crazymafya
New member
- Katılım
- 19 Ocak 2008
- Mesajlar
- 679
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Arkadaşlar kusura bakmayın 50.000 karakteri geçince yeni bir konu açmak zorunda kaldım. Böylesi daha mantıklı. Modlarımdan da rica etsem diğer konuyu kapatsalar...
Evet, Bilim ve Teknik Dergisi'nin Ağustos 2007 sayısında bizzat TPAO yetkililerinden görüş alarak hazırladıkları büyük petrol dosyasını promosyon olarak sundukları arşiv CD'lerinden yararlanarak sunmaktan büyük mutluluk ve şeref duyarım.
Doğu Karakuş kısa süre önce açılmış bir saha. Sahada petrol olduğu Doğu Karakuş 1 kuyusuyla saptanmış ve pompa sistemi kurulmuş. Bu sahadaki 2. ve 3. kuyular, hem sahanın büyüklüğünün belirlenmesine, hem de eğer petrol bulunursa, üretimin artmasına yardımcı olacak. Doğu Karakuş 3 sondaj Kulesi'ndeki mühendislerle, misafir barakasında, hem konuşuyoruz, hem de Mühendis Erdem Tercan'ın iki gün önce çektiği videoyu izliyoruz. Görüntülerde, sanki gökten siyah bir yağmur yağıyor. Kuyudan fışkıran petrol, çalışanların barakalarına kadar uzanıyor. Kule mühendisi Köksal Çelik'se sondör kulübesinden yapılacak işlerin talimatlarını veriyor. Petrol yağmurundan nasibini en çok alan sondaj masasında, müthiş bir koşturmaca yaşanıyor. Heyecan, coşku alabildiğine!.. Keşke iki gün önce burada olabilseydim!.. Kuveyt, Suudi Arabistan, İran, Irak, Azerbaycan, Rusya ve Romanya gibi petrol zengini ülkelerin bulunduğu bir coğrafyanın tam merkezindeyiz, üstelik bazılarıyla sınır komşusuyuz. Görüntüler bittiğinde Çelik'e, "zengin olduk mu" diye soruyorum. Gülüyor! "Henüz bilmiyoruz! Kuyunun fotoğrafını çektikten, ekonomiklik analizlerini yaptıktan sonra bunu söyleyebiliriz. Yine de çok umutlanmayın, ülkemizdeki petrol yapıları genellikle küçük boyutlu oluyor." Yani? "Belki bizi zengin etmez, ama kendi gereksinimlerimizi karşılamada yeni bir umut, yeni bir adım olabilir."
Petrolü bulmak çok önemli. Günümüzde ekonomik ve siyasi gücün önde gelen kaynaklarından biri. Ne de olsa çok değerli! Laf aramızda, ona "siyah altın" diyorlar. Bu kadar değerli olunca da, herkes peşinde!Petrolü olan ülkelerin bazıları çok zengin, bazıları da ülkelerindeki petrolün yönetimini güçlü ülkelere çoktan kaptırmışlar. Ya bizim ülkemiz? Zengin bir ülke olacak kadar petrolümüz var mı? Şöyle, kendimize yetecek kadar mı olsa? O da mı yok? Aklımızda sorularla, söylencelerle önce akademisyenlerle sonra da Kırklareli'den Siirt'e kadar bir yolculuk yapıp, TPAO yetkilileriyle, mühendislerle, uzmanlarla görüştük.
Edindiğimiz bilgilere göre petrol potansiyelimize ilişkin mevcut manzara şöyle: Trakya ve Karadeniz Bölgesi'nde, genç çökeller içeren havzalar önemli bir potansiyel oluşturuyor. Bu bölgelerde irili ufaklı doğal gaz sahaları bulunuyor. Ülkemizdeki doğal gaz üretiminin neredeyse tamamı bu bölgelerden yapılıyor. Ege Bölgesi'nde tektonik hareketlerin etkisi graben (iki fay arasında çöken yer) sistemleri, bunlar da çok genç çökel havzaları oluşturuyorlar. Havza, ortası çukur jeolojik devirler boyunca aynı özelliklerde çökel istifi içeren tekne şeklinde alanları anlatan jeolojik tanımlama. Bunların dışında dağ kuşağı içinde çok kısıtlı alanlarda Muş, Tuz Gölü, Çankırı, Çorum, Doğu Anadolu, Toros-Akdeniz gibi küçük ölçekli havzalarımız var. Bunun dışında Arap plakasının kuzey kısmını oluşturan Güneydoğu Anadolu Bölgesi çok önemli bir çökel havza ve petrol üretimimizin neredeyse tamamı bu bölgeden yapılıyor.
