Amerika kıtasının dünyaya armağanıdır mısır. Ortak sevdasıdır uzak kültürlerin: Meksikalı için 'tortilla'dır, Karadenizli için 'latato'dur, 'koliva'dır.
Yerde oturuyordu. Belki bir kasanın üzerine ilişmişti, dikkat etmemişim. Başında Burhaniyelilere has örtüsü, yüzü bumburuşuk. Güneşten iyice kararmış. Önünde, yerde üç torba içinde taze mısır duruyordu. Her birinde beş altı tane kadar vardı ancak. Soyulmuş, ayıklanmış. Yalan dolan yok. Her şey ortada. Bakıştık. Gülümsedi. Bir ona baktım bir mısırlara. Birbirlerine öyle benziyorlardı ki. İkisinin de dişleri eksikti. İkisi de pırıl pırıl parlıyorlardı ya da bana öyle geldi. Gülümsemesi binlerce yılın bilgeliğini taşıyordu. Mısırlara baktığımda onların da aynı bilgeliği taşıdıklarını fark ettim. 'Senin tohumlardan mı bunlar' dedim. 'Ya ne sandın tabii ki öyle' dedi. 'Ellerine sağlık' dedim, 'o Amerikan tohumuyla yetiştirilenleri sevmiyorum ben'. 'Ben de' dedi. 'Oysa şimdi herkes onlardan yetiştiriyor' diye şikâyet ettim. 'Öyle' dedi başını sallayarak, 'ama gelip kendi yiyecekleri mısırlar için benden tohum istiyorlar'. Sesini biraz yükseltti. Biraz da kırgın gibiydi. Etrafıma bakındım. Sanki herkesin elinde bir torba mısır vardı. İnci gibi dişleri olan albenili, yeni moda mısırlardan. 'Sen vazgeçme ne olur,' dedim, 'öyle az kaldı ki senin gibiler'. 'Vazgeçer miyim hiç sonra kimden tohum isteyecekler' dedi.
O Mısır Ana idi. Kızılderililerin kutsal Mısır Ana'sı. Bir bitkiden doğan ilk kadındı o. Sağlam duruşuyla yaşamın gücünü muştuluyordu: 'Ben sevgiyim. Ben güç veren, besleyen. İnsanın da hayvanın da ihtiyacını ben karşılarım. Beni hepsi sever.' Kuzey Amerika'nın yerli toplulukları arasında büyük önemi vardı Mısır Ana'nın. Seneka yerlileri ilk patatesin bir kadının ayaklarından, fasulyenin parmaklarından, kabağın karnından, tütünün başından, mısırın ise göğüslerinden çıktığına inanıyorlardı. Belki de bu inançtı yerli kadını güçlü kılan.
Anadolu kadını da üretendi, yetiştiren, büyüten, doyurandı. Belki bu yüzden Mısır Ana'nın ta kendisiydi bir sıcak yaz günü pazarda gördüğüm mısırcı kadın. Güçlüydü. Yorgun ama dirençliydi. Çalışkandı. Son nefesine kadar toprağı işlemeye, yaşamı ellerinde tutmaya, tohumu filizlendirip, büyütüp sofraya getirmeye hazırdı. Mısır Ana'nın süt dolu memeleri gibi, onun yüreği de dopdoluydu. Beslemeye hazırdı. O Kibele'ydi, Kubaba'ydı, Demeter'di. Yaşamı elinde tutan kadındı.
Mısır. Zea mays. Kristof Kolomb tarafından 1492'de İspanya'ya getirilip oradan dünyaya yayıldığına inanılan mısır Yenidünyalı. Amerika kıtasının eski sahiplerinin temel besin maddesi. Azteklerle Mayaların tortillaları (yassı, mayasız mısır ekmeği), cipslerle kahvaltılık gevrekleri saymazsak bugün Amerika kıtasının neredeyse tümünde en çok tüketilen mısır ürünlerinden biri.
