Kurtlar Vadisi ve Bilinmeyenler Yönleri

SEYDİALİ

seyri alem
Moderatör
Katılım
4 May 2009
Mesajlar
18,132
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
ARAF
Kurtlar Vadisi ve Bilinmeyenler Yönleri

Kurtlar Vadisi ve Gerçek Yönleri
POLAT ALEMDAR:ABDULLAH ÇATLI
SÜLEYMAN ÇAKIR:ALAADDİN ÇAKICI
ASLAN AKBEY(ABBAS USTAOĞLU):AHMET CEM ERSEVER+HİRAM ABAS
PALAAKALLI-YEŞİL-MAHMUT YILDIRIM(AHMET CEM ERSEVERİN ÖLDÜRÜLMESİNDE ADI GEÇEN ŞAHIS)
DOĞU EŞREFOĞLU: MEHMET FUAT DOĞU+EŞREF BİTLİS
MEMATİ BAŞ:MURADİ GÜLER
ŞAHİN AĞA: İBRAHİM ŞAHİN
NESRİN-ÇAKIRIN KARISI:UĞUR ÇAKICI
İPLİKÇİ NEDİM(NEDİM MALİK):NESİM MALKİ
ŞEVKO:İBRAHİM TELEMEN
ŞEVKONUN ÖLMEDEN ÖNCE KONUŞMAK İSTEDİĞİ GAZETECİ:UĞUR MUMCU
HALİL İBRAHİM KAPAR(HALO): HALİL HAVAR
DEVE TUNCAY(TUNCAY KANTARCI):TUNCAY MATARACI
MEHMET KARAHANLI (BARON)ELAHATTİN BEYAZIT(TUNCAY ÖZİLHAN,RAHMİ KOÇ)
ZİYA YILMAZ: DÜNDAR KILIÇ(DİZİNİN BAŞLARINDA BİR SAHNEDE BARON LAZ ZİYAYA ÜZÜLME BU SENE DE SÜRMENESPORU ŞAMPİYON YAPARIZ DEMİŞTİ)
KILIÇ:NİHAT AKGÜN
HÜSREV BEKİROĞLU:ABUZER UĞURLU----(HÜSEYİN BAYBAŞİN)
TESTERE NECMİ: YAŞAR AVNİ MUSULLULU (SARI AVNİ)

KONSEYİN AVUKATI NİZAMETTİN GÜVENÇ:AYDOĞAN SEMİZER
BARONUN SÖZ BİR'DE KAYBOLAN UÇAKSAVARLARLA İLGİLİ KONUŞTUĞU KİŞİ:AYDIN DOĞAN(HÜRRİYETTE DE BENZER Bİ BAŞLIK ÇIKMIŞTI "KAYBOLAN SİLAHLAR KADEK'İN ELİNDE Mİ?" DİYE)
ELİF:AVUKAT ŞEYDA YILDIRIM
BEHİÇ TÜRKCAN:BEHÇET CANTÜRK
BARIŞ BULMAZAVAŞ BULDAN
ÖNDER ZÜLFÜ KOŞAL: ÖMER LÜTFİ TOPAL
HÜSREVİN YARDIMCISI ŞEYHMUZ:ŞEYHMUZ DAŞ
LAZ ZİYA'NIN YARDIMCISI ORHAN:TARIK ÜMİT
ÇAKIRIN KUMARHANESİNİN MÜDÜRÜORKMAZ YİĞİT
YENİ DGM SAVCISI:AYKUT CENGİZ ENGİN,ENGİN BALTACI

PKK, Körfez Savaşı sonrasında K.Irak'ta ve Türkiye’de oldukça güçlenmiş, Türkiye'nin her yerinde örgütlenip birçok faili meçhul cinayetlere imza atmıştı. Bu sıralar PKK’nın Türkiye’ye maliyeti her yıl 10 milyar $ civarlarındaydı. Bölgede huzurun sağlanması amacıyla Çekiç Güç konuşlandı. PKK, 30’u aşkın üst düzey devlet memurlarını ve önündeki bazı engel teşkil edecek insanları ortadan kaldırıyordu.

"Basın-Yayın kuruluşlarının temsilcileri resim ve görüntü aldıktan sonra dışarı çıkarıldılar. Ses geçirmez kapılar kapatıldı. Milli Güvenlik Kurulu, tam ilan edildiği saatte, gündem konularını görüşmek üzere başladı.
Devlet Başkanı kısa bir konuşma ile toplantıyı açtı. MGK gündemindeki konular mutad olduğu üzere görüşülmeye başlandı. MGK üyeleri, bütün toplantılarda olduğu gibi, hazırlıklı gelmişlerdi. Konuşan kimseler, konularını doğrusu iyi ifade ediyorlardı; belli ki, hem konularına tam hakimdiler, hem de derslerine iyi çalışmışlardı.

