Malezya Olmayız...Çünkü...

Vtnsvr

New member
Siyasi Elitimiz Çok Şişman;
Malezya Olmayız...
(Meclis resepsiyonundan izlenimler)

Fatma Sibel Yüksek

Açık İstihbarat okuyucusundan tepki var...
"Tam 17 gündür yazı yazmıyorsunuz" diye sitem etmiş bir okuyucumuz...

Meclis'te rastladığım bir gazeteci arkadaş da "Fehmi Koru'yu bir yazdın, yazış o yazış.." dedi...
Bazen izleme moduna geçiyor insan; biriktirme evresine giriyorsunuz..Hem Ankara'da siyaset sezonu ekim ayından önce açılmaz. Meclis kapalı, bürokrasi tatilde..Üste bir de Ramazan ayı gelince, yazıcılık zenaatı icra edenlerin işleri kesat gitti yaz döneminde... Siyasetten başka bildiğimiz bir şey de yok ki sizi ve kendimizi oyalayalım...
Neyse ki Meclis açıldı da bize de "AKP'nin kahır muvaffakiyeti karşısında kifayetsiz kalmış müellif" konumundan kurtulma şansı doğdu...

TBMM'nin açılış resepsiyonundan izlenimler aktaracağız bugün size...
Resepsiyonun iftar vakti ile aynı saate denk gelmesi, herhangi bir laiklik problemine yolaçmadı. Orucunu açan, resepsiyon salonuna seğirtti. Orucunu, yuvarlak masaların çevresinde ayak üstü dikilerek patates cipsi, fındık ve kola ile açan daha "çözümcü" tipler de göze çarptı bu yıl...
Servis masalarının üstünde önce alkollü içki göremedik. Mübarek ramazan ayında içeceğimizden değil, sırf meraktan "Alkollü yok mu alkollü?" diye sormadan geçemedik: Sorumuza 6 garson birden "Var efendim!" diye atılarak cevap verdiler..

"Hani nerede?" deyince de, yine hep bir ağızdan "İşte burada!" dediler ve tezgahın arkasından rakı, şarap ve viski çıkardılar...
Sonra bakıldı ki, "alkollü yok mu?" diye soran kötü niyetli gazetecilerin sayısı artıyor; ortaya bir adet numunelik Kavaklıdere-Yakut şişesi konuldu..

"Rakı-şarap laikliğini" en kahramanca temsil eden isim, bağımsız milletvekili Kamer Genç oldu..Genç, resepsiyon boyunca elinde bir adet viski bardağı ile dolaştı.. Bu haliyle Başbakan'la karşılaşmak için ayrı bir çaba gösterdiyse de amacına ulaşamadı; çünkü Amerika dönüşü 'jetlak' sendromundan henüz kurtulamamış olan Tayyip Bey'in gelmesi ile gitmesi bir oldu...
Bence Tayyip Bey 'jetlak' olayını bahane ediyor..Asıl meramı, Abdullah Gül ile karşılaşmamaktı..Çünkü, basının Gül'e göstediği ilgi karşısında gölgede kalıyor! Nitekim, bu gayesine de ulaştı. Gül, şaşalı bir şekilde salona girmeden 5 dakika önce, Sayın Başbakan maiyeti ile birlikte Keçiören'e doğru yola çıkmıştı..

Bir de herhalde, Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın sabah sabah yaptığı zehir zemberek açıklamalarla ilgili sorulara muhatap olmak istemedi Başbakan. Can sıkıcı işler!

Gül'ün salona girişi görkemli oldu. İzdihamdan uçları kıvrılan halı, herhangi bir düşme olayına sebebiyet vermesin diye hemen rulo yapılıp kaldırıldı.

Cumhurbaşkanı daha adımını atmadan, yerdeki halı 'uçan halı' oldu...Sırf göz kararıyla birbirini ezen 80 adet gazeteci, yanındakini bir dirsek çalımıyla bertaraf eden 60 milletvekili ve koca ayakkabılarıyla basılmadık ayak bırakmayan bir o kadar da bürokrat sayabildim...

Bu zevatın en yalakası her zamanki gibi gazetecilerdi...

Yıllardır "cumhuriyetçi" çizgisinden taviz vermemiş saygın bir Ankara temsilcisinin bile Gül'ü görünce hazırola geçtiğini, Sayın Cumhurbaşkanı'nın ilgisine gerektiği kadar mazhar olduktan sonra mutlu bir yüz ifadesi ile salonu terkettiğini görünce, "Bitmiş arkadaş bu iş..." diye kara kara düşündüm...

Gecenin en yıldızı parlak adamı Ahmet Sever'di...Bu arkadaşın arkasından demediğini bırakmayan kim varsa, övgüler dizmek ve bağlılık bildirmek üzere kuyruk oluşturdu. Herkes "Ahmet Seversever" olmuş!

