Kul Hakkı

PirAdam

Ayın Üyesi
Katılım
18 Haz 2010
Mesajlar
2,101
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
65
Konum
Istanbul
- Hak katında afva mazhar olmayan hususlardan biri şirk, biri de kul hakkıdır. Cenâb-ı Hak, kulunun dağlar kadar günâhını bağışlarken, kul hakkını afvının dışında tutmakta ve bu husustaki bağışlamayı, ancak kulların birbirlerinin haklarına riâyet ederek aralarında helâlleşmeleri şartıyla tecellî ettirmektedir. Onun için Hak yolunun samîmî ve muttakî yolcuları, bir ömür kul hakkı hassasiyeti içinde yaşamışlar ve üzerlerine en ufak bir tozun dahî sıçramamasına dikkat etmişlerdir.

Rivayet göre Abdullah bin Mübârek'in çok kıymetli bir atı vardı. Bir yolculuğu esnâsında öğle namazı vaktinin girmesi üzerine atını salıvererek namazını kıldı. Ancak bu sırada at, bir köyün devlete ait merasına girerek otlamaya başladı. Bunun üzerine İbn-i Mübârek, o ata binmekten vazgeçti.
Bir başka misâl şöyle:
Ebu Hamdun Kassar, can çekişen bir dostunun yanında bulunuyordu. Adam vefat eder etmez, yanmakta olan lambaya üfleyip söndürdü. Kendisine:
"-Ey Hamdun, bu karanlıkta lambayı niçin söndürdün?" dediler.
O da şu cevâbı verdi:
"-Lamba ve onun içindeki yağ şimdiye kadar vefât eden zâta aitti. Şimdiden sonra ise vârislerinin hakkıdır..."
Bir başka misâlde de Ebu Süleyman Havvas başından geçen bir hâli şöyle anlatıyor:
Birgün merkebe binmiştim. Sinekler eziyet veriyor, onun için hayvancağız başını durmadan eğiyordu. Ben de, yoldan kalmamak için habire elimdeki deynekle ona vuruyordum. Nihayet merkep kafasını kaldırdı. Lisân-ı hâl ile şöyle dedi:
"-Şimdi vur bakalım. Vur ama, hiç şüphe etme ki, bu dayak yarın senin başına inecektir!.."

Âlemlerin Efendisi'nin, son demlerinde ashâbına:
"Kimin üzerimde hakkı varsa gelsin alsın!" buyurarak, âhirete hicret ânında dahî kul hakkını düşünmesinin hikmet ve sırrı, bütün âleme pek manidar bir mesajdır.


Böyle yüce mesajlarla olgunlaşan ashabın büyüklerinden üçüncü halîfe Hazret-i Osmân'ın yanlışlıkla kulağını çektiği ve hatâsını anladığında da yanına çağırdığı kölesine:
"-Sen de benim kulağımı çek!" diye kulağını çektirmesi, hattâ kölenin hafif davranması üzerine:
"-Ben daha sert çekmiştim; biraz daha sert çek de beni âhıret vebâlinden kurtar!" demesi, buna mukâbil kölenin de:
"-Ey halîfe! Daha fazla çekersem bu sefer ben size borçlu olurum!" şeklinde cevap vermesi, neticede karşılıklı helâlleşmeleri pek ibretlidir.
Diğer taraftan Fâtih'in yanlışlıkla kolunu kestirdiği hıristiyan mîmâr ile muhâkeme sonunda kendi kolunun da kesilmesi için uzatması, bu fazîlet karşısında da mîmârın kısas şikâyetinden vazgeçip diyet alması da, kul hakkına riâyetin şâheser nümûneleridir.

