çalışma ve düşünce sistemleri de bu doğrultuda gelişecek.



Bilimin tüm disiplinlerinin bir arada bulunmasını gerektiren uzay araştırmaları büyük organizasyonlarla yürütülüyor. Bunlar arasında en önemlisi hiç kuşkusuz Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi-NASA. Önemli adımlara imza atmayı ve bunu iyi bir reklamla dünyaya duyurmayı hep başarmış olan NASA, uzay serüvenlerinin "Baş Oyuncu"su! Sovyetler ise, her ne kadar uzay çalışmalarının başını çekmiş ve uzay yarışında adı ABD ile birlikte anılmış olsa da bugün bu alanda öncü rolü oynamaktan biraz uzak görünüyor.

Günümüzde uzay araştırmaları bu iki ülkeyle sınırlı değil artık. Japonya, Kanada gibi gelişmiş ülkelerin bireysel çalışmalarının yanı sıra, adını son yıllarda sıkça duymaya başladığımız bir başka büyük organizasyon daha var: ESA. Uzay araştırmalarına oldukça iddialı başlayan ve görece daha genç bir organizasyon olan ESA, çokuluslu yapılanmasıyla da farklı bir ekolü temsil ediyor.




Kısa adı ESA (European Space Agency) olan Avrupa Uzay Ajansı, 14’ü kıta Avrupa ülkesi (Almanya, Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya ve Norveç) biri de kısmi işbirliği (Kanada) olmak üzere 15 ülkenin hükümetler düzeyinde üyesi olduğu bir Avrupa kuruluşu. ESA, Avrupa’da bulunan iki eski Avrupa Uzay Organizasyonu, ESRO (European Space Research Organization) ile ELDO’nun (European Organization for the Development and Construction of Space Vehicle Launchers) birleşmesiyle 1975 yılında kurulmuş bir organizasyon. Çekirdeğini oluşturan bu iki kuruluşun yükümlülüklerini ve haklarını elinde tutan ESA, temel olarak, uzay bilimleri (gezegenler, uzay boşluğu, Güneş, ısı, enerji, göktaşları, yıldız sistemleri, uzay fiziği, astronomi vb.), yeryüzü gözlemleri (enerji, su, maden ve mineral kaynaklarının araştırılması), telekomünikasyon (uydu haberleşmesi, GPS), uzay taşıyıcıları (uydu fırlatma sistemleri, araştırma uyduları), mikroçekim ve uluslararası uzay istasyonu gibi alanlarda çalışmalarını sürdürüyor.




Uzay bilimi tek bir disiplin değil; Güneş ve gezegen araştırmalarından astrofiziğe dek uzanan geniş çaplı ve birbiriyle sıkı ilişki içinde olması gereken disiplinleri kapsıyor. Uzayı ve evreni araştırırken yakın çevremizi, gezegenleri ve her şeyden önemlisi Dünya’yı farklı bir açıdan inceliyor.



Uzay araştırmaları, diğer deneysel bilimlerle karşılaştırılmayacak büyük kısıtlamalarla karşı karşıyadır. Göktaşları, Ay ve yakın gezegenler dışındaki hiçbir gökcismine ulaşılamadığı için, çoğu kez yalnızca gökcisimlerinden yayılan yada yansıyan ışınımlarla yetinmek gerekir. Yer’ in kendi ekseni ve güneş çevresinde dönen, yalpalayan ve nutasyon hareketi yapan bir gözlem yeri olması da ek güçlükler doğurur. Ancak, gözlem araçlarını atmosferin dışına taşıyarak ya da gözlem aracının Yer’ in dönüşünün etkisini dengeleyecek biçimde hareket etmesini sağlayarak, bu tür güçlükler bir ölçüde yenilebilmektedir. Gökcisimleri ile ilgili çalışmalar çoğu zaman, ölçümleri de içeren gözlemlerden ve kuramsal araştırmalardan oluşur.



 

яєℓαχℓιƒє

KaFaSıNa GöRe
2001 Mars Odyssey fırlatıldı

NASA’nın Mars Keşif Programı, Odysses uzay aracının fırlatılmasıyla, yeni bir döneme girdi.

MSNBC INTERACTIVE



ABD‘nin Florida eyaletindeki Cape Canaveral üssünden fırlatılan Mars Odyssey uzay aracının asıl hedefinin, Mars gezegeninde su bulmak olduğu belirtildi. Arthur C. Clarke‘ın filme çekilen bilim kurgu romanı 2001: A Space Odyssey‘den esinlenerek Mars Odyssey adı verilen uzay aracı, Kızıl gezegen Mars‘a bugüne kadar gönderilen en nitelikli uzay aracı oldu.

İnsanoğlunun uzay macerasında bugün tarihi bir adım daha atıldı ve Kızıl Gezegen Mars’ın keşfi yolunda önemli bir süreç başladı. Florida’daki Cape Caneveral Uzay Üssü’nden fırlatılan olan Mars Odyssey adlı uzay aracı, 2014’te Kızıl Gezegen’e yapılması planlanan insanlı yolculuğun başlangıcını oluşturdu. Odyssey uzay aracının ekim ayında Mars’a ulaşması bekleniyor.


2001 Odyssey uzay aracının, özellikle Mars araştırmalarlarında çığır açacak bilgiler elde etmesi bekleniyor. Gezegenin yüzeyinin kimyasal ve mineral yapısı hakkında veriler toplayacak olan uzay aracı, üç tane çok önemli bilimsel aygıt taşıyacak. Bu aygıtlar sayesinde gezegenden görüntüler elde edilecek ve gezegenin termal yapısı hakkında önemli bilgilere ulaşılacak.


Gezengendeki elementleri inceleyecek olan uzay aracı daha sonra yapılacak tüm Mars araştırmaları için öncü olacak. Mars’taki hidrojen ve radyasyon miktarının da bu araştırmayla tam olarak anlaşılması bekleniyor.
1999 yılında Mars’a gönderdiği iki uzay aracı da kaybolan NASA’nın bu seferki denemesinin başarıyla sonuçlanacağına kesin gözüyle bakılıyor. Odyssey’in Mars’a yapacağı tarihi yolculukla, Kızıl Gezegen’in keşfi yolunda önemli ve tarihi bir süreç başlatılıyor. Bunun gibi iki insansız yolculuğun ardından insanoğlunun 2014’te Mars’a ilk seferine çıkması planlanıyor.

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) yetkililerinden Ed Weiler, 2001 Mars Odyssey’in Mars’ın keşfi açısından bir dönüm noktası olduğunu söyledi. “Mars bizi şaşırtmaya devam ediyor” diyen Weiler, Odyssey’in bazı ‘bilinmeyenleri’ ortadan kaldırarak, gelecek seferler için önemli bir katkı sağlayacağını umduklarını belirtti.


Mars, tüm gezegenler içinde en fazla ilgi çeken gezegen. Son 40 yıl içinde üç ayrı ülke Kızıl Gezegen’e 30 sefer düzenledi, ancak bunlardan sadece üçte biri başarılı olabildi.


1999 yılında NASA, Mars Climate Observer ve Mars Polar Lander adlı iki aracı uzaya göndermiş, ancak her iki araç da Mars’a varmak üzereyken kaybolmuştu. Araçların kaybolması, basit bir ölçüm hatasından kaynaklandığı için NASA’nın Mars programı büyük prestij kaybına uğramış ve eleştirilmişti. Aynı şeyin bir daha olmasına izin vermeyeceklerin söyleyen NASA’daki bilim adamları, her şeyi kontrol ettiklerini söylüyor.


