ςคﻮคtคא_кђคภร khans
New member
Lozan Takdim
Sevgili okuyucu!
Basın âleminde ismimim ilk defa matbaa harfleri ile dizilerek bir yayın vasıtası ile gözükmesi 1947 yılındadır. Bu ilk adım "Yeni Polathâne" isimli mahallî bir gazetede şiir olarak tezahür etmiştir. Bu demektir ki; kalem hayatım elli sekiz seneyi bulmuştur.
Arada mahallî veya umûmî bir çok dergi ve gazetede şiir veya nesir yazılarım görülmüş ve hatta bunların bir kısmı "müstear" (takma ad) isimle yayınlanmış, fakat ilk defa kitap sûretinde 1964 yılında "Lozan Zafer mi, Hezimet mi?" isimli eserle ortaya çıkmıştır. Bugün otuzu tecâvüz eden külliyatımın bu ilk eseri âdeta ismimin bir lâzım-ı gayr-ı mürâfıkı (ayrılmaz parçası) haline gelmiştir. Çoğu insan beni Lozan hakkındaki bu çalışma ile hatırlamaktadır. Bu çalışma sonradan genişletilerek üç cild haline getirilmiştir. Bunların birinci cildi Lozan'ın umûmî bir değerlendirmesidir. İkinci cildi toprak ve nakit gibi maddî kayıplarımızı, üçüncü cildi ise, Hilâfet, Patrikhâne v.s. gibi manevî kayıplarımızı ihtiva etmektedir.
Lozan'ın birinci cildi M.Kemal Paşa hakkındaki 5816 numaralı kanuna istinaden toplatılmış ve tedbir mâhiyetindeki bu karar 1974 yılında çıkarılmış olan Umûmî Af Kanunu ile bertaraf olmuştur. Bununla beraber yeniden toplattırılmasına ve hakkımızda ceza davası açılmasına sebeb olmamak için gerekli değişikliklerle onu yeniden basamadığımız halde herkes tarafından hâhişkar bir sûrette aranmakta ve hararetle okunmaktadır. Çünkü sahasında tektir!.. Üzerinden kırk yıldan fazla bir zaman geçmiş bulunmasına rağmen hala fikir namusunu hâiz bir kalem tarafından objektif (âfâkî) bir sûrettehiçbir eser yazılamamıştır.
Bu sebepledir ki; o üç büyük cildi hülâsa eden ve "Tarih Ve Düşünce" dergisinin Ağustos 2004 tarihli 51 numaralı sayısında yayınlanan aşağıdaki yazıyı buraya aktarıyor ve sitemizdeki yazılara bununla başlıyoruz. Burada okuduklarının tafsilâtını merak edenler, Sebil Yayınevi'mizde mevcud bulunan bu eserin üç cildini de temin edebilirler. Biz eserimizin her üç cildinide şöyle takdim etmiş bulunmaktayız; "Lozan; muazzam bir imparatorluk mirasının hân-ı yağması (yağma sofrası) dır. Türk'ün şahsında İslâm'dan intikam alınarak, bütün bir İslâm Dünyası'nın başsız bırakılmasıdır!… Lozan'ın getirdiği; adalarla yunan stratejik çemberine alınmış iktisadî kaynaklardan mahrum, her türlü ünvan ve sıfatı yolunmuş, gayri tabiî hududların çizdiği küçük bir Türkiye'dir. Sebil Yayınevi, takrir-i sükûn kanunu ile Lozan'ın üzerine çekilmiş olan şalı kaldıran ve onu millî misak önünde ilk olarak muhasebe eden böyle bir eseri yayınlamaktan şeref duyar."
Lozan'ın değerlendirilmesinde Sevr Muâhede Projesi'ni miyar (ölçü) ittihaz etmenin üç temel yanlışa müncer olduğu gayr-i kâbil-i inkârdır. Bunlar:
• Türk istiklâlinin Lozan'da temin edilmiş olması.