"Çok umutluyuz." diyerek sözlerine başlayan TPAO Arama Daire Başkanı Yardımcısı Mustafa Aydın, Kefken'de Ağva'da gözlenen yaygın resif yapıların önemine değinip derin denizlerde de bu resif formların silikatlarda gözlendiğini; çok büyük alanların, hacimlerin tespt edildiğini söylüyor. "Bunları bir kaynak kayayla yanyan bulduğumuzda, Arabistan gibi olabiliriz. Bu, yarattığım bir hayal değil. Yaklaşık 30 yıldır Karadeniz'de jeoloji yapmış biri olarak, buna gerçekten inanıyorum." İsmail Bahtiyar da "Güncel olarak, Karadeniz, kaynak kaya çökelimi için en iyi örneklerden biri. 2000-2500 metre derinliğiyle Karadeniz, 200-250 metre su kolonu altında, oksijene tamamen kapalı bir ortam içeriyor, canlılar öldükten sonra çökel kayaçlar içerisinde korunabiliyorlar." diyor. Peki, tektonizma denizleri etkilemiyor mu?Mustafa Aydın yanıtlıyor: "Denizler deprem bölgesi değil, çünkü tektonizma denizlerimiz için geçerli değil. Bu yüzden de denizlerde çok kalın çökeller var. Karadeniz'de bu kalınlık 14 km'ye kadar çıkıyor. Akdeniz'de de aynı ölçekte ya da daha kalın çökeller olabilir. Çökel alanları deprem kuşaklarından uzaktaki bölgelerde. Akdeniz'de Helenik Yayı var, ama onun da güneyindeki ve kuzeyindeki alanlar deprem bölgelerinden -ki bununla şu anda aktif olan, güncel fayları kastediyoruz- uzak. Karadeniz'in denizel alanları çok önemli, çünkü buradaki petrolün %90-95'ini oluşturan kaynak kaya Maykop Formasyonu (organik maddece zengin-petrol türeten) özelliğinde. Yapılan sismik çalışmalar bu türdeki bir yapının, yalnızca Doğu Anadolu'da çok sınırlı bir karasal alanda olduğuna işaret ediyor. Bu da umutlarımızı katlayarak artırıyor... Karadeniz ülkeleri, Karadeniz deniz alanlarını ilgilendiren ekonomik sınır anlaşmasını yapmışlar. Bu anlaşmaya göre neredeyse Karadeniz'in yarısı, yaklaşık 190 bin kilometrekarelik bir alan ülkemize ait sınırlar içinde.Karadeniz deniz alanlarındaki tüm ruhsatlar da TPAO'ya ait. Akçakoca'da sığ deniz alanlarında yaptığımız çalışmaların sonunda gaz keşfimiz de oldu, gaz üretimine de geçip, BOTAŞ boru hattına vermeye başladık.Üretim günlük yaklaşık 600 bin metreküple başladı, ama yakında günlük yaklaşık 2 milyon metreküpe kadar çıkacak. Akçakoca çalışmalarında hisselerin %51'i TPAO'ya ait olmak üzere yabancı ortaklarımız var. Karadeniz'deki öteki faaliyetlerimizi de özetlersek: Derin deniz alanlarında 5600 kilometrekare üç boyutlu sismik geçen yıl yapıldı. Sismik çalışmalar bu yıl da sürüyor. Ağva 1 kuyusunu sığ denizde açtık. Keşif yapamadık, ama derin deniz sınırında Ağva'da gözlemlediğimiz çok gözenekli geçirgenliği yüksek resiflerin aynısını bulduk. Sismik verilere göre kaynak kaya da resiflerle yanyana.Bu hacmin yüzey alanı 50 kilometrekareden az değil. Yüksekliğini 500 metre olsa 25 kilometreküp eder. Bu hacmi petrolle doldurup, bunun da, olasılıkla üretilemez %30'u düşülürse kalan miktar kadar bir rezerv çıkar buradan diyebiliriz. Ancak burada da su derinliği çok artıyor. Burada açılacak tek bir kuyunun maliyeti 200 milyon dolara kadar yükseliyor. Sondaj maliyetlerindeki bu artış, hem iki boyutlu hem üç boyutlu sismik çalışmaların çok iyi yapılmasını, her bilginin çok iyi değerlendirilmesini gerektiriyor. Karadeniz'de bu yıldan başlayarak "rig" (semisubmersible ya da drill ship denen, denizde sondaj yapabilecek gemi ya da platform) faaliyetleri yapılacak. Ayrıca 2009'dan itibaren de derin sondajlara başlamayı planlıyoruz. Akdeniz için bu denli kesin konuşamıyoruz, çünkü sismik faaliyetlerimiz yeni başladı. 2007'de Antalya, Mersin ve İskenderun Körfezlerinde ortaklarımızla birlikte falliyetlerimiz sürecek. Ayrıca ilk kez Akdeniz'de denizel alanlarında sahip olduğumuz ruhsatlar var,yenilerini de almaya çalışıyoruz. Bu alanlarda yaklaşık 4000 kilometrekarelik iki boyutlu sismik faaliyette bulunacağız. Sismik verilerin değerlendirilmesinden sonra, belki Karadeniz'de olduğu gibi Akdeniz hakkında da daha kesin konuşabileceğiz. Akdeniz'de ülkeler arası ekonomik sınırların henüz çizilmemiş olması, işleri biraz karıştırabilir, ama Akdeniz ülkeleri masaya oturursa, ekonomik sınırlarımız içinde kalması beklenen alanlarda çalışma yapacağız."
Sektörün teknik süreçleri de bir zincirin parçaları gibi. Jeolojik çalışmalar; jeolojik haritaların çıkarılması, stratigrafi (bir alan veya bölgedeki kayaları nitelik, kalınlık, istiflenme, yaş gibi yöntemlerden ele alma) kesitlerinin ölçülmesi, yapısal ve tektonik araştırmalar, fasiyes (aynı yaşta farklı bünyedeki çökellerin konumu) araştırmaları, gözeneklilik ve geçirgenlik özelliklerinin belirlenmesi, yeraltı haritalarının yapılması gibi saha işlerinin yanı sıra da sahadan alınan tüm örneklerin incelendiği laboratuvar araştırmalarını içerir. Hemen belirtelim ki, jeologlar ve jeofizikçiler sektörel süreçlerin hemen her alanında görev yaparlar. Petrol aramacılığının ikinci ayağını manyetik, gravite ve sismik gibi jeofizik uygulamalar oluşturur. Petrol ve doğalgaz araştırmalarında yaygın olarak kullanılan, temel işleyişi, enerji kaynağından yayılan, sonra da yerin altındaki bir formasyon(tabaka)dan yansıyıp jeofon denen alıcılara gelen dalgaların zamana karşı genliklerinin kaydedilmesine dayanan Sismik Yansıma Yöntemi, yeraltının iki ve üç boyutlu, ayrıntılı yapısal ve stratigrafik kesitinin elde edilmesinde kullanılır. Yöntemin bütünü, verilerin toplanması, işlenmesi ve yorumlanması şeklinde üç aşamadan oluşur. Deniz sismik aramalarında özel tasarlanmış gemiler kullanılır.