Odyssey, uzun vadeli robot keşif inisiyatifinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. NASA, Odyssey’in göreve başlamasıyla birlikte yeniden yapılandırılan Mars Keşif Programı’nın yeni bir döneme gireceğini düşünüyor.


 

яєℓαχℓιƒє

KaFaSıNa GöRe
Marsa Yolculuk...

Mars, güneş sistemindeki en yakın komşumuz. NASA, 2019 ile 2024 arasında Mars’a ilk insanlı keşif gezisini yapmayı hedefliyor. Bilim adamları Mars’a ilişkin vizyon ve planlarını 1986’dan beri düzenli olarak çiziyor. Çizimler NASA’nın internet sitesinde bu yıl yayınlanmaya başladı. Uzaya yolculuk hayal değil. Yakında pılıyı pırtıyı toplayıp Mars’a yerleşirsek şaşmayın.



Gökyüzünün geceleri sadece ay ve yıldızlardan ibaret olduğu çağlarda insanoğlu, yukarda gördüğü bu küçük ışıltılardan çok korkuyordu. Özellikle de pembe ve kan kırmızısı renginden dolayı Mars, birbirinden habersiz pek çok ilkel toplum tarafından binlerce yıl boyunca felaketler ve saldırganlık ile özdeşleştiriliyordu.



Romalıların savaş tanrıları Mars’ın adını verdiği “Kızıl Gezegen”, Babilliler için ateş tanrısı Nergal, Hintliler içinse yıkım ve savaş tanrısı Manala’dan başkası değildi. Modern insanın bilinçaltına kadar uzanan bu korkutucu imge, 1880’lerde teleskopla Mars’ın yüzeyinde görülen çizgilerin “düşman ve zeki” bir ırkın yaptığı sulama kanalları” şeklinde yorumlanmasıyla kendini bir kez daha gösterecekti.



“Marslılar dünyayı istila edebilir mi?” Bu sorunun cevabı, 1938’de Orson Welles tarafından radyodaki müzik programının ansızın kesilerek Mars’tan gelen bir meteorun New Jersey’e düşmesinin haberinin duyurulmasıyla verildi. Marslıların dünyayı işgal etmesini konu alan “Dünyaların Savaşı” oyununun radyoda canlandırılması, Amerikalıların paniğe kapılmasına ve milyonlarca kişinin kiliselere sığınmasına neden olmuştu.



Aslında “Kızıl Gezegen”in dünyamıza olan düşmanca tavrı hala devam ediyor. Bugüne dek Mars’a gönderilen 38 uydu ve aracın üçte ikisinin görev yerine ulaşamaması değil söz konusu olan; zehirli ve yanıcı gazlarla dolu atmosferi, eksi 140 dereceye düşen sıcaklıkları, hızı saatte 400 kilometreyi bulan kum fırtınaları ve morötesi radyasyon ışınımlarıyla Mars, aşılması zor bir düşman...



Mars, eliptik yörüngesi nedeniyle kimi zaman dünyaya olan 55 milyon kilometrelik uzaklığıyla, güneş sistemindeki en yakın komşumuz. Amerikan Uzay Ajansı NASA’nın 2019 ile 2024 arasında bir tarihte ilk insanlı keşif görevini düzenlemeyi düşündüğü Mars, evrende dünyadan sonra ayak bastığımız, ilk gerçek “gezegen” olacak.



Peki, Mars neye benziyor? Dünyadan sonraki ikinci evimiz olmaya “şimdilik” en uygun aday olarak görünen Mars’ın neye benzediğini anlatabilmek için NASA birkaç yıl önce yeryüzünden üç noktayı seçmişti:



Kanada Haughton krateri: Bugüne dek Kutup Dairesi’nde varlığı bulunan en büyük meteor çöküntüsü olan Haughton krateri, eksi 40 dereceye varan sıcaklığı ile Mars’ın “buz çöllerine” en yakın coğrafyalardan biri. NASA’nın şimdiden bir Mars araştırma laboratuvarını kurduğu bu meteor krateri, Mars’ın en kötü kış koşullarından 100 derece daha sıcak!



Hawaii Haleakala volkan krateri: 3200 metre genişliğindeki dev krateri ile Haleakala, Mars’ın volkanik kraterleri yanında (bazıları 50 kilometre çapında) çok küçük kalsa da, metal ve tüf kayaları ile kaplı coğrafyasıyla Mars’ı andırıyor. Mars’taki gibi burada da sıcak ve zehirli gazlar bolca bulunuyor.

Sibirya permafrostları: Sibirya’da on binlerce yıl boyunca el dokunulmadan varlığını sürdüren buz ve kaya katmanları, astronotların “Kızıl Gezegen”in geçirdiği jeolojik evreleri anlamak için inceleyeceği bölgelerle birebir benzerlik gösteriyor. NASA, uzay tulumları ile astronotların Mars’taki buzul yarıklarına girerek örnek almasının testlerini Alaska’daki McKinley Dağı’nda yapıyor!



Tüm bu vahşi koşullarına rağmen, Mars’ın keşfi ve kaynaklarının kullanılmaya başlaması, dünyada yeni bir dönemi getirebilir. Kimi bilim adamları bu değişimin, Amerika kıtasının keşfi sırasında ellerinde çelik kılıçlar taşıyan 300 İspanyol’un dev İnka İmparatorluğu’nu sona erdirmesini anımsatacak türden, insanlık tarihinde çok ciddi kırılma noktalarına neden olacağını iddia ediyor. Mars’tan elde edilecek yeni madenler ya da üstün özellikli mineraller, tarihin gidişatını bir kez daha değiştirebilir mi? Yeni Dünya’nın keşfi, İnka İmparatorluğu’nun hazinelerini ele geçiren İspanyollara sadece zenginlik getirmemişti elbette... Amerika kıtasından taşınan sınırsız altın ve gümüş, İspanyol ekonomisinin tarihin en büyük enflasyonu ile çökmesine ve sayısız düşmana sahip olmasına da yol açmıştı.



Mars’ın fethi zenginlik mi getirecek yoksa masal ve efsanelerdeki gibi yeni savaş ve felaketleri mi? Peki, Mars yeni evimiz olabilir mi?



Gün +0014: Astronotlar Mars’a gelişlerinin ikinci haftasında daha önceden gönderilmiş araçlarını kullanmaya ve taş örnekleri toplamaya başlayacaklar. Bu uzay görevinin en büyük yeniliği, astronotlar ile “Houston-Merkez” arasındaki görüşmelerin birkaç saniyeli gecikmeli gerçekleşmesi olacak. Bunun için NASA’nın ses paketlerini gezegenler arası uzayda lazer demetleriyle taşıması dahil, pek çok devrimsel iletişim yöntemi kullanılacak.