Nihayet, sıra en mühim konuya geldi: Bölücü Terör ve PKK ile Mücadele... Evvela, Genel Kurmay Başkanı son durumu veciz bir üslupla net bir şekilde ortaya serdi. Son olarak, Jandarma Genel Komutanı söz alarak, PKK ile mücadeledeki son durumu ve sıkıntıları tekraren özetledi. Terörün çığrından çıkığını söyleyerek, son 1,5 yıl içinde Terör İttifakı'nın büyük şehirlerde yaptığı eylemlerin dökümünü vermeye başladı.

Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis; "Bu böyle gidemez. Bu duruma daha fazla tahammül edemeyiz. Mutlaka acil önlemler almamız lazım! Bir Plan'ımız var. Eğer izin verirseniz, arzetmek istiyorum.?"
Hiç kimseden itiraz gelmeyince, Planı anlatmaya başladı. Uzun müzakerelerden sonra, Askerler'de Siviller'de gönülsüz'de olsalar, MGK, Plan'ı "denemeye değer ve uygulanabilir" bularak kabul etti. Plan'a kod adı olarak KALE PLANI denildi.
Kale Planı'nı, tüm hazırlıklarını yaparak ve teşkilatını kurarak, Jandarma Genel Komutanlığı uygulayacaktı.” [1]

Devlet ve ordu izninde büyük bir teşkilat kuruldu. Teşkilat’ta özel olarak seçilip eğitime tabi tutulacak olan askerler ve polisler görev yapacaklardı. Bir yandan da gayrı resmi teşkilat kuruldu . (JİTEM). JİTEM’in başına Ahmet Cem Ersever getirildi. JİTEM, Çekiç güç’ ün PKK’nın kamplarına ilkyardım adı altında silah dağıttığını fotoğraflayarak belgelemişti. Cem Ersever belgeleri hemen Eşref Bitlis'e gönderdi. Eşref Bitlis, Türkiye'nin Kuzey Irak politikalarının belirlenmesinde önemli rol oynuyordu.

Eşref Bitlis, Uğur Mumcu ve Ahmet Cem Ersever Suikastleri

“Türkiye, İran, Irak ve Suriye gibi büyük Ortadoğu devletlerinin dışişleri bakanlarının 10 Şubat 1993’te Şam’da bir araya gelmelerinin ardından 7 gün sonra 17 Şubat’ta Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağı bilinmeyen bir kazadan dolayı düştü. Orgeneral Eşref Bitlis kazada şehit oldu. Genelkurmay Başkanlığı tarafından uçağın buzlanma sonucu düştüğü açıklandı. Türkiye’nin bölünmesini istemeyen bu savaşın ancak Türkiye, İran ve Suriye’nin birleşerek biteceğini düşünen Eşref Bitlis’in ortadan kaldırılmasıyla Çekiç Güç’ün önündeki en büyük engel ortadan kaldırılmıştı.

Uğur Mumcu ise MOSSAD-Barzani bağlantısını anlatan bir yazısından 17 gün, Süleyman Demirel’in Suriye gezisinden 5 gün sonra, 24 Ocak 1993 Pazar günü arabasının altına konulan C-4 tahrip kalıbının patlaması sonucu öldü. Eşref Bitlis, Kuzey Irak’taki kürt liderlerle sık sık görüşüp onlara PKK’ya yardım yapmamaları konusunda sert uyarılarda bulunuyordu. Uğur Mumcu ise son zamanlarında Mossad-Barzani ilişkilerinde birçok gizli sorunun cevabını ortaya çıkarmıştı.” [2]

JİTEM ‘in başına seçilen Ahmet Cem Ersever, adının karıştığı Eşref Bitlis'in ölümünden sonra 17 Mart 1993’te yani olaydan bir ay sonra JİTEM'den de askerlikten de istifa etti. Bunun üzerinde operasyon rafa kaldırıldı. Ahmet Cem Ersever, Aydınlık gazetesine Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım ve bazı faili meçhul cinayetlerle ilgili birçok açıklamalar yaptı. Bu açıklamalardan sonra 4 Kasım 1993'te Ankara'da ölü olarak bulundu. Oysa Ahmet Cem Ersever, Eşref Bitlis Paşa'yı bir başka severdi. Cem Ersever, JİTEM'i çok güzel örgütlemişti. O günlerde JİTEM, tam bir kontr-gerilla örgütü olma yolunda hızla ilerliyordu.

PKK ile mücadele daha başlamadan Eşref Bitlis’in ölümüyle beraber bitmişti. Plan'da rafa kaldırıldı. Bunun üzerine bu işe dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar el koydu. Mehmet Ağar, dönemin hükümet başkanı Tansu Çiller’in izninde büyük bir örgüt kurdu. Tansu Çiller, Mehmet Ağar’ın kurduğu bu örgüte birçok istihbarat kuruluşlarının üstünde yetkiler verdi. Bu örgütün başına Korkut Eken getirildi. (1993).

