(NoRm)
New member
- Bir.. Roberto Carlos Fenerbahçe gibi her sene bir ya da bir kaç yıldız oyucu transfer ederek bu alanda rakipleriyle arasını fena halde açmış bir kulübe geldi. Yani Roberto Carlos’ un transferi Fenerbahçeliler için sürpriz değil, sıradan, yapılması beklenen, rutin (!) bir yıldız transferi olarak tarihteki yerini aldı..
Ama Lincoln öyle mi?.. Son 30 yılda yıldız olarak sadece içki sofrasından kaldırarak getirdiği Hagi‘ye sarılan 6alatasaray Yönetimi, Lincoln‘ü transfer ederek, ”Gerekirse, borç, harç biz de birini alabiliriz” dedi ve “Ölülerin” üzerine kurduğu transfer politikasını bu sezon biraz da zorunluluktan değiştirmek zorunda kaldı.. Yani yönetim Lincoln transferiyle büyük bir sürprize imza atarak “Bunlar alsa alsa Lincoln’ün posterini alırlar” diyen kendi taraftarını da şaşırttı..
- İki.. Roberto Carlos, Fenerbahçe gibi bir kulüpte parasının tek kuruşunun bile kalacağı endişesini taşımadan imzayı attı..
Lincoln ise, sadece bakkala, manava, kasaba değil, kurda kuşa bile borcu olan bir 6alatasaray’ a transfer olarak büyük bir riskin altına girdi.. Bakmayın siz sağda solda yazan “Lincoln teminat mektubunu aldı, imzayı öyle attı” palavralarına.. Biz ne teminat mektupları, ne imzalar gördük. Ribery’ ye de böyle bir teminat mektubu verildi de ne oldu?. Adamın 100 bin dolarını ödeyemediler, o da çekti gitti.
- Üç.. Roberto Carlos biliyor ki, Fenerbahçe sadece Türkiye’ nin değil, dünyanın sayılı camialarından biri..
Lincoln de biliyor ki, geldiği yer, artık Avrupa‘da adı olan ama sanı olmayan bir camia.. Her ne kadar “Kuyruğunu tramvay çiğnemiş olsa da aslan aslandır” diyeceksiniz ama siz onu gidin bir de Lincoln‘e sorun..
- Dört.. Roberto Carlos 6alatasaray’ ı sezon içinde sadece futbol değil, basketbol, voleybol, hentbol, boks, kürek, uzağa tükürme yarışması hatta sidik yarışı dahil her alanda ezip geçen ve bunu artık geleneksel hale getirip, taraftarı için yeni yeni 6alatasaray‘ı yenme zevkleri araştırması içine girmiş bulunan bir camiaya geldiğinin farkında. Yani Roberto Carlos’ un, 6alatasaray maçlarında sahaya çıktığında galibiyet için ekstra bir katkı yapmasına gerek yok..
Ama Lincoln öyle mi?.. O gelecek.. Şöyle bir Kadıköy cehennemini yaşayacak. Sonra bir de Ali Sami Yen’ de denk gelirse Fenerbahçe maçına çıkacak. O karşılaşmanın başında, ortasında ve sonunda kafasına su şisesi yeme ihtimalini göz önünde bulundurursak, Lincoln’ ün işi daha zor..
- Beş.. Roberto Carlos aldığı transfer ücretini sorun yapmayan ve sadece kendi işine bakıp, takımının başarısını düşünen bir kulübe transfer oldu..
Ya Lincoln.. Çoğu zaman “Dini, imanı para olan” hatta bu uğurda en yakın arkadaşını bile “O niye bunu alıyor da ben almıyorum” diye bazı maçlarda yüzüstü bırakan bir takıma geldi. Üstüne üstlük işbaşındaki yönetim bir bakmışsınız “Aldığın para çok fazla” diyerek, bir süre sonra Lincoln’ ün sözleşmesinde indirime gitmeye de başvurabilir..
- Veee altı.. Roberto Carlos, özüne, sözüne güvenilir, kendilerine yapılan her türlü pisliğe, tehdide, şantaja boyun eğmeyen, “İlle de şampiyon olacağız” diye ona buna ödün vermeyen, sıradan bir kupa için Federasyon’ daki amcadan, dayıdan medet ummayan, ona buna borcu olmayan ve ne olursa olsun dimdik duran bir başkana ve yönetime sahip bir camiya geldiğinin bilincinde..
Lincoln ise, bir söylediği, bir söylediğini tutmayan, dün “Ak” dediğine, bugün “Kara” diyebilen, seçim kazanabilmek için yanına aldığı isimleri yarın bir mendil gibi buruşturup atan, uçan kuşa borç takan bir camiaya transfer olmanın cesareti (!) içinde..
Şimdi bu kadar şeyden yola çıkarsak hangisi daha büyük transfer?..
Tabii ki Lincoln (!!!)
Hem de 5 kere, 10 kere Lincoln..
