Müslüman ülkelerde yolsuzluk niçin yaygın?
Haluk Şahin
30/08/2006 (2592 kişi okudu)
Benim ne zamandır aklımda olan soruyu bu kez Malezya Başbakanı Abdullah Ahmed Bedevi sormuş. Başkalarının, hele son zamanlarda sayıları iyice artan 'İslamofob'ların sormasından çok daha anlamlıdır. Çünkü Bedevi aynı zamanda İslam Konferansı Örgütü'nün (İKO) başkanı ve üç yıl önce ülkesindeki yolsuzlukların köküne kibrit suyu dökeceği vaadiyle seçim kazanmıştı.
Soru şu: "Müslüman ülkelerde yolsuzluk niçin bu kadar yaygın? Konu yolsuzluk olunca niçin Müslüman ülkeler uluslararası sıralamalarda en sonlarda yer alıyor?"
Yolsuzluk illetinden çok çekmiş olan bizi de doğrudan ilgilendiren bir soru.
Bu alanda en güvenilen sıralamanın Uluslararası Saydamlık Örgütü'nün (Transparency International) Yolsuzluk Endeksi olduğunu biliyoruz. Malezya Başbakanı bu sıralamada 158 ülke arasında ilk Müslüman ülkenin (Umman) 29. olduğunu, en sondaki 10 ülke arasında tam beş Müslüman ülke bulunduğunu üzüntüyle kaydetmiş. Ve birtakım reformlara acilen ihtiyaç duyulduğunu söylemiş.
Türkiye 2005 yılı endeksinde 69. sırada yer alıyordu. Övünülecek bir yerde değiliz yani.
Peki, niçin böyle?
Bedevi bu durumu yoksulluk ve kötü yönetime bağlıyor ama, aslında sorusunu yanıtlamış olmuyor. Yoksulluk ve kötü yönetim yolsuzluğun nedeni olduğu kadar, hatta ondan daha fazla, sonucu da.
O zaman soruyu şöyle sormamız da gerekiyor: Peki, Müslüman ülkeler niçin yoksullar ve niçin kötü yönetiliyorlar?
İKO Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, bu türden ülkelerde çok yaygın olan bir yöntemle, suçu başkalarına atmayı tercih etmiş. İhsanoğlu'na göre baş sanık, bu ülkeleri ahlaksızca sömüren Batılı çok-uluslu-şirketler ve 'haksız küreselleşme'dir.
Söylediği kısmen doğru, ama gene bir soru çıkıyor karşımıza: Bu şirketler niçin Müslüman ülkelerde daha rahat iş tutuyorlar?
Belli ki, konuyu derinlemesine kavrayabilmek için bu ülkelerdeki egemen kültüre ve bu arada dinin algılanmasına inmek gerekiyor.
Örneğin şu soruya: Acaba Müslüman ülkelerde dinin içselleştirilmiş bir ahlak ve yaşam tarzından çok, bir ibadet tarzı olarak algılanması nedenlerden birisi olabilir mi? Özden çok biçime değer veren bir tarzın egemenliğinin rolü ne? Eylemden çok sözün ve görünüşün ödüllendirildiği ve cezalandırıldığı bir ortam asıl etmen olmasın?
Öyle ki, dindar görünmek, dürüst yaşamaktan daha önemli sayılıyor. Dinsel öğreti, kitlelere bu biçimde sunuluyor ve ortaya adeta bir ibadet fetişizmi çıkıyor.
Bunun ilginç bir örneğini geçen yıl Mısır'da görmüştüm. Mısır yolsuzluğun, rüşvetin, görevi kötüye kullanmanın çok yaygın olduğu ama aynı zamanda çok da dindar bir ülke. Rastladığım birçok kişinin alınlarının yara olduğunu fark ettim, sordum: Bir övünç vesilesiymiş, başlarının secdeden kalkmadığını göstermek için böyle yapıyorlarmış. Ama baktım, bunlardan bazıları nöbette uyuyor, "Bahşiş, bahşiş" diye turistlerin peşinden koşuyor, turist kadınlara ayaküstü evlenme teklif ediyor...
Çok ibadet ediyor olmak adeta birtakım şeyleri yapmayı mubah hale getirmiş.
Yani, araba atın önüne konmuş. İnanç içselleşmiş bir ahlak haline geleceğine, dünyevi konularda bir çeşit emniyet supabına dönüşmüş.
Neden böyle? Bu durumun tarihsel, kültürel, eğitimsel boyutları nelerdir?
Bakalım İKO, Bedevi'nin sorduğu zor sorulara biçimsel mazeretler üretmek yerine özüne ilişkin dürüst cevaplar arayabilecek mi?