Aydoğan Vatandaş: "17 Haziran 1997 tarihinde Ankara'da görüştüğüm bir istihbarat yetkilisi şunları söylüyordu: PKK ile asıl mücadeleyi üstlenmesi için özel bir güç oluşturuldu. Bu güç içerisinde her birimden isim bulunuyordu. MİT'ten, Jandarma'dan, Özel Harekat timlerinden, kısacası en başarılı personelden korkunç bir güç oluşturuldu. Başlarında da Korkut Eken bulunuyordu. Bu fikrin savunucusu aslında Alparslan Türkeş'ti. Bu güç kısa süre sonra kendi yöntemleriyle PKK ile mücadele etmeye başladı. PKK'nın finans kaynakları, bakanlara kadar uzanan bağlantıları bir bir tespit ediliyordu. Ağar bu arada PKK ile bağlantılı görülen büyük bir sermaye grubunuda karşısına almaya başlamıştı. Bu özel güç Özel Kuvvetler Dairesi'nin kontrolünde olmasına rağmen, sanki Ağar'ın kontrolündeymiş gibi gözüküyordu." [3]

Aydoğan Vatandaş'ın Armagedon adlı kitabında şu cümle geçmektedir.
"Ağar bu arada PKK ile bağlantılı görülen büyük bir sermaye grubunuda karşısına almaya başlamıştı."
Bu sermaye grubu Cavit Çağlar'ın yönettiği grupdur.


Tansu Çiller, kurmaya çalıştığı ve bazı kesimler tarafından gelen tepkiler üzerine kuramadığı Kamu Güvenliği Başkanlığı'nı, sonralardan kurdurduğu Çiller Özel örgütü ile bir nevi kurmuş oldu.

PKK’ya yardım eden işadamları ve sanatçılar’ın adının olduğu 57 kişilik bir liste hazırlandı. Bu belgeyi Mehmet Eymür’ün başında olduğu birim MİT Kontr-terör Dairesi hazırlamıştı.

1) 14 Ocak’ta Behçet Cantürk öldürüldü.
2) 25 Ocak1994, Liceli avukat Yusuf Ekinci Ankara’da öldürüldü.
3) 28 Mart 1994’de Fevzi Aslan ve Salih Aslan’ın cesetleri Kınalı- Sakarya TEM otoyolunda bulundu.
4) 3 Haziran 1994’te Savaş Buldan, Hacı Karay ve Liceli Adnan Yıldırım bir köy yolunda ölü olarak bulundu.
5) 11 Kasım 1994’te Behcet Cantürk’ün avukatı Medet Serhat’ın arabası çapraz ateşe alınarak öldürüldü..................

Ve bunun gibi daha birçok kişi öldürüldü.

Bu cinayetler işlenmeden bir süre önce Başbakan Tansu Çiller, 4 Kasım1993’te İstanbul’da çok ilginç açıklamalarda bulunmuştur;

“PKK’nın haraç aldığı işadamları ve sanatçıların isimlerini biliyoruz, hesap soracağız.”

Behçet Cantürk'ün öldürülmesinden yaklaşık iki hafta sonra Türkiye'de dolar 18 bin lira arttı. Borsa dibe vurdu. Sanki birileri bunun acısını çıkarmak için düğmeye basmışlardı. Behçet Cantürk'ün PKK'ya ve ASALA'ya büyük oranda yardımlar yaptığı biliniyordu. PKK ve ASALA'nın iç ve dış destekçileri el birliği yaparak Cantürk'ün öldürülmesinin sorumlusu saydıkları Türkiye Cumhuriyeti'ni hiç olmazsa ekonomik olarak cezalandırma yoluna gitmişlerdi.

PKK ile mücadelede Emniyet’ten Korkut Eken’in başında olduğu Çiller Özel Örgütü ve MİT’ten Mehmet Eymür’ün başında bulunduğu Kontr-terör Dairesi vardı.
Bundan sonra gösterilen başarılar neticesinde PKK terörünün beli büyük oranda kırıldı. Güneydoğu’daki birçok PKK kampı bombalandı. PKK’nın birçok elemanı yakalandı. PKK’ya yardım eden birçok işadamı öldürüldü.
Bu iki birim, PKK ile mücadele konusunda birbirleriyle yarış içine girmişlerdi. Bu yarış sadece PKK konusunda devam etmedi. 93’ün ortalarında kurulan Türkiye’nin en büyük, en güçlü ve gizliliğe en çok riayet eden mafya organizasyonu'nun çökertilmesi amacıyla gerçekleştirilen operasyon’dada devam etti.


