Latifi, Veysi, Nergisi, Mercimek Ahmed, Sinan Paşa

Gizli Özne

New member
Katılım
27 May 2007
Mesajlar
5,366
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
♀ ♥ ♂
LATİFİ​
16. asır dîvân şâiri ve tezkire yazarı. Asıl adı Abdüllatîftir. 1491 yılında Kastamonuda doğdu. Hatipzâdeler adı verilen bir âileye mensuptur. Dedesi Fâtih Sultan Mehmed Han devri şâirlerinden Hamdi Çelebidir. Öğrenimini Kastamonuda yaptı. Daha sonra muhâsebe ve kitâbet işinde vazife aldı. İskender Çelebiye sunduğu kasidenin beğenilmesi üzerine imâret kâtibi olarak Belgrada tâyin edildi. Bir süre sonra İstanbula geldi ve imâret kâtipliğine devam etti. Daha sonra bu görevden alınarak Rodostaki Kânûnî imâretine gönderildi. Oradan da Mısıra giden Latîfî, buradan Yemene giderken bindiği geminin batması üzerine boğularak öldü(1582).
Latîfî çeşitli eserler yazmıştır. Bunlardan en meşhuru 1546da tamamlayıp Kânûnî Sultan Süleymana sunduğu Tezkiret-üş-Şuarâ adlı eseridir. Tezkirecilik târihimizin en önemli örneklerinden olan eser bir mukaddime üç fasıl ve hâtimeden meydana gelmiştir. Birinci faslıda, Anadoluda yetişen şâir şeyhler; ikinci fasılda şâir pâdişahlar; üçüncü fasılda ise harf sırasına göre Sultan İkinci Murâd Han devrinde 1543e kadar yetişen üç yüzden fazla şâir yer almaktadır. Tezkirede yer alan şahıslar alfabetik olarak verilmiştir. Şâirler hakkında edebî tenkid ve değerlendirmelere yer vermesi esere orijinallik kazandırmıştır. Ancak birçok mühim şahsiyeti de ilgisi olmadığı halde Kastamonulu olarak göstermiştir. Eser 1896da Ahmed Cevdet tarafından yayınlanmıştır. H. Theodor Chabet tarafından kısaltılarak Almancaya çevrilmiştir (1800). Latîfî, tezkiresinde; 500 gazel ve 33 kasideden meydana gelmiş bir Dîvânı olduğunu yazarsa da, henüz bu eser ele geçmemiştir.
Diğer eserleri ise şunlardır:
Risâle-i Evsâf-ı İstanbul: İstanbulun birçok semtini, devrin yaşayış ve düşünce hayâtını anlatan bir eserdir. Eser 1977de İstanbulda yayınlandı.
Fusûl-i Erbaa: Dört mevsimin özelliklerinin anlatıldığı bir eser olup 1870te Münâzarâ-i Latîfî olarak yayınlandı.
Subhat-ül-Uşşâk: Yüz hadîs-i şerîfin tercümesidir.
Nazm-ül-Cevâhir, Ahvâl-i İbrâhim Paşa, Vasfı Âsaf-nâme, Enis-ül-Fusehâ, Esmâ-üs-Suver-il-Kurân.





VEYSİ​
Veysi, [asıl adı Veyis’tir (Üveys)]. (1561 Alaşehir/Manisa - 1628 Üsküp), şair. Kadı Mehmed Efendi’nin oğludur. Medrese eğitimi gördü. Mısır, Akhisar, Tire, Alaşehir ve Tırhala kadılıklarında bulundu. Sadrazam Ali Paşa’nın Macaristan seferine kadı olarak katıldı. Daha sonra Üsküp kadısı oldu (1604). Çeşitli memurluklardan sonra, belirli sürelerle Üsküp kadılığında bulundu. Birçok gazel yazdı. Osmanlı edebiyat tarihinde “inşa” adı verilen nesirdeki başarısıyla ün yaptı. Nesirlerinde söz ve anlam sanatlarını yoğun biçimde kullandı; bu yüzden anlaşılırlığı güç olan metinler oluşturdu. Şiirlerinde daha yalın bir dili tercih etti.
Eserleri:
Dürretü’t-Tâc fî Sîreti Sâhibi’l-Mî’râc (Siyer-i Veysî) : Hz. Muhammed’in hayatını, Mekke ve Medine dönemi olarak iki bölümde anlatan bir siyer kitabıdır. Eserde 65 Türkçe, 28 Arapça, 209 Farsça beyit bulunur. Konunun çekiciliği nedeniyle Veysî’ye büyük ün sağlamış, bu nedenle defalarca yazılmıştır. 1829, 1832 ve 1870 yıllarında İstanbul’da yayımlanan eserin yurdumuz kütüphanelerinde birçok nüshası vardır. Müellif nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndedir.
Hâbnâme (Vâkıanâme-i Veysî): Tarih boyunca insanların karşılaştığı olumsuzlukların İslamî esaslarla giderilebileceğini, böylece adaletin sağlanacağını savunan, ahlakî öğütlerle dolu bir rüya kitabıdır. Düz yazıyla kaleme alınmış olup dili oldukça ağırdır. 1846-1876 yılları arasında beş kez basılmıştır.
Bu eserlerinden başka Münşeat (Mektuplar), Şehadetnâme (Düsturü’l-Amel), Divân ve Hicviyye adlı kitapları da vardır.




