Laiklik içindeki Biz İnsanlar

fake.ci

New member
Sivil anayasa tartışmalarının sürdüğü şu günlerde, gündemimizi en çok meşgul eden konuların başında her zaman olduğu gibi laiklik gelmektedir. Resmiyette(anayasa’da) ve bir takım çevrelerce sürekli laik olarak gösterilmemize rağmen uygulamada bir takım hatalar göze çarpmaktadır. Sistemimiz laiklik dışında her türlü uygulamalara açık hale gelmiş durumdadır. Bu farklılaşmayı görebilmek için ilk olarak batıdaki laiklik ve ülkemizdeki laik kavramları ve uygulamalarına bakmak gerekir.
Laiklik ruhbanlı dinlerde, ruhani konseyle devlet arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir kurumdur.
Laikliği din-devlet ayrımı veya din devlet ilişkisi olarak tanımlamak yanlıştır. Din devletten önce vardır ve insanlar devleti temel hak ve hürriyetlerini geliştirmek ve korumak için kurarlar. Bu temel hak ve özgürlülerin başında ise din ve vicdan özgürlüğü gelmektedir. Fakat ne yazık ki ülkemizde laiklik anlayışı devleti kutsallaştırarak, dinsiz bir devlet modeli meydana getirmiştir. İnsanlar vatandaşlık haklarına sahiptirler. Bu hakların en önemlilerinden birisi olan ve kişinin hayatını anlamlı kılan din ve vicdan özgürlüğünün korunması ve laiklikle teminat altına alınması gerekir. Fakat bizdeki durum batıdan çok farklıdır.

Batıda kilise-devlet ilişkisi açısından üç ayrı yaklaşım söz konusudur. Fransa’da kilise ile devlet çatıştığı için laiklik bir mütareke anlamını taşırken, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde, çatışmaya gerek kalmadan kilise ile devlet kendi sorumluluk alanlarını bir kontratla belirledikleri için bunlara “kontrat ülkeleri” denir ve iki tarafın ilişkileri, iki eşit tarafın rızasına dayalı bir kontrata bağlıdır. Üçüncü yaklaşım tarzı ise İtalya’da görüldüğü gibi egemenliğin paylaşılmasıdır. Yani kilise ve devlet egemenliği eşit olarak paylaşılmış ancak kendi alanlarını yine kendileri belirlemiş ve taraflar bu yaklaşımı kabul ve beyan etmişlerdir. Vatikan’ın ortaya çıkışı böyle bir paylaşım esasına dayalıdır. Vatikan bütün dünyadaki Katolik kiliselerinin ve bunların sahip oldukları toprakların sahibidir.1 Öncelikle laiklikten söz edebilmek için bir ülkede hâkim olan ruhani bir otoriteden bahsetmek gerekir. Batı’da Vatikan bu işlevi üstlendiği için laiklikten ve işlevinden bahsedilir çünkü orada, Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verecek olan bir kurumun varlığından söz edilebilir. Fakat biz de daha düne kadar (Abdurrahman Dilipak’ın ifadeleriyle) Sezer’in hakkı Sezar’dan fazlaydı.

Ülkemizdeki laiklik ise tek parti döneminde, olağanüstü şartlarda, kimsenin anlamını bilmediği bir şekilde kabul edilmiştir ve bu yüzdendir ki, diyanet teşkilatı siyasi iktidara bağlıdır, din eğitimi devletin tekelindedir, imamların memur olduğu bir laiklik sistemini benimsemişiz. Laik ülkelerde din hizmetleri o dine bağlı topluluk, grup veya cemaatlerle yürütülürken bizde, devlet, “diyanet işleri” adı altında bir kurum oluşturmuş ve kendi eliyle okullar açmış ve yine kendi eliyle hacıları belirlemiştir. Kurbanlarda derilerin devlet eliyle toplanması ve cuma hutbelerini devletin hazırlatması da cabası… Modernleşme adına Fransa’dan aldığımız laikliliğin Fransa’daki uygulamalarına baktığımızda, halen kiliseye ve Hıristiyan tarikatlarına bağlı yüzlerce okulun olduğu gözükecektir.