Günümüzde petrol arama ve işletmede çamur sirkülasyonlu "rotary (döndürmeli)" sondaj sistemleri kullanılıyor. Bu sistemler kara ve deniz hidrokarbon alanları için farklı tasarlanıyorlar. Döndürmeli sondaj, çelikten yapılmış bir borunun ucuna takılan bir matkabın boruyla eş zamanlı döndürülmesi esasına dayanır. Boru içinden kuyuya sondaj çamuru denen, genellikle her formasyon için farklı kimyasallarla hazırlanan özel bir sıvı basılır. Çamurun, matkabın oluşturduğu kesintileri yüzeye taşımak, matkabı soğutmak, kuyu basıncını dengelemek gibi görevleri vardır. Elbette farklı formasyonlar için farklı diş özelliklerine sahip matkaplar kullanılır. Kuyu önce büyük bir matkapla delinir, belli bir derinliğe ulaşıldığında koruma borusu indirilir. Koruma borusuyla kuyu cidari (duvarı) arasına kuyunun dayanıklılığını artırmak, örneğin yumuşak formasyonların şişerek kuyu güvenliğini tehdit etmesi, yıkılma gibi tehlikeleri engellemek için çimentoyla doldurulur. Kuyu uygun derinlikler için, giderek küçülen matkaplarla delinir, hedefe ulaşıldığında da sondaj biter. Sondajlarla edinilen bilgiler bir sahanın araştırılması ve geliştirilmesi bakımından son derece önemli. Kuyulardan gelen kesintiler, kuyu jeologlarınca sürekli incelenir. Rezervuardan zaman zaman karot alınır, bu iş için "karotiyer" denen özel araçlar kullanılır. Ancak karot alımı aşırı maliyetli olduğundan, bir zorunluluk yoksa tercih edilmez. Kesilen formasyonların değerlendirilmesi sondaj sırasında sürekli ölçülen kuyu logları sayesinde yapılır. Petrol sondajları sırasında alınan başlıca elektrik, radyoaktivite ve sonik logları alınır. Bu loglarla formasyonun litolojisi, gözenekliliği, geçirgenliği, basıncı, sıcaklığı, bulundurduğu akışkanın cinsi gibi özellikleri belirlenir. Sondaj tamamlandığında kuyu jeofiziği devreye girer. Kuyu koruma işlemlerinden önce yapılan log alma işlemi kuyunun fotoğrafını çekmek gibidir. Silindir biçimli sonda araçları, bir kablo yardımıyla kuyu içine sarkıtılıp istenen derinliklerde gerekli ölçümler kaydedilir. Log alımı ve yorumu özel bir uzmanlık gerektirdiğinde log analizcileri denen elemanlar yetiştirilir. Bu işlemden sonra yapılan değerlendirmelere göre, ya kuyu kapatılarak terk edilir ya da üretime almak üzere kuyu tamamlama işlemleri yapılır. Kuyu tamamlama hidrokarbonun doğalgaz ya da petrol oluşuna göre farklılık gösterir. Yapı bir doğalgaz rezervuarıysa yüzeye vana sistemleri kurulur, petrol rezervuarıysa kuyu içine petrolün kalitesine göre farklı özellikte pompa sistemleri yerleştirilir. Yüzeye de yine yapıya göre farklı pompa sistemleri yerleştirilir. Kuyudan çıkan hidrokarbonların bir üretim sahasına ulaştırılması için kurulan boru hatları kurulur. Hidrokarbonlar bu hatlarla, bazen önce ara istasyonlara, ardından da üretim sahasına iletilir. Üretim sahasının en önemli işlevi, hidrokarbonların hem tuzlu su gibi istenmeyen maddelerden, hem de bazen karışık gelebildikleri için petrol-doğalgaz ayrışmasını sağlayacak ayrıştırma işlemlerinin başlamasını sağlamak. Çeşitli yöntemlerin kullanıldığı ayrıştırma işlemi bittiğinde hidrokarbon gazsa, doğalgaz boru hattına, petrolse üretim sahasında bulunan depolama tankına gönderilir. Tuzlu su da hem yeraltındaki basınç dengelerin korunması, hem de çevreye çok yarayışsız olduğu için yeniden yeraltına, yani çıktığı yere enjeksiyon yöntemiyle iletilir. Bu amaçla da enjeksiyon kuyuları açılır.
Evet, Bilim ve Teknik Dergisi'nin Ağustos 2007 sayısında bizzat TPAO yetkililerinden görüş alarak hazırladıkları büyük petrol dosyasını promosyon olarak sundukları arşiv CD'lerinden yararlanarak sunmaktan büyük mutluluk ve şeref duyarım.