• Paylaşılan Osmanlı topraklarından yeni Türkiye devletine mümkün olan yerlerin kazandırılmış bulunması.
• Lozan muâhedenâmesinin emsallerine nazaran uzun müddet meriyette (yürürlük) kalmasının mükemmelliğine hamledilmesidir.
Kısaca ifâde etmek gerekirse, Lozan'ın Türk Milleti'nin istiklâli ile hiçbir alâkası yoktur. Bu mantıkla "Millî Mücâdele" ye "Türk İstiklâl Harbi" denilmesi de yanlıştır. Zira Türk Milleti Lozan'dan evvel istiklâlini ortadan kaldıran herhangi bir muâhedeyi kabul etmiş değildir. Sevr aşağıda anlatılacağı üzere sadece bir projeden ibârettir Ondan hem M. Kemal Paşa 'nın Nutku hem de İnönü 'nün hâtırâlarında "Sevr Sulh Projesi" olarak bahsedilmektedir.
İstiklâlini kaybetmemiş olan bir milletin onu Lozan'da yeniden kazanmış olduğunu iddia etmek hem tarihî gerçekler ve hem de mantık önünde tutarlı değildir. Ülkemiz bir istilâya mâruz kalmış ve bu istilâyı canhıraş bir mücâdeleyle defetmiş bulunduğuna nazaran sadece istiklâlimize karşı tecâvüz mevzubahistir.
İstiklâlini kaybetme, esâret ihtivâ eden bir muâhedeyi hukukî usûlüne uygun olarak kabul ile gerçekleşeceği ve böyle bir durum mevcut olmadığı cihetle Lozan'la istiklalimiz arasında irtibat kurulamaz. "Millî Mücâdele" ye de "Türk İstiklâl Harbi" denilemez!…
Bir hân-ı yağma (yağma sofrası) hâlinde paylaşılan İmparatorluk topraklarından mümkün olan kısmının kurtarılabildiği iddiası da Lozan zâbitları ve binnetice tarihî gerçekler muvâcehesinde propaganda maksadına bağlı bir yalandır.
Gerçekten Türk murahhas heyeti başkanı İsmet Paşa Musul'dan gayri hiçbir yeri dava etmiş, almaya çalışmış da muvaffak olamamış değildir.
Şayan-ı hayrettir ki, Misak-ı Millîye dâhil oldukları hâlde Batum, Batı Trakya, Adalar, Kıbrıs, Antakya ve Halep'in bize bırakılması istikametinde Lozan'da murahhaslarımızca söylenilmiş bir tek cümle mevcut değildir. Üstelik İsmet Paşa, Batı Trakya'yı Yunanlılardan kurtarıp Bulgarlar'a vermek için çalışmıştır. Sahillerimize sekiz yüz metre mesâfedeki İstanköy Ada'sını talep etmezken Romanya'da Tuna Nehri içinde mevcut olan "Adakale" adındaki kuş gözü kadar bir ada için gereksiz ve mantıksız bir gayret sarfetmiştir.
Çanakkale Boğazı'nın trafiğine hâkim olduğu cihetle re'sen ve münakaşasız bir sûrette bize terk edilmiş olan ve dört adadan biri olan "Limni", murahhaslarımızın onu zuhûlen (unutarak) kayda geçmemesi sebebiyle kaybedilmiştir. Musul için vâki talep ve ısrarlarda ise, sayısız hatalar yapılmış ve bugüne kadar Kerkük Türkleri'nin çektiği eziyete zemin hazırlanmıştır.
Lozan Muâhedenâmesi'nin uzun müddet meriyette kalmasını onun mükemmelliğine hamletmek de yanlıştır. Bu doğrudan doğruya Türkiye'nin kaybettiği toprakları dava etmeyen, Batı Âlemi karşısındaki korkak ve pısırık siyâsetinin neticesidir.
Şimdi size bir telgraf kısalığıyla takdim ettiğimiz bu gerçeklerin bir miktar izahını takdim edelim.