Gecenin en yalnız adamı ise Manisa Milletvekili Bülent Arınç'tı..Öyle ki Arınç'ı görseniz, " acikistihbarat.com yazarı" falan zannedebilirdiniz..Meclis başkanıyken etrafında pervane olanlar, pervanelik vazifesine Köksal Toptan'ın çevresinde devam etmekteydiler..
Kemal Anadol ve bir-iki kişi dışında CHP'liler ile askerler teşrif etmediler.

MHP, genel başkanları Devlet Bahçeli'nin etrafından tek vücut temsil edildi. Bahçeli ile Gül samimi bir şekilde tokalaştılar.. (Şimdilik sadece tokalaştılar, daha ileri gitmediler).MHP, salonu geldiği gibi 'Milli Güvenlik Konseyi' düzeninde terketti.

Arkalarından, "MHP'ye bak MHP'ye! Aslanlar gibi!" diye seslenmeme dönüp ters ters bakanlar oldu...

Biraz gazetecilik yapıp sağda solda konuşulanlara kulak kabartayım dedim..

Ensesinden Köksal Toptan'a benzettiğim birine yanaştım; çünkü etrafında çok sayıda gazeteci vardı ve söylediklerini not almaktaydılar. On beş dakika kadar dinlemeye çalıştığım bu kişi, Köksal Toptan değil, Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan çıktı!
( Ben de "Meclis Başkanı neden 'ürün rekabetinden' falan sözediyor?" diye düşünüp durmaktaydım..)
Toptan ile Çağlayan'ın enseleri tıpatıp birbirine benziyor!

Aylardır "ense gazeteciliği" yapmaktan enseleri karıştırır olduk...
Askerler gelmeyince, bin kişilik koca salon DTP'lilere kaldı..

Her köşede demeç veren bir kaç DTP'li vardı ve konu Büyükanıt'ın açıklamalarıydı. Gazetecilerimizin yalaka yaklaşımlarının da etkisiyle demokrasi havarisi kesildiler..

Ahmet Türk, yavuz hırsız misali "Hedef gösteriliyoruz!" dedi. 12 kişiyi katledenlerin PKK'lı olabileceğine ise hiç mi hiç ihtimal vermedi.. Hatta sözü, "devlet yapıyor" demeye getirdi...

Akın Birdal adlı şahıs ise, daha 'elit' takılarak, gelişmelere AB çerçevesinden baktı..Anlamlı bir gülümseme yerleştirmeye çalıştığı suratını gazetecilere doğru eğerek, biraz da fısıltıyla,

"Bu açıklamalar (Büyükanıt'ın açıklamalarını kastediyor) neden ilerleme raporu öncesi yapılıyor, düşünmek lazım"

dedi...
Yeme içme olayına gelince...
Kuş sütünün eksik olduğu masalar tam 15 dakika içerisinde, yani 19.00 ile 19.15 arasında talan edildi!
Sayın Cumhurbaşkanı, salona teşrif ettiklerinde masaların üzerinde sedece muz kabukları ile üzüm çöpleri kalmıştı...
Siyasi eliti bu kadar şişman kadın ve erkekten oluşan bir rejimin sırtı yere gelmez! Çünkü onlar, kendi keyiflerinden taviz vermek istemezler. Yaşam biçimlerini değiştirmeye kalkışana iyi gözle bakmazlar..."Mahalle baskısı var, imdaaat!" diye medya kampanyaları düzenlerler sonra maazallah!
Meclis resepsiyonundan Türkiye'nin Malezya olmayacağı izlenimi edindim.
Herkes gönlünü ferah tutsun...

Nuh'un gemisinin nerede karaya oturduğu tartışmalı bir konudur.

"Kutsal" kitap Eski Ahit'e göre Nuh'un Gemisi tufan sonrasında Ağrı Dağı'nın üzerinde karaya oturmuştur. Kuran-ı Kerim'e göre ise Nuh'un Gemisi'nin karaya oturduğu yer Cudi Dağı'dır. Bazılarının iddiasına göre ise burada kastedilenin bizim Cudi değil, Suudi Arabistan'da bir dağ olduğudur.

Nuh'un gemisi sadece çeşitliliği değil, aynı zamanda zorunluluğu temsil eder. Normal şartlarda biraraya gelmeyecek cinslerin zorunlu ikametgahıdır ve her bir arada tutulan sistem gibi, zor ortadan kalktığında dağılma süreci başlar.