Ben “Sıradan” (!) bir transfer olan Roberto Carlos’ u bir kenara bırakarak, Türkiye’ de “Sonu belli olmayan”, pardon belki de belli olan (!) bir maceraya atılan Lincoln‘e “Hoş geldin” der, özellikle Fenerbahçe yenilgisinden sonra Ali Sami Yen’ de gerek maç içinde, gerekse karşılaşma sonrasında kafasına yiyeceği su şişelerinden korunmasını tavsiye eder, bu arada orta sahada Sabri, Arda, Necati gibi diğer takım arkadaşlarının tuttuğu “Bayrak” nöbetine yapacağı katkılar nedeniyle de kendisine başarılar dilerim..[/COLOR]
Ama Lincoln öyle mi?.. Son 30 yılda yıldız olarak sadece içki sofrasından kaldırarak getirdiği Hagi‘ye sarılan 6alatasaray Yönetimi, Lincoln‘ü transfer ederek, ”Gerekirse, borç, harç biz de birini alabiliriz” dedi ve “Ölülerin” üzerine kurduğu transfer politikasını bu sezon biraz da zorunluluktan değiştirmek zorunda kaldı.. Yani yönetim Lincoln transferiyle büyük bir sürprize imza atarak “Bunlar alsa alsa Lincoln’ün posterini alırlar” diyen kendi taraftarını da şaşırttı..
- İki.. Roberto Carlos, Fenerbahçe gibi bir kulüpte parasının tek kuruşunun bile kalacağı endişesini taşımadan imzayı attı..
Lincoln ise, sadece bakkala, manava, kasaba değil, kurda kuşa bile borcu olan bir 6alatasaray’ a transfer olarak büyük bir riskin altına girdi.. Bakmayın siz sağda solda yazan “Lincoln teminat mektubunu aldı, imzayı öyle attı” palavralarına.. Biz ne teminat mektupları, ne imzalar gördük. Ribery’ ye de böyle bir teminat mektubu verildi de ne oldu?. Adamın 100 bin dolarını ödeyemediler, o da çekti gitti.
- Üç.. Roberto Carlos biliyor ki, Fenerbahçe sadece Türkiye’ nin değil, dünyanın sayılı camialarından biri..
Lincoln de biliyor ki, geldiği yer, artık Avrupa‘da adı olan ama sanı olmayan bir camia.. Her ne kadar “Kuyruğunu tramvay çiğnemiş olsa da aslan aslandır” diyeceksiniz ama siz onu gidin bir de Lincoln‘e sorun..
- Dört.. Roberto Carlos 6alatasaray’ ı sezon içinde sadece futbol değil, basketbol, voleybol, hentbol, boks, kürek, uzağa tükürme yarışması hatta sidik yarışı dahil her alanda ezip geçen ve bunu artık geleneksel hale getirip, taraftarı için yeni yeni 6alatasaray‘ı yenme zevkleri araştırması içine girmiş bulunan bir camiaya geldiğinin farkında. Yani Roberto Carlos’ un, 6alatasaray maçlarında sahaya çıktığında galibiyet için ekstra bir katkı yapmasına gerek yok..
Ama Lincoln öyle mi?.. O gelecek.. Şöyle bir Kadıköy cehennemini yaşayacak. Sonra bir de Ali Sami Yen’ de denk gelirse Fenerbahçe maçına çıkacak. O karşılaşmanın başında, ortasında ve sonunda kafasına su şisesi yeme ihtimalini göz önünde bulundurursak, Lincoln’ ün işi daha zor..
- Beş.. Roberto Carlos aldığı transfer ücretini sorun yapmayan ve sadece kendi işine bakıp, takımının başarısını düşünen bir kulübe transfer oldu..
Ya Lincoln.. Çoğu zaman “Dini, imanı para olan” hatta bu uğurda en yakın arkadaşını bile “O niye bunu alıyor da ben almıyorum” diye bazı maçlarda yüzüstü bırakan bir takıma geldi. Üstüne üstlük işbaşındaki yönetim bir bakmışsınız “Aldığın para çok fazla” diyerek, bir süre sonra Lincoln’ ün sözleşmesinde indirime gitmeye de başvurabilir..
- Veee altı.. Roberto Carlos, özüne, sözüne güvenilir, kendilerine yapılan her türlü pisliğe, tehdide, şantaja boyun eğmeyen, “İlle de şampiyon olacağız” diye ona buna ödün vermeyen, sıradan bir kupa için Federasyon’ daki amcadan, dayıdan medet ummayan, ona buna borcu olmayan ve ne olursa olsun dimdik duran bir başkana ve yönetime sahip bir camiya geldiğinin bilincinde..
Lincoln ise, bir söylediği, bir söylediğini tutmayan, dün “Ak” dediğine, bugün “Kara” diyebilen, seçim kazanabilmek için yanına aldığı isimleri yarın bir mendil gibi buruşturup atan, uçan kuşa borç takan bir camiaya transfer olmanın cesareti (!) içinde..
Şimdi bu kadar şeyden yola çıkarsak hangisi daha büyük transfer?..
Tabii ki Lincoln (!!!)
Hem de 5 kere, 10 kere Lincoln..
Ben “Sıradan” (!) bir transfer olan Roberto Carlos’ u bir kenara bırakarak, Türkiye’ de “Sonu belli olmayan”, pardon belki de belli olan (!) bir maceraya atılan Lincoln‘e “Hoş geldin” der, özellikle Fenerbahçe yenilgisinden sonra Ali Sami Yen’ de gerek maç içinde, gerekse karşılaşma sonrasında kafasına yiyeceği su şişelerinden korunmasını tavsiye eder, bu arada orta sahada Sabri, Arda, Necati gibi diğer takım arkadaşlarının tuttuğu “Bayrak” nöbetine yapacağı katkılar nedeniyle de kendisine başarılar dilerim..[/COLOR]