Doğu Karakuş kısa süre önce açılmış bir saha. Sahada petrol olduğu Doğu Karakuş 1 kuyusuyla saptanmış ve pompa sistemi kurulmuş. Bu sahadaki 2. ve 3. kuyular, hem sahanın büyüklüğünün belirlenmesine, hem de eğer petrol bulunursa, üretimin artmasına yardımcı olacak. Doğu Karakuş 3 sondaj Kulesi'ndeki mühendislerle, misafir barakasında, hem konuşuyoruz, hem de Mühendis Erdem Tercan'ın iki gün önce çektiği videoyu izliyoruz. Görüntülerde, sanki gökten siyah bir yağmur yağıyor. Kuyudan fışkıran petrol, çalışanların barakalarına kadar uzanıyor. Kule mühendisi Köksal Çelik'se sondör kulübesinden yapılacak işlerin talimatlarını veriyor. Petrol yağmurundan nasibini en çok alan sondaj masasında, müthiş bir koşturmaca yaşanıyor. Heyecan, coşku alabildiğine!.. Keşke iki gün önce burada olabilseydim!.. Kuveyt, Suudi Arabistan, İran, Irak, Azerbaycan, Rusya ve Romanya gibi petrol zengini ülkelerin bulunduğu bir coğrafyanın tam merkezindeyiz, üstelik bazılarıyla sınır komşusuyuz. Görüntüler bittiğinde Çelik'e, "zengin olduk mu" diye soruyorum. Gülüyor! "Henüz bilmiyoruz! Kuyunun fotoğrafını çektikten, ekonomiklik analizlerini yaptıktan sonra bunu söyleyebiliriz. Yine de çok umutlanmayın, ülkemizdeki petrol yapıları genellikle küçük boyutlu oluyor." Yani? "Belki bizi zengin etmez, ama kendi gereksinimlerimizi karşılamada yeni bir umut, yeni bir adım olabilir."
Petrolü bulmak çok önemli. Günümüzde ekonomik ve siyasi gücün önde gelen kaynaklarından biri. Ne de olsa çok değerli! Laf aramızda, ona "siyah altın" diyorlar. Bu kadar değerli olunca da, herkes peşinde!Petrolü olan ülkelerin bazıları çok zengin, bazıları da ülkelerindeki petrolün yönetimini güçlü ülkelere çoktan kaptırmışlar. Ya bizim ülkemiz? Zengin bir ülke olacak kadar petrolümüz var mı? Şöyle, kendimize yetecek kadar mı olsa? O da mı yok? Aklımızda sorularla, söylencelerle önce akademisyenlerle sonra da Kırklareli'den Siirt'e kadar bir yolculuk yapıp, TPAO yetkilileriyle, mühendislerle, uzmanlarla görüştük.
Bugün Yarın
Ülkemizin 2006 yılındaki doğalgaz tüketimi 28 milyar metreküp. Petrol tüketimi 31 milyon ton olarak gerçekleşti. Yılda %6 ekonomik büyüme ve koşut olarak tüketim artış hızı varsayımıyla, 2020 yılında doğalgaz talebinin 63 milyar metreküp, petrol talebininse 70 milyon ton olacağı öngörülüyor.
Petrol Ülkesi miyiz?
Petrol zengini ülkelerin bulunduğu bir coğrafyanın merkezinde olduğumuz doğru, ama bölgemizdeki tektonik hareketlerin de merkezinde olduğumuz da doğru. Aynı coğrafyadaki farklı özelliğin merkezinde olmanın etkisini ODTÜ, Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Mehmet Evren Özbayoğlu şöyle özetliyor: "Suudi Arabistan'da, Irak'ta ya da Hazar Denizi'nde, petrol içeren 5-10 km çaplı, hiç bozulmamış dev yapılara rastlanıyor. Doğal olarak da bu ülkelerde çok büyük hidrokarbon potansiyellerinden söz edilebiliyor. Tektonik hareketler, ülkemizdeki yapıları çok etkilemiş. Bir bardak cıvayı alıp yere attığınız zaman, cıva parçalanarak küçük küçük, top top, oraya buraya rastgele dağılır ya! İşte Türkiye'deki petrol yapısı da sanki böyle olmuş! Sanki bir pipetle hepsini toplamak zorunda olduğumuz bir yapıyla karşı karşıyayız. Bu yapısallık, her bir top için ayrı bir sistem kurmamızı, ayrı bir sondaj yapmamızı, ayrı bir arazi gibi davranışını incelememizi gerektiriyor..." Özbayoğlu'nun bu örneğini Türkiye Petrol Jeologları Derneği Başkanı İsmail Bahtiyar da destekliyor. "Türkiye'nin jeolojik olarak sahip olduğu yoğun tektonik yapı jeolojik devirler boyunca süregeldiğinden, mevcut petrol sahalarını oldukça parçalı hale getirmiş, kısıtlı alanlarda depolanmış petrollerin, kırıklar boyunca kaçmasına neden olmuş... Özellikle zengin Arabistan'la sınır bağlanntımız ülke insanımızda, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde çok büyük petrol sahaları bulunduğuna ilişkin yanlış bir kanının doğmasına neden oluyor. Oysa tektonizma yüzünden, ülkemizdeki en kırıklı yapılar bu bölgemizde bulunuyor. Bu da, kilometrelerce uzayan büyük petrol sahaları yerine, küçük yapılarla karşılaşmamıza sebep oluyor." diyor. Ama, bulunan her petrolün ya da doğalgaz kaynağının ülke ekonomisine yaptığı katkı çok önemli. Yetkililer, variline 70-80 dolar ödeyerek, aldığımız petrolün, ülkesel fakirleşmeye yaptığı katkının farkında. Bu yüzden de günde yalnızca 3-5 varil üretebilen kuyulardan bile üretim yapma çabası var. Ülkemizdeki petrol üretiminin neredeyse tümü Güneydoğu'da. Buradaki petrolün üretim maliyeti varil başına 15 dolar. Oysa bu rakam Irak'ta 2,5 dolar, İran'da 4,5 dolar, Kuveyt'te 3,8 dolar, Suudi Arabistan'daysa 4 dolar. Petrol üretimi ülkemizde daha pahalı, çünkü, öncelikle ülkenin karmaşık, dağlık jeolojik yapısı, yalnızca hidrokarbon aramacılığını değil, bulunması halinde hidrokarbon iletimini de güçleştiriyor. Yine bu koşullar yüzünden hem aramacılık hem de iletim maliyetleri aşırı artıyor. İsmail Bahtiyar, hemen her kesimin, ülkemizin