Bir sisteme etki eden güçleri dört kategoriye ayırabiliriz:

a) Merkezkaç (İçerden dışarıya doğru etki eden güçler - Örnek : İç fraksiyonlar arası çekişmeler)
b)Merkezçek (Merkezkaç güçleri dengelemeye çalışan iç güçler : Örnek : Farklı gruplar arası ortak çıkarlar)
c)Dış Tehdit(Dışardan içeriye doğru iten güçler - Örnek : ortak dış tehdit)
d)Dış Cazibe (Dışardan dışarıya doğru çeken güçler - Örnek : Dış rant odakları)

Nuh'un Gemisi'ni bir "sistem" olarak ele alırsak;

Tufan; çok güçlü ve kaçınılmaz bir ortak dış tehdit olarak diğer bütün güçleri bastıran ve uzlaşmayı zorunlu kılan bir dış güç olarak bu gemideki normal zamanlarda uzlaşmaz cinsleri birarada tutmuştur.

Bu dış gücün ortadan kalkması ile birlikte geminin varlık nedeni geçersiz kalmıştır.

AKP bir çok açıdan bir Nuh'un Gemisi'dir. İkinci dönem ile birlikte içindeki cins sayısı daha da çeşitlenen bu geminin üzerinde yukarıda kategorize ettiğimiz cinsten bir çok güç vektörü etki etmektedir.

Fakat bu güçlerden en büyüğünün adı : "Rant"'tır.

Tayyip Erdoğan'ın; belediye başkanlığı döneminde edindiği ustalıkla, ustaca kavşağında durduğu bu rant mekanizması; İslamı basit bir muhasebe dinine çevirmekte beis görmeyenlerin Müslümanların kanına ekmek doğrayanlarla her türlü işbirliğine girmesinin arkasındaki temel dinamiktir.

Machiavelli'nin bile kanını donduracak nitelikteki bu yüzsüz pragmatizm bugün AKP kod adlı Nuh'un Gemisi'nin ana omurgası haline dönüşmüştür.

Yeni Harman'ın Eylül sayısına verdiğimiz röportajda ortaya koyduğumuz tespit işte bu noktada devreye giriyor.

"Bizden olsa olsa parasız militer olur" başlıklı röportaj da demişiz ki...

"Önümüzdeki sürecin kilit cümlesi Abdullah Gül'ün

'yanıma işadamlarını alıp, dünyayı geceğim'

cümlesidir. Bu AKP'deki rant dağıtım mekanizmasında ciddi dönüşümler yaşanacağını gösteriyor. Tayyip Erdoğan'ın beslemesi gereken kadro ile Gül'ün beslemesi gereken kadro arasındaki çatışma AKP'nin sonunu getirirken, Türk Devleti'ne de istediği manevra alanını sağlayacaktır"

Önümüzdeki süreçte ABDullah Gül ile Tayyip Erdoğan arasında küresel sermaye ile bir flört yarışına tanık olacaksınız.

Erdoğan iftarı Coca Cola ile açtı ve ekmeğini dünya medyasının en karanlık isimlerinden Rupert Murdoch ile paylaştı geçenlerde.

Gül ise Çankaya'da ön planda "halkın Cumhurbaşkanı" sahnesini kurarken, arka planda Merrill Lynch ile Sabah-ATV satışı ile ilgili görüşmeler yaptığı iddialar aldı başını gidiyor.

Geçenlerde Vatan Gazetesi'nde yeralan

"Gül'ün damadı da gemicilik işine merak saldı"

haberini de bu çerçevede; Gül-Erdoğan sermaye savaşlarının ilk işaret fişeklerinden biri olarak bir kenara not edin.

Hatta küresel sermayenin farklı kampları arasındaki çatışmaları bizzat Gül-Erdoğan ikilisinin temas haritası üzerinden takip eder noktaya gelebiliriz. (Örnek : Tayyip Coca-Cola ile iftar açtı, Gül HSBC ile açar mı? )

AKP; kurgu bir yapı olarak, adil ve akıllı bir rant lordu tarafından yönetildiği sürece, "muhafazakar demokrat" kavramı adı altında her türlü cinsin farklı çıkarlarını, kontrol ettiği devasa rant havuzunda eritebilir.

Lakin sorun; AKP'deki rant dağıtım mekanizmasının çift başlı /çift hakemli olduğu noktada başlar ki; belediye/ulusal çapta idare edilebilecek bu çift başlılık küresel sermaye ile dansetmeye başladığınız noktada, rakamların büyüklüğü ve çıkarların stratejik boyutu karşısında AKP'yi dağıtan ana merkezkaç kuvveti haline dönüşecektir.

Eski Ahit'e inanan Yahudilerin yamaklığını tercih eden o yüzsüz pragmatizmin temsilcileri adına Ağrı diyebilirdik ama biz yine de AKP'nin müslümanlardan teşekkül ettiğini varsayalım ve diyelim ki...

Çankaya tepesi; rantta nuhun gemisi modeli olan AKP'nin Cudi'sidir...

Birileri AKP'yi yeniden yüzdürecek bir tufan icad etmedikleri sürece, bize sadece suların yavaşça çekilmesini ve gemide artan huzursuzluğu izlemek kalır.



B.G.
 

HTML

Üst