Gün +0500: Mars’a ilk ayak basışın üzerinden tam 500 gün geçtikten sonra, altı kişilik ilk ekip geri dönüş yolculuğu için küçük bir kapsül ile Mars’ın yörüngesinde bekleyen uzay mekiğine doğru fırlatılıyor. Mars’ın yörüngesinde bulunan uzay mekiği ile dünyaya yapılacak dönüş yolculuğu tam 180 gün sürecek. Uzayda bu kadar uzun süre kalan astronotlar, vücutlarında oluşan kas zayıflaması yüzünden dünyaya döndüklerinde ayakta duramayacaklar. Bilimsel adı “Tavuk Bacağı Sendromu” olan ve yerçekimsiz ortamdan kaynaklanan bu durum, gezegenler arası seyahatte ciddi bir sorun...



Gün +0800: Mars’a gelen ikinci görev ekibi ilk uzay destek istasyonunun kurulumunu tamamlar. Altı kişilik mürettebat tarafından kurulumu yapılan bu ilk Mars yapısı, birbirinden bağımsız basınçlı modüllerden oluşuyor. Burada, gelecekte Mars’ta üretilmesi hedeflenen sebze ve gıda maddelerinin uzay serası deneyleri, biyolojik araştırmalar, Mars’tan toplanan örnek maddelerin jeokimyasal testleri yapılacak. Bir uzay bakteri ya da virüsünün astronotları etkilememesi için tüm bu bölümler hava yalıtımlı ve arındırma odalı olacak.



Gün +1400: Mars’a ayak bastıktan dört yıl sonra ilk bağımsız uzay yaşam modülünün hayata geçirilmesi hedefleniyor. Bu yaşam modülünün, NASA’nın 1989’da Johnson Uzay Merkezi’nde bilim adamları ve Amerikan Ordusu’nun uzmanlarından oluşan bir ekibe hazırlattığı ünlü “FY-89 Mars Keşif Görevi Raporu”nda çizilen çerçevenin plana uygun olarak yapılması, yaklaşık 40 yıl süren büyük bir öngörü ve takım çalışmasının bir göstergesi.



Gün +1401: Mars yaşam istasyonu, basınçlı ve yalıtımlı modüllerden oluşuyor. 16 metre yüksekliğindeki bu şişme uzay çadırının içinde yaşam, çalışma ve depo alanlarının yanı sıra jeofizik deneyler birimi ve gelişmiş bir uzay laboratuvarı bulunacak. Yedi kişilik bir astronot ekibini ağırlayacak bu alanda Mars ve uydusu Phoibos’un yüzeyinden alınan taş örnekleri ve jeolojik karotlar incelenecek.



Gün +2000: İlk Mars yaşam istasyonunun gelişmesi sayesinde Mars yüzeyinde uzun yolculuklara çıkabilecek “ilk uzay otomobili”nin montajı ve bazı parçalarının üretimi burada gerçekleştirilecek. İki astronotu taşıyabildiği gibi bir robot tarafından da yönetilebilen bu araç, 100 kilometrelik bir çap içinde keşif ve bilimsel araştırma görevlerini üstlenmiş durumda. Aracın yürüyemeyeceği kadar arazinin engebeleştiği yerlerde ise uçan robotlar ve şeffaf bir küreyi anımsatan ve içindeki cayroskop düzeneği sayesinde yuvarlanarak ilerleyen mikro araçlar kullanılacak.



Gün +4000: Mars’ta kurulacak olan ilk üs, bilimkurgu filmlerinin aksine bir cam fanus altında değil, kırmızı ve mor renklerin hakim olduğu bir gökyüzünün altında kurulacak. 21. yüzyılın ortalarına kadar sadece ve sadece “birkaç yüz” astronotun ayak basma şansına sahip olacağı Mars, insanoğlunun kendisine güneş sistemi dışında uygun atmosferli bir gezegenin arayışına “sıçrama tahtası” olma görevini görecek. Dünyada bulunmayan yeni metal alaşımlarının keşfi, bu kızıl gezegenin bir “maden sahası” gibi yönetilmesine de yol açabilir!



1- Gün -0780: Mars’a ilk insanlı görev ekibinin gelmesinden yaklaşık iki yıl kadar önce ulaşan ilk “paket”, astronotların Mars yüzeyinde kullanacağı aracı, boş yakıt tanklarını ve geri dönüş kapsülünü içerecek. Bu aracın tankları, Mars atmosferinde bol bulunan metan gibi yanıcı gazların zenginleştirilmesiyle elde edilecek yakıtlarla Mars’ta doldurulması hedefleniyor...





2-Gün -0007: Mars’a insanlı ilk görev uçuşunun yaklaşık altı ay sürmesi bekleniyor. Mars’a seyahatin iki aşamalı olması hedefleniyor. Asıl uzay gemisi, 11 kilometrelik Mars atmosferinin 3600 kilometre dışında yörüngede beklerken, küçük bir kapsül astronotları Mars’a taşıyacak.





3-İS. 2080-2100 arası: Nanoteknolojinin ilerlemesi ve biyo-organizmik bir yapı kazanmasıyla kendi kendine çoğalabilen/üreyebilen robotlarla karşılaşacağız. Mars yüzeyini kaplayarak metan fotosentezi yapacak nano-robotik bitkiler, “Kızılgezegen”in atmosferini dünyamızdakine benzer bir yapıya dönüştürebilir.



İnsanoğlunun Marsa olan ilgisi artıyor
Bugüne kadar Mars ile ilgili yapılan incelemeler gezegeni bilinmez olmaktan çıkardı.

Son on yılda Mars araştırmalarında üçüncü evreye girildi. İlk evre 19. yüzyılda teleskopla yapılan gözlemleri ve 1960’larla 70’lerde uzay araçlarıyla gerçekleştirilen incelemeleri kapsamaktaydı. Araştırmalar sonucunda, gezegenin topografik yapısı ve mineral içeriği belirlendi, yüzeyinin ayrıntılı bir biçimde görüntülenmesi sayesinde yerbilimsel süreçler aydınlığa kavuşturuldu.

Ayrıca yörüngesiyle ilgili somut verilere ulaşıldı. Kısacası Mars, kayalıkları, mineralleri ve yüzey biçimleriyle eninde sonunda yerbilimsel açıdan tam anlamıyla incelenebilecek ve geçmişiyle ilgili gerçek bir öykü oluşturmamıza olanak tanıyacak bir konuma geldi.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) bünyesinde bundan 15 yıl önce, yani 1992’de hazırlanan ‘Mars’a insanlı yolculuk projesi’, yaklaşık 400 milyar dolarlık harcama öngörüyordu. Bu projenin hazırlık dönemleri ve seyahat dönemleri dahil 30 yıl gibi çok uzun bir süre içinde tamamlanması planlanıyordu. ABD Kongresi, çok pahalı olduğu gerekçesiyle bu projeyi reddetti ve Mars’a yolculuk için böylesine büyük bir maddi kaynağın ayrılamayacağını açıkladı.

İKİ MARS PROJESİ

ABD Kongresinin ilk Mars’a seyahat projesini reddinden sonra Robert Zubrin adındaki uzay bilimcisi yeni bir proje hazırladı. İkinci proje hem çok daha düşük maliyetli, hem de Astronotların Mars’a 180 günde ulaşması öngörülüyor. Bu projenin en önemli noktasını yakıt oluşturuyor. Zubrin ve arkadaşları, yakıtı dönüş yolculuğu için Mars’tan üretecek bir sistem geliştirdi.

Martin Marietta Uzay Araştırma Merkezi’nde, Zubrin ve diğer uzay bilimcilerinin 2010 yılında gerçekleşmesi planlanan Mars’a yolculuk projesi üç aşamalı olarak gerçekleşmesi planlanıyor.