kul hakkının oluştuğu en mühim nokta burası; yâni yapılan ihlâlin kul hakkı olarak görülüp görülmemesidir. Dolayısıyla bu mevzuda en önemli hususlardan biri de, kul hakkına nelerin girip girmeyeceğinin bilinmesidir. Günlük hâdiseler çerçevesinde pek çoklarına normal gibi gelen o kadar mes'eleler var ki, aslında hepsi de birer kul hakkı mes'elesi içindedir. En basitinden yoğun trafik akışının olduğu yerlerde uyanıklık adına pek çok sürücüyü gerek zor durumda bırakmak, gerek birtakım ihlâllerle sırf kendini düşünmek, zaman zaman nice facialara yol açmaktadır ki, bunlar da hesabı verilemeyecek en çetin kul haklarındandır. Aynı şekilde yemek kokusu ile komşuya eziyet etmek de böyledir. Dolayısıyla kul hakkını, sadece müşahhas bir şekilde bir başkasının malını çalmak veya gasp etmek olarak anlamamalı, davranış ve muâmelelerimizde birtakım bencillikler yapmak sûretiyle başkalarının hakkını çiğnemenin de kul hakkına girdiğini bilmelidir. Yâni maddî olarak zâhiren kul hakkına girmekle, mânevî olarak kul hakkına girmek arasında pek fark yoktur. Bilâkis mânevî kul haklarının hesâbı daha ağırdır. Meselâ talebesini yetiştirmek husûsunda ihmalkâr davranan bir hocaefendi veya öğretmen, talebesinin enerjisini ve zamanını zayi edip bir insan israfına sebep olduğu için üzerine kul hakkı almıştır.

Hassas bir şekilde düşünülürse kul hakkının şümûlü o derecede geniştir ki, bir müslümanın yüzüne haksız yere sert sert bakmak bile bir kul hakkı ihlâlidir. Bunun yanında aleyhte konuşmak ve benzeri şekilde ölülerin hukûkuna tecâvüzden de kaçınmak gerekir. Yine haksız yere birisine karşı söz veya yazıyla tecâvüzde bulunmak da, o kendini müdâfaa edemeyecek bir mevkîde olduğu için daha büyük bir vebâli mûcibdir. Dolayısıyla bir sözü söylerken bile onun kalbe saplanacak bir bıçak gibi mi, yoksa yürekleri şefkatle saracak bir kucak gibi mi olduğuna dikkat etmelidir. Zîrâ Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:
"Özür dilemek gereken bir sözü konuşma!" (İbn-i Mâce, Zühd, 15)

Kul hakkı mânevî ise helâlleşmek, maddî ise onu iade etmek gerekir. Yâni kul hakkını âhırete bırakmamalıdır. Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-'in tatbikatı da böyledir. O, önüne borçlu, yâni üzerinde kul hakkı bulunan bir cenaze getirildiğinde onun namazını kıldırmaz, ancak borcu ödendiği takdirde imamete geçerdi. Ebû Katâde -radıyallâhu anh- anlatıyor:
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e, namazını kıldırıvermesi için bir adam(ın cenâzesi) getirildi. Ancak -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"-Onun üzerinde borç var, arkadaşınızın namazını siz kılın!" buyurdu.
Ben:
"-(Borç) benim üzerime olsun, ey Allah'ın Resülü" dedim.
"-Sadâkatle mi ?" dedi.
"-Sadâkatle!" dedim.
Bunun üzerine cenazenin namazını kıldı. (Tirmizi, Cenâiz, 69; Nesâi, Cenâiz, 67)



 
bu kul hakkınıın bedeli öbür tarafta ne kadardır
yani ben diyelim ki bakkalı 50 kuruş kazıkladım
öbür tarafta ne kadar yanarım
 
Kul hakkı kul hakkıdır kücügüde bir büyügüde...yanma meselisine gelince onu ancak ALLAH bilir...ne demiş Rabbim..dünyalarca günahında olsada gene avf ederim amma Şirke ve Kul hakkına girme...!!!
 
fernando arkadaşım; adam ugraşmış birşeyler yazmış. inanıp inanmamak sana kalmış ama müstehzi bir şekilde cevap yazman uygun olmamış.
 
bambamus1..Kent55 smodumun dedigi gibi burası büyük bir aile ve o ailede herkese yer var...o kardeşimiz müstehzi bir şekilde bir yazı yazmasına ragmen biz yazmamız gerkeni yazdık...bir buyuk olarak..her ailede vardır...bize duşen alabildigince dogruyu anlatmak inancı ne olursa olsun..bildigimiz kadarıyla ALLAH' ı anlatma gayretinden öte gecmemelidir...Bu arada konu daki duyarlılıgın icinde teşekkkür ederim..
 