hidrokarbon potansiyeliyle ilgili, bilimsel bir tespite ve deneyime dayanmayan çok çeşitli görüşler ileri sürdüğünü; hem kamuoyunun hem de enerji sektörünü yönetenlerin, doğru bilgi ve saptamalara dayalı çalışmalara gereksinimi olduğunu diler getiriyor ve ekliyor: "Türkiye'nin petrol ve doğalgaz potansiyeli "vardır" ya da "yoktur" gibi bir değerlendirme yapmanın bilimsel bir yararı yok. Öncelikle Türkiye'de hidrokarbon aramacılığında yaşanan sorunlara doğru yaklaşıp yurtiçi aramacılığımızı nasıl yönlendirmek gerektiğini ortaya koymak gerekir. Arama çalışmalarının artması mevcut potansiyelin de artmasını sağlar. Başta deniz alanlarımız olmak üzere, Güneydoğu Anadolu, Trakya ve belirlenen diğer çökel havzalarımızın kesintisiz aranması, artık bir zorunluluk."Tektonik Hareketler
Tektonizma petrol bulunan yapıları etkiliyor mu? Tektonik hareketlerin yüzey yansıması depremler. Yüzeyde büyük tahribata neden olan depremler, yeraltında da bazı kırılmalara, çatlamalara neden oluyor. Petrol barındıran yapıların kapalı olması zorunluluğunu hatırlarsak, tektonik hareketler bu yapılarda da kırılma ve çatlamalara yol açabiliyor.İşte petrol bu kırık ya da çatlaklardan göç etmeye başlıyor, yeni bir kapan buluncaya dek göçüyor. Elbette çoğu zaman, kırık ya da çatlaktan orada bulunan bütün petrol göç edemeyebiliyor. Zamanla belki o kırık ya da çatlak da kapanıyor. Böylece büyük kapalı bir kapandaki petrol, daha küçük yapılı kapanlara dağılıyor. Sürekli olarak tektonik hareketler bu yapıların giderek küçülmesine, hatta bazı yerlerde petrolün kırıklar ya da çatlaklar boyunca yüzeye çıkmasına bile neden olabiliyor. Yüzeyde petrol görülmesi, sanılanın aksine pek de iyi bir durum değil. Çünkü bu, petrolün kapanından kaçtığının bir göstergesi. Tektonik hareketlerin yinelenme sıklığı petrol yapılarının daha çok bozulmasına neden oluyor.
Ülkemizin Jeolojik Yapısı
Hemen belirtmek gerekir ki, ülkemiz jeolojik olarak aşırı yoğun bir tektonik yapıya sahip. Kuzeyde Avrasya Plakası, güneyde Arap ve Afrika plakalarının sıkıştırmasıyla Kuzey Anadolu Fay Hattı oluşmuş. Plakaların yarattığı sıkıştırma yüzünden Anadolu'nun Fay'ın kuzeyinde kalan bölümü doğuya, güneyinde kalan bölümü ise batıya doğru hareket ediyor. Hakkari'den başlayıp Diyarbakır, Malatya, Adıyaman ve İskenderun Körfezi'ne yay şeklinde bir sınır çizildiğinde, bu yayın altında kalan bölge Arap plakası olarak anılıyor. Arap plakası söz konusu yay boyunca, Anadolu'nun altına doğru her yıl dalıyor. Bu dalma da, Doğu Anadolu'daki dağ kuşağını oluşturuyor. Zaten bir deprem ülkesi oluşumuzun nedeni de bu tektonik hareketler. İşte, ülkemizin çok kırıklı ve kıvrımlı jeolojik yapısı, petrol aramacılığını da karmaşıklaştırıp petrol içerebilecek sedimanter basenlerin test edilmesini, bu yüzden de potansiyellerinin ortaya çıkarılabilmesini güçleştiriyor.
Hidrokarbonlar Nasıl Oluşuyor?
Hidrokarbonlar, milyonlarca yıl önce yaşamış bitki ve hayvan kalıntılarının denizlerde biriken çökel katmanlar içinde, oksijensiz bir ortamda çürüyerek, belirli bir basınç ve sıcaklık altında ayrışmasıyla, genellikle akarsuların denizlere taşıdığı kırıntıların, deniz suyunda yaşayan canlı kabuklarının oluşturduğu çökel katmanlardan oluşan ve çökel havza denen çukurluklarda oluşur.Jeolojik devirlerde milyonlarca yıl süren hidrokarbon oluşumunun gereksinim duyduğu ortam ve koşullar şöyle:Çok eski zamanlarda, denizel veya karasal ortamda yaşamış canlıları içlerinde barındıran, "kaynak kaya" adı verilen çökel kayaçlara gereksinim var. Milyonlarca yıl önce ölen canlıların korunabilmesi için de bu ortamın oksijensiz olması zorunlu. Kaynak kayalardaki canlıların petrol veya doğalgaz türetmesi için yeterince gömülmeye maruz kalması gerekir. Başka bir deyişle kayaçlar, jeolojik zamanlar içinde yeraltında çökeldikçe kalınlaşıyor, kaynak kaya üzerindeki bu ağırlık ve basıncın etkisiyle, içindeki canlı organizmalar olgunlaşıp petrole dönüşüyor. Benzer yolla petrol biraz daha gömüldükçe önce gaza, daha fazla gömülmeye maruz kaldığı zaman da uçucu maddelerini kaybedip asfaltit denen bir maddeye, daha da ağırlaşırsa kömüre dönüşüyor.Oluşan petrolün varlığının sürebilmesi için salt kaynak kaya yeterli değil. Çünkü petrol yeraltında göç ediyor. Kaynak kayanın milyonlarca yılda türettiği petrolün, içine kapanlanabileceği, başka bir deyişle petrolün barınabileceği, sünger şeklinde "rezervuar kaya" ya da "hazne kayalar" denen gözenekli kayaçlara gereksinim var. Bir kaynak kaya içinde türeyen petrolün sonra gözenekli kayaca göç etmesine birincil göç deniliyor. Petrol, bu gözenekli yapı içindeki kubbe yapılara doğru da hareket ediyor, buna da ikincil göç deniyor. Bu göçü engellemek için, kapanı her yönden sarmalayan, hidrokarbonların kaçışını ya da göçünü engelleyen "örtü kayaların" bulunması gerekir. Tüm bu koşullar sağlandığında hidrokarbonlar, günümüzde artık insanoğlunun kullanımı için keşfedilmeyi bekliyor.