ÜÇ AŞAMALI YOLCULUK

Bildunterschrift: 2001'de Mars ile Dünya'nın mesafesi 55,6 milyon kilometreye düştü.

Önce, yakıt üreten uzay aracı Mars’a gönderilecek ve bu uzay aracı Mars’a inecek. Daha sonra altı kişilik astronot ekibi ayrı bir uzay aracı ile Mars’a gönderilecek; astronotları taşıyan araç, 180 gün sürecek bir yolculuktan sonra gezegene inecek.

Son olarak da ayrı bir uzay aracı, yani astronotları Mars’tan dünyaya geri getirecek araç fırlatılacak ve Mars’ın yörüngesine oturtulacak. Astronotlar Mars’ta 500 gün kalıp araştırmalarını tamamladıktan sonra Mars’ın yörüngesindeki uzay aracına uçacak ve bu araç ile dünyaya dönecek. Dönüş yolculuğu da 6 ay sürecek. Gidiş, dönüş ve orada kalma süresi dahil proje yaklaşık iki yıl dört ayda tamamlanacak.

UZAY PARÇALARI İZLİYOR

Mars yörüngesinde halen NASA’ya ait Mars Global Surveyor ve Mars Odyssey araçlarıyla Avrupa Uzay Kurumu’nun (ESA) Mars Express araçları seyrediyor. NASA’nın ikiz robotları Opportunity ile Spirit de 2004’ten beri Mars yüzeyinden görüntü ve araştırma sonuçları aktarıyor. Özellikle Spirit, Mars yüzeyiyle ilgili bugüne kadar bilinmeyen pek çok noktayı aydınlatmakta başarılı oldu.

Uzun ve riskli bir yolculuğun ardından Spirit’in Mars’a iniş yapmasını NASA uzmanı Peter Theisinger şöyle yorumluyor: “Bu muhteşem bir gün. Misyonumuzu tamamlamak için önümüzde daha çok yol var, ama bu başarılı inişle pek çok tehlikeyi bertaraf edebileceğimizi gördük. Mars yüzeyinden canlı görüntüler almak, bize gelecekte yapabileceklerimiz için umut verdi.”

RUSYA'NIN DA GÖZÜ MARSTA

Bildunterschrift: Großansicht des Bildes mit der Bildunterschrift: Mars'ın yörüngesindeki araçlar veri topluyor.

Mars gezegenine insanlı uçuş üzerine araştırma yapan ülkelerden biri de Rusya. Rusya’nın ilk uçuşunun, uluslararası işbirliği ile 2016-2020 yılları arasında gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Toplam 18 ay gidiş-dönüş, üç dört ay da gezegende yapılacak çalışma olmak üzere toplam yaklaşık iki yıl sürebilecek ilk yolculuğun gerçekleştirilmesi için, yepyeni teknolojik imkanlar yaratılması gerekeceği ifade ediliyor.

Ayrıca, Rus ve ABD uzay daireleri, Mars’a insansız uzay aracı gönderme ve diğer alanlarda işbirliği yapmak üzere anlaşmaya vardılar. Columbia faciasında en önemli aracını kaybeden NASA halen Rusya’nın araçlarına bağımlı olarak çalışmalarını sürdürüyor. Finansal problemler yaşayan Rus uzay endüstrisi de, bu ortak proje ile çalışmalarında daha fazla verim almayı umut ediyor.

AMAÇ İNSANLI YOLCULUK

Avrupa da Mars’a insanlı yolculuğu hedefliyor. Avrupa Uzay Ajansı, kızıl gezegen Mars'ta yaşam izi aramak amacıyla 6 Haziran 2003 tarihinde Mars Ekspresi adlı uzay aracını gönderdi. Mars Ekspresi, altı aylık bir yolculuk ile 400 milyon kilometre yol kat ettikten sonra sıra, İngiliz yapımı Beagle-2 adlı aracın indirilmesine geldiğinde 66 santimlik minik uyduyla kontak kurma girişimi başarısız oldu ve uydu uzay çöpleri arasına karıştı. Oysa Beagle-2 aracı, Mars'ta yaşam izleri araştırmak için yapılmıştı ve Avrupa Uzay Ajansı için yepyeni bir dönemin başlangıcını simgeliyordu.

Almanya eski Bilim Bakanı Edelgard Buhlmahn bu ilk denemeyi oldukça ciddi bir başarı olarak yorumluyor: “Bu bizim için olağanüstü güzel bir Noel hediyesi. çünkü bu Mars misyonu ile ilk kez Avrupa uzay çalışmalarında böylesi önemli bir mesafe kat edilmiş oldu.”

YENİ DENEME

Avrupa ülkeleri, Mars'a bir kez daha uzay aracı göndermek istediklerini teyid ettiler. Misyonun amacı yine Kızıl Gezegen'de geçmişte ya da şimdi yaşam belirtisi olup olmadığını araştırmak olacak. Avrupa Uzay Ajansı'nın, Mars yüzeyine bir robot göndermesi bekleniyor. Söz konusu Robot, gezegenin yüzeyini ve biyolojik yapısını detaylı bir şekilde inceleyecek.

Bilim adamları, Mars yüzeyinden getirilecek taşları, labaratuvarlarda incelemeyi de umuyor. Avrupalı astronotların, bir gün gezegen üzerinde yürümeleri de planlar kapsamında. Ancak bunun uzun yıllar sonra gerçekleşebileceği belirtiliyor. Mevcut beklentiyse uzay aracının Dünya'dan 2011 yılı Haziran ayında fırlatılması. Aracın Mars'a 2013'ün Haziran ayında varması bekleniyor.

GÖNÜLLERLE SİMÜLASYON

Mars'ta ilkel de olsa bir zamanlar hayat vardı. Tüm bunlara ek olarak Avrupa Uzay Ajansı'nın öncülüğünde Moskova'da gerçekleştirilecek bir uygulamayla, Rus Uzay Dairesi Roskosmos’a, Mars’a yapılacak insanlı uçuş simülasyonu için gönüllüler kabul ediliyor. Uçuş simülasyonu boyunca, kumanda merkeziyle e-posta yoluyla iletişim kurulacak; uzay mekiği ile Mars’a inen iniş modülü ise birbirleriyle video link yoluyla haberleşecek.

Gönüllüler, Dünya’daki gibi haftanın beş günü çalışıp iki gün dinlenecek. Yerçekimsiz ortam olduğu için simülasyon boyunca, içki ve sigara deney boyunca yasak olacak. Simülasyonun amacı, uzun uzay yolculuklarının ve yerçekimsiz ortamın insan sağlığına etkilerini belirlemek. Roskosmos yetkilileri, uzaktan kumandalı tedaviler, video konferans yoluyla sağlık taramaları ve müdahaleleri gibi uzun uzay yolculuklarında olağan sayılabilecek işleri deneyecek. Gönüllüler deneyde çeşitli acil durum alarmlarıyla karşılaşacak; örneğin, cihazların bozulması veya diğer üyelere acil yaşamsal müdahaleler gibi... Deney bu yıl içinde başlayacak.


