- Katılım
- 22 Haz 2007
- Mesajlar
- 10,386
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

EVVEL VAKİTLERDE bir sevgili dostum bana üç çeşit isteme türünden söz etmişti. Biri “İlla isterim”, diğeri “Olsa iyi olur”, sonuncusu ise “Olsa da olur olmasa da” türünden üç istek, dilek bildirimi. Ve o bana itidalin, vasatın ve tabii ki ortadakinin en makbul olan olduğunu söylemişti. Yıllarca dualarımı bu yönde şekillendirdim, sağ olsun, dualarımda onun da payı vardır…
Sonra bir gün bir arkadaşım, ablam, dert ortağım bana evvelce bende aklın, muhakemenin hâkim olduğunu, bir tıkanıklığın bulunduğunu, ancak şimdilerde kalbime giden yolların alabildiğine açılmış olduğunu, gördüğüm bir rüyayı da tabir ederek söyledi. Onun hüsn-ü zannı inşallah doğrudur. Burada da İbn-i Arabi’nin payını unutmak haksızlık olur…
Yine başka bir günde, yaşanan bir tatsızlığın ardından, bana kızmış bulunan bir büyüğümü gördüm. Hiç planlamamıştım. Ancak görünce yanında buluverdim kendimi, ve ona şöyle dedim, “Abi, şu bu önemli değil, olsun ya da olmasın, maksat, aramız bozulmasın…” Öyle ya da böyle bir kere ona “abi” demiştim, ve gönlüme öyle yerleştirmiştim, bu değişmez bir hakikatti benim için. Bir şey sadırdan çıkıp kalbe yerleşti mi, o artık insan için değiştirilemez bir hakikat olur. Bu sözümden sonra bana kocaman gülümsediğini hatırlıyorum. Öyle ya kalplerin birlikteliği varken, her şey teferruat değil miydi? Artık bunda yakinim vardı…
Akıldan kalbe ağırlık merkezimi kaydırırken, fark ettiğim bir diğer şey de dualarımda da hata yapmış olduğumdu. Yukarıda belirttiğim üç şıkkın en makbulü ortada olan değildi, bilakis sonda olandı. Bir şartla ki “Olsa da olur olmasa da” noktası duaya nihayet vermenin ve kendini akışa bırakmanın değil, duaya devamın ama isteneni maksat olmaktan büsbütün çıkarmanın biçimi olmalıydı. Yani Allah’a da o ağabeyime dediğimi demeliydim, “İster öyle olsun ister böyle, maksat, aramız bozulmasın…” Bu kayıtsız şartsız muhabbetin ve teslimiyetten öte bir rızanın ifadesiydi. “Ben senden memnunum, seni seviyorum, öyle de yapsan böyle de, kızsan da, gülsen de, celalinde de cemalinde de, sevgimde, yakınlığımda, zerre kadar değişme bulamazsın.” Kim böyle bir sevgi istemezdi ki, enem bir kıyas yaptı ve Allah’ın da böyle sevilmeyi istediğine kanaat getirdi…
İbn-i Arabi’nin bu kanaatimdeki payı şudur ki, Şeyh’e göre de, benim fehmime geldiği şekliyle dua üç türlüdür.
Biri, acelecinin duası. Bu durumda insan istediği şeye gözünü diker. İlla onu ister.Bu uykuda olan insanın halidir, rüyayı gerçek sanır, ehemmiyet verir. Onu en ağırından varoluşunun en hafifinden mutluluğunun yegâne sebebi yapar. Bir fikr-i sabitle, soluğu kesilecekmişcesine, tutkuyla gözü dönmüş bir biçimde, ister de ister. Zaman geçmek bilmez, sabır ona kâr etmez. O tam bir nefis kesilmiştir. Arzusu önünde bir put olur. Onun önünde secde eder. Hevâsını ilah edinenler memleketinde ikamet eder. Ben de epeyce bir zaman bu ülkede bulundum, Allah beni affetsin…
İkincisi, mümkinatçının duası. Bu durumda insan ayan-ı sabiteye gözünü diker. Bir derece uyanıktır. Hakikat ehlidir. İstediği şeyin hakikatini, hikmetini, bilmese de sezer. Bu yüzden istediği şeyin aynında, hakikatinde, özünde olanı talep eder. Her şeyin ezelde belirli ayan-ı sabitesine göre ortaya çıkacağını, bunun değişmeyeceğini bilir. Fakat aynı, özü, hakikati tam bilemediği için “belki” der, “belki de bu benim istediğim gibi yazılıdır, belki aynımda vardır, belki de isteğe bağlı verilen şeylerdendir”. Çünkü o bilir, bazı şeyler insanın kaderinde hükmen belirlenmesine rağmen, kuvveden fiile çıkması duaya bağlıdır. Aynlar, potansiyelleri işaret eder. O bilmez ki istediği şeyin potansiyeli kendinde var mıdır? Yok mudur? Bu yüzden “Mümkündür ki olsun” der ve ister. Bu arkadaşımın öğütlediği dua etme biçimidir.