Kadri mısıroğlu
Sevgili okuyucu!
Basın âleminde ismimim ilk defa matbaa harfleri ile dizilerek bir yayın vasıtası ile gözükmesi 1947 yılındadır. Bu ilk adım "Yeni Polathâne" isimli mahallî bir gazetede şiir olarak tezahür etmiştir. Bu demektir ki; kalem hayatım elli sekiz seneyi bulmuştur.
Arada mahallî veya umûmî bir çok dergi ve gazetede şiir veya nesir yazılarım görülmüş ve hatta bunların bir kısmı "müstear" (takma ad) isimle yayınlanmış, fakat ilk defa kitap sûretinde 1964 yılında "Lozan Zafer mi, Hezimet mi?" isimli eserle ortaya çıkmıştır. Bugün otuzu tecâvüz eden külliyatımın bu ilk eseri âdeta ismimin bir lâzım-ı gayr-ı mürâfıkı (ayrılmaz parçası) haline gelmiştir. Çoğu insan beni Lozan hakkındaki bu çalışma ile hatırlamaktadır. Bu çalışma sonradan genişletilerek üç cild haline getirilmiştir. Bunların birinci cildi Lozan'ın umûmî bir değerlendirmesidir. İkinci cildi toprak ve nakit gibi maddî kayıplarımızı, üçüncü cildi ise, Hilâfet, Patrikhâne v.s. gibi manevî kayıplarımızı ihtiva etmektedir.
Lozan'ın birinci cildi M.Kemal Paşa hakkındaki 5816 numaralı kanuna istinaden toplatılmış ve tedbir mâhiyetindeki bu karar 1974 yılında çıkarılmış olan Umûmî Af Kanunu ile bertaraf olmuştur. Bununla beraber yeniden toplattırılmasına ve hakkımızda ceza davası açılmasına sebeb olmamak için gerekli değişikliklerle onu yeniden basamadığımız halde herkes tarafından hâhişkar bir sûrette aranmakta ve hararetle okunmaktadır. Çünkü sahasında tektir!.. Üzerinden kırk yıldan fazla bir zaman geçmiş bulunmasına rağmen hala fikir namusunu hâiz bir kalem tarafından objektif (âfâkî) bir sûrettehiçbir eser yazılamamıştır.
Bu sebepledir ki; o üç büyük cildi hülâsa eden ve "Tarih Ve Düşünce" dergisinin Ağustos 2004 tarihli 51 numaralı sayısında yayınlanan aşağıdaki yazıyı buraya aktarıyor ve sitemizdeki yazılara bununla başlıyoruz. Burada okuduklarının tafsilâtını merak edenler, Sebil Yayınevi'mizde mevcud bulunan bu eserin üç cildini de temin edebilirler. Biz eserimizin her üç cildinide şöyle takdim etmiş bulunmaktayız; "Lozan; muazzam bir imparatorluk mirasının hân-ı yağması (yağma sofrası) dır. Türk'ün şahsında İslâm'dan intikam alınarak, bütün bir İslâm Dünyası'nın başsız bırakılmasıdır!… Lozan'ın getirdiği; adalarla yunan stratejik çemberine alınmış iktisadî kaynaklardan mahrum, her türlü ünvan ve sıfatı yolunmuş, gayri tabiî hududların çizdiği küçük bir Türkiye'dir. Sebil Yayınevi, takrir-i sükûn kanunu ile Lozan'ın üzerine çekilmiş olan şalı kaldıran ve onu millî misak önünde ilk olarak muhasebe eden böyle bir eseri yayınlamaktan şeref duyar."
Lozan'ın değerlendirilmesinde Sevr Muâhede Projesi'ni miyar (ölçü) ittihaz etmenin üç temel yanlışa müncer olduğu gayr-i kâbil-i inkârdır. Bunlar:
• Türk istiklâlinin Lozan'da temin edilmiş olması.