Metin Kaplan'ın Matruşka adlı kitabında böyle bir konseyden bahsediliyor;
"Çok ama çok büyük bir salonda, en kaliteli keresteden muhteşem işçilikle imal edilmiş, belki de maun, dev bir oval masa etrafında, ilk bakışta sayılamayacak kadar fazla sayıda kalontor adam oturmuş, bazı konuları ciddi ciddi müzakere ediyorlar. Hepsinin giyim kuşamları yerinde, son moda ve marka kıyafetler hiçbirinin üzerine iğreti durmuyor.
Koltuklar maroken, adeta her biri için özel olarak düşünülmüş ve öyle üretilmiş. O dev masaya tek parça bir örtü örtülmüş ki, gören ipek zanneder, kim bilir belki de ipektir. Tavanda üç büyük avize derseniz, tek kelime ile şahane. Aydınlatma, kartonpiyerler arasına maharetle gizlenmiş özel lambalarla yapılıyor. Salonun bir tarafı boydan boya cam. Lakin öyle sıradan camlardan değil herhalde. Yoksa o ebattaki camların rüzgara en azından Lodos'a dayanması imkansız. Bu salon bir büroya ait deseniz, o halde perde olmaması lazım. Bir meşhur ve büyük otelin deseniz, o zaman da, bu adamlar bir otel salonunda bu kadar rahat olamazlar. Çok mühim, gizli ve biraz da tehlikeli şeylerden bahsediyorlar çünkü. Anlamak mümkün değil. Ortada hizmet eden bir tek kişi bile yok, demekki güvenlik tedbiri var. Çok önemli adamlar, çok mühim bir şey için toplanmışlar. Tamam, tamam belli oldu onsekiz kişi bunlar. Türkiye'de hemen herkezin gazetelerden ve televizyonlardan tanıyıp bildiği, her yerde ve her zaman VİP salonlarını kullanan şahıslar..." [4]

Bu iki örgüt arasındaki mücadele Raporlar Savaşı, Ahmet Cem Ersever'in öldürülmesi, Lazem (Lazım) Esmaeili ve Askar (Asko) Simitko'nun öldürülmesi, Tarık Ümit'in öldürülmesi, Yeşil'in emniyet'te sorgulanması, Ömer Lütfü Topal cinayeti zanlıları'nın ihbar edilmesi, Nurullah Tevfik Ağansoy'un öldürülmesi ve son olarakda Susurluk şeklinde sürmüştür.

Raporlar Savaşı


1.MİT Raporu

Eymür'ün, 10 Kasım 1987'de tamamladığı 23 sayfalık raporu, Perinçek'in 2000'e Doğru dergisinde yayınlandı.

"1983-87 arası dört yıllık bir çalışmanın ürünü olan 1. MIT Raporu'nda yer alan en önemli bilgiler Tarik Ümit'ten sağlanmıştı. İki Mehmet'in kavgası işte bu raporla başlıyordu. Raporun en belirgin hedefi Mehmet Ağar'dı ve rapordaki ifadelere göre Ağar "uyuşturucu dünyasının tam ortasında" yer alıyordu. Mehmet Eymür MİT Güvenlik Dairesinin başına geçtiğinde Tarik Ümit en güvendiği ajanıydı. Bu tarihlerde MİT Güvenlik Dairesi Başkan Yardımcısı ise yine isminden sıkça bahsettiren Korkut Eken'di. 1987'de Aydınlık Dergisi'nin yayınlamasıyla ortaya çıkan 1. MIT raporu olayı hem Hiram Abas'ın hem de Mehmet Eymür ve Korkut Eken'in başını yemişti. Üçü de kısa süre sonra MİT'teki görevlerinden ayrılmak zorunda kaldılar. Ancak Eymür mafya dünyasının korkulu rüyası haline gelen ünlü köstebeği Tarik Ümit ile ilişkisini hiçbir zaman kesmemişti.
Eymür ve Eken 27 Mayıs 1988 tarihinde MİT'teki görevlerinden ayrıldılar. Hiram Abas ise bir süre sonra Dev-Sol'un gerçekleştirdiği bir suikaste kurban gitti. Kısasüre sonra Eken ve Eymür birlikte bir buz fabrikasi işletmeye karar verdiler. Ancak bu da çok fazla uzun sürmedi. Yıllarını isitihbarat dünyasının hareketli ve heyecanlı dünyasında geçiren bu iki adama sivil hayatın tüm kapıları birer birer kapanıyordu. Kavgalı bir şekilde ayrıldılar. İşte her sey o zaman oldu. Bu ayrılıktan haberdar olan dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, Korkut Eken'e 'birlikte çalışalım" teklifini götürmekte gecikmeyecekti. Eymür ise beş yıl aradan sonra 14 Subat 1994'te yeniden MİT'e dönmüş ve Kontr-Terör Daire Baskanı olarak göreve baslamıstı." [5]

