
Fotoğraf: FIBA Europe
Türkiye’de 2001’de düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nın gençleri, EuroBasket 2011’i sırtlayan “yaşlı” yıldızları oldu. O yaşlılardan Dirk Nowitzki’ye sahip Almanya turnuvanın gizli favorisi.
Gökhan Tan
Avrupa Basketbol Şampiyonası’nın “en büyük favori”si İspanya’nın bu oyunla kupaya uzanma ihtimali gerçekten can sıkıcı. Aynı kadroyla yakın zamanda Dünya ve Avrupa şampiyonluğuna uzanan ekibin, Portekiz karşısında bir gün önceki Polonya karşılaşmasından daha derli toplu bir görüntü verdiği gerçek. Ancak “zayıf” takımlar karşısında İspanyolların ne gerçek oyununu görebilmek mümkün ne de o oyuna yeterince ehemmiyet verdiğini söylemek… Son turnuvalar, üst turlarda vites büyütebildiklerini gösteriyor. Tecrübeyle sabit gerçek, kazanmaları gerektiği zaman toparlanıp takım olabildikleri.
Bu “kırılganlık” bizim için de geçerli; ama maalesef ters yönde. Polonya 2009’da kupanın sahibi grup maçında devirdiğimiz İspanyollar olmuştu. O turnuvada biz ise beş maç üst üste kazanmış, ancak uzatmalarda teslim olduğumuz Yunanistan karşılaşması sonrası dümeni toparlayamamış ve 8.likle yetinmiştik. Görünen o ki, basketbolun gereklerini fazlasıyla yerine getirmek bile takım olma kabiliyetimizin en önemli bölümünün moral/motivasyon dayandığı gerçeğini değiştirmiyor.
En büyük En Değerli Oyuncu adayı
İspanya ve Türkiye’nin benzeyen bir yönü daha var: İki ekibin de iskeleti (hadi iskelet değil de sonuca etki eden oyuncuları diyelim) 2001’de Türkiye’de düzenlenen şampiyonaya dayanıyor. İspanyollar, o formayı 10 yıldır ıslatan Pau Gasol’un 24,5 ve Juan Carlos Navarro’nun 20 sayı ortalamasıyla ayakta duruyor. Türkiye 2001’in genç Türkleri Kerem Tunçeri, Hidayet Türkoğlu ve Ömer Onan’ın konumu da farklı değil. Emir Preldzic ve Enes Kanter’in sürpriz sayılabilecek katkısını saymaz isek Türkiye Onan ve Hidayet’in kritik sayıları ve Tunçeri’nin oyunuyla dikiş tutturuyor. Bahsettiğim “moral/motivasyon” sorumluluğu da bu üçlünün, özellikle de Hidayet’in omuzlarında.
Gelgelelim turnuvanın en büyük En Değerli Oyuncu (MVP) adayı, bir başka takımın, Almanya’nın “yaşlı”sı. Yine Türkiye 2001 “patentli” Dirk Nowitzki’nin (33 yaşında) Alman takımındaki ağırlığı tartışılmaz. İlk iki karşılaşmayı 23 sayı ve 7,5 rebound ortalaması ile tamamladı. NBA’deki takımı Dallas Mavericks’ten milli takım için izin alamadığı 2010 Dünya Şampiyonası’nda bile gitarıyla Kayseri’ye gelen ve takımına destek veren Nowitzki’nin liderlik katkısı da saha performansından az değil.
Favori Almanya
Ancak şu ana kadar oynanan maçların gösterdiği (ki sadece ikişer maç geride kaldı), Almanya’nın, Türkiye ve İspanya’da bulunmayan artılara sahip olduğu. Onlar da tıpkı Türkler gibi skoru takım geneline yayabiliyor. (İlk maçta 5, ikinci maçta 4 oyuncuları çift haneli skorlara erişti.) Farkları, maç boyunca ivmelerinin azalmasına izin vermeyen dirençleri, son dakikalara diri girip, soğukkanlı oynayabilmeleri. Topu ve sorumluluğu paylaştıran sistemli oyun, örneğin İspanya’da tanık olduğumuz yalpalamalara da müsade etmiyor. Ne Nowitzki ne de takımın ikinci NBA’lisi (Los Angeles Clippers’ta oynuyor) Chris Kaman, Türkiye ve Alman liglerinde oynayan takım arkadaşlarının da rolünü çalmıyor, topu sakınmıyor. 2009’daki Avrupa Şampiyosı’na kadar Türkiye “NBA’li olan ve olmayan” ayrımından çok çekti. Almanya’da -oyuncuların karakteriyle ilgisi olsa gerek- bu sorun hiç yaşanmadı.
Almanya’nın bir başka avantajı da açlığı. Futboldaki başarısını Avrupa “tali” liglerinden biri olarak görülen basketbolunda yakalayamayan Almanlar, NBA finalleri MVP’si bir oyuncuya sahip olmalarına rağmen hiç kupa kaldıramadı. 2005 Avrupa Şampiyonası’nda gümüş, 2002 Dünya Şampiyonası’nda bronzda kaldılar. Kariyerinin en formda günlerini yaşayan Nowitzki’nin kupa getireceğine inançları, takım performansını da yükseltiyor.
Tıpkı futbolda olduğu gibi, belki de turnuvanın en düz ve heyecansız oyununu oynuyorlar. Ama takımın dişlileri de aynı şekilde sade ve sorunsuz işliyor. Nowitzki olmasa da Almanya en az yarı finale adaydı. NBA’de 12 yıl önce başladığı işi bu sezon şampiyonluk yüzüğü takarak sonuçlandıran Nowitzki’nin varlığı onları kupanın en büyük adayı yapıyor.
Almanya ile yıldızların değil, ancak tüm takımın eşit parladığı bir ulusal takım başedebilir. Türkiye’nin bu takımlar içinde olup olamayacağını bugünkü Litvanya maçında daha iyi görebileceğiz.
Ek: Hızımı almışken tahmin sınırlarını zorlamaya devam edeyim: Türkiye, grup maçları geleneğini bozmayarak grubun favorisi İspanya ve Litvanya’dan birini yener. İspanya grup maçlarının sonunsunu Türkiye ile oynayacağına ve o ana kadar ritmini bulacağına göre Türkiye’nin bence Litvanya maçını alır.