• Paylaşılan Osmanlı topraklarından yeni Türkiye devletine mümkün olan yerlerin kazandırılmış bulunması.
• Lozan muâhedenâmesinin emsallerine nazaran uzun müddet meriyette (yürürlük) kalmasının mükemmelliğine hamledilmesidir.
Kısaca ifâde etmek gerekirse, Lozan'ın Türk Milleti'nin istiklâli ile hiçbir alâkası yoktur. Bu mantıkla "Millî Mücâdele" ye "Türk İstiklâl Harbi" denilmesi de yanlıştır. Zira Türk Milleti Lozan'dan evvel istiklâlini ortadan kaldıran herhangi bir muâhedeyi kabul etmiş değildir. Sevr aşağıda anlatılacağı üzere sadece bir projeden ibârettir Ondan hem M. Kemal Paşa 'nın Nutku hem de İnönü 'nün hâtırâlarında "Sevr Sulh Projesi" olarak bahsedilmektedir.
İstiklâlini kaybetmemiş olan bir milletin onu Lozan'da yeniden kazanmış olduğunu iddia etmek hem tarihî gerçekler ve hem de mantık önünde tutarlı değildir. Ülkemiz bir istilâya mâruz kalmış ve bu istilâyı canhıraş bir mücâdeleyle defetmiş bulunduğuna nazaran sadece istiklâlimize karşı tecâvüz mevzubahistir.
İstiklâlini kaybetme, esâret ihtivâ eden bir muâhedeyi hukukî usûlüne uygun olarak kabul ile gerçekleşeceği ve böyle bir durum mevcut olmadığı cihetle Lozan'la istiklalimiz arasında irtibat kurulamaz. "Millî Mücâdele" ye de "Türk İstiklâl Harbi" denilemez!…
Bir hân-ı yağma (yağma sofrası) hâlinde paylaşılan İmparatorluk topraklarından mümkün olan kısmının kurtarılabildiği iddiası da Lozan zâbitları ve binnetice tarihî gerçekler muvâcehesinde propaganda maksadına bağlı bir yalandır.
Gerçekten Türk murahhas heyeti başkanı İsmet Paşa Musul'dan gayri hiçbir yeri dava etmiş, almaya çalışmış da muvaffak olamamış değildir.
Şayan-ı hayrettir ki, Misak-ı Millîye dâhil oldukları hâlde Batum, Batı Trakya, Adalar, Kıbrıs, Antakya ve Halep'in bize bırakılması istikametinde Lozan'da murahhaslarımızca söylenilmiş bir tek cümle mevcut değildir. Üstelik İsmet Paşa, Batı Trakya'yı Yunanlılardan kurtarıp Bulgarlar'a vermek için çalışmıştır. Sahillerimize sekiz yüz metre mesâfedeki İstanköy Ada'sını talep etmezken Romanya'da Tuna Nehri içinde mevcut olan "Adakale" adındaki kuş gözü kadar bir ada için gereksiz ve mantıksız bir gayret sarfetmiştir.
Çanakkale Boğazı'nın trafiğine hâkim olduğu cihetle re'sen ve münakaşasız bir sûrette bize terk edilmiş olan ve dört adadan biri olan "Limni", murahhaslarımızın onu zuhûlen (unutarak) kayda geçmemesi sebebiyle kaybedilmiştir. Musul için vâki talep ve ısrarlarda ise, sayısız hatalar yapılmış ve bugüne kadar Kerkük Türkleri'nin çektiği eziyete zemin hazırlanmıştır.
Lozan Muâhedenâmesi'nin uzun müddet meriyette kalmasını onun mükemmelliğine hamletmek de yanlıştır. Bu doğrudan doğruya Türkiye'nin kaybettiği toprakları dava etmeyen, Batı Âlemi karşısındaki korkak ve pısırık siyâsetinin neticesidir.
Şimdi size bir telgraf kısalığıyla takdim ettiğimiz bu gerçeklerin bir miktar izahını takdim edelim.
Kadri mısıroğlu