2.MİT Raporu

“Birincisinde olduğu gibi bu ikinci metinde de ağır suçlamaların hedefi Mehmet Ağar'dı. Daha once yeraltı dünyası ile ilişki içinde olmakla suçlanan Ağar, bu kez Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde sivil şahıslardan muteşekkil bir suç örgütü kurmakla suçlanıyordu. Sonucta yine Doğu Perinçek imdada yetişti. Abdullah Çatlı'nın Mehmet Özbay kimliğiyle Türkiye'de serbestçe dolaştıgını, uzman emniyetçi kimliği taşıdığını, buna dayanarak silah ruhsatı aldığını deşifre eden 2. MIT Raporu'nu Doğu Perinçek'in Aydınlık dergisi 22 Eylul 1996 günü yayınladı.
Bu raporda özetle, Emniyet Genel Müdürlüğü doneminde Mehmet Agar'ın görünüşte PKK ve DEV-SOL'a karşı operasyonlar yapmak amacıyla Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Sami Hoştan ve Yasar Öz gibi isimlerden olusan bir ekip kurduğu, bu ekibi eski MİT gorevlisi Korkut Eken'in sevk ve idare ettigi, ekipteki kişilere resmi kimlikler, yeşil pasaportlar verildigi, bu kişilerin polis eskortlarıyla dolaştığı, uyusturucu kacakçılığı, adam öldürme gibi eylemleri yaparken polis himayesinden yararlandıkları, Tarik Umit, Lazim Asmaili ve Askar Simitko'yu bu ekibin kaçırarak ortadan kaldırdığı, Mehmet Ali Yaprak'ın bu ekipce kaçırılıp Sedat Bucak'ın Siverek'teki evinde sorgulandığı, Yaprak'tan dört milyon mark alındığı, önlem alınmazsa bu ekibin siyasi cinayetlere de yönelebileceği vurgulanıyordu.” [6]

Tarık Ümit

MİT'in önemli adamlarından Tarık Ümit ortadan kayboldu.(2 Mart 1995)

"Tarik Ümit, ortadan kaybolmadan kısa bir süre önce, Mehmet Ağar ve ekibi ile ilgili tüm bildiklerini noter huzurunda açıklayacağını söylüyordu. Korkut Eken'den ölüm tehdidi aldıktan sonra, iki tanığın yanında, Eymür'ü arayarak söylemişti bunu. İkinci ölüm tehdidini aldıktan sonra da Eymür'ü aramış ve tüm bildiklerini bir banda kaydettiğini söylemisti. Sonra bu kasedi Mehmet Eymür'e ulastırdığı söyleniyor. Tarik Ümit şöyle diyordu Eymür'e: "Eger bana bir sey olursa her seyi açiklamalisin."
Mehmet Eymür, Tarik Ümit'in vasiyetini gerçeklestirdi. Bu gerçeklesen vasiyetin adi II. MIT raporuydu. " [7]

Yeşil

İki kuruluş arasındaki savaş Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım konusundada devam etti. Yeşil, bir dönem MİT'te, bir dönemde JİTEM'de görev aldı. Mehmet Eymür ile çok samimi idi. Jandarmada çalışırken bile Mehmet Eymür’ün emrindeydi. Yeşil aynı zamanda iki kuruluşun adamıydı. MİT ve Jandarma. 3 Temmuz 1996 tarihinde sebebi bilinmeyen bir nedenle götürüldüğü Emniyet Müdürlüğü binasında kaburgaları kırılana kadar dövüldü. Mehmet Eymür telefonla Mehmet Ağar’ı arayarak Yeşil’in serbest bırakılmasını istedi. Mehmet Ağar, Yeşil’in MİT’te çalıştığını bilmediklerini söyledi. Mehmet Eymür ilk başlarda Yeşil'i üstlenmeyerek yenilgiyi kabullenmedi. Fakat sonralardan onu gizli olarak MİT'te tedavi ettirdi. (3 Temmuz 1996)
Yeşil olayı ile birlikte devletin güvenlik güçleri birbirine düşman olmuştu, JİTEM, MİT, Emniyet.

Ömer Lütfü Topal cinayeti zanlıları


Nurullah Tevfik Ağansoy İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğünü arayarak Ömer Lütfü Topal cinayetini Özel Harekat Şube Müdürlüğünde görevli polis memurları Ayhan Çarkın, Oğuz Yorulmaz ve Ercan Ersoy’un işlediğini söyledi. Şüpheli zanlılar Asayiş Şube Müdürlüğüne getirildiler. Mahmut Ağar bu kişilerin serbest bırakılmalarını istedi. Bir süre sonra bu kişiler serbest bırakıldı. (Ağustos 1996)

Nurullah Tevfik Ağansoy

Mehmet Ağar’ı zora sokan bu ihbarın üzerine Tevfik Ağansoy, ihale görüşmek için gittiği bir barda Abdullah Çatlı’nın sağladığı lojistik destek ile öldürüldü. (28 Ağustos 1996)