![]()
Edindiğimiz bilgilere göre petrol potansiyelimize ilişkin mevcut manzara şöyle: Trakya ve Karadeniz Bölgesi'nde, genç çökeller içeren havzalar önemli bir potansiyel oluşturuyor. Bu bölgelerde irili ufaklı doğal gaz sahaları bulunuyor. Ülkemizdeki doğal gaz üretiminin neredeyse tamamı bu bölgelerden yapılıyor. Ege Bölgesi'nde tektonik hareketlerin etkisi graben (iki fay arasında çöken yer) sistemleri, bunlar da çok genç çökel havzaları oluşturuyorlar. Havza, ortası çukur jeolojik devirler boyunca aynı özelliklerde çökel istifi içeren tekne şeklinde alanları anlatan jeolojik tanımlama. Bunların dışında dağ kuşağı içinde çok kısıtlı alanlarda Muş, Tuz Gölü, Çankırı, Çorum, Doğu Anadolu, Toros-Akdeniz gibi küçük ölçekli havzalarımız var. Bunun dışında Arap plakasının kuzey kısmını oluşturan Güneydoğu Anadolu Bölgesi çok önemli bir çökel havza ve petrol üretimimizin neredeyse tamamı bu bölgeden yapılıyor.


Umut Denizlerde
Deniz alanlarındaki yüksek teknolojiyle petrol aramacılığının, dünyada 15-20 yıllık bir geçmişi var. Petrol kaynaklarının sınırlı oluşu, öte yandan da teknolojinin gelişmesi, denizleri hidrokarbon aramacılığının yen hedefi haline getirdi. Bu gelişmelere koşut olarak, ülkemizde de deniz alanlarında hidrokarbon aramacılığı çalışmalarına hız verildi. Yine de "Deniz faaliyetlerinde, henüz başlangıç noktasındayız." diyor İsmail Bahtiyar. 2000'li yılların başlarından bu yana yoğun bir çalışma içine giren TPAO, uluslararası şirketlerin yaptığı gibi, riski gibi ortaklıkları paylaşarak, arama stratejileri gerçekleştirmiş. Daha önceki yıllarda Akdeniz'de ve Karadeniz'de yabancı ortaklarla yapılan çalışmalarda elde edilen veriler Karadeniz'de hidrokarbon varlığına işaret ederken, Akdeniz'in güneyinde, özellikle Mısır-Nil Deltası'nda yapılan hidrokarbon keşifleriyse, Akdeniz'in de bir potansiyel taşıdığına ilişkin kanıtları sağlamış. Akdeniz ve Ege Denizi'nde, ülkeler için ayrılmış ekonomik sınırların belirlenmesinin ardından, bu alanlardaki arama faaliyetlerinin de geliştirileceği vurgulanıyor.

"Çok umutluyuz." diyerek sözlerine başlayan TPAO Arama Daire Başkanı Yardımcısı Mustafa Aydın, Kefken'de Ağva'da gözlenen yaygın resif yapıların önemine değinip derin denizlerde de bu resif formların silikatlarda gözlendiğini; çok büyük alanların, hacimlerin tespt edildiğini söylüyor. "Bunları bir kaynak kayayla yanyan bulduğumuzda, Arabistan gibi olabiliriz. Bu, yarattığım bir hayal değil. Yaklaşık 30 yıldır Karadeniz'de jeoloji yapmış biri olarak, buna gerçekten inanıyorum." İsmail Bahtiyar da "Güncel olarak, Karadeniz, kaynak kaya çökelimi için en iyi örneklerden biri. 2000-2500 metre derinliğiyle Karadeniz, 200-250 metre su kolonu altında, oksijene tamamen kapalı bir ortam içeriyor, canlılar öldükten sonra çökel kayaçlar içerisinde korunabiliyorlar." diyor. Peki, tektonizma denizleri etkilemiyor mu?Mustafa Aydın yanıtlıyor: "Denizler deprem bölgesi değil, çünkü tektonizma denizlerimiz için geçerli değil. Bu yüzden de denizlerde çok kalın çökeller var. Karadeniz'de bu kalınlık 14 km'ye kadar çıkıyor. Akdeniz'de de aynı ölçekte ya da daha kalın çökeller olabilir. Çökel alanları deprem kuşaklarından uzaktaki bölgelerde. Akdeniz'de Helenik Yayı var, ama onun da güneyindeki ve kuzeyindeki alanlar deprem bölgelerinden -ki bununla şu anda aktif olan, güncel fayları kastediyoruz- uzak. Karadeniz'in denizel alanları çok önemli, çünkü buradaki petrolün %90-95'ini oluşturan kaynak kaya Maykop Formasyonu (organik maddece zengin-petrol türeten) özelliğinde. Yapılan sismik çalışmalar bu türdeki bir yapının, yalnızca Doğu Anadolu'da çok sınırlı bir karasal alanda olduğuna işaret ediyor. Bu da umutlarımızı katlayarak artırıyor... Karadeniz ülkeleri, Karadeniz deniz alanlarını ilgilendiren ekonomik sınır anlaşmasını yapmışlar. Bu anlaşmaya göre neredeyse Karadeniz'in yarısı, yaklaşık 190 bin kilometrekarelik bir alan ülkemize ait sınırlar içinde.Karadeniz deniz alanlarındaki tüm ruhsatlar da TPAO'ya ait. Akçakoca'da sığ deniz alanlarında yaptığımız çalışmaların sonunda gaz keşfimiz de oldu, gaz üretimine de geçip, BOTAŞ boru hattına vermeye başladık.