NERGİSÎ​
Nergisî, (1580 Bosna - 1635 Gebze), yazar. Medrese öğrenimi gördü ve ilmiye sınıfına girdi. Uzun süre Rumeli şehirlerinde (Gabela, Mostar, Yenipazar) müderrislik ve kadılık görevlerinde bulundu; daha sonra vakanüvislik yaptı. Revan Seferi’ne giderken Gebze dolaylarında atından düşerek öldü. Koçi Bey ve Kâtip Çelebi’nin düz yazısındaki yalın anlatımı benimsemeyip, Veysi, Okçuzade gibi münşilerin süslü anlatımını örnek aldı. Günlük konuşma dilinde bol bol karşılığı olan durumları birtakım sıfatlar ve tamlamalarla yazarak değişik bir yapı biçimi kurmuştu. Ünlü yapıtı “Hamse”; “Nihalistan”, “İksir-i Saadet”, “Meşakkul’uşşak”, “Kanunü’r-Reşat” ve “Gazevat-ı Müslime” adlı beş kitaptan meydana gelmiştir. İlk kitap “Nihalistan” hikâyeler dizisidir. Münşeat”ında ise çeşitli devlet adamlarına yazılacak mektupları klişeleştiren 50 kadar örnek vardır.



MERCİMEK AHMED​
(Nesir Ustası)
Onbeşinci yüzyılda, sâde, açık Türkçe ile güzel yazı yazan ediblerden biri ve en ünlüsü olan Mercimek Ahmedin telif eseri yoktur. Yalnız, Kaabus Unsurül-Maâli tarafından oğlu Geylânşaha hitaben yazılmış bir nasihatname, bir ahlâk ve siyaset kitabı olan Kâabusnâmeyi Türkçeye çevirmiştir. Bu eser birçok yabancı dile ve bu arada Türkçeye de birkaç defa çevrilmişti. Fakat Sultan II. Murad bu tercümelerin hiçbirini beğenmemiş, daha açık, daha güzel ve anlaşılır bir Türkçe ile tercümesini istemişti. İşte bu görev Mercimek Ahmede verildi.

Mercimek Ahmed, Kaabusnamenin tercümesinde, Sultan II. Muradla birlikte aydınların da halkın da zevkle okuduğu "güzel, açık Türkçe" örneğini göstermiştir.

İşte Mercimek Ahmedin güzel Türkçesine bir örnek:
".. Ey oğul, eğer şair olup şiir eyitmeğe kasd etsen, cehdet ki şiirde sözün murabba ola, yani rûşen ola, açuk ola. Ve sakın ki mânası şerhin sen bilesin ve ayruk kişi bilmeye, anun gibi sözü söyleme. Zira şiiri halk için eydürler, kendü kendüleri için eyitmezler. Pes şiirin mânâsı açuk gerektir ki rûşenlügi sebebinden ötürü kim gerekse rağbet ede. Amma şiir gerekdür ki hemen vezne ve kafiyye kani olmaya. Pes sen dahi hayal-süz ve tertibsüz ve sınâatsuz şiir eyitme. Tecnis ve tatbik ve müteşâbih ve müs-tear ve tecnis-i mükerrer ve müreddef ve ne ki buna benzer var ise bunda şerh olmaz aruzda bulasun ve bilesin. Sözü müs-tear söyle ama istiareyi imkânla söyle.... Amma eğer gazel eyidesin, terane içün, iğen dahi masnû olmazsa kayırmaz. İllâ lâtif ve ter gerekdür ki gazeli eyidesin. Ve amma kafiyesi ve redîfi gerek ki bir mâruf kafiye ve redîfte eyidesin. Yâni, söylenmemiş kafiyedür deyüb bir meçhul kafiyede eyitme. Gerekmez yerde Arabf müşkil lâfız katub şiirin sovuk etme.."