Üçüncüsü, kulun duasıdır. Bu en yüksek mertebedir. Çünkü insan burada gözünü en yüksek olana, O’nun Zât’ına diker. Hedefin büyüklüğü insanın mertebesinin büyüklüğüdür. Allah bizi ona ulaştırsın.Bu insan tamamen uyanıktır. Her şeyin batınındaki hakikatin Ondan gayrı olmadığını yakinen bilir. Hatta görür. O mutlak aczi ile mutlak arzusunu bir Mutlak’ta cem eder. Böylece makam-ı abdiyyete ulaşır.
Kul ister. Tuzunu, ekmeğini, ayakkabısının bağını. Ekmek, çok geniş muhteviyatı olan bir semboldür. Bu yüzden seçkin sembollerin mütekellimi Hz. İsa “Allahım bize ekmeğimizi ver” diye dua eder. Zira yine o der ki, “İnsan sadece ekmekle doymaz Tanrısal sözle de doyar” Karnımızı doyuran ekmek, O’nun kelamıdır. Onunla konuşmak her şeydir. O her şeyi Rabbi ile konuşmaya vesile eder. Aşıkların hali gibidir onun hali. Hani aşıklar her vesile ile sevdiğine mesaj atar, her bahaneyi onunla konuşmak için kullanır, hatta başına gelebilecek türlü, kötü haller içinde kendini hayal eder ki o kendisine ilgi göstersin, ona şefkat etsin, el uzatsın. Bunun için her hale düşmeye razıdır, aciz olmayı sever, asla kudret istemez, aczi onun sevgilisiyle konuşması, bağlantısı için en büyük bahanesidir. Kendi kendine yetmek asla istemez, o daima onun koluna girip dolaşmayı, gerekirse bunun için topallamayı bile ister. Eğer o kol kendisinden uzaklaşacaksa, sonsuza dek topallaması, hiç iyileşmemesi evladır. O Efendisine “Şu olsun, ama olsa da olur olmasa da, yeter ki Sen ol!” der.
Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr
Öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim *
Onun merhabasını bir kez tadan, onun şehlâ bakışına bir kez gözü takılan, gayrın merhabasını bilmez, gayrı başka göze bakmaz. O bir bakışta fani olmuş, bir bakışta dalıp gitmiş, bir bakışta beka bulmuştur. Kulakları yalnız Onun merhabasını işitir. Tüm dillerde, tüm seslerde tüm kelimelerde duyulan bir külli, büyük “MERHABA” dır bu. Tüm merhabalar tevhid eder Ondan gelir. Tüm gözler Onun bakışlarıdır…
O hala “Elestu birabbikum” da, “Kalu bela” cevabında durur. O an, mazide olup bitmiş bir an değildir, bilakis sonsuz bir andır, sürekli tekrarlanan bitimsiz bir konuşmadır. Ruhun üstündeki perdeler bir kalksa ruh hala orada, o makamda, Rabbi ile mukalemededir…
Maksat Onunla arayı iyi tutmak, irtibatı koparmamaktır, irtibat bir kere kopsa maazallah insan yok olur, adem alemlerinde kaybolur. Bu yüzden duanın tesiri azimdir, çünkü O her duaya cevap vermektedir. Maksadı onunla konuşmak olan için, muhakkak cevap veren bir sevgili bulmuşlar için başka ne maksat aranabilir. Artık o ne derse desin, ister evet desin ister hayır desin, ister versin ister vermesin, O BİZE KENDİNİ VERMİŞTİR…
Bazen ucundan kıyısından bu perdeyi aralar gibi oluyorum. Sonra perde yine kapanıyor…
Lütfen Gözlerini üzerimden ayırma…
Sakın susma…
Varlığım nazarında, bekam kelamındadır…
© 2010 karakalem.net, Mona İslam