Üretim günlük yaklaşık 600 bin metreküple başladı, ama yakında günlük yaklaşık 2 milyon metreküpe kadar çıkacak. Akçakoca çalışmalarında hisselerin %51'i TPAO'ya ait olmak üzere yabancı ortaklarımız var. Karadeniz'deki öteki faaliyetlerimizi de özetlersek: Derin deniz alanlarında 5600 kilometrekare üç boyutlu sismik geçen yıl yapıldı. Sismik çalışmalar bu yıl da sürüyor. Ağva 1 kuyusunu sığ denizde açtık. Keşif yapamadık, ama derin deniz sınırında Ağva'da gözlemlediğimiz çok gözenekli geçirgenliği yüksek resiflerin aynısını bulduk. Sismik verilere göre kaynak kaya da resiflerle yanyana.Bu hacmin yüzey alanı 50 kilometrekareden az değil. Yüksekliğini 500 metre olsa 25 kilometreküp eder. Bu hacmi petrolle doldurup, bunun da, olasılıkla üretilemez %30'u düşülürse kalan miktar kadar bir rezerv çıkar buradan diyebiliriz. Ancak burada da su derinliği çok artıyor. Burada açılacak tek bir kuyunun maliyeti 200 milyon dolara kadar yükseliyor. Sondaj maliyetlerindeki bu artış, hem iki boyutlu hem üç boyutlu sismik çalışmaların çok iyi yapılmasını, her bilginin çok iyi değerlendirilmesini gerektiriyor. Karadeniz'de bu yıldan başlayarak "rig" (semisubmersible ya da drill ship denen, denizde sondaj yapabilecek gemi ya da platform) faaliyetleri yapılacak. Ayrıca 2009'dan itibaren de derin sondajlara başlamayı planlıyoruz. Akdeniz için bu denli kesin konuşamıyoruz, çünkü sismik faaliyetlerimiz yeni başladı. 2007'de Antalya, Mersin ve İskenderun Körfezlerinde ortaklarımızla birlikte falliyetlerimiz sürecek. Ayrıca ilk kez Akdeniz'de denizel alanlarında sahip olduğumuz ruhsatlar var,yenilerini de almaya çalışıyoruz. Bu alanlarda yaklaşık 4000 kilometrekarelik iki boyutlu sismik faaliyette bulunacağız. Sismik verilerin değerlendirilmesinden sonra, belki Karadeniz'de olduğu gibi Akdeniz hakkında da daha kesin konuşabileceğiz. Akdeniz'de ülkeler arası ekonomik sınırların henüz çizilmemiş olması, işleri biraz karıştırabilir, ama Akdeniz ülkeleri masaya oturursa, ekonomik sınırlarımız içinde kalması beklenen alanlarda çalışma yapacağız."

Sektörün Temel Süreçleri
Dünyanın en pahalı, en çok yatırım gerektiren sektörlerinden biri petrolcülük. Öncelikle çok yönlü. Bu yüzden, bu alanda farklı meslek gruplarından oldukça iyi yetişmiş elemanlar kullanılıyor. Ekipmanların tamamı özel, üstelik çok pahalı. Gelişen teknoloji hem kullanılan donanımlarda hem de özel hazırlanmış yazılımlarda kendini gösteriyor. Sektör faaliyetlerini iki ana gruba ayırmak olası. Milyar dolar yatırım gerektiren arama, bulma ve üretim faaliyetlerindeki risk çok yüksek.İstatistik verilere göre, dünya petrol bulma ortalaması 1/10 sondaj kuyusu olarak veriliyor. Bu açılan 10 kuyudan 9'unun kuru ya da boş olduğu, ek olarak da 9 kuyu için yapılan yatırımların boşa gittiği anlamına geliyor. Rafinaj, dağıtım, pazarlama, satış faaliyetlerini kapsayan grubun uğraşanlarıysa en az risk alıp, en çok kârı elde ediyorlar. Sektörün en önemli ayağını arama faaliyetleri oluşturuyor. Arama faaliyetleri de hem yetişmiş insan gücüne hem teknolojik gelişkinlikleri yüksek donanıma hem de tek bir arama faaliyetinde bile milyonlarca dolarlık yatırıma gereksinim duyuyorlar. Sektörde çok zengin, dev şirketlerin sayısı az. Çoğu sektör faaliyetlerinin tümünü yapılarında bulunduruyorlar. Böylece risksiz alanlardan elde ettikleri kârları riskli alanlarda yatırıma dönüştürebiliyorlar. Bu sayede de dünyanın her yerindeki hidrokarbon alanlarında söz sahibi oluyorlar.