 

яєℓαχℓιƒє

KaFaSıNa GöRe
MARSTA HAYAT VARDI

NASA, Mars' ta 3.6 milyar yıl önce ilkel düzeyde de olsa hayatın varlığını saptadı. Bu sonuca, dünyaya 13 bin yıl önce düşen bir Mars meteoritinin incelenmesiyle varıldı.

Amerikan Ulusal Uzay ve Havacılık Dairesi’nin uzay aracı Spirit, Kızıl Gezegen'in geçmişinde düşünülenden çok daha fazla su olduğunu gösteren en güçlü kanıtları ortaya çıkardı. Son olarak Avrupa Uzay Ajansı’nın Mars Express uzay aracı da Mars gezegenini ve üzerinde varolabilecek yaşam belirtilerini tekrar düşünmemizi sağladı.

Alman Hava ve Uzay Yolculuğu Merkezi’nden yerbilimci Ulrich Köhler, bu buluşları şöyle değerlendiriyor: “Eğer Mars’ta su bulunabiliyorsa bu da bizi gezegende bir zamanlar hayat olduğu fikrine götürebilir. Belki bugün de bu geçmiş yaşam formlarına ait izler bulabiliriz. Geçmişe ait izler birdenbire yokolmuyor; buradan hareketle geriye dönük bazı bulgular elde etmemiz mümkün. Mars’taki bu keşifler, bizi tüm güneş sistemindeki varlıkları ortaya çıkarma hedefimize biraz daha yaklaştırdı. Dünyamız dışındaki yaşamları araştırmaya yoğun bir şekilde devam edeceğiz.”

Alman Hava ve Uzay Yolculuğu Merkezi uzmanlarından Stefan Wittig, Mars’ta yaşam tartışmasına yaklaşımını özetliyor: “Biz yaşam belirtileri arıyoruz. Bunun için önce suyun varlığı gerekiyor. Suyun ve enerjinin olduğu yerde yaşamın da olacağını varsayıyoruz. Şu andaki temel hedefimiz buna ulaşmak.”

CİDDİ ENGELLER VAR

Bildunterschrift: Bilim adamlarına göre kızıl gezegende su da bulunuyordu.

Ancak uzmanlar böyle uzun süreli bir uzay yolculuğunun hayata geçirilmesinden önce çözülmesi gereken dört önemli problemi şöyle özetliyor: "Radyasyon, ağırlığın olmamasından dolayı kemik erimesi, bozulan psikoloji, uzaktan tıbbi teşhis ve müdahale için teknoloji yoksunluğu..."

Örneğin radyasyon yüklü yüksek enerji partikülleri geminin gövdesinden sızarak mürettebatı ciddi biçimde etkileyebilir ya da Güneşteki ani bir patlama yoğun radyasyon salınımına neden olabilir. Buna bağlı olarak kemikler zayıflar, kaslar erir. Henüz bu tür problemlerle karşılaşıldığında ne tür önlemler alınmalı kesin olarak bilinmiyor. Yani önümüzde Mars seyahatlerinin hayalini kurmak için hala oldukça uzun bir zaman var.

Kaynak: DW-World

MARS'TA 30 YILDIR KAYIP ARAÇ BULUNDU

NASA’nın Mars yörüngesinde gezegeni gözlemleyen Mars Reconnaissance Orbiter uzay aracı Spirit robotu ve 1970’lerde Kızıl Gezegen’e giden Viking araçlarını fotoğrafladı.

İnsanoğlu Dünya’nın Güneş’in etrafından döndüğünü savunan Nicolas Kopernikus’tan bu yana uzay araştırmalarında katettiği gelişmeyi gösteren en güzel örneklerden biri, robot araçların birbirlerini fotoğraflaması. Mars yörüngesindeki Reconnaissance Orbiter (MRO), şimdiye dek gönderilen araçlar arasında en gelişmiş kameralara sahip. Aracın High Resolution Imaging Science Experiment (HiRISE) adlı kamerası, yüzeydeki detayları 10 metre’lik kareler halinde görüntüleyebiliyor. Kamera, NASA’ya bu kez Mars’ta bulunan yer araçlarını çekerek adeta hava attı.

MRO, ilk olarak 1976’da Kızıl Gezegen’e inen Viking aracını görüntüledi. Bu Viking aracının ilk kez yörüngeden çekilen fotoğrafı oldu. Fotoğrafta Viking’in ısı kalkanları ve ince uzuvları dahi görülüyor. MRO ayrıca, Mars’ta hayat izi arayan ikiz robotlardan Spirit’i de görüntüledi. Fotoğraflarda Spirit’in iniş yapmasını sağlayan paraşüt dahi seçilebiliyor.

1976’da Mars’a inerek uzay araştırmalarında önemli bir kilometre taşı olan Viking aracının görüntülenmesi, bilim insanları için büyük sürpriz oldu. NASA uzmanları, Viking aracının zamanında yerinde incelediği kayaları da fotoğraflarda tespit etmeyi ve eşleştirmeyi başardı. Fotoğraflara dayanan hesaplamalarda, Viking 1 aracının inceleme yaptığı bölgedeki kayalar ve hatta paraşütün üstündeki tozlar dahi seçilebiliyor. Bu sayede Mars’ta 30 yılda bir nesne üzerinde ne kadar toz biriktiğini de tahmin edilebilecek.

KAYBOLAN ARAÇLAR HEDEFTE

NASA uzmanları ayrıca 2003’te Avrupa Uzay Dairesi ESA’nın Mars’a gönderdiği, ancak iniş sırasında iletişim koptuğu ve daha sonra akıbeti belirlenemeyen Beagle 2 aracını da tespit etmeyi umuyor. MRO’nun gelişmiş kamerasının hedefleri arasında yine iletişimin koptuğu için yeri belirlenemeyen NASA’nın Mars Polar Lander ve Sovyet araçları Mars 2, Mars 3 ve Mars 6 bulunuyor.

MARS’IN TOPOGRAFİSİ ÇIKARILACAK

MRO’nun çektiği yüzey fotoğraflarından Kızıl Gezegen’in topografik yapısı çıkarılarak gelecekte yapılacak yeni seferler için uygun ve güvenli noktalar belirlenecek. Örneğin, NASA uzmanları vaktinde Viking 2’nin iniş yaptığı bölgenin kayalık ve riskli olduğunu, bugün olsa o noktanın tercih edilmeyeceğini vurguluyor.
Mars’a insanlı yolculuk

Ruslar, ‘fantastik bir hayal’ gibi görünen bu yolculuğun 2016-2020 yılları arasında gerçekleşebileceğini düşünüyor

Mars'a ayak basmak insanoğlunun en büyük hayallerinden biri

11 Nisan — Rus bilim adamlarının Mars gezegenine insanlı uçuş üzerine araştırmalar yaptıkları ve ilk uçuşun, uluslararası işbirliği ile 2016-2020 yılları arasında gerçekleşebileceğini hesapladıkları belirtildi.

Rusya Bilimler Akademisi Tıp ve Biyoloji Enstitüsü Direktörü Anatoli Grigoryev, İtar-Tass’a yaptığı açıklamada, Mars’a ilk insanlı uçuşta, şu anda Dünya yörüngesinde uluslararası işbirliği ile yapımı süren Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki (UUİ) çalışmaların belirleyici olacağını söyledi. Grigoryev, Mars’a ilk insanlı uçuşun, UUİ’nun oluşturulmasına birlikte katkı yapan Rusya, ABD, Japonya, Kanada ve Avrupa’nın ortak çalışmalarının eseri olacağını da ifade etti.