Mexico City'de bulunan kalıntılara bakılırsa, günümüzden 7 bin 500 yıl önce yetiştirilen ve üzerinde elli kadar tohum bulunan ilkel mısırdan bugüne çok sular aktı köprünün altından. Bugün hâlâ o günkülere benzeyen güdük, dişsiz ama çok lezzetli mısırlar görmek mümkün Anadolu'da. Yeni kıtanın yerlileriyle eski kıtanın horonteperlerinin ortak sevdası o. Meksikalı için tortilla veya tamales (mısır kabukları içinde pişirilen mısır unu lapası) ne denli önemliyse, Karadenizli için de mısır unu yahut mısır yarmasından yapılmış çorba, lapa, ekmek, mıhlama da o denli yaşamsal. Mısırı yoksa 'nayla'sında (kiler) Rizeli ana için kara kara düşünmek vaktidir. Mısır ekmek için komşusunu 'meci'ye (imece) çağırdıysa Tonyalı gelin, misafirlerini doyurmak için 'lalato' dediği mısır ekmeğine katık olarak yapacağı yemeği planlamaktadır. Pazarda dişsiz mısır satan dişsiz nine de, ölüsünün ardından taziyeye gelenlere 'koliva' dediği haşlanmış mısırı ikram eden dul da, hıdrellezde 'gölle'yi (haşlanıp çerezlerle karıştırılan kuru mısır) dağıtan Yalvaçlı kadın da Mısır Ana'nın ta kendisidir. Memelerinden mısırın sütüyle birlikte acılı bir haykırış akmaktadır, isyan dolu.
Atasının aşının boyalı gazozda, dişi çürütecek şekerlemede, kan şekerinin dengesini bozacak tatlıda kullanılmak üzere şekere dönüşmesine duyduğu isyan mı vardır bu haykırışta bilinmez. Belki temel gıdasının genleriyle oynayıp onu dönüştürenlere, daha fazla ürün almak için toprağı zehirleyenleredir öfkesi. 1970'lerde başlayan 'yüksek früktoz içerikli mısır şurubu' üretimi katlanarak artıyor. Üretiminde kullanılan pahalı teknolojilere rağmen şekerden daha ucuza mal oluyor mısır şurubu. Taşıması, stoklaması şekere göre çok daha az zahmetli. Mısır şurubu üretiminin aşamalarını bu sayfaya sığdırmak zor ancak bugün dünyadaki mısır şurubu endüstrisinin yüzde 85'inin dört büyük firmanın tekelinde olduğunu ve bu işte çok para olduğu için gözlerin mısır şurubunda olduğunu, Türkiye'de de bu konuda yatırımlar yapıldığını söyleyebiliriz. Tamamına yakını genetik mühendisliği harikası mısırlardan üretilen şekerle aynı tattaki bu tatlandırıcı üzerine pek çok çalışma yapılmış. Araştırmalarda çalışan uzmanlardan biri, 'Früktozun diyabet hastaları için şekerden daha iyi olduğu düşünülür, ancak vücuttaki her hücre glikozu metabolize edebilirken früktoz sadece karaciğerde metabolize olur. Yüksek dozda früktoz verdiğimiz farelerin karaciğeri alkoliklerinkine benziyordu' diyor. Mısır Ana'nın bu gelişmelerden mutluluk duyduğunu söylemek zor. Bugün artık memelerindeki sütün iyileştirebileceğinden çok daha fazla hasta insan var yeryüzünde. Benim dişsiz Mısır Anam da dertli. Gençlerin gözünün renkli paketlerdeki sahte yiyeceklerden başkasını görmediğinden dert yanıyor. Peki ya onun gibi analar gidince halimiz nice olacak?