Sektörün teknik süreçleri de bir zincirin parçaları gibi. Jeolojik çalışmalar; jeolojik haritaların çıkarılması, stratigrafi (bir alan veya bölgedeki kayaları nitelik, kalınlık, istiflenme, yaş gibi yöntemlerden ele alma) kesitlerinin ölçülmesi, yapısal ve tektonik araştırmalar, fasiyes (aynı yaşta farklı bünyedeki çökellerin konumu) araştırmaları, gözeneklilik ve geçirgenlik özelliklerinin belirlenmesi, yeraltı haritalarının yapılması gibi saha işlerinin yanı sıra da sahadan alınan tüm örneklerin incelendiği laboratuvar araştırmalarını içerir. Hemen belirtelim ki, jeologlar ve jeofizikçiler sektörel süreçlerin hemen her alanında görev yaparlar. Petrol aramacılığının ikinci ayağını manyetik, gravite ve sismik gibi jeofizik uygulamalar oluşturur. Petrol ve doğalgaz araştırmalarında yaygın olarak kullanılan, temel işleyişi, enerji kaynağından yayılan, sonra da yerin altındaki bir formasyon(tabaka)dan yansıyıp jeofon denen alıcılara gelen dalgaların zamana karşı genliklerinin kaydedilmesine dayanan Sismik Yansıma Yöntemi, yeraltının iki ve üç boyutlu, ayrıntılı yapısal ve stratigrafik kesitinin elde edilmesinde kullanılır. Yöntemin bütünü, verilerin toplanması, işlenmesi ve yorumlanması şeklinde üç aşamadan oluşur. Deniz sismik aramalarında özel tasarlanmış gemiler kullanılır.

Günümüzde petrol arama ve işletmede çamur sirkülasyonlu "rotary (döndürmeli)" sondaj sistemleri kullanılıyor. Bu sistemler kara ve deniz hidrokarbon alanları için farklı tasarlanıyorlar. Döndürmeli sondaj, çelikten yapılmış bir borunun ucuna takılan bir matkabın boruyla eş zamanlı döndürülmesi esasına dayanır. Boru içinden kuyuya sondaj çamuru denen, genellikle her formasyon için farklı kimyasallarla hazırlanan özel bir sıvı basılır. Çamurun, matkabın oluşturduğu kesintileri yüzeye taşımak, matkabı soğutmak, kuyu basıncını dengelemek gibi görevleri vardır. Elbette farklı formasyonlar için farklı diş özelliklerine sahip matkaplar kullanılır. Kuyu önce büyük bir matkapla delinir, belli bir derinliğe ulaşıldığında koruma borusu indirilir. Koruma borusuyla kuyu cidari (duvarı) arasına kuyunun dayanıklılığını artırmak, örneğin yumuşak formasyonların şişerek kuyu güvenliğini tehdit etmesi, yıkılma gibi tehlikeleri engellemek için çimentoyla doldurulur. Kuyu uygun derinlikler için, giderek küçülen matkaplarla delinir, hedefe ulaşıldığında da sondaj biter. Sondajlarla edinilen bilgiler bir sahanın araştırılması ve geliştirilmesi bakımından son derece önemli. Kuyulardan gelen kesintiler, kuyu jeologlarınca sürekli incelenir. Rezervuardan zaman zaman karot alınır, bu iş için "karotiyer" denen özel araçlar kullanılır. Ancak karot alımı aşırı maliyetli olduğundan, bir zorunluluk yoksa tercih edilmez. Kesilen formasyonların değerlendirilmesi sondaj sırasında sürekli ölçülen kuyu logları sayesinde yapılır. Petrol sondajları sırasında alınan başlıca elektrik, radyoaktivite ve sonik logları alınır. Bu loglarla formasyonun litolojisi, gözenekliliği, geçirgenliği, basıncı, sıcaklığı, bulundurduğu akışkanın cinsi gibi özellikleri belirlenir. Sondaj tamamlandığında kuyu jeofiziği devreye girer. Kuyu koruma işlemlerinden önce yapılan log alma işlemi kuyunun fotoğrafını çekmek gibidir. Silindir biçimli sonda araçları, bir kablo yardımıyla kuyu içine sarkıtılıp istenen derinliklerde gerekli ölçümler kaydedilir. Log alımı ve yorumu özel bir uzmanlık gerektirdiğinde log analizcileri denen elemanlar yetiştirilir. Bu işlemden sonra yapılan değerlendirmelere göre, ya kuyu kapatılarak terk edilir ya da üretime almak üzere kuyu tamamlama işlemleri yapılır. Kuyu tamamlama hidrokarbonun doğalgaz ya da petrol oluşuna göre farklılık gösterir. Yapı bir doğalgaz rezervuarıysa yüzeye vana sistemleri kurulur, petrol rezervuarıysa kuyu içine petrolün kalitesine göre farklı özellikte pompa sistemleri yerleştirilir. Yüzeye de yine yapıya göre farklı pompa sistemleri yerleştirilir. Kuyudan çıkan hidrokarbonların bir üretim sahasına ulaştırılması için kurulan boru hatları kurulur. Hidrokarbonlar bu hatlarla, bazen önce ara istasyonlara, ardından da üretim sahasına iletilir. Üretim sahasının en önemli işlevi, hidrokarbonların hem tuzlu su gibi istenmeyen maddelerden, hem de bazen karışık gelebildikleri için petrol-doğalgaz ayrışmasını sağlayacak ayrıştırma işlemlerinin başlamasını sağlamak. Çeşitli yöntemlerin kullanıldığı ayrıştırma işlemi bittiğinde hidrokarbon gazsa, doğalgaz boru hattına, petrolse üretim sahasında bulunan depolama tankına gönderilir. Tuzlu su da hem yeraltındaki basınç dengelerin korunması, hem de çevreye çok yarayışsız olduğu için yeniden yeraltına, yani çıktığı yere enjeksiyon yöntemiyle iletilir. Bu amaçla da enjeksiyon kuyuları açılır.