Haluk Şahin arşivi - Diger Yazarlar
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=197253
Haluk Şahin
30/08/2006 (2592 kişi okudu)
Benim ne zamandır aklımda olan soruyu bu kez Malezya Başbakanı Abdullah Ahmed Bedevi sormuş. Başkalarının, hele son zamanlarda sayıları iyice artan 'İslamofob'ların sormasından çok daha anlamlıdır. Çünkü Bedevi aynı zamanda İslam Konferansı Örgütü'nün (İKO) başkanı ve üç yıl önce ülkesindeki yolsuzlukların köküne kibrit suyu dökeceği vaadiyle seçim kazanmıştı.
Soru şu: "Müslüman ülkelerde yolsuzluk niçin bu kadar yaygın? Konu yolsuzluk olunca niçin Müslüman ülkeler uluslararası sıralamalarda en sonlarda yer alıyor?"
Yolsuzluk illetinden çok çekmiş olan bizi de doğrudan ilgilendiren bir soru.
Bu alanda en güvenilen sıralamanın Uluslararası Saydamlık Örgütü'nün (Transparency International) Yolsuzluk Endeksi olduğunu biliyoruz. Malezya Başbakanı bu sıralamada 158 ülke arasında ilk Müslüman ülkenin (Umman) 29. olduğunu, en sondaki 10 ülke arasında tam beş Müslüman ülke bulunduğunu üzüntüyle kaydetmiş. Ve birtakım reformlara acilen ihtiyaç duyulduğunu söylemiş.
Türkiye 2005 yılı endeksinde 69. sırada yer alıyordu. Övünülecek bir yerde değiliz yani.
Peki, niçin böyle?
Bedevi bu durumu yoksulluk ve kötü yönetime bağlıyor ama, aslında sorusunu yanıtlamış olmuyor. Yoksulluk ve kötü yönetim yolsuzluğun nedeni olduğu kadar, hatta ondan daha fazla, sonucu da.
O zaman soruyu şöyle sormamız da gerekiyor: Peki, Müslüman ülkeler niçin yoksullar ve niçin kötü yönetiliyorlar?
İKO Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, bu türden ülkelerde çok yaygın olan bir yöntemle, suçu başkalarına atmayı tercih etmiş. İhsanoğlu'na göre baş sanık, bu ülkeleri ahlaksızca sömüren Batılı çok-uluslu-şirketler ve 'haksız küreselleşme'dir.
Söylediği kısmen doğru, ama gene bir soru çıkıyor karşımıza: Bu şirketler niçin Müslüman ülkelerde daha rahat iş tutuyorlar?
Belli ki, konuyu derinlemesine kavrayabilmek için bu ülkelerdeki egemen kültüre ve bu arada dinin algılanmasına inmek gerekiyor.
Örneğin şu soruya: Acaba Müslüman ülkelerde dinin içselleştirilmiş bir ahlak ve yaşam tarzından çok, bir ibadet tarzı olarak algılanması nedenlerden birisi olabilir mi? Özden çok biçime değer veren bir tarzın egemenliğinin rolü ne? Eylemden çok sözün ve görünüşün ödüllendirildiği ve cezalandırıldığı bir ortam asıl etmen olmasın?
Öyle ki, dindar görünmek, dürüst yaşamaktan daha önemli sayılıyor. Dinsel öğreti, kitlelere bu biçimde sunuluyor ve ortaya adeta bir ibadet fetişizmi çıkıyor.
Bunun ilginç bir örneğini geçen yıl Mısır'da görmüştüm. Mısır yolsuzluğun, rüşvetin, görevi kötüye kullanmanın çok yaygın olduğu ama aynı zamanda çok da dindar bir ülke. Rastladığım birçok kişinin alınlarının yara olduğunu fark ettim, sordum: Bir övünç vesilesiymiş, başlarının secdeden kalkmadığını göstermek için böyle yapıyorlarmış. Ama baktım, bunlardan bazıları nöbette uyuyor, "Bahşiş, bahşiş" diye turistlerin peşinden koşuyor, turist kadınlara ayaküstü evlenme teklif ediyor...
Çok ibadet ediyor olmak adeta birtakım şeyleri yapmayı mubah hale getirmiş.
Yani, araba atın önüne konmuş. İnanç içselleşmiş bir ahlak haline geleceğine, dünyevi konularda bir çeşit emniyet supabına dönüşmüş.
Neden böyle? Bu durumun tarihsel, kültürel, eğitimsel boyutları nelerdir?
Bakalım İKO, Bedevi'nin sorduğu zor sorulara biçimsel mazeretler üretmek yerine özüne ilişkin dürüst cevaplar arayabilecek mi?
Haluk Şahin arşivi - Diger Yazarlar
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=197253