Kuran-ı kerimde kul hakkının affedilmeyeceği ile ilgili ayetler hangileri?
Kuran-ı kerimdeki dayanağı nedir kul hakkının affedilmezliğinin?
 
Yaradan Yüce Kuranı Kerimde pek cok ayetle kul hakkı hakkında bizleri uyarmıştır...:

1. 16:71. Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
en-NAHL, Ayet 71 2. 17:26. Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.
el-İSRÂ, Ayet 26

3. 30:38. O halde sen, akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını
isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.
er-RÛM, Ayet 38

4. 4:9. Geriye eli ermez, gücü yetmez çocuklar bıraktıkları takdirde (halleri ne olur) diye korkacak olanlar (yetimlere haksızlık etmekten) korkup titresinler; Allah'tan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.
en-NİSA, Ayet 9

5. 2:42. Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.
el-BAKARA, Ayet 42

6. 22:19. Şu iki gurup, Rableri hakkında çekişen iki hasımdır: İmdi, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir!
el-HACC, Ayet 19

7. 37:113. Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden
iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.
es-SÂFFÂT, Ayet 113

8. 58:22. Allah'a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa- Allah'a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah'ın tarafında olanlardır.
el-MÜCADELE, Ayet 22 9. 60:3. Kıyamet günü yakınlarınız ve çocuklarınız size fayda vermezler. Çünkü Allah aranızı ayırır. Allah, yaptıklarınızı görendir.
el-MÜMTEHINE, Ayet 3

10. 64:14. Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
et-TEĞABÜN, Ayet 14

11. 4:7. Ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır; ana-babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Gerek azından, gerek çoğundan belli bir hisse ayrılmıştır.
en-NİSA, Ayet 7

12. 4:11. Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe, kadının payının iki misli (miras vermenizi) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, ana-babasından her birinin mirastan altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana-babası ona vâris olmuş ise, anasına üçte bir (düşer). Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir (düşer. Bütün bu paylar ölenin) yapacağı vasiyetten ve borçtan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan hangisinin size, fayda bakımından daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Bunlar Allah tarafından konmuş farzlardır (paylardır). Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.
en-NİSA, Ayet 11

13. 4:12. Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (kelâle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın (yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyle bilendir, halîmdir.
en-NİSA, Ayet 12

14. 4:19. Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.
en-NİSA, Ayet 19

15. 4:33. (Erkek ve kadından) her biri için, ana, baba ve akrabanın bıraktığından (hisselerini alacak olan) vârisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir.
en-NİSA, Ayet 33

16. 4:127. Senden kadınlar hakkında fetva istiyorlar. De ki, onlara ait hükmü size Allah açıklıyor: Kitap'ta, kendileri için yazılmışı (mirası) vermeyip nikâhlamak istediğiniz yetim kadınlar, çaresiz çocuklar ve yetimlere karşı âdil davranmanız hakkında size okunan âyetler (Allah'ın hükmünü apaçık ortaya koymaktadır). Hayırdan ne yaparsanız şüphesiz Allah onu bilmektedir.
en-NİSA, Ayet 127

17. 4:176. Senden fetva isterler. De ki: "Allah, babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkındaki hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan bir kimse ölür de onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı bunundur. Kızkardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeş de ona vâris olur. Kızkardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerinin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer erkekli kadınlı daha fazla kardeş mevcut ise erkeğin hakkı, iki kadın payı kadardır. Şaşırmamanız için Allah size açıklama yapıyor. Allah her şeyi bilmektedir.
en-NİSA, Ayet 176

18. 2:229. Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik edememekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın sınırlarını aşarsa işte onlar zalimlerdir.
el-BAKARA, Ayet 229

19. 2:237. Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür.
el-BAKARA, Ayet 237