"... Andan girü, şöyle bilmiş ol ki ey oğul, söz dört kısımdur: Bir kısmı ol sözdür ki anı bileler ve söylemeyeler. Ve ikinci kısım söz de oldur ki ne bileler ve ne söyleyeler. Üçüncü kısım söz de oldur ki hem bileler ve hem söyleyeler. Dördüncü kısım söz de oldur ki söyleyeler velî bilme-yeler. Geldük imdi bu sözlerün şerhine: Ol söz kim anı bileler ve söylemeyeler, oldur kim, bireğünün ayıbın bile, velî söylemeye. Zira anun gibi sözün hâsılı gavga olur.. Akîl olan bunun gibi sözü söylemez, bi-lürse dahi. Geldük ol söz ki ne bileler ve ne söyleyeler, oldur ki yalan ola, dinine ve dünyasına kişinin ziyan değüre. Pes anun gibi sözün bilmesinden ve söylemesinden sakınmak gerek. Amma ol söz ki hem bileler ve hem söyleyeler oldur ki gerçek söz ola, hem dinine yarar kişinün ve hem dünyada. Pes faidelü söz budur. Velî ol söz ki söyleyeler ve bilmeyeler, oldur ki Hak Teâlâ Kuranda âyetler viribişmişdür, mânileri muhalif ve lâfızları müşabih...".




SİNAN PAŞA​
(Nesir ustası)
Asıl adı Yusuf Sinaüddin olan Sinan Paşa, Nasreddin Hocanın soyundan gelir. Zekî, kültürlü bir yazardır ve sanatlı nesrin kurucusu sayılır. Önce Edirnede müderrislik yapan Sinan Paşa daha sonra Fatihin teveccühünü kazanmış, onun hocaları arasında yer almış, vezir olmuştur. Fakat daha önce Fatih, Sinan Paşanın Ali Kuşçudan ders almasını da sağlamış, kültürünün gelişmesine böylece yardımcı olmuştur.

Eserleri:
Sinan Paşanın en önemli eseri "Tazarrûnâme" dir. Sanatlı Türk nesrinin ilk büyük örneği budur. Bu tasavvufî eserinde Sinan Paşa aşk konusunu ele alır ve varlıkın aslını bulmaya çalışır. Allaha hitap ederek O nun büyüklüğüne sığınır. Bu eserde 7 büyük peygamberin hayatları da anlatılır.Tazarruname, dîvan edebiyatında musanna (sanatlı) nesrin ilk örneği sayılır. İkinci eseri olan Maarif nâmede Islâmî ahlâk üzerinde durulur. Üçüncü eseri "Tezkiretül-Evliya" dır. Adından da anlaşıldığı gibi bazı evliyaların hayat ve menkıbelerini anlatır.
Tazarrû nâmeden:
"... Kibir sahibini hor ider ve kendüyü görmek kişiyi kör ider. Feragat derûna huzur verir ve beşâşet yüze nûr verir. Tevazu izzeti mûcib olur ve devlet muhabbeti mûstevcib olur. Kusurun bilen sûd-mend olur ve kendüyü öğen nflmerd olur. Şehvete yelen hayvan olur ve gazaba uyan şeytan olur... Höd-rây olanın tâ İli onağan olmaz ve kendü fikrine uyanun işi onâgan olmaz... Hak isteyen tevekkü de olur ve ten besleyen eklide olur...9
Maarif nâmeden:
"...Rivayet olunur ki bir südci var idi. Sü-düne su katar idi. Bir gün sel geldi, koyunun apardı. Ehl-i İbret İdi, hâlini anladı. Bu hâl neden olduğın bildi ve hâline ağladı: Hayf ki o süde katduğum, sular sel oldı geldi, koyunouklarumu aldı, der idi....












Diğer Yazar ve Şairler İçin​



rica-ederim.gif
 
Geri
Üst