YOLCULUK 2 YIL SÜRECEK
“Rus bilim adamlarının, bu uçuşa yönelik teknik detaylar ile ilgili çalışmaları sürüyor. Fantastik bir hayal gibi görünse de bu yolculuk ile ilgili projeler apaçık bir gerçek” diyen Grigoryev, “Mars’a yolculukta insanlığın hedefi, düzenli yolculuklarla Kızıl Gezegen’i keşfetmek olacak. Bu keşifler, insanların bu gezegene yerleşmeleri hedefini gerçekleştirmek amacıyla yapılacak” dedi.
Grigoryev, toplam 18 ay gidiş-dönüş, 3-4 ay da gezegende yapılacak çalışma olmak üzere toplam yaklaşık 2 yıl sürebilecek ilk yolculuğun gerçekleştirilmesi için, bugün var olmayan yepyeni teknolojik imkanlar yaratılması gerekeceğini de ifade etti.

YENİ UZAY ARACI LAZIM
Grigoryev, “Yepyeni bir uzay aracı gerekli. Mars ve Dünya arasında sinyal ulaşımı yaklaşık 20 dakika olacak. Bu da acil kararlar alınması için uzun bir süre. Yolculuk süresi de çok uzun. Bu nedenle yolculuğun yapılacağı uzay aracı, içindeki uzay adamlarına, yerden yardım almaksızın birçok çalışmayı kendi başlarına yürütmelerine imkan verecek çok gelişmiş mekanizmalara sahip olmalı” dedi.
Bu yolculukta muhtemelen ‘kadın mürettebat bulunmayacağını’ da belirten Grigoryev, “Ekip muhtemelen 4 ya da 5 kişi olacak. Bunlar arasında, hekimlik, cerrahlık görevlerini çok iyi yerine getirebilecek ayrıca psikologluk yapabilecek bir kişi de olmalı” dedi.


 

яєℓαχℓιƒє

KaFaSıNa GöRe
MARS (MERİH) hakkında kısa bilgi

Yer ile Jüpiter arasında yeralan Merih (ya da Mars), Güneş’e ortalama uzaklığı 228 milyon kilometre olan bir yörünge çizer ve bir Merih yılı 687 yer günü sürer. 1877’de bulunan çok küçük iki uydusundan (yakınından geçerken çekim gücüyle yakaladığı küçük gezegenler oldukları sanılır) büyüğü Phobos, yaklaşık 25 km boyunda, 21 km eninde, çevresi düzensiz bir gezegendir. Küçük uydusu Deimor’un çapı, ortalama 8 km’dir.


Merih’in çapı 6.794 km, kütlesi Yer kütlesinin %11’i kadardır. Yüzeyindeki genelçekim, Yer’deki çekimin yüzde 38’i kadardır; yani, Yer’de 70 kg olan bir astronot, Merih’te 27 kg gelecektir. Bu zayıf genelçekim, gezegenin çevresinde önemli bir atmosfer tutulmasına olanak vermemiş ve gaz moleküllerinin büyük bölümünün, uzayda dağılmasına yolaçmıştır. Söz konusu atmosfer tabakasının düşük yoğunluğu, ancak böyle bir olayla açıklanabilir. ABD uzay araçları Mariner 4, 6, 7, 9’un ve SSCB uzay araçları Mars 2 ve 3’ün yardımıyla elde edilen bulgulara göre, çevresinde, 30 km yükseltideki Yer atmosferine eşdeğerli olan seyreltik bir atmosfer vardır.

Ayrıca, 1947’den bu yana tayfçekerlerle elde edilen verilere göre, Merih’in atmosferi Yer’dekinden çok değişiktir ve temel bileşeni azot değil, karbondioksittir. 1963’te aynı yöntemle, 1972’de de Mariner 9 aracıyla sağlanan bulgularsa, Merih atmosferinde çok az su buharı bulunduğunu ortaya koymuştur.


Büyük bir titizlikle arandığı halde, gezegende oksijene rastlanmamıştır. Dolayısıyla, çevre atmosferde, Güneş’in morötesi ışınlarına karşı canlıları koruyacak ozon tabakası yoktur. Öte yandan 1965’te Mariner 4 aracının sağladığı bulgular, Merih’in çevresinde magnetik alan olmadığını kanıtlamıştır. Bu nedenle, uzaydan gelen taneciklere karşı bir ekran görevi yapan Yer çevresindeki Van Allen kuşağına benzer bir oluşuma, gezegenin çevre uzayında rastlanmaz. Bu olgu, Merih yüzeyinin ışınımların ve taneciklerin sürekli bombardımanı altında kaldığı sonucunu verir.


Merih, kendi çevresinde 24 saat 37 dakikada döner. Bu nedenle, Yer ile Merih’te, gece ve gündüz süreleri aşağı yukarı aynıdır; ayrıca, gezegenin dönme ekseninin eğimi, Yer ekseninin eğiminden çok az büyüktür. Dolayısıyla, yıl boyunca gezegenin göğünde Güneş’in yüksekliği değiştiğinden, mevsimler oluşur; ama Yer’dekilere oranla daha uzun sürerler ve sıcaklık değişiklikleri büyük boyutlara ulaşır.


Merih’te atmosferin çok seyreltik olması nedeniyle, günlük sıcaklık değişiklikleri de çok büyüktür. Gezegen ekvatorunda, öğleden az sonra sıcaklık 5° C dolayında olduğu halde, gün batımında -70° C’a düştüğü saptanmıştır. Mariner 9’un gezegenin kutuplarında ölçtüğü sıcaklık, -90° C düzeyindedir.


Merih çevresinde yörüngeye giren uzay sondalarının, özellikle Mariner 9’un topladığı veriler, gezegenle ilgili bilgileri oldukça geliştirmiş, 7.000’i aşkın fotoğraf ve Merih atmosferinin çeşitli bağıl ölçümleri, gezegenin daha iyi tanınmasını sağlamıştır.


Merih önemli jeolojik etkinlikler geçirmiştir; kuşkusuz hala da geçirmektedir. Dağları ve ve yanardağ kraterleri, Yer’de görülenlerden daha geniştir; ekvator bölgesinde, 4.000 km uzunluğunda ve yaklaşık 6.000 m derinliğinde çok büyük bir kanyon gözlemlenmiştir. Zaman zaman 200 km/saat hızla ulaşan rüzgarların ve çok şiddetli fırtınaların, gezegen yüzeyini etkilediği anlaşılmaktadır; nitekim, Mariner 9, yörüngesine varır varmaz, böyle bir olay saptamıştır. Kum, toz, belki de buz billurlarıyla yüklü rüzgarların, engebelerin aşınmasında en önemli etken olduğu sanılmaktadır.


Merih konusundaki önemli sorunlardan biri de, yüzeyinde su bulunmamasıdır. Yanardağ olaylarıyla açıklanamayan dolambaçlı vadilerin fotoğrafları çekilmiş, bazı kraterlerin çevresinde bulutlar gözlemlenmiş ve 20.000 kilometre yükseltiye ulaşan bir hidrojen kuşağı ortaya çıkarılmış olmakla birlikte, söz konusu hidrojenin, Merih’in genelçekim gücünden kurtulan su buharı moleküllerinin ayrışmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.