20. 4:4. Kadınlara mehirlerini gönül rızası ile (cömertçe) verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yeyin.
en-NİSA, Ayet 4

21. 4:20. Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alır mısınız?
en-NİSA, Ayet 20

22. 4:21. Vaktiyle siz birbirinizle haşir-neşir olduğunuz ve onlar sizden sağlam bir teminat almış olduğu halde onu nasıl geri alırsınız!
en-NİSA, Ayet 21

23. 4:24. (Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.
en-NİSA, Ayet 24

24. 4:25. İçinizden, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilmektedir. Hep aynı köktensiniz (insanlık bakımından aranızda fark yoktur). Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartı ve sahiplerinin izni ile onları (cariyeleri) nikâhlayıp alın, mehirlerini de normal miktarda verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının yarısı (uygulanır). Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
en-NİSA, Ayet 25

25. 4:34. Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.
en-NİSA, Ayet 34

26. 7:85. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.
el-A’RÂF, Ayet 85

27. 11:85. Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.
HÛD, Ayet 85

28. 26:183. İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.
eş-ŞUARÂ, Ayet 183

29. 6:152. Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.
el-EN’AM, Ayet 152

30. 7:85. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir; artık ölçüyü, tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin. Düzeltilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır.
el-A’RÂF, Ayet 85

31. 11:84. Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin! Sizin için ondan başka tanrı yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır (ve bolluk) içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.
HÛD, Ayet 84

32. 11:85. Ve ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.
HÛD, Ayet 85

33. 17:30. Rabbin rızkı dilediğine bol verir, dilediğine daraltır. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, (onları) çok iyi görür.
el-İSRA, Ayet 30

34. 17:35. Ölçtüğünüz zaman tastamam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu, hem daha iyidir hem de neticesi bakımından daha güzeldir.
el-İSRA, Ayet 35

35. 26:181. Ölçüyü tastamam yapın, (insanların hakkını) eksik verenlerden olmayın.
eş-ŞUARÂ, Ayet 181

36. 26:182. Doğru terazi ile tartın.
eş-ŞUARÂ, Ayet 182

37. 55:8. Sakın dengeyi bozmayın.
er-RAHMÂN, Ayet 8

38. 55:9. Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın.
er-RAHMÂN, Ayet 9

39. 83:1. Eksik ölçüp noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!
el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 1

40. 83:2. Onlar insanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam,
el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 2

41. 83:3. Onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise eksik ölçer ve tartarlar.
el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 3

42. 83:4. Onlar düşünmezler mi ki, tekrar diriltilecekler!
el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 4

43. 83:5.Büyük bir günde
el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 5

44. 83:6.Öyle bir gün ki, insanlar o günde âlemlerin Rabbinin huzurunda divan duracaklardır.
el-MÜTAFFİFÎN, Ayet 6
 
Piradam benden önce davranmış ayetleri yazmıştım sildim =)

Allah razı olsun konu içinde tşkler ince bir mevzu çookk dikkatli olmak gerek
 
Allahü teâlâ Nisa sûresi 10. âyetinde buyurdu ki:

(Yetimlerin mallarını haksız olarak yiyenler, karınlarına ancak bir ateş yerler ve yakında alevli ateşe gireceklerdir.)

Peygamber Efendimiz de; insanı helak eden, Cehennemde azap görmesine sebep olan yedi şeyden birinin yetim malı yemek olduğunu, haber vermiştir. Bir hadîs-i şeriflerinde:

(Ben iki zayıfın; yetim ile kadının hakkına tecavüz etmeyi yasaklıyorum!) buyurdu.


İnnellezîne ye’kulûne emvâlel yetâmâ zulmen innemâ ye’kulûne fî butûnihim nârâ(nâran) ve seyaslevne seîrâ(seîran).

Muhakkak ki yetimlerin mallarını zulümle (haksızlıkla) yiyenler, karınlarına sadece ateş yerler. Ve onlar, yakında alevli ateşe atılacaklar.
 