Bütün bu uygulamalar ve tanımlamalara baktığımızda ise biz de garip bir laiklik uygulaması ortaya çıkmaktadır. Hatta adına laiklik demek bile yanlış oluyor. Laikilik, ruhani konseyle(Müslümanlarla), devlet arasındaki ilişkiler düzenlenmesi gerekirken ya da aydınlarımızın tabirine göre, din ve devlet işlerini birbirinden ayırması gerekirken, bizdeki laiklik ile, dinin devlet kontrolünde ve tahakkümü altında olduğu bir sistem ortaya çıkmıştır. Bu sistem ise laiklik ile değil bizantinizm ile örtüşmektedir. Bizantinizm, Saint Paul’un başlattığı imparatorluğa uyum sağlama politikasının, 313 yılında Hristiyanlığın serbest bırakılmasıyla almış olduğu yeni bir ilişki tarzıdır. Bizantinizm ile birlikte İmparatorluk için tehlike olabilecek kilise otoritesi, imparatorluk bürokrasisi içinde asimile edilmiş ve böylelikle din, devletin amaçlarına hizmet eder bir konuma getirme hesaplanmıştır2
Bizantinizm ile Sezar’ın hakkı korunmaya başlanmış ve devlet, din içindeki adamlarıyla(imam) bir kontrol mekanizması oluşturmuştur. Devletin dine egemen olduğu ve vicdan hürriyetinin sınırlandığı bir mekanizma geliştiriliş ve devletin felsefesi, temel kuralları ile din belirlenmiş sonuç olarak da devletin ince kırmızıçizgileri arasında din ve vicdan özgürlüğü topluma dayatılmıştır. Bizantinizm siyasi otoriteye meşruiyet sağlamak ve siyasi otoritenin taleplerini dine uydurmak yoluyla, devletin meşruiyet kaynağı olmuştur. Bizantinizm kelime itibariyle Bizans kelimesine benzemektedir. Bunun sebebi ise bizantinizmin Bizans zamanında, Ortodoks Hıristiyanlığın patriği olan kişinin, imparatora yani siyasi otoriteye bağlı olmasından gelmektedir.

Mesele laik veya bizantinist olmakla değil mesele, özneye insanı koymakla bitiyor. İnsana değer veren, inancına saygı duyan, her dine eşit mesafede yaklaşan, kişilerin din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan sistem, ister laik olsun ister bizantinist fark etmez. Kenan Evren’in ifadeleriyle (laiklik tanımı) din, devlet işlerinde sınırlandırılabilir ama kişilerin dini kanaatlerini baskı altına almadan......


ANLAYANA.......

Kırmızı ve yeşil, Şanar Yurdatapan-Abdurrahman Dilipak, Aykırı yay, s54
 

VolkaN

Altın Üye
kaynak ekledim kaynaksız konu acmayalım
 

sergahcan

New member
sadece şunu iyi biliyorum, fransadan aldığımız laiklik bizde en gelişmiş ve dünyaya örnek olacak hale gelmiştir. ama uygulama birilerinin işine gelmiyor. çünkü eğer gerçek anlamda anayasadaki haliyle din ve devlet işlerinin ayrılması ve tüm dinlere eşit mesafede durması şeklinde uygulanırsa din tacirleri devleti sömüremez. tam tersi düşüncelerde. çünkü ne der anayasada hiç bir din, ırk yada siyasi görüş kişi veya kurum kuruluş topluluk özel imtiyazlara sahip olamaz. oysa sunni kesim devlette hakimdir ve diyanet onlara hizmet eder. benim verdiğim vergilerle din adamları yani dinde olmadığı halde maaşlı devlete bağlı bir kast sistemi oluşmuş. bu bile laikliğe aykırı. sorsanız dinede aykırı ama bunu söylemek çoğunun işine gelmez. islamda parayla din hizmeti satılmaz, din adamı yoktur. ruhban sınıfı oluşmuştur diyanet aracılığı ile. işte laiklik işlerse birilerinin rant kapısı kapanır. dine dayalı ( hangi din yada mezhep olursa olsun) siyaset yasaklanır. ama bunuda arkadaşlar anlatmazlar işlerine gelmediği için. ne derler peki laiklik din düşmanlığıdır. oysa aslında dini kullananlarda inancın düşmanlarıda kendileridir. neylersin, cahilliğin revaçta olduğu bir toplumda laiklikte dinsizlik diye sokulur millete. saygılarımla..
 

HTML

Üst