Susurluk

Abdullah Çatlı, Sedat Bucak, Hüseyin Kocadağ ve Gonca Uz’un içinde bulunduğu 06 AC 600 plakalı mercedes 3 Kasım 1996 günü Susurluk yolunda kaza geçirdi. Kazada Sedat Bucak haricinde herkez yaşamını yitirdi.
Mehmet Eymür'ün başında bulunduğu örgüt ile Korkut Eken'in başında bulunduğu örgüt farklı güçler tarafından kurulmuştu. Kont-terör Dairesi MİT bünyesinde. Korkut Eken'in başında bulunduğu örgüt ise dönemin başbakanı Tansu Çiller'in emri ile Emniyet bünyesinde kuruldu.
Susurluk kazası, 2.MİT Raporu'nun yayınlanmasindan 45 gün sonra meydana geldi. Mercedes'te bulunan Mehmet Ozbay'ın gerçek kimliğini gizlemeye dönük calismalar yarim saat icinde sonucsuz kaldi ve 3 Kasim gunu meydana gelen kazanin uzerinden bir saat bile gecmeden butun Turkiye, kazada olen Mehmet Ozbay'in Abdullah Catli oldugunu ogrendi. Gercekten de raporda yazildigi gibi uzerinde kimlikler cikmisti.

Radikal Gazetesi'nden Füsun Özbilgen kurumlar arası rövanş müsabakasını şöyle anlatıyor;
"Tarık Ümit, takımdan meçhul bir şekilde çıkarıldı. Emniyet Spor Mit Spora bir gol atmış oldu. Mit Spor bu golün acısını içine sindiremedi. Punduna getirdi ve rövanşta Emniyet spora bir gol attı. Çatlı'nın kimliğini faş etti. O meş'um kaza da meydana gelince, üst üste iki gol sarstı Emniyet Sporu. Antrenör de bu gollerin sarsıntısı ile kaleci Ağar'ı oyundan çıkarıp kenarda dinlenmeye aldı.” [8]

"Susurluk'taki olay vuku bulalı sadece 5 dk. olmuştu. Ankara'daki bürosunda bulunan Mehmet Eymür, telefonla Ufuk Davran'ı aradı. "Alo! Ufuk Davran."
"Evet benim."
"Ben Mahmut Eylem iyi akşamlar, Ufuk Susurluk'ta bir kaza oldu. Onu bir araştırın, birşeyler çıkabilir. Abdurrahman Çatal, Sadık Edep Bacak ve Hüsnü Kocatepe aynı arabada.
"Aman tanrım, Müthiş, müthiş! Teşekkür ederim.
"Birşey değil. Biz görevimi yaptık." Evet doğru! Gerçekten de MAT Kontr-terör Daire Başkanı Mahmut Eylem vazifesini yapmıştı. Ali Can Elveren, Nazım Lazım Esmaeili, Asger Simitko ve Tarık Ümit'in intikamlarını alınmıştı. Ayrıca, "İki Mahmutlar Savaşında" Mahmut Eylem, Mahmut Kamil Ağırman'ın arkasına dolanarak, iki puan daha kapmıştı! Kale Planı deşifre edilmişti, ama önemli değildi bu. Mahmut Eylem'in, Mahmut Kamil Ağırman'a üstünlük sağlaması daha mühimdi." [9]

----------------------------------------------------------------------------------

Dizide KGT için yansıtılmak istenen izlenime göre yasal bir birim değildir. Bunu karanlık odada Aslan'ı sorguya alan adamların konuşmalarından anlıyabiliriz. Ayrıca dizide KGT'nin
birçok kesim tarafından tam olarak tanınmadığı izlenmide verilmektedir.

DYP lideri Tansu Çiller, Başbakanlığa baglı olarak Kamu Guvenligi Baskanlığı'nı kurmak istedi. MIT'in iç istihbarat alanına bakması düşünülen bu birim, gelen tepkiler üzerine kurulamadı. (1993)

Sonraları kurdurduğu Çiller Özel örgütü adlı birim kurulduğundan beri bazı kesimlerden ve özellikle MİT tarafından büyük tepkiler almıştır. Kuruluşundan Susurluk'a kadar geçen zaman içerisinde devletin birçok kesiminden tepkiler almış, devlet eliyle devlet menfaati için kurulduğu halde sanki yasal olmayan bir birimmiş gibi gösterilmeye çalışılmıştır. Hatta bazen bu örgüte Çete diyenler bile olmuştur.

Soner Yalçın'ın Reis adlı kitabındaki bu örgütten bahsedilmektedir;

"Devlet Çeteden Haberdar

Hemen araya girip bir tespit yapalım: İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde Ayhan Çarkın'ı sorgulayan MİT elemanları, Mehmet Eymür tarafından gönderilmişlerdi.
Bilgi: dönemim İstanbul Emniyet müdürü Kemal Yazıcıoğlu ile Mehmet Eymür çok eski arkadaştılar. Birinci MİT raporunun hazırlanmasında Kemal Yazıcıoğlu'nun çok büyük katkısı olduğu söylenir. Kemal Yazıcıoğlu'da tıpkı Mehmet Eymür gibi, Mehmet Ağar'ı hiç sevmez!..