Ben de sizler gibi kul hakkının Allah tarafından affedimeyeceğine dair bir ayeti soran biri karşısında sizler gibi arayıp bulamadım.
Yukardakilerin hepsi kul hakkına girmenin kötülüğünden bahsetse de affedilmezliği ile ilgili değil farkındaysanız.
 
“Ne demiş Cenab-ı Hak; ‘Kul hakkıyla karşıma gelme!”..bunu her müslüman bilir ve dikkat etmeye çalışır..şimdi..Nerede demiş? Hangi ayette demiş? diye itiraz etmek Allah muhafaza bizi başka yönlere, götürebilir... çünkü bu söz, tam da Kur’an’ın ruhununun Müslüman halk muhayyilesinde yoğrularak dile gelmiş ifadesidir.

Türkçe’de deyim haline gelmiş böyle sözler çoktur; “Harama uçkur çözme”, “Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yeme”, “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste”, “Kula bela gelmez Hak yazmadıkça; Hak bela yazmaz kul azmadıkça” gibi…

Bunların her biri aslında birer ayettir.

Hele “Kul hakkıyla karşıma gelme” sözü, tümüyle Kur’an’ın ruhunu yansıtır.

Burada şu denmek istenir; “Sakın kul hakkı yeme çünkü Allah kul hakkı yemeyi affetmez.”

Kur’an’da 324 yerde “zulüm”, 174 yerde de “şirk” kavramı geçer.

Zulüm “ötekine haksızlık yapmak”, şirk de “Allah’a ortak koşmak” demek…

Kur’an’da bu iki kavramın nerede ve nasıl kullanıldığına baktığımızda, ikisi hakkında da “affetmez” dendiğini görüyoruz.

Mesela; “Zulmedenleri Allah affetmez ve onlara bir yol da göstermez.” (Nisa; 4/168) ve “Allah ortak koşanları affetmez, bundan başka dilediğini (layık gördüğünü) affeder.” (Nisa; 4/48).

Bununla ne kastedildiğini anlamak için Kur’an’ın Kur’an ile tefsirine gittiğimizde ötekine karşı “zulüm” ile ilgili bir affın olabildiğine dair başkaca bir açıklama göremezken,
Allah’a karşı “şirk” ile ilgili affın olabildiğine dair şu ayeti görüyoruz;

“Kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından tuttular buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ'ya apaçık bir güç ve yetki verdik.” (Nisa; 4/53)

Keza Kur’an’da zulmün üç anlamda kullanıldığını görüyoruz; Allah’a karşı haksızlık, kendi nefsine karşı haksızlık ve öteki (insanlara) karşı haksızlık…

Buradan ilk ikisi için tek yanlı af ve mağfiret yolunun açık, ancak üçüncüsü için hakkını yediği kişiden daha dünyadayken helallik dilemedi ve bunu sonraki davranışları ile de ispat etmedi ise tek yanlı af ve mağfiret yolunun kapalı olduğunu görüyoruz.

Yani tabiri caizse “Bana veya kendi nefsinize karşı işlediğiniz suçları affedebilirim, ama kul hakkı ile karşıma gelmişseniz sizi ben bile kurtaramam. Bu, kurtarmaya gücüm yetmediğinden dolayı değil; kullarıma (insanlara) gösterdiğim saygı ile hak ve özgürlüklerin katımdaki değerinden dolayı böyledir.” denmek isteniyor.
 
“Ne demiş Cenab-ı Hak; ‘Kul hakkıyla karşıma gelme!”. İşde benim de kast ettiğim bu söz Kuran-ı kerimde var mı? YOK.

Yoksa bu sözü bu şekilde söylemek taktir edersiniz ÇOK AĞIR VEBALİ OLAN BİR DAVRANIŞ.
Kuranın özü bu olsa bile Allah C.C. Tarafndan edilmemiş bir sözü onun tarafından söylenmiş gibi göstermenin bir adı var bildiğim ama dilim varmıyor. Ne demiş Cenab-ı Hak diye başlayan bir dözden sonra Kuran-ı kerimden bir ayet veremeyeceksek vebalinden korkup susmak daha hayırlı olmaz mı?