Ayrıca, gezegenin kutuplarında (özellikle Kuzey kutbunda) bulunan ve karbon karından oluştuğu sanılan örtüler, büyük ölçüde, buz halinde su saklayabilir; bu varsayım, gezegen atmosferindeki su buharı oranının düşüklüğünü açıklar.


Bununla birlikte, Merih’te ilkel bir yaşamın bulunup bulunmadığına kesin karar verebilmek için, bilgiler henüz yeterli değildir. Bu konuda, 25 Eylül 1992’de fırlatılan Mars Observer adlı uzay aracının (ABD), önemli veriler sağlayacağı umulmaktadır.
 

яєℓαχℓιƒє

KaFaSıNa GöRe









NASA photo of Mars' surface.



The 1997 Pathfinder mission found a cold, arid planet. Future missions will require more advanced sensors to detect microscopic biosignatures.
(Image: NASA)



A Viking 1 Lander image of Mars' Chryse Planitia. The large white object at lower left and center, with the American flag on the side, is the spacecraft's radiothermal generator (RTG) cover.



The rusty color of Mars's surface, seen in this 1997 panorama from the Mars Pathfinder lander, may be due to oxidized iron from accumulated ages of infalling meteorites.






Below is one of the better quality images from the Viking landers of 1976.











Study says apparatus on 1976 Viking landers wasn’t sensitive enough



A Martian horizon is seen in the background, and the Viking lander itself dominates the foreground in this picture taken during the Viking mission.



The Viking lnader view of the Martian horizon, taken in 1976, shows the reddish hue of the Martian sky. The red cast is probably due to the light scattered and reflected from sediment suspended in the lower atmosphere.



NASA: A Martian landscape, as seen by a Viking lander in 1976.



The boulder-strewn field of red rocks reaches to the horizon nearly two miles from Viking 2 on Mars' Utopian Plain. Viking 2 landed September 3,1976, some 4600 miles from its twin, Viking 1, which touched down on July 20. (Image courtesy of NASA/JPL-Caltech)



On July 4, 1997, Americans got more than a fireworks show, with NASA's first successful trip back to the surface of Mars since the Viking missions of the 1970s. The Mars Pathfinder mission and its gutsy rover, Sojourner, fascinated the world as they performed nearly flawlessly on our neighboring planet.

The lander, formally named the Carl Sagan Memorial Station following its successful touchdown, and the rover, named after American civil rights crusader Sojourner Truth, both outlived their design lives — the lander by nearly three times, and the rover by 12 times.

From landing until the final data transmission on September 27, 1997, Mars Pathfinder returned more than 16,500 images from the lander and 550 images from the rover, as well as chemical analyses of rocks and soil and extensive data on winds and other weather factors. Resulting scientific findings suggested that Mars was at one time in its past warm and wet, with water existing in its liquid state and a thicker atmosphere.

Image credit: NASA







1975 - 1980
Mission: Viking 1 and 2
Agency: NASA
Game Plan: For the space race's next amazing feat, a landing on Mars. A 1973 Russian mission, Mars 6, actually did land on the surface, but lost communication after just a few seconds.




This detail from a 360-degree color image called the "Cahokia Panorama" shows a view of Mars' Columbia hills over the Spirit rover's solar panels. "Cahokia" refers to a Native American archaeological site near St. Louis.



The first spacecraft to visit Mars was Mariner 4 in 1965. Several others followed including Mars 2, the first spacecraft to land on Mars and the two Viking landers in 1976. Ending a long 20 year hiatus, Mars Pathfinder landed successfully on Mars on 1997 July 4. In 2004 the Mars Expedition Rovers "Spirit" and "Opportunity" landed on Mars sending back geologic data and many pictures; they are still operating after more than a year on Mars. Three Mars orbiters (Mars Global Surveyor, Mars Odyssey, and Mars Express) are also currently in operation.



Viking uzay sondalarından yıllar sonra Pathfinder, Mars'a inen ilk araç oldu. Dünya'dan 1996 yılında fırlatılan araç, yaklaşık 500 milyon kilometre yol aldıktan sonra Mars'a "düşürüldü." Pathfinder, Vikinglerin kaldığı yerden Mars hakkında bilgiler iletti dünyaya.



Viking 2 lander settles down at Utopia Planitia. Along with Viking 1 orbiter, Viking 2 orbiter studies the Martian atmosphere and images the entire planet at what was then high resolution. Viking 2 orbiter also flies within 22 kilometers (13.7 miles) of Deimos and takes high-resolution pictures of this smaller of the two moons of Mars.

The Viking mission reveals further details of volcanoes, lava plains, huge canyons and the effects of wind and water. Analysis of the soils at the landing sites shows them to be rich in iron, but devoid of any signs of life.

The mission was planned to continue for 90 days after landing. However, both orbiters and landers operate far beyond their design lifetime. Viking Orbiter 1 functions until July 25, 1978, while Viking Orbiter 2 continues for four years and 1,489 orbits of Mars, concluding its mission August 7, 1980. The last data from Viking Lander 2 arrived at Earth on April 11, 1980. Viking Lander 1 made its final transmission to Earth November 11, 1982.




Viking Lander 2, Bild-Nr. 22a158, aufgenommen am 25.September 1976,

Foto: JPL/NASA/Caltech


View of the Martian surface from Viking Lander 1


Op 20 juli 1976 vond de eerste landing op Mars plaats. Eenmaal geland heeft de Viking 1-lander duizenden foto's van zijn omgeving gemaakt. Hier zeer goed in detail te zien is het rotsachtige oppervlak van Mars van de Chryse-vlakte. De foto is samengesteld uit hoge-resolutie zwart-witfoto's in combinatie met lage-resolutie kleurenfoto's van de Viking.


Last photograph from Viking Lander1 JPL-P-22668



To give you some idea of the difficulty in remote sensing and imagery from such great distances, you should know that this image from the second panorama was created from 108 separate images taken over the course of 8 Martian days. And you would be remiss if you did not check out this amazing panorama from the summit of Husband Hill.



 

яєℓαχℓιƒє

KaFaSıNa GöRe
Büyük Mars Fotoğrafları




Pathfinder Panorama courtesy of NASA


Valles Marineris is as large and deep as Earth's Mediterranean Sea without the water. (Image credit NASA/USGS.)


This color image of the Martian surface was taken by Viking Lander 1, the first successful Mars lander, in July 1976. Very little of the surface is exposed rock; most of the surface is windblown dust and sand that "hides" the composition of local bedrock.


The Martian landscape as seen by Viking I.

NASA is looking into health concerns for astronauts on long journeys, such as a potential Mars trip. A journey to Mars would take 20 to 30 years, meaning the crew would have to be prepared for serious medical crises. Just asking questions of Earth on such a trip could take half an hour or more for the message to travel, so astronauts will have to be ready to handle such situations on their own. A host of other health issues require rules and policies to be established in advance to prevent problems during long journeys or even stays on Earth’s Moon.


Première photo du sol de Mars.
photo prises par la sonde Viking 1, 1 minute après son atterrissage le 20 Juillet 1976.
source photo: NASA


 

яєℓαχℓιƒє

KaFaSıNa GöRe
Mars Exploration


Apart from the Earth, Mars is the most visited and studied planet, with a total of 11 missions dedicated to learning more about out nearest neighbour. Orbiters, Landers and Rovers have been sent to Mars to study the planet's surface, climate, and geography. There have also been a few fly-by spacecraft.