Yerde oturuyordu. Belki bir kasanın üzerine ilişmişti, dikkat etmemişim. Başında Burhaniyelilere has örtüsü, yüzü bumburuşuk. Güneşten iyice kararmış. Önünde, yerde üç torba içinde taze mısır duruyordu. Her birinde beş altı tane kadar vardı ancak. Soyulmuş, ayıklanmış. Yalan dolan yok. Her şey ortada. Bakıştık. Gülümsedi. Bir ona baktım bir mısırlara. Birbirlerine öyle benziyorlardı ki. İkisinin de dişleri eksikti. İkisi de pırıl pırıl parlıyorlardı ya da bana öyle geldi. Gülümsemesi binlerce yılın bilgeliğini taşıyordu. Mısırlara baktığımda onların da aynı bilgeliği taşıdıklarını fark ettim. 'Senin tohumlardan mı bunlar' dedim. 'Ya ne sandın tabii ki öyle' dedi. 'Ellerine sağlık' dedim, 'o Amerikan tohumuyla yetiştirilenleri sevmiyorum ben'. 'Ben de' dedi. 'Oysa şimdi herkes onlardan yetiştiriyor' diye şikâyet ettim. 'Öyle' dedi başını sallayarak, 'ama gelip kendi yiyecekleri mısırlar için benden tohum istiyorlar'. Sesini biraz yükseltti. Biraz da kırgın gibiydi. Etrafıma bakındım. Sanki herkesin elinde bir torba mısır vardı. İnci gibi dişleri olan albenili, yeni moda mısırlardan. 'Sen vazgeçme ne olur,' dedim, 'öyle az kaldı ki senin gibiler'. 'Vazgeçer miyim hiç sonra kimden tohum isteyecekler' dedi.
O Mısır Ana idi. Kızılderililerin kutsal Mısır Ana'sı. Bir bitkiden doğan ilk kadındı o. Sağlam duruşuyla yaşamın gücünü muştuluyordu: 'Ben sevgiyim. Ben güç veren, besleyen. İnsanın da hayvanın da ihtiyacını ben karşılarım. Beni hepsi sever.' Kuzey Amerika'nın yerli toplulukları arasında büyük önemi vardı Mısır Ana'nın. Seneka yerlileri ilk patatesin bir kadının ayaklarından, fasulyenin parmaklarından, kabağın karnından, tütünün başından, mısırın ise göğüslerinden çıktığına inanıyorlardı. Belki de bu inançtı yerli kadını güçlü kılan.
Mısır. Zea mays. Kristof Kolomb tarafından 1492'de İspanya'ya getirilip oradan dünyaya yayıldığına inanılan mısır Yenidünyalı. Amerika kıtasının eski sahiplerinin temel besin maddesi. Azteklerle Mayaların tortillaları (yassı, mayasız mısır ekmeği), cipslerle kahvaltılık gevrekleri saymazsak bugün Amerika kıtasının neredeyse tümünde en çok tüketilen mısır ürünlerinden biri.
Mexico City'de bulunan kalıntılara bakılırsa, günümüzden 7 bin 500 yıl önce yetiştirilen ve üzerinde elli kadar tohum bulunan ilkel mısırdan bugüne çok sular aktı köprünün altından. Bugün hâlâ o günkülere benzeyen güdük, dişsiz ama çok lezzetli mısırlar görmek mümkün Anadolu'da. Yeni kıtanın yerlileriyle eski kıtanın horonteperlerinin ortak sevdası o. Meksikalı için tortilla veya tamales (mısır kabukları içinde pişirilen mısır unu lapası) ne denli önemliyse, Karadenizli için de mısır unu yahut mısır yarmasından yapılmış çorba, lapa, ekmek, mıhlama da o denli yaşamsal. Mısırı yoksa 'nayla'sında (kiler) Rizeli ana için kara kara düşünmek vaktidir. Mısır ekmek için komşusunu 'meci'ye (imece) çağırdıysa Tonyalı gelin, misafirlerini doyurmak için 'lalato' dediği mısır ekmeğine katık olarak yapacağı yemeği planlamaktadır. Pazarda dişsiz mısır satan dişsiz nine de, ölüsünün ardından taziyeye gelenlere 'koliva' dediği haşlanmış mısırı ikram eden dul da, hıdrellezde 'gölle'yi (haşlanıp çerezlerle karıştırılan kuru mısır) dağıtan Yalvaçlı kadın da Mısır Ana'nın ta kendisidir. Memelerinden mısırın sütüyle birlikte acılı bir haykırış akmaktadır, isyan dolu.
TİJEN İNALTONG / Atlas