Mazallah Allah C.C. hakkında yalan söylemek değilmidir Yüce kitabımızda geçen affedilmez günah?
 
Bu Kelam ALLAHIN kelamıdır..size izah ettim...size göre KUL hakkının affının helallik almadan afv edildigi yönündeyse...o zaman kul hakkına ona göre davranabilrisiniz..fakat Kuranın özünde vardır bu..Dikkat edin...Zulmetmek sözlerine onları bir inceleyin...sonucta “Bana veya kendi nefsinize karşı işlediğiniz suçları affedebilirim, ama kul hakkı ile karşıma gelmişseniz sizi ben bile kurtaramam. Bu, kurtarmaya gücüm yetmediğinden dolayı değil; kullarıma (insanlara) gösterdiğim saygı ile hak ve özgürlüklerin katımdaki değerinden dolayı böyledir.” denmek isteniyor. ..Yani Hakk..insanları varlıkların en şereflisi olarak yaratmış ve tüm meleklerini yarattıgı bu eser karşısında kendisine (ALLAHA) egilmesini emr etmişken..malum meleklerden biri olan bu şeytan emre itaat etmemiş ve sonucta makamından kovulmuştur...yani Cenabı hakk.yarattıgı insanların birbirlerinin haklarına riayet etmeleri gerektigini mütead defalar bildirmiştir..ve biz İnsanları ALLAH ayırt etmeden sevmektedir...Bilirsiniz..Yaradan imhal eder ama İHMAL etmez....
Son olarak müsaadenizle İki Cihan Serveri Peygamberimizin bu konudaki Hadisi Şeriflerini vermek isterim..:
“Kim bir kul hakkı yemişse derhal o kardeşi ile helalleşsin Çünkü (kıyamet günü) dirhem de geçmez dinar da Böyle olunca o (hak yiyen) kişinin sevapları alınır o adama yüklenir Eğer sevapları yoksa o hakkını yediği adamın günahları buna yüklenir” (Buhari, Rikak, 48)


“Ümmetimden müflis odur ki, kıyamet günü namaz ve zekâtla gelir Ama, bu arada sövdüğü şu kimse, dövdüğü bir başka kimse dahi gelir Bunun üzerine kendisinin hasenatından şuna verilir, buna verilir Üzerinde haklar bitmeden kendi hasenatı tükenirse, o zaman onların hatalarından alınır kendisine yüklenir Daha sonra cehenneme atılır”
(Müslim)

"Mazlumun bedduasından sakınınız Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur"
(Buharî, Müslim)

"Ümmetimden müflis odur ki, kıyamet günü namaz ve zekâtla gelir Ama, bu arada sövdüğü şu kimse, dövdüğü bir başka kimse dahi gelir Bunun üzerine kendisinin hasenatından şuna verilir, buna verilir Üzerinde haklar bitmeden kendi hasenatı tükenirse, o zaman onların hatalarından alınır kendisine yüklenir Daha sonra cehenneme atılır"
(Müslim)

"Kaçmayarak, yalnız Allah'tan sevap bekleyip sabrederek, düşmana karşı durduğun halde öldürülürsen, borçlarından başka bütün günahlarına kefaret olur Bunu bana Cibril söyledi"
(Müslim)
 
Hocam denmek isteniyor ile deniyor arasındaki farkı açıklamak durumunda bırakma beni bu konu iman açısından ÇOK tehlikeli. Allah C.C. ile ilgili kelam edip yazı yazarken çok dikkat etmek lazım mazallah olmayan bir şeyi istinad emenin hükmünü sen benden daha iyi bilirsin.
Hata ile, güzel bir şey yapmak amacı ile kendini tehlikeye sokma.
 
Konuda sende haklısın...sen anladığım kadarıyla...Kul hakkı olmadığını..ve Hakkın bu konuda bizlere bir bildirisi olmadığını savunuyor....ve dolayısıyla kul hakkı diye birşey olmadığını söylüyorsun...bende tam aksini söylüyorum..konuyu fazlaca uzatmaya da gerek yoktur..ben inandığım şekliyle tapayım..yaradınma..
 
Geri
Üst