Ayhan Çarkın'ın anlatımlarına devam edelim:
"Doğu ve Güneydoğu'da bir sürü olay saydılar. Kürdistan Ulusal Meclisi'nin üyeleri dediler. "Onları biliyorsan bunu bana sorma, siz kime hizmet ediyorsunuz?' dedim. 'Kim bu o... çocukları, kim bunlar, kime hizmet ediyorlar?' diye sordum. 'Kardeşim sakin ol, bunlara kimsenin bir şey dediği yok. Biz birbirimizi biliyoruz. Fakat siz başka bir güce hizmet etmişsiniz' dediler. Hangi güç olduğunuda söylediler. Siyasi güçmüş bu. 'Yahu siyasi güce hizmet etmeyen yok ki. Herkes siyasi güce hizmet eder. kimmiş bu siyasi güç?' dedim. O zamanın başbakanı Tansu Çiller, Emniyet genel müdürü Mehmet Ağar, İbrahim Şahin. Onların güdümünde Türkiye'de terörle mücadele amacıyla özel tim oluşturuluyor. Bu tim illegal(yasadışı) faaliyetlerde bulunuyor. Bunun, timin finansörlüğünü de Özer Çiller yapıyor. 'Bu güce hizmet ettiğinizi herkes biliyor. Fakat şimdi aynı güç rapor hazırlıyor' dediler. Ben 'Hangi güçmüş o?' deyip, Cumhurbaşkanı Demirel'den Başbakan Tansu Çiller'e, Mehmet Ağar'a kadar hepsine küfür savurdum.
Bana tam doksan bir tane cinayet yüklediler. Ama, 'Bunları biliyoruz, bunları yalayıp yuttuk. Bunlara kimsenin diyeceği bir şey yok. Bir kere de gidip kendimiz için yapalım deyip, Ömer Lütfü Topal'ı öldürdünüz' deyince tepem attı."

Özel timci Ayhan Çarkın'ın İstanbul Emniyeti'ndeki sorgusu 28 Ağustos 1996 tarihinde yapılıyor. MİT elemanları, özel timci Çarkın'a "Siz siyasi bir güce hizmet ediyorsunuz" deyip, dönemin başbakanı Tansu Çiller'in ve Emniyet genel müdürü Mehmet Ağar'ın adını veriyor.
MİT elemanlarının bu isimleri telaffuz ettiğinde daha ortada İşçi Partisi (İP) lideri Doğu Perinçek'in açıkladığı İkinci MİT Raporu yok. Perinçek Raporu 21 Eylül 1996'da, yani özel timcilerin sorgusundan bir ay sonra açıkladı.
Buradan çıkan sonuç sonuç şu: MİT, Çiller Özel Örgütü'nün adını İP lideri Perinçek'ten önce telaffuz ediyor.
Devlet, kendisini ele geçirmeyi amaçlayan bir çetenin varlığından haberdardır.” [10]

Bunda Çiller Özel Örgütü'nün görevininde büyük etkisinin olduğunu düşünüyorum.
Dizide 2.Bölümde Ali, Aslan'a KGT hakkında şu soruyu soruyor;
Ali: Nerden başlıyor?
Aslan Akbey: Piramidin dibinden. Konseyin kontrol ettiği yeraltı dünyasının en alt biriminden.

Bu örgüt uyuşturucuyu baronlarını, silah kaçakçılarını ve diğer illegal işleri yapanları çökertmek için onların içine adam sızdırmıştır. Bu adam herkez tarafından bilindiği gibi Çatlı'dır. Çatlı görevi gereği uyuşturucu vs... işlerin baronlarıyla içli dışlı olmak zorundadır. Bu durum, MİT gibi bazı devlet kurumları ve bizim medyamızın büyük bölümünü elinde bulunduran kurumlar tarafından bilindiği halde halka yanlış yansıtılmış, bunun sonucunda bu örgütün illegal işler yapan bir örgüt olduğu izlenimi verilmiştir.

KGT hakkında dizide geçen replikleri ele alalım:


2.Bölüm'de geçen replikler
Ali: Biz kimiz şef?
Aslan Akbey: KGT, kamu güvenliği teşkilatı. 1 yıl önce kuruldu. Bütün güvenlik ve istihbarat kuruluşlarının üstünde çok özel ve sınırsız yetkilere sahip. Faaliyetleri tahkikat konusu yapılamaz. Hücre biçimi örgütlenme.
Ali: Nerden başlıyor?
Aslan Akbey: Piramidin dibinden. Konseyin kontrol ettiği yeraltı dünyasının en alt biriminden.

Kurtlar Vadisi’nin ilk bölümlerinde Aslan Akbey’in bu cümleleri sarfettiği zamanlarda Behiç Türkcan gibi bazı kaçakçılar öldürülüyordu. Behiç Türkcan öldürülüyor ve 15 ocak 1994 sabahında şöförü ile sapanca’da ölü olarak bulunuyor. Yani, Aslan’ın 1 yıl önce kuruldu dediği KGT, 1993’de kurulmuştu. Bu da Mehmet Ağar tarafından kurulan örgüt ile aynı zamana denk gelmektedir.