Apart from the Earth, Mars is the most visited and studied planet, with a total of 11 missions dedicated to learning more about out nearest neighbour.

Orbiters, Landers and Rovers have been sent to Mars by the Soviet Union, the United States, Europe, and Japan to study the planet's surface, climate, and geography. There have also been a few fly-by spacecraft who stopped off to take pictures on their way further out into the solar system.

Roughly two-thirds of all spacecraft destined for Mars have failed in one manner or another before completing or even beginning their missions. Part of this high failure rate can be ascribed to technical problems, but enough have either failed or lost communications for no apparent reason that some researchers speak of a mysterious Earth-Mars "Bermuda Triangle"



1965 - Mariner 4

The first successful fly-by mission to Mars was NASA's Mariner 4 launched on November 28, 1964 on a 228-day mission to Mars. The spacecraft passed Mars at a distance of 9,868 kilometres (6,118 miles), recording and transmitting to Earth the first close-up picture of the red planet. In 22 pictures, Mariner's TV camera scanned about one percent of the Martian surface, revealing ancient craters of varying size. These 22 images are mankind's first images taken by a planetary spacecraft and have great historical value.



1971 - Mars Probe Program

The first objects to land on the surface were two Soviet probes from the Mars Probe Program, launched in 1971, but both lost contact within seconds of landing.


1975 - Viking Program


Viking image of the Martian surface.
Photo Credit: NASA

Then came the 1975 NASA launches of the Viking program, which consisted of two Orbiters, each having a Lander. Both Landers successfully touched down in 1976. It was the most expensive and ambitious mission ever sent to Mars. It was highly successful and formed most of the database of information about Mars until the late 1990's and early 2000's.

The Viking landers conducted biological experiments designed to detect life in the Martian soil if it existed. The results were initially positive and met some of NASA's criteria for the detection of life. But, on further analysis most scientists became convinced that the results were likely caused by a non biological chemical reaction. However, the matter is still under debate.

The craft eventually failed, one by one, and after 6 years of operation the Viking program was finally shut down in 1983.


1992 - Mars Observer


Mars Observer Orbiter (artist impression).
Photo Credit: NASA

After a 17-year gap since the last mission to the red planet, NASA launched the Mars Observer on September 25, 1992. The spacecraft was based on a commercial Earth-orbiting communications satellite that had been converted into an orbiter for Mars. The payload of science instruments was designed to study the geology, geophysics and climate of Mars.

The mission ended with disappointment on August 22, 1993, when contact was lost with the spacecraft shortly before it was to enter orbit around Mars.


1996 - Mars Global Surveyor

Mars Global Surveyor (artist impression)
Photo Credit: NASA

Following the 1992 failure of NASA's Mars Observer orbiter, they launched the Mars Global Surveyor in 1996.

The spacecraft circles Mars once every 117.65 minutes at an average altitude of 378 kilometres (235 miles). It is in a polar orbit which is almost perfectly circular, moving from being over the south pole to being over the north pole in just under an hour. The altitude is chosen to make the orbit sun-synchronous, so that all images taken by the spacecraft of the same surface features on different dates are taken under identical lighting conditions. After each orbit, the spacecraft views the planet 28.62? to the west because Mars has rotated underneath it. In effect, it is always 14:00 for Mars Global Surveyor as it moves from one time zone to the next exactly as fast as the Sun. This ensures eventual full coverage of the entire surface. The Mars Global Surveyor Mission was a complete success, and completed its primary mapping mission in early 2001. It is now on and extended mission and it acts as a relay for some of the other missions.



1996 - Mars Pathfinder

Mars Pathfinder Rover.
Photo Credit: NASA

Only a month after the launch of the Surveyor, NASA launched the Mars Pathfinder, carrying a robotic exploration vehicle, which landed in the Ares Vallis on Mars.

The mission carried a series of different scientific instruments to analyse the Martian atmosphere, climate, geology and the composition of its rocks and soil.

This mission was another big success, and received much publicity, partially due to the many spectacular images that were sent back to Earth. The mission was programmed to last a week to a month, it eventually lasted for almost 3 months. The final contact with the Pathfinder was on September 27, 1997. Although the mission planners tried to restore contact during the following five months, the successful mission was terminated on March 10, 1998.

Though completely successful and completing real objectives, the Mars Pathfinder mission can be regarded as a "proof-of-concept" for various technologies, such as airbag-mediated touchdown and automated obstacle avoidance, both later exploited by the Mars Exploration Rovers. The Mars Pathfinder was also remarkable for its extremely low price relative to other unmanned space missions. This was an important achievement, considering that approximately two-thirds of the spacecraft destined for Mars have either failed to launch or were lost en route.

Pathfinder Panorama
Photo Credit: NASA


2001 - Mars Odyssey

Mars Odyssey.
Photo Credit: NASA

In 2001 NASA launched the successful Mars Odyssey orbiter, which is still in orbit as of March 2006. Its mission is to use spectrometers and imagers to hunt for evidence of past or present water and volcanic activity on Mars. It is hoped that the data Odyssey obtains will help answer the question of whether life has ever existed on Mars. It also acts as a relay for communications between the Mars Explorations Rovers and Earth.

NASA has approved an extended mission through September 2006 to allow observation of year-to-year differences in phenomena like polar ice, clouds and dust storms. The extension will also continue Odyssey's support for other Mars missions. About 85 percent of images and other data from NASA's twin Mars rovers, Spirit and Opportunity, have reached Earth via communications relay by Odyssey, which receives transmissions from both rovers every day. The orbiter helped analyse potential landing sites for the rovers and is doing the same for NASA's Phoenix mission, scheduled to land on Mars in 2008.


2003 - Mars Express

Mars rover 'Spirit'
Photo Credit: NASA

Also in 2003, NASA launched the twin Mars Exploration Rovers named Spirit (MER-A) and Opportunity (MER-B). Both missions landed successfully in January 2004 and have met or exceeded all their targets. Among the most significant science returns has been the conclusive evidence that liquid water existed at some time in the past at both landing sites.

Both rovers have completed their second year of science operations on the surface of the Red Planet and are rolling on into a third year. The robots were only designed to have an operational lifespan of only three months. It was expected that dust in the atmosphere would settle on the solar panels, making them less effective until the point where the rovers have no power source. To everybody's surprise, Martian dust devils are passing over the Rovers at over 100mph and are cleaning their solar panels, and thus extending their lifespan.

2005 - Mars Reconnaissance

he Mars Reconnaissance Orbiter.
Photo Credit: NASA

On August 12, 2005 the NASA Mars Reconnaissance Orbiter probe was launched toward the planet, to conduct a two-year science survey. The purpose of the mission is to do more studies and prepare the upcoming lander missions. It arrived in orbit on March 10, 2006.

Mars Reconnaissance Orbiter features a high resolution camera, HiRISE (High Resolution Imaging Science Experiment), which is able to resolve objects downto 7.5 metres across. It has also revealed evidence of that liquid water was once present.

The next scheduled mission to Mars is the NASA Phoenix Mars lander, expected to launch in 2007.
References

NASA copyright policy states that "NASA material is not protected by copyright unless noted".
JPL Mars Exploration Program
The Nine Planets
Wikipedia


 
Üst