---

18.bölümünde geçen replikler
Ufuk: Bu yaptığın yasal değil.
Aslan: Biliyorum. KGT sizin bildiğiniz yasalara tabi değil.
"Tansu Çiller, Mehmet Ağar’ın kurduğu bu örgüte birçok istihbarat kuruluşlarının üstünde yetkiler verdi. Bu örgütün başına Korkut Eken getirildi. (1993)."

---

Diğer İstihbarat teşkilatlarının bu örgütü tamamen tanımamasına kanıt olarak şu replik gödterilebilir:

19.Bölümde geçen Replik
Ağabey: Ankara'dan KGT'nin yendien gözden geçirilmesini talep edicem"



[1] Matruşka, Metin Kaplan, S. 22-28
[2] Aydoğan Vatandaş, Armagedon, S. 94-105
[3] Aydoğan Vatandaş, Armagedon, s. 111
[4] Metin Kaplan, Matruşka
[5] Aydoğan Vatandaş
[6] Faruk Mercan - [email protected]
[7] Aydoğan Vatandaş
[8] Füsun Özbilgen, Radikal Gazetesi
[9] Metin Kaplan, Matruşka, s. 203
[10] Soner Yalçın, Reis
 
Soner Yalçın'ın Reis ve Çınar Özkan'ın Bir Vatan İki Reis kitabını okursanız daha detaylı bilgiler içerisinde mevcut.

Ek olarak Abdülhey'de Drej Ali'yi (Ali Yasak) canlandırıyor.
 
Gerçekten güzel bir yazıydı teşekkürler.
 
Diziler halkı bilinçlendirme amacı güden ürünler değil. Öyle olsaydı ülkeyi yakından ilgilendiren ve bu zamana dek çoktan çözülmüş olması gereken konularla vakit harcamaya devam etmezdik. Bu tarz dizilerde terör örgütlerini doğduğu yere gönderiyoruz, israili tepeliyoruz, amerikaya haddini bildiriyoruz, ingilizleri titretiyoruz. Televizyonlar ortalama altı zekalara eğlencelik ve boş boş ve hoş vakit geçirmeyi sağlayacak şeyler üretiyor. Gücü ve bilinci yerinde olan milli yapılanmaların bu yaşananların aynısını ingiltereye, amerikaya, fransaya yaşatmasını çok isterdim. beni aptal yerine koyamazsın der gibi. Eğer iyiyse sende tadına bir bak bakalım der gibi. Ordusuna düşman kesilmiş bir fransayı, terörle 50 yıl uğraşan bir ingiltereyi, katolik protestan çatışması sonucu birbirini boğazlayan italyanları, ülkesini pazarlayan üçkağatçı, sahtekar, ahlaksız bir danimarka başkanını görmeyi, keyifle seyretmeyi ve bu avrupalılar ne kadar gerizakılı demeyi çok isterdim.
 
kurtlar vadisi , behzat ç bunlar zaten türkiye gerçeklerini anlatan diziler. türkiyede derin devlet vurgusunu işleyen diziler . ama kurtlar vadisiini pek bir popülaritesi kalmadı. ama behzat ç bu sene 3 .sezonda derin devlet vurgusunu işleyecek tavsiye ederim güzel dizi.....
 
Diziler halkı bilinçlendirme amacı güden ürünler değil. Öyle olsaydı ülkeyi yakından ilgilendiren ve bu zamana dek çoktan çözülmüş olması gereken konularla vakit harcamaya devam etmezdik. Bu tarz dizilerde terör örgütlerini doğduğu yere gönderiyoruz, israili tepeliyoruz, amerikaya haddini bildiriyoruz, ingilizleri titretiyoruz. Televizyonlar ortalama altı zekalara eğlencelik ve boş boş ve hoş vakit geçirmeyi sağlayacak şeyler üretiyor. Gücü ve bilinci yerinde olan milli yapılanmaların bu yaşananların aynısını ingiltereye, amerikaya, fransaya yaşatmasını çok isterdim. beni aptal yerine koyamazsın der gibi. Eğer iyiyse sende tadına bir bak bakalım der gibi. Ordusuna düşman kesilmiş bir fransayı, terörle 50 yıl uğraşan bir ingiltereyi, katolik protestan çatışması sonucu birbirini boğazlayan italyanları, ülkesini pazarlayan üçkağatçı, sahtekar, ahlaksız bir danimarka başkanını görmeyi, keyifle seyretmeyi ve bu avrupalılar ne kadar gerizakılı demeyi çok isterdim.

Guzel tespitler
 
Ya bu admalarda illimution denen saçmalığın içinde bulununan adamlar milletin beynini sulandırıp yıkıyorlar sözde
 
Geri
Üst